16 Aralık 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

16 Aralık 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Klnuııo"il 16 Ali Şamıl Paşa Taharrıyat Yapmak Üzere Kilisenin Etrafını Kuşatıyor Nazif Süruri B. Bunun Üzerine Şaşırdı Kaldı Muharrirl 4 Her Hakkı Mahfuzdur —219— Beş on gün süren dedikodu- dan sora bu mesele de diğerleri gibi kapandı. Fakat.. Bir gün Ali Şamil paşa eld- den büyük bir tehlike geçirmişti. Abdülhamit, her işte gayet hesaplı hareket eder ve bilhassa nazik — meselelerde gürültü ve patırtıdan pek çok ihtiraz eylerdi. 322 senesinde (Ermeni Kato- gos Vekili, Nerses Efendi ) Av- rupadan gelmiş, Üsküdarda Yeni mahallede ( Sürphaç ) kilisesine misafir olmuştu.. Nerses Efendinin mühim bir şahsiyet olması ve bahusus Avrupadaki Ermeni ko- mitelerile temas ettikten sonra İstanbula gelerek birkaç gün| bu- rada misafir kalmak fikrinde bulunması, — Abdülhamidi — fena halde kuşkulandırmıştı. Malüm olan sicilli hafiyelerden maada, külâh kapmak istiyen bazı Ermeni gammazları da faaliyete geçmişler ve Nerses Efendinin yanında birçok (evrakı muzırra ) bulunduğuna dair saraya birçok jurnal vermişlerdi. Kiliseyi derhal bastırıp tahar- riyat imkânı varken, Abdülhamit bu işte çok gükünetle hareket ediyor, şayet birşey çıkmazsa mahçup olmak istemiyordu. Buna binaen, o zaman Adliye Nezareti Müstantık Azasından ( sonraları mahkemel — Temyiz Reisi olan morhum) Şevki Beyle Şürayı Devlet Tanzimat Dairesi Azasın- dan Nazif Sürüri Beyi mabeyne celbetmiş : — Yanlarına sadece iki tüfek- çı alarak doğru kiliseye gitsinler. güya, Nerses Efendiyi ziyarete gelmişler gibi hareket etsinler. bir müddet şuradan, buradan gö- rüştükten sonra, ( bazı ded <cdu olmuş.. Fakat, efendimizin size itimat ve teveccühleri var. Hem efendimizin - teveccühünü idame etmek, hem de bu dedikoduların aksini ispat eylemek için müsande ediniz de şöylece odanızı arıyalım. adet yerini bulsun ) desinler... Zinbar, Nerses Efendiyi gücendi- recek harekete meydan verme- Diye irade etti. Nazif Sürüri Beyle Şevki Bey yanlarına iki sivil tüfekçi alarak sessizce Üsküdara geçtiler. Bir kira arabasına binerek kiliseye gittiler. (İradei seniye ) mucibin- ee hareket ederek tatlı dil ve güler yüzle Nerses Efendinin oda- sına girdiler. Evvelâ dereden te- peden konuşarak tam teharriye müşaade için söz açacakları zaman kilisenin etrafında müthiş bir gü- rültü ko,.tu. Buna hiçbir. mana veremiyen Nazif Süruri Beyle Şevki Bey, pencereye koştu. göre dükleri manzaradan ürkerek adeta kanları dondu. Eir taraftan pa- pazlar ve kilise hademeleri, bü- yük bir korku içinde koşarak şuraya, buraya kaçışıyor, diğer taraftan da süngü takmış asker- ler, kilisenin etrafını abluka edi- yor; atının Östünde dimdik duran Ali Şamil Paşa da, mütemadiyen emirler veriyordu. Artık Abdül- bhamidin plânı altüst olmuştu. Nazif Söruri B. derhal aşağıya indi. Ali Şamil paşanın yanına koşarak: — Ne oluyor, paşa?.. Dedi. Ali Şamil Paşa, sükü- netle cevap verdi; — Hiç.. Na olacak.. Kilisenin #etrafını kuşatıyorum. — Niçin?.. Kilisede taharriyat yapılacak- mış ta onun İçin?.. — Pekalâ amma, bu işe bir memuruz. — Onu biliyorum. — Sizde ayrıca bir emir al- dınız uı? | l — Hayır, — Eh, şu halde nasıl oluyor- da buraya geliyorsunuz?.. — Sizin Üsküdara geçtiği- nizl ve buraya geldiğinizi sivil kanunlardan haber aldım. Tabii bu iş için geldiğinizi anladım. Size yardıma geldim, Nazif Süruri Bey, bu cevap karşısında, donakalmıştı. Derhal kendini topladı: — Aman paşa, ne yapıyorsun? Bu mesele, fevkalâde mahremdir. En küçük bir gürültü olmaması için — efendimizin iradesi — var. Derhal askeri topla, git! Dedi. Lâkin hâdise, derhal saraya aksetmişti. O anda Ali Şamil Paşa saraya celp ve isticvap edildi. O, sorulan — suallere şu cevapla mukabele etti: ( Arkar Karadeniz. Akdenize Selâm Gönderdi (Bnğtazal Wğol sürkleğış (Son Posta) nın koleksiyonları- ni karıştırırken — demiryolunun Sıvasa olaşması münasebetile mu- | iki sene evvel yaz- * habirimizin mış olduğu bir fıkrayı gördük. Diyordu ki: * Alaca karan Sarıkışladan ge- çiyorduk, Ve caddede davul zurna gesleri arasında yükselen bir uğultu vardı. Meb'uslardan biri hentiz uyunmuşu, pürte'dş peucereye koştu. Ne var, ne olüyor ” Yanı başında bir meb'us arkadaşı Tâtife etti: — Halk reyini veriyor, dedi. Bu sadece zamanında yapılmış bir İâtifa idi, Takat hakikaten çok yakın bir Müfe 1di. Filbakika İsmet Paşanın treufüde bulunup ta hâdisoleri ile gören bir gazete kabuli mec- buridir. ki: — Sıvasta Tokomatifin didüğünü öttürenler, hattın KEÇÜRİ ber taraf hal- kının kalbini kazammıştır. ,, gözleri | mııdı bulunacaktır.| Fakat sevinen, sevinmesi |â- zım gelen sadece hattın geçtiği yerin halkı değildir. Yine hattın Sıvasa ulaşması münasebetile Başvekilin söylediği mnutuktan çıkardığımız şu cümleye bakınız: — “Sabittir ki İzmirin servet ve emniyetinin tehlikeden azade olmasının başlıca vasıtası Sıvaslı- nin 24 saat sonra İzmiri müdafaa edecek bir. imkâna malik olma- sile tahakkuk edecektir. ,, İşte iki sene evvel tahakkuk eden imkân İzmir içindi. Dün ta« hakkuk eden imkân Mersin ve Adana içindir, ümit ederiz ki bir iki sene sonra tahakkuk edecek imkân da Şark Vilâyetlerimiz için olacaktır. Ş (Bu münasebetle geç vakit gelecek telgraflar 3üncü sayfa- ——— İran Baş Eğmedı ( Baştarafı 1inct sayfada ) ( Anglo Persian Oil Company ) nin imtiyazını feshetmesi üzerine İngiltere İrana bir nota gönder- miş, aldığı cevabı. - tatminkâr bulmamış, oltimatom kılıklı ikinci bir nota vermiş, bu hnotaya da müsbet bir cevap alamadığı tak- dirde ihtilâhi Lâhi Mahkemesine havale edeceğini bildirmişti. Ayni zamanda da Basra körferinde İren sahilleri karşısıma yarım düzüne zırhlı yollamıştı. Hâdisat gösteriyor ki Tahran hükümeli bu vaziyetten müteessir olmamış, oltimatoma — mühletin son günü olan 14 kânunuevvelde cevap vermekle beraber bu ceva- bında ihtilâfin Lâhi Mahkemesine havale edilemiyeceğini bildirmiş, İngiltere de bu meselenin halli nn için Milletler Cemiyetine müracaat etmiştir. Bu husuta gelen son — telgrafa göre; * Milletler Cemiyetl İngiltere- nin talebi Üzerine ihtilâfı tetkik | etmek Üzere pazartesi veya salı günü toplanacaktır. ,, Bu hâdise feshedilen imtiyazın şu veya bu şekilde iade edilip edilemiyeceğini bittabi göstermez, Fakat aşikâr olan nokta 10 kâ. nunüevvel — perşembe — tarihinin, taribte bir vakıaya İşaret ettiği- dir. Bu vakıa da şudur: — Şarkta herhangi bir dev- letin bir garp oltimatomuna derhal boyun igdiği günler geçtiği gibi, garpte de zayıfa karşı derhal ta- arruza geçmek arzusu azalmıştır, belki de zamanla hiç kalmıya- caktır. iaci sayfada ). çok güzeldir., gözleri yqıldır ve| çok lııfıfuq makla maruftur, başlıca vazifesi, manevralardan dönen Amerikan bahriyelilerini gizli ve tanıdığı meyhanelere sürüklemek ve ora- larda, onlara, birçok içki içir. mektir. Bu kadının küçük ismi Daisydir. Fakat bu ismi kimse bilmediği içindir ki, umumiyetle onu “Kızıl Saçlı, kadın diye anarlar, Kızıl saçlı Daisy vaktile bir ara dansözlük yapmış, Amerika- nn başlıca muzik hollerinde bir hayli rağbet kazanmıştı. Bir. gün bir. kazaya uğradı, güç bir | numara yaparken ayağı burkuldu ve bileği kırıldı. Mesleki dansöz- lük olan bir kadın için, böyle bir akıbet elim bir şeydir. İyi olup kalktıktan sonra yol yürüyüşünde bu kazanın hiçbir arızası — belli olmayordu. Fakat sahne üzerinde artık dansetmesine İmkân kalma- mıştı. Mamafih hayatın bütün kademelerini ine ine kendisinden de bir hayır beklenecek hal kalmamıştı. — Hele bir —gün, büyük bir mağazada dolaşırken başına büyük bir felâket geldi. Açık göz bir memur, mağaza kapısından çıktığı sıra koluna yapıştı ve mantosunun altında büyük bir ipekli parçası yakalandı. Betbaht kadın derhal polise teslim edildi. Üzeri tekrar arandı. Bu defa da, çorap bağına takı- mış elmasş bir yüzük bulundu. Kimse görmeden aldığı bu eşya- | nin parasını verecek bir halde değildi. Hapise tıkıldı. Mahkeme huzuruna çıkarıldığı zaman en kuvvetli yeminleri yaparak ma- sum olduğunu iddia ve ölmüş ana ve babasının ruhlarına kasem ediyordu. — Anlaşılan kızıl - saçlı kadının bu yeminleri hâkimler heyetini ikna edemedi ki ağır bir hapis cezasına m oldu. Esasen yemini ne kadar kuv- vetli olursa — olsun, hakikatte Lehistanın Çernoviç kasabasında yaşıyan ailesi Üzerine bundan daha fazla bir yemin yapamazdı. Zaten Daisy'nin ismi de sahte idi. Onun asıl adı Grün, küçük ismi de Dora jdi. Tam bir Leh Yahudisine mahsus ad... Maamafih onun yaşadığı mu- hitte daisy'nin — Lehistanlı — bir Yahudi, isminin da Dora Grün olduğunu bilen kimse yoktu. Fakat Japonyalı tacir M. Osaki bu kaidenin istisnası idi ve bu malümatı edinmesi için de hususl sebepler vardı. Japonyalı M. Osaki uzun za- mandanberi Amerikanın San Di- yego harp limanında oturan ve meşrepçe hafif olan bir kadın arıyordu. Malyetinde çalışan beş ıııı’;ııınıı beşini de bu muşkülü halletmiye memur etmişti. M. Osaki'nin koştuğu şartlardan biri de, hayatı bu suretle geçmiş olan kadının (Seksappel) denilen cinsi Madalya Verildi rep bir insan ol | DıplomatlaraHukmeden GızlıKuvvetler Amerika'da Çalışan — ı _]apon Casusları İ Sazibesi bulümmük'la şarttı. İsmini Dora Grün'den Daisi Green'a çeviren kznıl saçlı kadın, Japon taciri tarafından aranan bütün şartları — haizdi. Memurları — ta- rafından istenilen — evsafta bir kadının bulunduğu haber verilin- | ce M. Osaki derhal ciddi bir hususi polis bürosuna müracaat | etti. Kadın hakkında malümat top- lattı ve öğrendi ki bu kadın, yukarıda da kaydettiğimiz gibi aslen Lehlidir, ailesi Lıhlılındı— dir. Amerikada da bhiç kimsesi yoktur. Derhal, kafasında tasar- ladığı projeleri bu kadın vasıta- sile tahakhuk ettirmiye karar ver- dı. Bu münasebetle şunu da kay- detmek lâzımdır ki çok ciddi va namuskâr bir Japon taciri sıfat ve hüviyetini taşıyan M. Osaki de hakikatte Japon İmperatorlu- gu bahriyesine mensup ve yüz- başı rütbesini haiz bir zabitti. Hükümeti namına, Amerika bah- riyesi ve bilhassa siyas! mahfel- lerile temasa memurdu. Bu maksatla Nevyorka gele- rek büyük bir toptancı mağazası açmış, mükemmel iş yapmıya başlamiştı. - Çünkü sattığı oşya hem iyi cinsten, hem de elverişli fiaatta idi. Bu sayededir ki kısa zamanda epey İş yaptı. Çünki Japonya'dan gelirken beraberinde getirdiği mahir tez- gâhtar, bu hususta çok işine yarıyordu. Yavaş. yavaş etrafında ufak bir hafiye teşkilâtı kurmıya muvaffak oldu ve bazı askeri hakterler de elde etti. Fakat çalıştırdığı adamlarla o derece ihtiyatlı temas ediyor ve o derece fazla para veriyordu ki bunlardan lıîçlnrr kendisine hıyanet et- mesi düşünülemezdi. Bounun içindir. ki kızl saçlı kadını da bu suüretle kullandığı memurlar arasına sokmak tasav- vurunda idi. Başlanğıçda kadmla yüzyüze gelmedi. Memurlarından birini bu işe tavassut ettirdi, kadınla o adam konuşup anlaştı. Kadının başlıca vazifesi, eskiden olduğu gibi Amerikan harp bah- riyelilerile düşüp kalkmak ve bu sırada mümkün olduğu kadar malümat toplamak... Bunun için de kendisine lâ- zimgelen talimatın arasıra verile- ceği bildiriliyordu. Bu külfetin mukabili ise, muayyen bir ban- kaya her ay namına bırakılacak muayyen — bir paradan — ibaret olacaktı. Daisy Green bu teklif karşı- sında kaldığı zaman benüz yeni hapishaneden çıkmıştı.. Ne giye- cek elbisesi, ne sarfedecek beş parası vardı. Japonyalı tacir M. Osaki'nin teklifini gökten inmiş bir nimet gibi telekki etti. ( Arkası var) — Fikir bayatımızda iyi bir mevki alan Seniha Bedri Hanim öte- denberi meşhur Alman şairi Göte'nin eserlerini tercün. tedir. Bu münasebetle Seniha Haurma Alman Konsoloshanesinde <ek- dün merasimle — Göte madalyası talik edilmiştir. Seniha Bedri Hanımın yanındaki zat zevci Bedri Beydir. >

Bu sayıdan diğer sayfalar: