6 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

6 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa dı. Galiba, bir yere yasladı. Diye bağırmıştı. ağız palavrasından sonra; makineye (tam sür'atle tornistan) kumandasını basmıştı. Gemi, durduğu yerde, birdenbire Ş sarsılmıştı. Sonra, bir ihtizaz başlamış- | tı. Makinenin, bütün kuvvetile geri diç harekete çalışmasına rağmen, (Ertug- Si ç rul) yerinden kımıldamamıştı. Kumandan Osman Bey, koşa koşa, kumanda köprüsüne tırmanmıştı. Fa- kat büyük bir soğukkanlılıkla klavuz- dan izahat istemiş.. kumandayı ele al- mıştı En evvel, iskandil yapılmıştı. Ge- minin, çamurla karışık kuma oturduğu anlaşılmıştı. Fakat; şurası memnuni- yeti mucip olmuştu ki; gemi suyu su- (4 t yuna yâsladığı için bu kumlu çamura saplanmamıştı. Derhal büyük tahlisiye sandalların- y dan biri indirilmiş.. altına, tonoz de- h mirlerinden biri bağlanmış.. — sahile doğru gönderilerek kıçtan tonoz atıl- mıştı, Lâkin; tonoz atılan yerler cıvık | çamurdan mürekkep olduğu için, ma- kinc'er işlemeye başlar başlamaz; to- noz demirleri de taramıştı. Kumandan Osman Bey, bu manev- ra ile gemiyi yüzdürmek pek güç ola- & cağını anladığı için, mühendis zabit- lerden mülüzim Agâh Efendiyi bir sandalla en yakın kanal istasyonların- dah birine göndermiş.. iki romörkör ile bir kaç duba istemişti. Üç saat sonra, romorkör ve dubalar- la, Kanalın istasyon müdürü ve bir kaç memur gelmişti... Osman Bey, istaayon memurunu görür görmez, geminin oturmasının bir kumanda ha- tası olduğu mişti. Fakat istasyon u, büyük bir soğukkanlılıkla şu cevabi. vet ' Olabilir... Fakat ne yapalım ki; Kanal nizamnamesi mucibince, kla : mız, hiç bir mes'uliyet kabul için, —klavuzunuzu e etmek.. veyahut değiştirmek hakkına malik değilim. mem Demişti. Vaziyet; beyhude münakaşalara müsait değildi... Bahusus, Abdülha - mit hükümetinin — siyaseti; (hiç bir yerde, hiç bir sebeble sızıltı çıkarılma- 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) İnevraya ve ne de tevakkufa Ertuğrulu Süveyşten geçiren klavuz hiyanetini yapmış ve gemiyi nihayet kuma ve çamura oturtmuştu — Süvari Bey!.. Gemi, yoldan kal-|yırlısı ile, şu kanalı geçip gidebilsey - dik. Demekle iktifa etmiş.. artık — sözü Ayni zamanda; klavuz da kısa bir kısa keserek, gemiyi kurtarmak için lâzım gelen manevralarla işe girişmiş- ti. O gün ve o gece sabaha kadar uğ - raşılarak — gemi — yüzdürülebilmişti. Derhal denize bir dalgıç indirilerek, ge- minin altı muayene ettirilmişti. Gemi- nin altında, yola devama mâni ola - cak hiç bir rahne görülmemişti. Fakat; bu vaziyetten iyi bir intibah dersi alan kumandan Osman Bey; ka- nalın beş saat kadar Ertugrula açık bulunduruülmasını.. dar ve akıntılı yer- lerde manevralarda lüzum kalmadan geçip gidilerek ikinci bir kazaya mey- dan kalmamasını istasyon Mmüdürün- den rica etmişti. Müdür, bu ricayı kanal idaresine bildireceğine dair teminat vermiş.. ç- kıp gitmişti. Gemi, tekrar yoluna devama başla- mıştı... Geminin kumanda erkânı, nö- betle kumanda köprüsünde bulunu - yorlar; büyük bir dikkat ve basiret gösteriyorlardı, Maltız klavuz, etrafında çevrilen bu tarassut çemberine fena halde kızıyor; vakit vakit kendi kendine homurdanı- yordu. Epeyce yol almışlardı. Artık (Sü - veyş)e varmaya, ve kanaldan kurtul- maya, on beş mil kalmıştı... Birden- yordu. bire sahildeki işaret kulelerinden, bir bayrak kalkmıştı. Klavuz: — Aşağıdan, gemi geliyor. Burada, durup bekliyeceğiz. Diye bağırmıştı. Ertugrulun bulunduğu yer, ne ma- müsait değildi. Tevakkuf edildiği — takdirde, hiç şüphesiz ki buradaki şiddetli akın- sert ve sağnaklı bir rüzgâr esmekte idi. (Arkası var) ması) esasına müstenit olduğu için; kumandan Osman Bey de: — Allah müstahkınızı versin... Ha: her vedense, sinirlendiriyordu. Bu te- lefon niye susuyordu? Mel'un telefon!, Bu suretle iki saat geçti. Ölü, esmer gölge'ler yavaş yavaş odayı doldurma- ğa başladıleş Oda, Nikolâ Petroviçe, kamarası gibi görü- komşu Düra'ın - bir an - keskin bir telefon zili odayı | Nikolâ Pettoviç, heyecandan | bi olan n | — Alv, kim Benim, ben Lenoçkanın uzak - d esi âdeta titriyordu. Baba, bak dinle!.. Annem muhar. T pek neşeli geldi. Galibe mu - harrirle evlene en hemen ona te lefon et Olmaz mı?, - Bilirsin, ki ilk defa, sen anncme telefon etraeden, im- â etmez! | ba annem buraya geliyor, ça - çin odası yeniden ses- iyice kararmıştı. Kom- | alıyordu. Çalık adam | & olurüyor ve israrla te- | izeyi yerinden oy -| k, acaba niye bu kadar güç olu _Yarmki nushamızda : İNME Çeviren: Faik Beremen Şiddet mabudundan korkan müşteri Samadan, kendisini muhafaza etmek için iki katlı bir çadır istiyordu Sama, bu günahsız kıza"günahın ne demek olduğunu öğrettiği geceden'be- ri viçdan azabı çekiyordu. Sumerliler gibi, Akatlar ve Elâmlar retle baktı: — Yeni mi geldin buraya? — Evet.. — Güçlü kuvvetli bir delikanlıya da şiddet ve felâket mâbudu (Enhil)- benziyorsun! Cudeanın yanında atlı den korkarlardı. O günün inanışma göre, fenalık yapan bir insan, dünya - da bu fenalığının cezasını gekmeden ölmiyecekti. Mâbut Enhil, suçlu insamı nerede ve ne zaman olsa arar, bulur » du. Sama, sevgilisi Mârayı arayıp sor - miyacak ve onu uzun müddet beklete- cek olursa, Enhilin elinden kurtulamı- yacağını biliyordu. Samanın düşündüğü bir nokta var- di. Mâra, Samayı sırma püsküllü keme- rini ve at üstünde aşlanlar gibi gidişini görmüş, onu bu heybetli - kıyafetile sevmişti. Ya şimdi? Mâra, âşıkını bir çadırcı kılığile görecek olursa, cski aş- kile ve eski ateşile sevebilecek miydi? Sama mâbette sevgilisinin mâbut - lardan neler istediğini de kulağile duy- muştu. İnsanları ve dünyayı tanımı - yan genç ve saf kızın kafasını kolayca | okumak fırsatını bulan Sama, Mâraya a lkta görünmekleriçoktniyosdüj İşte Samanın bütün kufürını iküncar İayün; kalbini burğulayazı bu düşünca onu mahvediyor, uykusuz bırakıyordu. ... “Mabud Enhil, bir yıldırıma benzer...,, Bir gün Sama çadırcı dükkânında t gemiyi karaya sürükleyecekti. Ba- | çalışırken, Nipurlu bir genç dükkânın husus o esnada, kıç istikametinden de | önünde durdu. Samanın ustasi dükkânda yoktu. Genç müşteri, Samanın yüzüne hay - bir hizmet bulamadın mı? Sama içini çekti: — Hayır. Ur'a gidecek param yok. — Ben senin yerinde olsaydım, Ur'a kadar yürüyerek giderdim. Hele şu göğse.. şu omuzlara.. şu pazulara.. şu boya posa bak! böyle pehlivan gibi bir gencin çadırcı dükkânında çalışmasına şaştım doğrusu, Sama bu sözlere kulak vermemiş gi- bi göründü. Çadir ismarlamağa miı geldin? — Evet. Fakat, iki katlı olacak.. — İki katlı mı? — Neye şaştın? ben öyle sağlam bir çadır istiyorum ki, içine mâbut Enhil bile giremesin. — Ben iki katlı çadır yapmasını bi- mem, Biraz bekle de ustam gelsin. Genç müşteri dükkânın eşiğine o - turdu. Sama çalıştığı tezgâhın önünden çekildi.. genç müşteriye sokuldu: — BSen de Enhilden korkuyorsun |galiba?... — Ondan korkmayan kim var? — Suçsuz insanlar.. — Suçsuz insanlar mı? — Öyle ya.. suçu olmayan insanın şidlet mübudundan kprküsü olur mtr? — Ben şimdiye kadar yeryüzünde suçsuz bir insan görmedim. Firat su- yunu içen bir insan günahsiz kalamaz! — İki katlı çadırı ne yapacaksın? — Enhilden kaçmak için, çadıra sı- Yazan : Celâl Cengiz Binacağım. — Günahın o kadar büyük mü? Delikanlı hafif bir göğüs geçli sözüne devam etti: — Çok büyük., ve uzundur. Ustf gelinceye kadar kısaca anlatayım. — Seni dinliyorum. — Ben geçen yıl içinde bir ilk bahaf günü Nipur dağının yamaçlarında l_' çiçekleri toplarken, arkamdan acı bif ses duymuştum. — Başımı — çevirdimie genç bir kadın haykırıyordu: « B çiçekler benimdir. Ben onlarla geçimi * yorum. Neden benim çiçeklerimi yolü” yorsun ?» Kadına: « Bunlar tanrınif çiçekleridir. Sen kim oluyorsun? engin vadiler sana babandan kalı yal...» dedim. Fakat o ısrarla bağıf” yordu: «Onları bana mâbut Enhil bt* ğışladı. Eğer bir yaprak daha kopartf” san, Enhilin şiddet ve gazebinden kuf” tulamazsın!» Ben bu - sözlere — kul vermedim.. çiçeklerimi topladım.. g© ” çip gittim. Bir başka gün ona şehir &” yısında rastlamıştım. — Güzel miydi bu kadın? — Benim gibi, o güne kadar hiç bif kadınla görüşmemiş bir erkek için çof güzeldi.. çok sevimliydi. Ezici bakiff ları, sülün gibi boyu vardı. Bana laştı: « Kendini Enhilin şiddetindeft koru! Cençsin.. acıtım — sanaln g- korktum.. çekindim.. - ve o dakil Enhilin zebanilerini ensemde dolaşıy?” sandım.. ürperdim. — Başka bir şey söylemedi mi bi kadın? — Belki daha söyleyecekleri vardi" fakat ben o kadar korkmuştum ki.. raz sonra kendime geldiğim zaman * nu karşımda görmedim. İ — © kadın sakın bir cin olmasın? — Hayır.. hayır.. onu ben çocuklü” ğumda da görmüştüm. Küçüktü.. beft de küçüktüm., Firat boylarında a0i sile beraber çamaşır yıkardı. — O halde bu kadın (Enhil)in * lisidir. — Nereden anladın? — Enhil bir kere - (Suz) şehrind kadın kıyafetinde görünmüş. — Sen (Suz) da olüp bitenleri nef” den biliyorsun? — Duymuştum.. — Elâmlar (Enhil)den çok korkaf” larmış. — Yalan hiç korkmazlar.. — Kaorkmadıklarını da — biliyorsut demek?. — Bir Suzlu tacir söylemişti.. — Ben Suzlu değilim.. - Enhildt çok korkarım. — Şimdiye kadar bir fenalık yapr” mı sana?.. k (Arkası var), Nöbetci Eczaneler Buzece nöbetçi olan eezaneler şunlâf” dar; İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Sar m), Beyazitte: (Öf7 mi), Şehremininde (Emilyadii, - Karagümrükte): Samatyada” MRidvan), Şehzadel | (Hatndi; Byüpte: — (İlikmet — Atlanai) Kminönünde: (Hüseyia Hüsnü), 2 (Hulüsük, Alcmdarda: nde (İstepan). lasuva köyde! Deli Monriyani, Poragaltida zi Beçiktaşta: (Süleyman Recep) Boğariçi ve Adalarda Üsküdarda: * (Abmediyel, — Sazışerd (Osmanı, Büyükadada: — (Şinusl Heybelide” (Halk)

Bu sayıdan diğer sayfalar: