7 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

7 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ga Sn Posta'nın tarihi tefrikası Hattâ onu batırmaları, yahut yaka- ı"h getirmeleri de ümit ediliyordu. Örtalık yatışmıştı. | Fakat üç saat kadar sonra limanın “tnubundaki burundan bir kadirga gö- Onu görenler sevinçle, — Geliyorlar. Diye diğerlerine müjdelediler. , kinci. üçüncü kadirga da meydana Dördüncüyü görenler: , — İşte... Türk gemisini yakalamış- &... Yedekte getiriyorlar... Dediler. GCerek askerler ve gerek halk ara -| üda bir alkış koptu ve herkes kıyıya küldü. Fakat gelen gemilerin —ardı memişti. , Hem de bunlar İspanyol gemileri ğil, Türk gemileriydi. Grandi direklerinde Cezayir levent- » inin kırmızı bayrakları dalgalanı - V.lqıııynl gemisi de esir edilmiş- |. Büyük Bir sevinç içindeki halk şim- hıııınlıiıhıkuiçind::vlerin:b |/ Türk kadirgaları İimanın karşısın - |© borda nizamı almışlar ve hiç ara - vermeden kulelere, evlere, kışlaya |e ediyorlardı. | Himanın ağzını beyaz - bir duman Otmıştı. Evler, kışlalar yıkılıyor, halk *kaklara fırlıyor ve kale kapıların - dışarı çıkıyorlardı. Bu sırada üç kadirgadan çıkan le- ı ütler şehirden çıkan halkın ve on - — istiyen İspanyol asker - ni yalın kılıç karşılıyorlardı. Şehir duman ve ateş içindeydi. h"ü"lrı doldurulan esirler gemi- Te taşınıyordu. Valinin gönderdiği atllar Mürsi ve lkanta ile Valensiyaya doğru dört- j uzaklaşıyorlar, felâket haberini ver- Re, yardım istemeğe gidiyorlardı. | Halbuki bunların hepsi boş yorgun- tu. Çünkü Türk filosu bir iki saat oradan ayrılınış ve Alikantaya iyordu. Alikanta kumandanı askerinin yarı« d Kartajeneye doğru henüz yola çı- ştı ki Türk filosu göründü ve topa tutmağa başladı. bozgun, gene leventlerin ka - çıkışları ve bir çok esir, bir çok alarak gemiye dönüşler... ç Kıyı boyunca yola devam ediliyor- Burada güzel ve zengin kasabalar | Kıhrınık, — KOR. Yazan : Kedircan Kaflı le yağdıran bir donanmaya ne yapa - bilirdi? Bunun için limandaki üç ge - miden üçünü de çabucak yol için ha - zırladı. Amiral Bortando kumanda - atndaki donanma ile Cenovaya gitmiş olan imparator Şarlkene şu haberi yol- ladı: «On beş kadirgadan ibaret bir Türk filosu sahillerimize hücum etti. Bütün Akdeniz kıyıları ateş içindedi. Türk- ler kasabaları ve köyleri basıyorlar ve yakıyorlar. Bizi kurtarınız!'» Aydın Ress Valansiya önünde hep- sinden çok durdu. Bu büyük şehirde Türk gülleleri altında bir yığın taş ve toprak haline geliyordu. Kaledeki top- lar Türk filosuna bir şey yapamıyor ve uzun menzilli Türk topları İspan » yol güllelerinin irişemiyecekleri — bir noktadan yaman bir ateş açıyorlardı. General Don Pedro şaşkın bir hal - deydi. Karaya çıkan leventler üzerine bir çıkış yapmış, fakat henüz onlarla kar- Türk gülleleri önünde darma dağın ©- larak çekilmişlerdi. Valânsiyanın yüksek kale duvarla- rından ve külelerinden dışarısı tama- mile Türk leventlerinin ellerinde bu - lunuyordu. İspanyollar dehşetle tan Endülüslüler kıyıya geliyorlardı. Aydın Reis bol esir, bol para ve mal almıştı. Artık dönebilirdi. dı: — Bizi de götürün... Bizi burada bı- topa tutmağa devam ederken bir kış - mı da Oliva denilen yerden Endülüs mhacirlerini yüklüyorlardı. Yükle - nen gemiler şehrin önüne geliyor ve re Olivaya gidiyorlardı. dönüş kumandasını verdi. Cenuba doğru yola çıktılar. tıklım tıklım dolduran kürekçilerle le- Endülüs muhaciri bulunuyordu. Bun- ların hepsi de cehennemden kurtul - müuş ta cennete gidiyorlarmış gibi bü- yük bir sevinç içindeydiler. Genç ve dinç olanlar gemide kendilerine ve - rilen iş ne olursa olsun hevesle ya - , heyecan ve macera SANIN KIZI ventlerden başka elliden yüze kadar Laf, köykı birer birer basılıyor, her ka- ve köyden ayrılırken de Türk ka- talarının biraz daha suya gömül - Şarlken İspanyadan aldığı haber ü - Bti gürülüyordu; zerine fena halde sıkıldı. Don Pedro- Mlneriye açıklarında başlıyan kore dan başka diğer şehirlerden de daha a- piyorlardı. * gittikçe büyüyerek Valânsiyaya, '©kliı mektuplar - birbirinin ardından Üclonaya doğru yayılıyordu. Kıyı -| 8eİmişti. Hemen Amiral Portondoyu * boşalıyor ve halk ne alıp götüre -| Sağırdı. Mektupları uzattı ve:; onlarla birlikte dağlara kaçı - ardı. | Vlllı-ııiya ve Barselonaya haber üs- B beber gidiyordu. | > Türkler Villâ Ciyozayı bastılar. t T Türkler Deniayı yakıyorlar. İm- S Türkler Cullerayı topa tutuyor- ti.. — Çabuk okul.. Dedi. Amiral Portondo cesur bir adamdı, mektupları okudu ve şu cevabı verdi: — Emrediniz, hemen gideyim. — Göreyim seni,.. Şimdi.yola çık ve Türk filosunu nerede olursa olsun bularak cezalarını ver. — Başüstüne efendimiz. Bana gü - venmekte haklı olduğunuzu isbat & - alânsiya valisi Don Pedro Meli -| deceğim. V. x bu dileklere cevap veremiyordu. ı?î' — Ben de seni bu sefer her zaman- klerin şehrin karşısına gelme -| dan daha parlak bir surette mükâfat - * hele civardaki kasaba ve köy - |landıracağım. İ ’fimu etmelerine karşı koyamaz- Elinde üç dört tane küçük —- Onlarla ne yapabilirdi? Bere - Şarlken Amiralın omuzuna elini tekne |koyarak ilâve etti: — Eğer Endülüs muhacirlerile mal- | , “ersin ki Valânsiya kalesi sağlam- ları geriye alırsan sana'on bin altın ve- | şehri muhafaza edecek kadar as- | rilecektir. de vardı. Bununla beraber o da — Bunu şimdiden almış sayıyorum, M “Onaya haber yollıyabilirdi ve o-| efendimiz... tmandan olan oğlu Don Alfon- Ümkün olan en kısa zamanda ye- irdi, Fakat tecrübeli kumandan Manasızlığı biliyordu. Karadan h olan bir kuvvet denizden gül İlarına doğru vi AYŞ di B * | — Haydi, yolun açık olsun... 'Amiral Portonda on beş gemi ile hemen denize açıldı. Güzel bir hava- da ve güzel bir rüzgârla İspanya kıyı- yollandı, A Y B G L A G AA ee ' SON POSTA Numara : 65 Barselonada bir şey yoktu. Taarragona, Tontoza, Kastellon gi- bi şehirlerde de her zamanki hayat de- va mediyordu. Fakat Valensiya taraf- ları sahiden acınacak hale - gelmişti. (Arkası var) BULMACA Soldan sağa: | — Uzaktan biribirimizle konuşmamı- şılaşmadan askerin büyük bir kısmı |zı temin eden âlet, arka değil. 2 — Mah- kemelerde en büyük manevi kuvvet, üye. 3 — Ömür sürmek. 4 — Oturma. 5 — Mah, mağara, gömleğin boyun tarah. 6© — Mutfaklarda- bulunur, eebep. 7 — Zevce, asmaktan emri hazır, bir Z ilâve- sile nadide olur. 8 — Zaman, vücudu - muzdan çıkan su. 9 — Belediye, elbise - sğınacak de -İy... 10 — Hind reislerine verilen tsim, bir- lik, gizlenecek yer ararken her taral-| 4..bire, TP Tt Yukarıdan aşağıya: 1 — Uçak, üğütülmüş buğdayı 2 — Duruş, 56 kiloda dünya birincisi olan gü - reşçimiz. 3 — Leşler, bir meyva. 4 — Bir Endülüslüler onlara yalvarıyorlar -|göz rengi, hayret edatı. $ — Kadınlık prensiplerine riayetkâr olan, 6 — P'adi - gah çadırı, bir göz rengi. 7 — Pastırmasile rakmayın.. Ne isterseniz yapın, fakat | meşhur bir şebrimiz, © — Aylık, bir L bizi İspanyolların ellerinden kurtarın. |ilâvesile arının yaptığı _'l"- 9 — Türk - Kadirgaların bir kısmı Valânsiyayı lerle meskün Asyada bir memleket. 10 — Sız manasına gelir, bir P ilâvesile peşine düşmek olur, nota, Dünkü Bulmacanın Halli : Soldan sağa: | — Çanakkale. 2 — Ayak, araba. bu sefer diğerleri ayni işi yapmak üze-|3 — Ssip. iç. 4 — İyma, kel 5 — Aks, ta. 6 — Krep, aç. 7 Akrep. 8 — Ahmak, Bu iş bittikten sonra Aydın Reis|kira. 9 — Taam, kızak. 10 — İttifak, saç Yukarıdan aşağıya: 1 — Çaylak, ati. 2 — Ay, rahat. 3 — Gemilerin her birinde zaten onları | Vye mat. 4 — Akay, Ami, 5 — İma, ak, 6 — Kapak, kan. 7 — Ar, sarkık. 8 — Lâüik, çeyiz. 9 — Ebcet, pırasa. 10 — aka. —mnaman nn YENİ ADAM — İçindekiler : İsmall Hakkı, Türkçesi olmayan gazeteciler. Kısa tetkikler. Emir Abdülkerim. Baltacıoğla. Ak- la gelmeyen sebep. Dr, İzzeddin Şadan, Ka- di ve İhtilli, Memleket haberleri. Ulak, 'Türk Matbuatında ikizlik. Dış Sosyete ha - berleri. Hava harbi ve biz. Suphi Nuri, Rus- yâ için mühim bir kitap. Corrado Alvaro, Koca (hikâye), İsmall Hakkı, Sevdiği ka - dinla evlenen adam (hikâye). Divan Edebiyatında Tevhidler — Üniversite döçentlerinden Ali Nihat Tarlan İstanbul Ü- niversitesi yayımlarından olan bu isim al - tında Üç kitap meşretmiştir. Birinci fasikül Ahmedi, Şeymt, Sadri, Rebani'ye, 2 ncisi Fü- zuli, Nabi'ye alttir. İLÂN FİATLARI 1 — Gazetenin esas yazısile bir si- tanun iki satın bir (santim) sayılır. 2 — Sahifesine göre bir santim ilân Siatı şunlardır; 3 — Bir santimde vasati (8) keli- me vardır. 4 — İnce ve kalın yazılar tutacakla. v yere göre santimle ölçülür. ları yerde bir kaç defa silkinip ileri ge- ri gittikten sonra nihayet ayak dire - yip kaldılar, Yanıbaşımızda duran kılavuz: — Allah Alfâh, dedi. Buradan her ge- çişimizde bu hayvanlar hep böyle ür- küyorlar.. Ne var acaba?.. İlerideki kayalıklar arasından bir hı- şırtı geldi. Ne hayvan, ne de insan se - sine benzemiyen garip bir iniltiden sonra küçük uçurumlara doğru taşla - rın, kurumuş dalların yuvarlanışları duyuldu. Kılavuz birdenbire atı üstünde diki- lerek: Kurtlar!.. diye bağırdı. Bu ses, sanki bütün katırları büsbü- tün ürkütmüştü. Belimdeki silâha el a- tarken, tâ aşağı vadilerden uzun, tüy - ler ürpertici bir kurt uluması gelmeğe başladı. İçimizden biri: — Geri dönelim, geri dönelim!, diye ekeliyordu. Katırlar, artık dizginlere itaat et - meden sağdaki yokuştan aşağıya bü - tün kuvvetlerile iniyorlar.. duyduğumuz kurt uluması, azalacağı- na büsbütün artıyor ve vadi, kayalar, zeytinlikler hep bu sesle doluyor.. Bir dönemeci dönerken kılavuzu - muz hayvanı üstünde dikilerek kuru bir sesle: Katırlar birdenbire ürktü ve olduk-|birbirine karışmıştı. Gözleri, sarı renk« lerile, tıpkı bir çam ağacının alevine benziyordu. Kılavuz ürken hayvanını zaptetme- ge çalışırken: — Size söylememiştim, dedi. Bu a « dam buralarda sık sık görünür. Delis dir. Altı senedenberi kurtlarla bir a « rada yaşıyor. İçimizden biri: — Herifi yaraladın, ya ölürse?.. — Allah bilir. Ölürse suç bende de. !ğil, kurttan ne farkı var? Bana saldır« dı, kendimi müdafaa ettim. Ben: — Yol üzerinde kan izleri var, şunut takip edelim, belki ölmeden kurtarı e Tiz!, dedim. Herkes bu teklifimi kabul etti. Ka « tırlarımızı birer çalıya bağladık, si « Vâhlarımız - ellerimizde. Yol üstündem fundalıklara doğru uzıyan kan izlerinea de yürümeğe başladık. İzler bazan kaye boluyor ve sonradan on on beş adımda bir yeniden görünüyordu. Böylece bi bayırı geçip, tehlikeli bir uçurum yo « luna girdik. Kayalar, sivri, kesici ve sert uçları ile sağdan göz karartıcı bir heybetle yükseliyor, tâ aşağılardan in« ce bir sis altında hafif hafif akan bin- suyun sabah ışıklarında parlıyan gü « müş rengi görünüyordu. Bir karaca, bütün hızı ile yardan ge şağı koştu ve geniş bir hendekten uçü- — Sakının!.. Kurt var!,, diye haykır-|rak karşı tepeciğe atladı. dı. 'Tam karşımızdan iri dişlerini göste- re göstere koşan aç bir kurdun ateş gi- bi parlak gözlerini görüyorduk. Kılavuz omuzundaki doğrultarak üstüste dört el ateş etti. ' de giden kılavuz birdenbire: — Durun! dedi ve yüzümüze baka « rak kulak kabarttı. Bir ses, biraz evvel duyduğum, na silâhı sür'atle|insan, ne de hayvan sesine benziyen bir ses, gittikçe açılarak ve bütün vâe Hayvan evvelâ arka ayakları üstün- | diye parça parça akarak yayılıyor.. de kalktı, sonra küçük bir at gibi şah- lanarak boğuk, keskin bir inilti çıkar- di ve yolun taşları arasında uzandı. Silâh sesi bütün kayalıkları bir an - Kılavuzumuz: — Arkamdan gelin, dedi. Kanburlaşarak yürümeğe başladıl, yavaş yavaşlı da dolaşmıştı. Vadi, bir kuyunun sesile | İzler ufak bir kıvrıntıdan sonra uğuldamış ve sanra derin bir sessizliğe gömülmüştü. Hepimiz, hayvanlarımız üstünde hiç bir mağara ağzında kayboldu. Hî:'a ses çıkarmadan ve ayaklarımızın ücüse na basa basa yürüyorduk. Mağara bire kıpırdamadan duruyorduk. Katırlar bi-| denbire kararmış, sonra tepeden gelem le, tpkı bizim gibi yeni bir şey, yeni bir ses, yeni bir hâreket bekliyorlar.. Sabahın beyaz aydınlığı gittikçe açı- larak ve şeffaflanarak etrafımızı sarı- yor. Biraz evvel kurt ulumasından su- san kuşlar, yeniden cıvıltılarına başla- dılar.. Tâ aşağılardaki tepeler, üzerle - rini bastıran sislerden kurtuluyor: 'To- roslar birbirine benziyen yaz sabahla- bir ışıkla aydınlanıvermişti.. Bir kaç adım daha attıktarı sonra öne de yürüyen kılavuz birdenbire durdu ve ellerini açarak bizim yürümemize mâni oldu: — Bakın, bakın!. Ol.. Burada!.. Hepimiz korkuyla karşı duvar dihine deki gölgeye baktık.. Yarı karanlıktg iki çift vahşi göz bize bakıyordu. Bg Tından birine da- bir kaç saniyelilğ ba kavuştu. . z bakışmadan sonra Klavüzi Yarınki nushamızda : Tülde G svüdk — Eğer katırla- kalkınca yüzü » Ti korkutan — yal- K"'k birînci," Şıkla açılıverdi: nız bu — kurtsa Ayni adam.. Ku« korkmıyalım. Hay ” cağında bir kurf ü Yöle yolanda Yazan: Kadircan Kaflı Sti A rak gerek!.. dedi. Omuzundan akan Dizginleri gevşetirken, birdenbire ke-|kan kıllı göğsünü tamamen kapamış. nardaki çitler arasından yola bir adam| Ağzının bir kenarında bile kurumuğ atıldı ve bir kaç adımda kaskatı yerde|bir kan izi var. a yatan kurdun başı ucuna geldi. Diz. Kucağındaki yavruyu kolları arasın« çöktü ve başını iğerek kulağını kurdun|da büsbütün sıkarak anlaşılmaz bir karnı üstüne koydu. Sonra hızla sıçra- sesle, garip bir sayha çıkardı. Sonra di ve bize baktı. Ne insan, ne de hay- van sesine benziyen bir inilti ile, dişle- rini birbirinde ayrrarak ağzını açtı ve garip bir ses çıkardı. Sonra göz açıp kapayıncıya kadar e- birdenbire sıçramak isterken kılavuz; — Dur, oynaşma!, diye bağırarak sie lâhını üzerine çevirdi. Kurt yavrusu, ne insan, ne de hay e« n ötü Â çekti van sesine benziyen bir inilti ile inli- lı::hbek;]';:vş:;u r;e.:.. bm:_ Bwve yor, başıni mütemadiyen sağa, sola a « havada büyük bir sür'atle uçtu ve kı-| “TAk uluyordu. lavuzun omuzu yanından yere düştü. Kılavuz: Ş — Hay itoğlu!, diye haykırarak silâ- hını çevirdi ve ateş etti. Yolun üstündeki adam, sağ elini so) | Sonra, koluna yapıştırdı ve birdenbire büyük| » — Kılavuz: İ — Sen kimsin?. diye homurdandı. Korkunç adam bir hayvan gibi he « pimizin ürkek ürkek yüzüne baktı, karışık bir murıltıdan sonra: Ben... Burada... Yapma!', Yapma!, bir sür'atle çitlere atıldı, fundalıklar, dedi. Sonra birdenbire kucağındaki zeytinlikler, kayalıklar arasından kay: boldu. Hepimiz, bu bir kaç saniyede geçen kurt yavrusile beraber dizleri bükül « dü ve yere yıkıldı. * garip, heyecanlı ve kısa hâdise ile taş| Kılavuz yolumuza devam ederken, kesilmiş gibi hareketsiz düruyorduk. Hayvanlar bile şaşkın.. Bütün - kafile gözlerini bir müddet adamın kaybol - duğu yere diktikten sonra nihayel bir- birimize baktık. İçimizden — Bu da kim?. dedi. Kılavuz: — Şeytan, şeytan!. diye mırıldanıyor ve korkuyla arkasında toprağn sapla- nan bıçağa bakıyordu. Bu garip adamın üstünde yalnız kir- biri: 'blr at sırtında baygın yalar vahşi ada- man hikâyesini kısaca anlattı: — Bu adam, © yıl evvel delirdi ve dağa kaçtı. O zamandanberi böyle dağ- larda kurtlarla bir arada yaşar, durur. Köylüler onun bir dişi kurtla evlendi- ğini, dişi kurttan bir kurt yavrusu ol « duğunu söylerler. Bu adamın bütün zevki çiy hayvan etleri yemek, gece - leri kayalıklarda gibi ulumak, garip, anlaşılmaz kurt şarkıları söyle- ; sayfayı

Bu sayıdan diğer sayfalar: