11 Eylül 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

11 Eylül 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünya Garibeleri Hitleri Tanımıyan Bir Şoför Berlin ( Hususi ) — Nazilerin lideri Hitler ile bir şoför arasın- da geçen gün — Ştütgratta son derece gülünç bir hâdise olmuş- tur. Hitler geçen gün Ştütgrata aa zz z DA M a BİR KINA GECESİ Kınalar Yakmış Eline, Nazar Değmesin SON POSTA Geline, Haydi Maşallah! Kari Mektupları HN Bir İnhisar ıMemurunun | Çengiler, Çalgılarını ğıral;ılar. Gerdan Kırıp Göpek ;Arzıısu Atmıya Başladılar. Hay Yaşayasın Kara Ayşem gitmeye karar vermiş ve yanlış- | lıkla iki saat evvel hareket eden trene binmiştir. Halbuki Stütgartta — Hitlere büyük istikbal merasimi hazırla- nıyordu. İki saat evvel Ştütgarta vâsıl olan Hitleri karşılıyan obk mamış ve bunun üzerine Hitler iki mat şehri gezmiye karar ver- miştir. Bir taksi şoförünün yanı- na yaklaşan Hitler: “ Bana şehri- nizin güzel yerlerini gösterin ; demiştir. Şoför otomobilin ka- pisini — açarken: — * Başüstüne; fakat ben saat ona çeyrek kalıncaya kadar serbestim. Çün- kü tam saat onda bizim Büyük Adolf geliyor, ben muhakkak istikbal merasiminde bulunmak istiyorum.,, Demiştir. Hitler hiç aldırış etmeden: “Tamam, be- nim de zaten saat — onda Istasiyonda — bulunmaklığım — lâ- zım,, demiş. Şoför, Hitleri gez- dirdikten sonra tam saat ona çeyrek kala istasyona getirmiştir. Hitler: “ Çok teşekkür ederim. Kışa bir zamanda birçok yer- leri bana gösterdiniz. Yalnız çok yazık ki harp müzesini göreme- dim. Artık sizin de vaktiniz mü- #ait değil, hesabım ne kadar? , demiş. Şoför taksi saatine bak- tıktan sonra: 14 mark, 90 santim, cevabıinı vermiş. Hitler cebinden çıkardığı 3 tane onar marklık banknotu şoföre vererek: Al sana 30 mark, Ffazlasi sana bahşiştir, demiş. Şoför hayrette kalmış ve 15 marktan fazla bahşişi görünce sevinçle bir taraftan makinesini Işletmiş, diğer taraftan Hitlere dö- nerek: “Biliyor musunuz efendim ben sizi harp müzesine de götü- receğim, daha görmek istediği- niz bir yer varsâ oraya da gö- türecegim.,, Diyerek - otomobilini son sür'atle yürütmiye başlamış- tır. Hitler harp müzesini gerz- mekte iken saat on olmuş, ve © esnada gelen trende Hitler gçıkmayınca — istasiyonda toplan binlerce halk Şşaşırmış, Hitler- cilerin — elebaşıları ise — telâşa düşmüşler, — fakat tam halkın dağılacağı sırada Hitleri istasiyo- nun arka tarafında otomobilde görünce müthiş bir alkış tufanı ortalılğı - çınlatmıştır, — Saatlerce gezdirdiği, kendisine bol bahşiş verdiği adamım bizzat Hitler o duğunu anlıyan saf şoför evvelâ korku ve hayretten donakalmış, biraz kendine gelince de: *“Bizim büyük Adolf hakikaten zannettiğimizden çok büyük ve çok âlicenap bir adammış. Onun yerinde başkası olsa idi babşiş yerine mükemmel bir dayak - zi- yafeti çekerdi ,, diyerek sağ elini havaya kaldırmış ve avazı çıktığı kadar:! “ Yaşasın bizim büyük Adolf , diye bağırmıştır. İşsizler Kampı İngilterede mevcut işsizlerin adedi takriben Üç milyonu buk maktadır. Hükümetçe bu adam- lara yapılan yardım denebilir ki devede kulak kabilinden kalmak- tadır. Çünkü bunun sebebi ikidir. 1 — Bu amelenin ihtiyaç iti- | kârıkadim Merdiven basamaklarına kadar misafirle dolu, geniş bir salon... | Fakat bu salonun hatırınıza gele- bilecek — asrl salonlara benzer yeri yok. İsterseniz sofa diyelim. Temiz, paliska perdeleri, eski usul sediri, ayna ve konsolu ile bir sofa... Sedirin oyalı — yastıklarla süslenmiş baş köşesinde hotozlu, üç kadın otu- ruyor,. ötel gögsünde bir keman, | Üçüncüsünün elinde bir def... Ev sahibi hanım yavaşça kü- lağıma fısıldıyor: — İşte çengiler!.. Ömrümde ilk defa “ çengi ,, | görüyorum. Kadınların kendi ara- larında — toplandıkları bir nevi eğlentinin adına kına gecesi den- diğini bilirim. Fakat kına gece- benim... Arada hanımların kırı bakışlarını geliyorum. Çengiler bozuk düzen sazları- m güya akort ederek bir iki v barile diğer memleketler halkı gibi kanaatkâr olmaması. 2 — Londranın pahalılığı ve yapılan yardımın kâfi gelmemesi İngiliz işsizleri Lodrada yaşa- manın kendileri için imkânsız bir hale geldiğini — anlayınca Londra haricine hicret etmiye başlamışlardır. Bu hicret hareke- tine İngiliz hükümeti de müsa- | maha etmektedir. Hicret hare- keti şehir civarında, hükümete ait vâsi ve boş araziye yapıl- maktadır. İşsiz amele, burada, zahmetsizce ve gayet ucuz teda- rik ettikleri derme çatma malze- me ile kendilerine birer ev yap- makta ve burada yaşamaktadır- lar. Ülk muhacirlerin yaptıkları tecrübe, bu kır hayatının, kendi- lerini Türk parası ile günde altmış kuruşa yaşatabileceğini göstermiştir. Şu şartla ki amele, el emeği vermeden kendi evini kendisi yapmalıdır. İngiliz işsizleri, — burada bir nevi koloni hayatı —yaşamakta, büyük ve umumi işleri müşterek bir surette yapıp çnlııgcık_ başar- maktadır. İLonara İşsizlerinin bu muvaffakıyetli tecrübesi, memle- ketin diğer taraflarından da bir- çok kimselerin kendilerine ilha- kını — intaç — etmiştir.. —Londra civarı, şimdi, bir nevi İşsiz. ame- le kampı haline gelmiştir. * bir uzaktan — aykırı ay- görmemezlikten Birinin kucağında bir ut, | sine belki ilk iştirak eden erkek | horozdan kaçan | tıngırtıdan sonra başladılar: Kınalar yakmış eline, Nazar değmesin geline, Bakın da İnce be.İne, Nazar değmesin gellne-. Çengi, köçek yallah desin, Hoş yaratınış Allah, detin... | Görenler maşal. ... lah... desin, Narar değimesin geline. Çengiler içinde kalın sesli, erkek kıyafetli, birisi var. Sık sık ortadan kayboluyor. neş'eli buluyorum. Nereye gidiyor | ve neden böyle neş'eli dönüyor? Çoök geçmeden öğrendim: Dem- leniyormuş meğerse... Böyle bil- mem kaç sefer gidip geldikten sonra, iyiden iyiye coştu. Tahta kaşıkları eline geçire- rek başladı. ortada - fıril firil dönmiye.. Kına gecesinin coşkun devresine giriyoruz. Öteki çengi- ler de utlarını, kemanlarıni birer tarafa fırlatıp ayağa kalktılar. Hep birden göbek çalkalayıp gerdan — kıriyorlar. - Biribiri Üüs- tene yığılan kadın safları ara- sından sesler: — Yaşa Kara Ayşem yaşa.. Hâhi dert yüzü görme ka- dınim.. — Hu... Komşu.. Başını çek | te biz de görelim.. — Baş parmağıma küt diye topuğu ile bir vuruş vurdu ki | gözümden ateş çıktı sandım.. — Aman ben çekileyim de ne haliniz varsa görün... Ev sahibi, şaşkına dönmüş, hangi — misafirini — ağırlıyacağını bilmiyor : — Kusura bakma, Cenan Hanımcığım.. — A.. Hiç böyle günde ku- sura bakılır mı ? kuzum | ne çare.. Her | dönüşünde onu bir parça daha | — Rahatsız oldunuz Kalabalık birdenbire bastırınca... — Zararı Biz hoş görürüz.. Çengiler, — gittikçe — coşuyor. Gürültü, tahammül edilemiyecek derecede.. Davetsiz — misafirler, sokak kapısının önünde terter tepiniyorlar: — Allah rızası için, yol verin biz de geçelim!.. Derken aşağı katta bir feryat koptu: — Yetişin ümmeti Muhammet.., | Esma H. bayıldı!.. Merdiven arasında sıkışıp kal- dığı için kadıncağızın Üüzerine Fenalık gelmiş, Yüzüne su ser- pen kim? Limon koklatan kim?.. Dikkat ediyorum: Düğün evi halkı, gırtlak gırtlağa gelse, çen- gilerin umuru değil, Şarkıyı biti- rip oyun havasına, oyun havası biter bitmez gazele başlıyorlar. Derken, gecenin hir vaktinde ortaya bir mesele çıktı: — Kimler yemek kimler yemiyecek ?.. “Ev sahibi alnından şakır şakır terler akarak : — Allahaşkına kusura bak- mayın.... Mukaddemesile — evvelâ çengileri sofraya davet etti. Kıntarak — yürüdüler. Fakat merdivenbaşı, —aşılmaz bir kale gibi — karşılarına — çıktı. — Adım atmak mümküm mü? Baş çengi- nin erkek sesi duyuldu: — Deştur hanımlar!... Aldıran olmayınca, kadın kuv- vetli bir omuz vurarak kendine yer açtı. Bir omuz, bir omuz yiyecek, | daha... Elinde kahve tepsisi, yukarı çıkan bir Arap halayık, altı basamağı birden atlayım derken tepsi yere yuvarlandı. Fincanlar, bardaklar şangır, şungur kırıldı. Hanımın — biri — yanındakine telâşla sordu: — Aman Halime Hanımcı- ğim.. İyi bak, kırılanlar - bizim fincanlar galiba?.. Öteki omuz silkti: — Kavgada şamara — bakıl- maz.. kadınım.. Kırılır da, dökü- lürde.. Fakat mal sahibi öyle düşüu- müyor; yerdeki — kırıkları mua- yene ederken: — Amma, benim içime ma- lüm olmuştu, diyor, vah vah vah.. O canim, şekerdanlık ta - tuzbuz olmuş .. Çengiler yemek yedikten sonra öteki misafirlere sıra geldi. AlL- tışar — yedişer, kurulan sofralar- yok, zararı yok., | | sokup bir | bir | maaş nisbetinde senelik ikrami- vardı, — iktısadi kaldırıldı. müzayekalı | Biz. inbişar memurlarını yemiz | dolasile buhran Memurinin ahvaline mad- di ihtiyaçlarını koruyacak bir para - biriktirme sandığı vardı. Onun da kapıları yüzümüze ka- pandı. Kış geliyor odun, kömür, çoluk çocuk, üst baş gibi levazım ihtiyacının tedariki hep paraya bakıyor. Bu vaziyet karşısında sandığımızdaki bakıye paramızla ban. bir hususunuy | mnakte — çevrilecek — olan ka — hisse — senetlerimizin an evvvel verilmesi temini için Vekil — Beyefendile Müdiri Umum! Beyefendinin na- zarı dikkatlerini celbe tavassutu- nuzu rica ederim Efendim, Dalmt okuyucularınızdan Aksray li bakkal : Fikret c I | da, vaveylâ ile bir yemek yiyiş ki hiç sormayın.. Çengiler tok karnına birkaç sigara tellendirip, Üstüste bir- kaç kahve içmeden işe sarık- madılar.. Keyiflerini — çattıktan sonra da parsa toplamıya çıktılar. Bu parsa — toplayış — Öyle tefi uzatıp, gönlünüzden ne koparsa verin kabilinden ihtiyarl bir şey | değil. Bakınız, nasıl parsa toplu- yorlar: Çengilerin en genci, başını arkaya devirmiş, vücudünü tepe- den tırnağa kadar titreterek en hatırlı misafirin önünde dizçöktü. Hem durmadan kırıtıyor, hem de ellerile misafirin şurasını burasını yokluyor. Hale muvafık bir şarki da uydurmuşlar. Şarkı şu : Sakızım sendedir, Saklama koynundadır!. Ver bana sakızımı, Bil tuğra mı, yazı mı? Siz, misafirin yerinde olun da bu kadar cinaslı sözler karşısında istedikleri sakızı vermeyin... Kadıncağız, — elini çantasına kâğıt lira çıkardı. Çengi, paranın yapıştırılacağı yeri gösteriyor : — Tak, hanımcığım.. Buraya.. Vereyim bir çengel iğne.. İliştir hanımcığım.. Göğsüne takılan ilk lirayı, murassa bir nişan gibi herkese gösterdikten —sonra, — misafirleri birer birer dolaşmıya - başladı. Tehlikeyi gören bir kısım ka- dınlar, kendilerini aşağı dar attılar. Fakat bunu izzetinefis- lerine yediremiyenler, ister iste- mez liraya kıydılar. Maamafih, lira takanlar, yir- miyi otuzu geçmedi. Ekseriyet kıpti karısının alnına nal gibi yirmibeşliği yapıştırıp İşin için- den sıyrıldılar. Çengi diyip geçmiyin. Ge- cede yüz liraya kadar bahşiş toplıyanlar varmış. Bizim çengi- lerin de hasılatı, ufaklık para- larla birlikte elli, altmış İirayı bulmuş olmalı idi. Vakit, epey- ce ilerlemişti. Artık sabah oluyordu. Heya- mola ile son bir fasıl yapıldı: Sarayburnunu aşarken, Kırmızı yelkenler açarken.. Heyamola diyin ey âşıklar, Heya .... mola, heya .... mola.... İ yek

Bu sayıdan diğer sayfalar: