27 Aralık 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 3

27 Aralık 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 Birincikânun GÜTT TL T l Bugün [ Eski Bayramlar, Yeni Bayramlar Yazan: N. Baydar Sevinmek; tabii haklarımızdandır; bir güler yüzün etrafına dağıttığı neş € hangi zevk kaynağından alınabilir? Bayramlar ise bütün yüzlerin güldü- ğü günlerdir. Eskiden iki bayram bilirdikı Şe- ker bayramı, Kutrban bayramı, Şeker bayramı, otuz oruç günü- nün mahmurluğunu gideren üç gün- dü; Fakat asıl bayramı çocuklar eder- lerdi. Bugün gibi gözümün — önünde- dir. Ramazanın geldiğini akşam, sof- ranın üstünü dolduran pide ile sütlü, kazan yağlı, susamlı simitlerden — ve çeşit — çeşit peynirlerle reçellerden; bayramın geldiğini de hatırlatan yent elbiselerimle kunduralarımdan anlar- dim. Ramazan akşamlarının hususiyeti bizimkinden çok büyük babamın e- vinde hissedilirdi. Sofraya toptan beş dakika önce oturulur ve oruç bozu- luncaya kadar susulurdu. Bize derler- di ki: Oruçlularla beraber oruç tutan meleklerin rahatsız olmaması için ses çıkarmadan topu beklemek lâzımdır. Dört mumun yarı aydınlattığı — sofra başında, gözlerim kırmızı, sarı, yeşil reçellerin — pırıldayışlarına — dalarken zihnim de, çok güzel olmaları lâzım gelen meleklerin; bize görünmeden; nasıl etrafımızda dolaştıklarımı çözele- mekle uğraşırdı. Tüylerim ürperir ve konuşup konuşmıyacağımı — anlamak için büyük babamın yüzüne bakar- dım. O, gözleri hemen hemen kapalı, dudakları hafifçe hareketli, dalgın tes- bihini çekerdi. Nihayet top atılır, ye- mekler yenir ve sonra karagözâ veya tiyatroya gidilirdi. Ramazan benim i- çin otuz ziyafet ve eğlence günüydü. Bayramı, yeni elbise ve kunduraları- mı ve bir de her zamanki günlerimin bir kaç misli olan bayram harçlığımı düşünerek iple çekerdim. Bayram günleri büyükleri görmeğe gider, men- diller alır atlı karınca, dönme dolaba biner, eğlenir ve son günü atılan ikin- di topunun sesini, yüreğimde büyük bir acı ile karşılardım. Kurban bayramına gelince: Arife günü alınan tatlı bakışlı koyunların ertesi günü kesildiğini görerek — dört gün üzülür ve bundan dolayı onu hiç sevmezdim. Yıllar. geçti; çocukluktan çıktıkça anın mistiğini, şeker bayramı- vkini daha az duymağa başla- dım, Büyük harp senelerinde kurban kesmek eşşiz bir lüks baline geldiğin- den onun hüznünü his etmek fırsatını bile kaybettim. Fakat bu sırada kay- betmek üzere olduğumuz asıl kendi erkinliğimizdi ve yüreklerimizi — kur- ban edilişimizin hüznü kaplamiştı. Bayramin ne olduğunu unutan Tür- kiye, 30 Ağustos 1922 den beri de- vamlı bir bayramın içindedir. Lozan gününü, Kamutayın kurulduğu günü, Cumuriyetin temeli atıldığı günü, en- düstrileşme plânının tatbika başlanıl- | dığı günü, issız çöllerde rayların ko-| şuşup bacaların birer birer yükıeldiğiı günler hepimiz için birer bayramdır. Şeker bayramında yediğimiz şeker Rusyadan veya Avusturyadan gelirdi; şimdi Alpulludan veya — Eskişehirden | geliyor. Sırtımıza giydiğimiz bayram- bk rubanın kumaşını Mançesterden a- | ahi bu gl Feskösmken Vi Bten | Herekeden alıyoruz. — Kunduramızın derisi ve kösele yabancı malı idi; bu | gün bunları yerli fabrikalarımız yetiş- | tiriyor. Yazdığımız kutlama — mektup- larının kâğıdını kendi fabrikamız ver- mek üzeredir. Bugün kendimiz eki- yor, kendimiz yapıyor, kendi malları- mizi kullanıyoruz. Erkinliğe kavuşan | ve onu her gün biraz daha pekiştir-| mekte olan Türkiyede ik her bay:- ram millt bayramdır, Kendi öz bayra- mımızdır. Her gittiğimiz dost evinde ee Yağtilaniiyekert yeiken Bo d, rama şünmek ve bizi bu mutlu günlere y tiştirenleri saygı ile anmak 3ıı!|rnı. zi güldürecek en derin zevk kaynağı- dır. AVTİZDİ Buradaki gördüğünüz kızların biri nevmit ve betbahd, öteki hastadır. Biri harpte babasını ve sevgilisini kaybeden bir za- yallı, öteki hastahanede kardeşinin tebrikini kabul eden ümit- siz bir hastadır. Onların bayramları hüzün içinde geçmeğe I Haslalarm ngramı l ] Onların hüznünü gidermeğe çalışan, onlara saadet ve bay- ram götüren yalnız bir el vardır: Kızılay, Kınlay, cemiyetin şefkatini temsil eden miülessesedir. O, hepimizin kimsesizlere ve zavallılara yardımını götürür. Kı- mahkümdur. zılaya yardım ediniz. ———7 MUHTELİF HABERLER Fransız Gazeteleri Durumu Karanlık Gösteriyorlar Milletler Cemiyeti Zecri Tedbirleri Şid Paris, 26 (A. A.) — Bu sabahki gaze- teler, tekrar zecri tedbirler meselesinden bahsetmektedirler. Bu mesele hakkındaki moktai nazar ihtilâfları hiç te eksilmiş de - Kildir. Matin gazetesi, yazıyor: «Fransa'nın rolü uzlaşlırma sahasında- ki mesaisine devam etmektlir. Biz, zecri (Dün Fransız Paris, 26 (A. A.) — Meclis müzakere- , &İ esnasında, Alsas mebusu Şumanın kala - tedbirlerin şiddetlendirilmesinin sulh mü -| balık aileler için bazı imtiyazlar isliyen bir zakeratını ileri götüreceğine kal'iyyen '"'"Iq.a.ı teklifi üzerine Sü Bakanı itimat mese- | değiliz. Buglin yenmek veyabut ölmek gi- |. çinj ileri sürmüştür. Sağ cennhın belli öl- e bi tek bir düşüncesi tek bir iradesi olan | v gi için, Bakanın bütün hükümeti büyük bir milletin bir ycis ve nevmidi ha-'1xeli bir vaziyete sokması mecliste bü: reketinde bulunması ihtimalinden korkulur. | hi hayret ve tafisli mucip olmuştur. Cebe| Bu hal, bizi çok büyük bir ihtiyat ile ha - / (xx2 17.30 da talil edilmiştir. Kolvarlarda reket etmeğe mecbur eden bir vaziyettir. | heyecan devam etmektedir. Celse esnasın- Böyle bir hal karşısında yegâne makul ba- Ja hazır bulunmayan Laval meclise gel - reket vakit kazanmağa çalışmaktır. mı, menfaatlerini talep etmekte devem 5: Blum Papüler, gazetesinde yazıyar: — |i a E L e bir uzlaşma Yakinda sulh ölacağına dair hiç bir alâ- | pi y? met belirmiyor. Cenevredeki dıvlıd:nnî İğllilür Cöriğet Çüli Şüşheli Şset S bir teemlk göstermeleri ve Musolini -| , Gp lleri şiddetlendirmek mecbuziyetinde nin böyle bir tesanüt karşışında bulundağı ' , 4, Aktır. Eğer devletler, aralarındaki te kuvvetle hissetmesi sayesinde bir Avrupa ' şanüdü muhafaza edecek olurlarsa Millet- felâketinin önüne geçilebilir. |ler Cemiyetinin zecri tedbirleri şiddetlen- Bütün dünya bir uzlaşma yapılmaşını te- | dirmek suretiyle yapacağı tazyik biç bir menni ediyor ve bunun için çalışmağa h..ı zır bulunuyor. Fakat mütecavize karşı mi -| cektir. Ancak Habeşistana âcil bir sulh ta | sakına riayet edilmesini istiyen Mi -| gelirmiyecektir. Musolini, teşebbüsüne haf- | letler Cemiyeti ile tecavüzünün mükâfalı- | talarca ve belki de aylarca devam edecek 'komisyonu başkanı, detlendırecek Parlâmento- sunda Münakaşalar Oldu aniştir. Paris, 26 (A. A.) — Mebuslar meclisin- |de, celse saat 18,10 da tekrar — açılmıştır. |Laval celsede hazır. bulunmuştur. - Ordu ordu mevcudu hak - kındaki tadil tekliflerinin komisyona ha - valesini istemiştir. Laval Sü bakamının — itimat — meselesini ileri sürmekle vazifesini yapmış olduğunu, çünkü tadil teklifinin. ordu mevcudunu takriben 16 bin kişi azaltacağını, büküme- | ün tekliflerin kommisyona havalesini kabul ettiğini, Sü bakanının yeni bir metin bazır. lanması için komisyonla leşriki mesaiye â- made olduğunu bildirmiştir. Bunun üzerine meclisi, komisyonun ra- .| porunu beklemeye karar vermiştir. Bunun- la beraber kanun maddelerinden kısmı a- | zamı şimdiden kabul edilmiştir. Meclis, cemiyetler, silâh taşıma ve mat veçhile bir Avrupa harbini intaç etmiye -| buat suçları kanunü ikinci okuşunun cu - ilham ve kuvvet alarak yine yazıya martesiye bırakılmıştır. Yarın saat 15 te başlıyacak olan celse dış siyasaya tahsis edilecektir. V ESCMEZ o0 S OLZib Kızılay üye sayısının, halkın sosyal rüştü ile mütenasip bir kmnmni—had-hwıl_ faziletli olursun. etmesini temer-i ederim, K. Atatürk * İstikbal, acı çeken adamlara en çok yardım edenlerindir. Pastör fak olmak mümkün * Düşkünlerin, yoksulların, kimsesirlerin bayatının iyi olmasını düşünen kimseler ilelebet iyi hayat geçirirler. Taldoy * Sağlık olmıyan yerde sevinç aranmaz. * Ancak fazilet sahiplerinin nüveleri insanın içine konulmuş- tur. Beşeri hayat metelesi bu farzilet nüvelerini nefsinde bü - yütüp geliştirmektir. Tolstop * İyiliği bütün insanlarda görmeğe ve ancak kendinde gör - memeğe alış. Ve yine yalnız kendini suçlu ve kabahatli bul- mağa alış. Fakat diğer insanları suçlu ve kabahatli bulma. lerine karşı daima iyi ER Başkalarından iyilik görmeğe cehdedersen, sen de iyilikçi ve Talstoy * Fena âdetlere galebe çalmak, iyilik etmek, düşkünlere yar- dım etmek ancak bugün mümkündür. (Yarın) buna muvaf - değildir. Konfüçyüs * İyilik sever, yardım güder, düşkünlere düşkünlük gösterir fazilet sahibi insan her hangi harikulâde büyük işlerde, ilim ve marifetlerde değil, sonsuz ceht ve çalışma ile daha ziyade iyileşir ve kültürünü artırır, Paskal * Kızılaya aza olunuz, çünkü, o, hepimizin şefkat kucağıdır. Hakiki olarak insanlar ancak tâ geride birleşip toplanabi- lirler. İnsanlar birbirlerine yaklaşmak, birleşmek için birbir - , insanlık; hayırseverlik, şebkat ve yar- dım götmeleri lazımdır. 'Toletoy Sayfa 3 SESRNE ADĞ ĞRERZ Istanbulda Bir Dosta Mektup LEskiden bayramdan bayrama yazı dığım bu gelişi güzel mektupları Ce mal - Nadir Gülere gönderirdim. Bıı kaç ay önce Ankaraya gelen - de » ğerli dostum «Aman artık bana yaz | ma; senin yazdıklarından mevzu çı- © karıp restim yapıyorum. İstanbul mi- zahçıları gürültü yapıyor» dedi. 0— nun için bu sefer, ona göndermiyo. rum.) Aziz kardeşim, Bir, bir buçuk aydan beri, lar oluyor ki Ankara kalesini | î ıkşam- sislere gömülmüş, çevremizdeki dağları puss © lardan görünmez bir halde buluyoruz. ? Sabahlar aluyor ki zaten gökyüzüne 1_t İstanbuldan hiç olmazsa, sekiz kera | daha yakın olan - şehrimiz, sisten bu- $ lutları dağların eteklerinde görerek de yanıyor. Bay Tevfik dostumuzun «Meteo- İrolojin müessesesinin verdiği raporlas rın dışında Ankara havasına ddir bu kadarcık haber de benden. Suyuna gelince, Çubuk - barajının arkasında biriken göl, ufak tefek bir Boğaziçi halindedir. | Bir şehrin havasından, suyundan | sonra hatıra ne gelir? | Herkee bir başka türlü iddinda bullll lunabilir. Fakat bence gazetecileri gel- melidir. Onun için sana Ankara gazetecile- rinden bahsetmek istiyorum. Onlar ki Allahın günü, sağdan, soldan mevzu İj çıkarıp okurlarına okuturlar, yerleri- ni Kızılaya bırakıp nefes aldıkları ve dinlendikleri şu bayram gününde on- İlardan mevzu çıkarmak, sanırsam, fe- na olmıyacaktır. Ankara gazetecilerinden, İstanbul gazetecileri gibi, bir çırpıda bahsedi- vermek mümkün değildir. Çünkü bu- rada ne Babiâli caddesi ne de Mesera ret kahvesi vardır. Sizin şehirde, An- kara caddesinden geçerken şöyle Tes feyyüz kütüpanesinin önünde — biraz duraklayıp Meserret kahvesinin bü- yük:camından içeri bakmak; gezetedli İlerden çoğunun durumunu öğrenme- ge kâfi gelir. Burada bizimkileri, o kadar çabuk ve kölay bülâmazımız, Ankârada' töğ lu halde bir kaç gazeteciyi bulabil- mek için ya Ulus Basım Evine uğras İyıp üst knt.ı çıkmak, yahut — Yenişe- hirdeki etler Evinin Basın Genel Direktörlüğüne ayrılmış odalarını gez- mek İâzımdır. Meselâ Vilâyetler Evine girerseniz meselâ İstarbulun tanıdığı — gazetecis lerden — Baş sırasıyle anlataymnn — |Bay GCayyura rastgelirsiniz. İstanbul İdayken Vakit gazetesinde, Haber ga- İzetesinde çala kalem tercümeler — yas pan, bu yetişmiyormuş gibi Meserret |kabvesinin kendisine ayrılınış - köşer sinde mütevazı bir çay fincanından ee AY sÂMEERE 1 ve tercümeye devam eden meşhur Gayyur Beyi. Bu eski İstanbul gazetecisi burada !yine harıl harıl çalışır. Fakat artık © («Fırfıri çelebir kitabı, «On altı yaşın- 'da bir tayyareci» nin formaları — için ,lâzim gelen müaveddeleri hazırlamağa ,ve düzeltmeğe vakti yoktur. Bay Gayes yuru orada güzel bir masanın başında |görürsünüz. Artık kâğıtları beyaz |mermer masalardan hoşlanmaz ve İKR) harflerini yumuşak bir (3) gibi |telâffuz edemez. Sözleri basım maki- nelerile müvezzilerin gürültüsü ara - sında kaybolmaz. Oradaki gazetecilerden bir de (Şas kir Gökmen) vardır. Bunu siz İstan « billislar bir gezeteci gibi “tannmll nız. Fakat sizin Abidin Daver — nasıl denizci ise bu arkadaş ta havacıdır. Aldığı (Gökmen) soyadının da bune dan ötürüdür. Abidin Daverin gemis lerde geçirdiği zaman, Şakirin havadili Vuçtuğu zamânla müsavidir, derlek. Vilâyetler evinden- çıkmadan - meşs hur Sadri Etemi de ziyaret etmemek (Devamı 10 uncu yüzde) TİĞMŞREEATAREARALEESE DDARER ASA N AŞ ETİRE İ AA T SD a SAA DUT L CA A SN AT e S <A >

Bu sayıdan diğer sayfalar: