28 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

28 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ü Sıyîı_ 9 Tarihi tetkikler: Silâhtarların tarihte oynadıkları rol * G4 İlk silâhtarlık Yıldırım Bayezit devrinde ihdas edilmiştir. Silâhtarlar padişahların verdikleri ihsanlarakadar her şeye müdahale ederlerdi. Adı Haliçteki yere (alem) olan Si- lâhtar eski Osmanlı sarayının en bü- yük memuru idi. Silâhtarlık, Atâ tarihi müellifinin beyanına göre, Yıldırım Bayezit dev- rinde ihdas edilmiştir. Padişahın kılı- cını taşımak, hünkâr bir tarafa gittiği zaman sağında gitmek vazifeisyle mü- kellef olan silâhtarlar, padişahların | dırlar.» mukarreplerinden olmakla beraber, ilk| — Silâhtar hazinci hümayunun zamanlarda o derece ehemmiyeti haiz | zam ve intizamına da memutdu. Ema- değillerdi «Has oda başın lık silâhtar- |natı mübarekeye bakar, onların lıktan yüksekti. mizlenmesi için lâzım gelen emirleri «Mavi de gözlük takarim» «Güzellere bakarım» YAZAN: |zizren Osman Gemal (ai «Lelley lâri, lelley lâri» “Son Posta,, nin tefrikası : | «Ağlarım zari zari!» *«Son mısra söylenirken maşacı kara — Darbukayı da biraz Şazimet çalsın! ; — Haydi Kâhtaneye gidip, gelme bir kuruş, Kâhtaneye gidip gelme bir karüş! Bayram yerindeki tenteli muhacir arabacıları böyle bağırıyorlardı. . Ba - harın tam. ortalarına raslayan bir kur- ban bayramının ikinci günü idi. Vakit öğleden biraz sonra... O koca bay - ram yerini dolduran alaca kılıklı, ya - nakları, gözleri, saçları renk renk . bir alay çocuk, birer kuruşla Kâhtaneye gidip gelme için bu arabalara hücum ediyorlardı. Hasan, o zaman altı, y7 di yaşlarında sarışın bir toramandı. Öteki çocukların arabalara binmek için itişip kakışmaları arasında o da arabacının yardımı ile kendisini bu süslü arabalardan birinin içine ata - bildi ve kendi yaşında az esmer, na- rin bir kızcağızın yanındaki boş yere atisi hizmeti vesair sadir olacak iradek mülükâneyi ifa eyler. Darphane ve matbahı hümayun ve şehreminleriyle bostancı başılar irade istihsaline muhtaç oldukları -hususatta Silâhtar ağaya müracaat ve sanın ma- rifetiyle hâkipâyı hümayuna arzo'una- rak iradei seniye istihsaline muhtaç- yağız oğlan yalandan gözlerinin ya- gını pembe mintanının kollarına sili - yor, genzinden çıkardığı — seslerle ağ- lama taklidi yapıyor ve büyükçe ço - cuklar onun bu haline gülüşürlerken pek miniminiler onu sahiden ağlıyor- lar sanarak yüzlerini — buruşturuyor- lardı. Sonra darbukacı kız, yakasıı GRb ömü Mor ipek Siplemeli bir çevreyi onun gözlerine yaklaştı - np: | Ahenk tekrar şu türkü ile canladı: W,ııYeşil de ipek bükeyim aman» , «Derdimi kimlere dökeyim aman» «Haniya da o senin göbek atışın» «Karyolada yan yatışm?» (Göbek atışın) sözü hep birden söylenirken Hasanı kucaklayıp yanı - ni« te « sokuldu. Her tarafı tıka basa dolu olan bu a- rabanın, bayramlık darbukası ile zilli maşasını daha önceden kapan on dört Darbuka çalan büyük maballe kızı Hasana takıldı. ayni yağta görünen bir kız, arabacının | k ilk şaklattığı kamçi ile ahengi tuttur - düular. O zaman kenar semtlerin meşhur türkülerinden biri şu idi: «Filya, filya tarlasında vuruldum neke maşraba ile Hasana su getirdi: “lı":d:"'md' koşuşuyor.. yavazlar |/ |. buyrulacak zatlara hasriyle Si-|beraber Çukadar ağalardan yedi ne- SaANA)) — Al sen de iç, sari papam! AD KeRrA ee lâhtarlığı sarayı hümayunun umum |fer ve kilârcı baltacısıyla beraber üç «Aygın baygın gözlüm, işte kul-oldum | - Hasan utanıp içmemek istedi; © Derede de içleri daha büyükçe ço - nezareti makamına- derfi ve isad ve |nefet zülüflü baltacı sofalılardan — iş sana») Bir aralık karşısındaki büyücek oğ- lanla birlikte hem söyleyip, hem ga - yet ustalıklı darbuka çalan büyücek, mahalle kızı Hasana takıldı: tererek) bak, herkes söylüyor, sen ne- ye susuyorsun, bakayım, benim Barı papam? (papağanım), : kara büyücek mahalle kızının bu ilti- || fatından utanır gibi büzülerek: — Ben, dedi, bilmiyorum söyleme- — Hanım abla, sen söyle bari, sen neye söylemiyorsun? Kızcağız büsbütün utangaç bir ta - vırla yanındaki Hasanın yüzüne - ba- kıp gülümsedi. ı Şarkı bitince takım ikinci bir türkü- ye başlarken darbukacı kız elindeki darbukasini yanında kendisini kis - kançlıkla süzen kendinden biraz daha ufak bir kıza verdi.. Sonra kollarını Hasana uzatıp: — Gel bakayım, dedi, sarı papam, yanıma otur da türkü söylemesini sa - na da öğreteyim! Hasanı kapınca kendisi ile darbu - na almış olan alaca entarili, başı güllü, kaşı rastıklı büyücek mahalle kızı kalktı, arabanın içinde parmak şıkır - gdatarak göbek atmaya başladı. Biraz sonra maşacı oğlan da oldu - ğu yerden doğrulup kızın karşısına geçti, ayakta hem maşasını şıkırdatı- yor, hem de kızla karşılıklı: — Ağağıdan yavrum, aşağıdan! , Diye göbek çalkalıyordu. &.. Bahariye yolundaki musluksuz bir çeşmenin yalağından beygirlerini su - lamak için arabacı mola verdiği za- İ man başta o büyük kızla büyük oğlan olmak üzere çocukların çoğu aşağıya tladılar; kimi ö imi yüzle - hk mevkü yükseltildiği gibi bütün hiz-|nın nezaretinde olan dolaptan — vuku îînî şînmk, ıl;,::, în İ;ukı:]îığ::ıtr metlere nezaret hakkı da Silâhtara ve-|bulan masarifi Silâhtar ağa kaftancısı diği bir neş'e ile hayvanlar sularını rilmiş, itibarı bir kat daha arttırılmış- |deftere kaydederdi. Silâhtarlar ayni içinciye kadar , çeşmenin arkasındaki seyrek papatyalardan toplamak üzere her biri bir tarafa koşuştular. Araba - da yalnız dört çocuk kalmıştı. Bun - ların ikisi pek minimini bir kızla bir oğlan, ikisi de Hasanla o kişmiri, na - rin, utangaç kızdı. Darbukacı kız, her- esten önce çeşmenin musluksuz —©- huğuna ağzını dayayıp İıkır hıkir. ve kana kana suyunu içtikten sonra tut- tu, arabanın yanına asılı — heybeden çıkardığı kulbu kopuk küçük bir te » Kızcağız büsbütün utangaç bir tavırla yanındaki Hasanın yüzüne bakıp gülümsedi. ; — İç cicim iç, hava sıcak susamı- şındır. Korkma, maşraba temiz, ben iyice- yıkadiım onu! Hasan gene utanarak maşrabayı al- di, cani istemediği halde sudan bir iki lum içti. Sonra karşıda an kişmiri, narin, kızın kendisini süzdü - ınü görünce kalan suyu da ona uzat- Ağlama yavrum, ağlama, Kuyruğuna kabak bağlama! Diye kırittikça herkes gülmeden katılıyordu.. ... Bayram olmasına rağmen günler - den bayağı bir gün olduğu için Kâhta- ne tenha idi. Yalnız bu arabadan ön- Hasan o zama.. *ltı yedi yaşlarında bir toramandı. ceki arabalarla oraya gelmiş olan ©- tuz kırk çocuk yer yer, renk renk çi- Çükler korkudan bağırıştılar. kenarına bıraktı. O zaman — Hasanın geldi. ye yakın birdenbire zelzele olmuş ve tam mektep yıkılacağı sırada Asiye isimli böyle büyükçe bir kız . hemen tebin üstü açık avlusuna kaçırmıştı. Şimdi kendisini, hendeğin içine yan yatmış olan arabadan — kucaklayıp çayıra indiren bu darbukacı kız da Asi- yeye ne kadar benziyardu. Makin Asiyenin başı güllü, kaşları rastıklı değildi. Fakat boyu, posu, kucağında duyduğu abla kokusunu, u- kileri pek andırıyordu. Hasan, o zaman mahalle mekte - binde ük zelzele olurken Asiyenin kucağında duyduğu abla koksunu, a- de Kâhtanede cuklarla dolu bir iki sandaldan başka bir şeyler yoktu. Araba tam Sünnet köprüsünün biraz ilerisinde duracağı sırada nasılsa sol tekerlekler küçük bir hendeğin içine kaydı. Çocuklar hep birden telâşlandı; hattâ pek kü- Darbukacı kız, darbukasını çayırın ortasına fırlatıp hemen Hasanı kucak- ladı, onu herkesten önce bu yan yat- Miş arabanın içinden kapınca çayırın aklına iki yıl önceki büyük bir zelzele Hasan o zaman henüz beş yaşında mahalle mektebinde okurken bir ilk - bahar sonlarında, tam bu vakit, öğle- onu olduğu yerden kucaklayıp mek - “atih Kanunnamesinde silâhtarların bölük başılkla' çaşnlgir başılığa' terfi #dilnbilecekleri >yazılı-alduğuana c iztee o devirlerde - silâhtarlığın mertebece Çöşnleir başılıktan aşağı oklağu anla; şiliyor. Silâhtarlar Çorlulu Ali paşa Silâh- tarlığa gelinceye kadar Çukadar ve Ri- kâbdar gibi padişahların hususi — hiz- metlerinde bulundurulmuşlardı. 1110 da ikinci Mustafa tarafından Silâhtar- lığa getirilmiş olan Ali Ağa (Çorlulu Ali paşa) tarafından maruzatın silâh- tarlara hasrı yolunda hattiı hümayun istihsal olunmuş, bu suretle Silâhtar- tir. Ali ağanın Silâhtarlığa temin ettiği salâhiyet bundan ibaret kalmadı. Pa- dişahların bendegânına vaki olan ih- sanlarına kadar her şeye Silâhtarın müdahale hakkını da temin etti. Atânın — verdiği malümata göre (Cild - 1 sayfa 162) Ali ağanın is- dar ettirdiği hattı hümayun ile Silâh- tarlık şu şekli almıştı: «Bu hizmetin tüvana ağaların es- habı dirayet ve liyakatinden intihap ve darüssaade takımından başka cümlesi- min âmir ve zabiti olmak üzere tahsis ve Çukadar ve Rikâbdar ağalıklarına yoluyla otuz beş kırk senede nail olan bir zatın en aşağı altmış yaşında bu- lunması umuru tabüyeden olmasiyle hasbessin küllü yevm kaimen hide - matı rüzi merreye muktedir olamıya- cakları itiraziyle bunların kadir ve ki- dem ve emek ve itibaratı zatiyelerini muhafazaya Çukadar ve Rikâbdar ağa olanlar Silâhtarlığa mülâzemet tariki- le vakaru haysiyetlerini tezyöl ederek müntazam ve mükemmel tayinat ve taam ve vazife ile dairci mahsusaların- da âram ve iydi perif ve cuma günlerin- de saltanatla camii şerif veya — tenez- zühgâhtan bir mahalli teşrifi hümayun wukuunda Silâhtar ağa ile beraber mevkibi hümayunda — bulunmalarını we Çukadar ağalığı Silâhtarlığın mü- Tâzımı ve Rikâbdar ağalığı da anın zil- yedi ve Tülbent ağalığı bunun musili ve anahtar ağalığı anın mülâzımı ve Pişkir ağalığının peyrevi olmak üzere makul ve makbul bir silsilei tarik iti- bar ve tertibiyle nizamı sabıkı tenvir etmiştir.» Ayni eserde — (Cild - 1 sayfa 209) Silâhtarların hizmetlerine ve onları a- lâkadar eden hususata dair aşağıdaki tafsilât yazılıdır: «Silâhtar ağalar Darüssaade takı- verirdi. Saltanatla bir yere teşrifi hü- yerde hünkâr yemek yerse Silâhtar ağa pa- 'dişahın kaşığını değiştirirdi. Bayram- larda, mi'rac okunduğu zamanlarda, cuma selâmlıklarında, bayram ve arife muayedelerinde ulüfe dağıldığı günler- de, biniş yerlerindeki teşrifat işlerini hep Silâhtarlar tanzim ederlerdi. En- deruna kabul, mansıp alacaklar mahlül nanıpare vukuunda çırağ <'a * edil'-di. hür a « yun dahil ve harç dolabının bir mikta- Silâhtar ağa- mayun vukubulur, ve gidilen caklar Silâhtarın arziyle icra Harcı has tabir olunan ceybi rı Silâhtarın elindeydi. zamanda sadarete getirilecek olan ve- zirin davetine giderlerdi. Sadareti ten- sip olunan vezir ehemmiyetli bir adam değilse Çukadar, Rikâbdan ve bostana celbedis cı başılardan biri marifetiyle lirdi. Silâhtar — ağaların tan bir tütüncü hasekisi, palodçu namiyle muteber bir sofalı, has ahurdan iki nefer yedekçi, heybeli ocağından iki nefer heybeci, sakalar ocağından bir saka, çırağ olan- lara mübeşşirlik etmek üzere ayrıca beş nefer de vardı. Ehemmiyeti yukardan beri verilen Silâhtarların taltifleri lâzım geldiği surette vezaret rütbesiyle Mısır eyaleti, Kubbe veza- reti, derya kapudanlığı ile taltif olu- nurlardı. İçlerinden sadrazamlığa ge- tirilenler de olurdu. Bu şerefe nail o« lamayanlar ise o zamanların ıstılahın tabir olunan mü- kemmel bir tayın ve içlerinde emek ve sadakati mücerreb olanlara muka « taa, ziamet, timar ve tevliyet gibi nan- pareler ilâvesiyle bekâm edilir, bu su- retle taltife mazhar olanlar ömürleri oldukça sahilhanelerinde pek müref- izahatla anlaşılmış olan ca vezir tayini feh bir hayat geçirirlerdi. Silâhtarların giydiği elbisze Ende- run tarihinde (cild - 1 sayfa 284) şu suretle yazılıdır: «Silâhtar ağa nısfı alâsından yuka- msı Orhan gazi zamanında ittihaz e- dilmiş olan börkün ayni olarak kırmi- z1 çuhadan ve aşağısı sırmadan ma- mul üsküf tabir olunur müzeyyen ve müzehhep bir şey giyip zülüf terhil e- sıvayi izzeti anteri ve hazine malı olan incu- derek arkasına pek kıymettar le maiyetlerinde hanei hassa agâvatının müstaidlerin « den beş nefer lâla ve aşağı koğuslarıri okur yazarlarından bir kaftancı, kilâr koğuşundan bir kilârcı, istediği koğuş- ve baş ve ikincilerle li ağır kaftan telebbüsle bellerine çifte- Enderunda olan kâffei bendegânın za- paftalı gayet girenbaha som mücev - bitidir. Sabah namazı kılınmak üzere | herli kemer kuşanmaları ve altın kös- mabeyni hümayun açılarak sarayı hü- tekli son murassa ve zikıy!'net bıçak ğ mayun camli şerifindeki mahfili mah- takarak üzerine seraser ağır kaftan susa teşrifi şahane vuku bulduğu an-|giyip murassa seyfi selimiyi sağ omu- na kokusunu — şimdi hendeğe yan yatmış arabadan — iner - ken darbukacı kızda duyuyordu. — Sen de içecek misin? Kız, Hasanın ellinden suyu alıp bir İKi yadümüül di © — Haydiyin de, haydiyin de, çıkın arabaya, çıkın arabaya, kalkacak şim- â araba, kalacaksınız hep buracıkta! mından maaada mabeyncilerle beraber kayı verdiği kızın arasındaki dapdara- cık yere zorla sıkıştırdı. Maşacı oğlan söylendi: — Çocuk orada sıkışacak bet Ne diye bozdün sanki rahatını! , Kız ona dilini çıkarıp karşılık ver-|m Çocuk Bayramı haftasının ilk günüdür, « kl. » itişe kakı ba: İ dan' yatsiyı Mmüteakip' mabeyni hü -|zunda tutarak akibi rikâbı hümayun « | K Sıkışırsa kucağıma alırıml! dol(â:î:ı :: İ;'Cunııfıelıîruh ıış:rıdı"-n 'î: Yavrulirinızın bayrama 'için hazırlanır mayun çevrilinciye kadar nezdi hüma- |da bulunmaları» vsuldendi. y B — Darbukayı lııpl:nî? kanto ile kalktı: , (yunda mevcut bulunup telhislerin te- Mehmet Zeki

Bu sayıdan diğer sayfalar: