May 22, 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

May 22, 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EDEBİYAT Kadıköyünde beş yıl süren bir edebiyat sezonu Aşçı Çavuşun dükkânında tiyatro ve paça sohbetleri 7 © Yazan : Halit Fahri Ozansoy : Karsısıned nde mvaydan ilhamlar İçindeki: — Ah bir kere dışarı çıkıp rahat nefes alabilsem! Der, dışındaki: — Ah ne olur, şuna bir girebilsem! Der... Bunu size bir bilmece diye söy- leseydim; hemen biliverecek; — Tramvay! Evini soyduğu “hırsızın duruşması başladı Suçlulardan birinin metresi ilk ifadesini değiştirö” Altıyol ağzından kerestecilere doğru inen dar sokağın başından küçük bir aş- çı dükkânı vardı ki öğle ve akşam ye- meklerimizi arkadaşlarla ekseriya o dük- kânda yerdik. Ahçının adı meçhulümüz- dü, onu bütün müşterileri gibi sadece Hâkabile çağırıyorduk: Çavuş. İşte bu Çavuşun dükkân: da, Mütare- kenin parasızlık günlerinde, aylarında ve yıllarında, Kadıköyünde oturan bir çok şair, filozof, muallim ve gazetecile- rin uğrağı olmuştu. Çünkü yavaş yavaş veresiye kapısını açması bu rağbeti pek haklı olarak çoğaltıyordu! Dükküânın en civeieli zamanları akşam yemeklerinde idi, Bizim kafileden müna- vebe ile kimler gelmezdi ki? Ahmet Ha- şim, Faruk Nafiz, Cemil Sena, Haşim Nahit, Reşit Paşazade Akif, Reşat Nuri, Fahri Celâl, Fecir kütüphanesi sahibif, Cevdet ve daha hatırlamadığım bazı çeh- reler,.. Bunların bir kısmı, arasıra, haf- tanın rastgele günlerinde veya akşamla- rında bu dükkâna uğrarlar, fakat bir ka- çı da benim gibi hergün öğle ve akşam yemeklerini burada yerlerdi. Bilhassa felsefeci Cemil Sena, şair ve içtimalyat amatörü Haşim Nahit, külüphaneci Cev det bu devamlı ve kıdemli müşteriler- dendi. Bazı geceler, Çavuşun meşhur paçasile böbrek veya pirzolasını yedikten sonra lâkırdıyı o kadar uzatırdık ki, köşede bekliyen zavallı ahçının gözleri duvara amlı teneke arkalıklı lâmbasının sönük ışıkları gibi süzülürdü. Bazan da, dükkânın önüne çıkar, hazin hazin içeriye bakarak, bir eli kepenkte bizim insafa gelip çıkmamızı beklerdi. Fakat Reşit Paşazade Akifin o aralık çıl- gınca bir ideal halinde taşıdığı mevhum tiyatro direktörlüğü merakı öyle ziyade- leşmişti ki değil bir tek Çavuşu, tabur- larca Çavuşu bile bekletir, gene de pro- Jelerinin sonunu getirmezdi. Hattâ bir akşam, meşhur Besumarchais'nin Sevil Berberi komedisindeki Bazil rolünü hâ- tırlatan upuzun boyu ile karşımıza di- kildiği zaman önümüze firr diye açılen bir mezura uzatmış ve neşeden şöyle haykırmıştı: — İş yolunda. Dekorlar oldu bitti de- mek. Şimdi Hâle tiyatrosundan geliyo- rum. Sahnenin ölçüsünü aldım! Bu habere karşı kahkahalarla gül- mekten kendimizi alamamıştık. Nas) gülmiyelim? Bazı işsiz aktör ve aktrisie- re ortada izi bile olmıyan *r kumpanyası teşkili hevesile bol keseden paralar dağıtmış, Kadıköylü bir kısım edebiyatçıların isimlerini listeye yazıp havadan edebi heyet teşkil etmiş olar bu sevimli arkadaş şimdi de sahnenin de korları için ölçüler alıyordu. Demek kı iş, sadece, üç nalla bir eşeğe kalmıştı! O gece Çavuşun dükkümi kahkahalar» dan nasıl çınladı bilemem. Fakat Hâle ti- yatorsunun sahnesinde bile o andaki ne-, şemiz kadar canlı bir komedi temsil et- tiremezdik. Sırası gelmişken Reşit Paşazade Aki- fin bu tiyatro kumpanyası teşkili arzusu etrafında şu eğlenceli hatırayı da “ei deyim: Akif, mevhum tiyatrosunun edebi he- yetini vücuda getirmek için arkadaşları- *gim Nahit suratlı idi. na ayrı ayrı rica etmişti ve tabiatile hiç! birimiz bu temiz yürekli dostun ricasını tiyatro) Büyük aktör Fehim Efendi düriyetine vererek tesmen teşekkül için izin istemişti. Aklımda “kaldığına göre Fahri Celâl, Haşim Nahit, Faruk Nafiz, Reşat Nuri ve ben, bu heyetin en faal uzuvları olacaktık. Daha başka kimler vardı, unutmuşum. Yalnız Âkifi ahçıda olsun, yolda olsun, Kuşdili yahut Moda turlarında olsun her ratlayışımızda bize hep bu işten bahsediyor ve yakında po- lisin evlerimize gelip alelüsul tahkikat yaptıktan sonra çalışmağa başlıyacağı- mızı müjdeliyordu! Fakat nedense bu tahkikata gelecek olan memurlar aradan haftalar geçtiği halde henüz hiç birimi- ze 'uğramıyordu. Âkif artık adeti derdli olmuştu. Hergün Kuşdili karakoluna uğ- rıyarak neticeyi soruyor, tahkikatın baş-; lamasını rica ediyordu. Kendi rivayetine | göre son bir defa karakola uuğrayışında da şu cevheri yumurtlamıştı: — Canım, bu haşaratı kim tarumaz? Hepsi meşhur yazıcılar... Bize bunu anlattığı gün ağzınız hay- yetten bir karış açık kalmıştfı. Fakat son- ra «haşarat» kelimesinin Âkifin lügatin- de tanınmış adam manasına geldiğini öğrenince hayretimiz neşeye çevrilmişti. İşte ahçı Çavuşun dükkânında Âkifin bu| tiyatro teşebbüsü belli başlı eğlenceli mevzulardan birini teşkil ediyordu. Neticede ne o tiyatro kumpanyası ku- rulabildi, ne de edebi heyet işe başladı. Ancak o günleri yaşıyan bizlere, Müta- rekenin binbir acıklı hâdiseleri arasın- dı sıkışan hoş hatıralardan birin yadı- gâr birakmış oldu. * Haşim Nahit şiire, içtimaiyata mereki kadar sıhhatine de meraklı idi. Kendi-| sinde en hafif bir kırıklık hissetse de.-; hal perhiz etmeği düşünürdü. Düşünür. dü diyorum, çünkü tatbik ettiğini —i olmuşumdur. Bazan da kuvvetli emek | arzusuna kapılırdı. O zaman da - kaderin bir cilvesi mi diyeyim? - mutlaka en son akla gelecek, kalorisi pek öyle mefhe sığmaz gıdalara kaşık veya çatal salar- dı. İçtimaiyatçı şairin her iki zıt yemek usulü için şu anda hatırladığım Şu ıkı fıkrasını nakledeyim: Bir akşam Kadıköy iskelesinde son va- purdan kol kola beraber çıkmıştık. Ha- — Gene nen var?» dedim. — Midem bozuk, bu akşam süt içece- kıramamıştık. Bunun üzerine Akif, mer-| gim!s cevabımı verdi. Yolda sütçye uğra- hum büyük aktör Fehim Efendiye Se da-|dık. Aksi gibi süt kalmamış. Haşim Na- ba bazı Darülbedayi dışındaki aktör vel hidin burnu büsbütün uzadı, kaşları ça aktrislere müracaat etmiş, hattâ bazıları-İtıldı, koyu esmer yüzünde tebessüm na-| hemen hiddetle gazetelerini — koltuğuna narananasa masama savasa ryan eam anana ta boş bulunmuş Diyecektiniz.. * Kenar yerinki yeşiller giyer, kibarı kırmızılar.. bu ikisinden başkası da var. Son moda olanı: Onun giydikleri de sarı- dır, * Tramvay da insan gibi yoldan çıkıyor.. fakat yoldan çıkan tramvayı gene yola koymak, yoldan çıkan insanı yola koy - maktan çok kolay. * İstanbul tarafımda tramvaya biniyor - lar ama; Beyoğlunda tramvaya binmi - yorlar, tamvay alıyorlar. * — Evdekilerini atlatmış sokağa çık - mıştım. Trâşcının biri musallat oldu. © nu da atlatmak için, geçen bir tramvaya atladım. — Sonrası ne oldu? — Sonrası fena, polise yakalandım. O- lk sekiyLei Yİ caddesinde mya imkân tu. lis Hasan srinin evine, şu” nu atlatmıya imi > batın 7 ihej'pezae gönü, Lü başük'sa £ Ka larında bir hırsız girmiş, yatak odasın- Erkekler kadınlardan ( çok ileridirler.| gan, ab Nadireye ali 2 lirayı aşır- Misal mi istiyorsunuz? Söyliyeyim: şe dığı sırada yukarıya çıkıp kendisini ya” vayda en ön iki sırada onlar oturuyo” “| kalıyan ev sahibini boğazından bi lar. Erkekler onlardan geride kalıyorlar. öldürmüş, oğlu Rıdveni sağ bile * yaralamış, sokakta var hızile ka Salamura yapılmış sardalye babi carken karşılaştığı polis Nevzadı sol ku» tramvaydaki yolculara baktı: lağından yaralamış, bekçi Mustafa, Ha- — Bunlar da bizden! san ve Şükrünün kulak. burun ve kol- Dedi, İarına bıçak saplayıp uzaklaşmıştı, * Hırsızlıktan üç. dört sabıkası o'an — Bilet! bu vak'anın suçlusu 1318 doğumlu Ah- sözünün cevabım bilmediğimiz İÇİN met Nazım Yola! ve hırsızlığa teşvik, tramvayda paramızı alırlarmış. dün yâ -adres vermek suretile iştirakten suçlu nımda birisi vardı; o, verilecek cevabı bi-! olup hırsızlık ve cerhten iki sabıkası liyormuş: bulunan 1311 doğumlu Salimin duruş» — Paso! malarına, ağır cezada dün saat on beş” Dedi. Para almadılar. te başlanıldı. * Okunan sorgu hâkimliği kararname- Hususi otomobilli, üzerinde: sinde, Ahmet Nazımın «mahareti mah- «Hususi arabadır yolcu almaz» susa ile sırkal suçunu irtikâp ettikten Yazılı tramvayı gördüğü zaman: sonra, ele geçirdiği para geri alınma - — Keşki, dedi, ben de hususi bir ote- mak ve suç delillerini or tadan kaldır- mobil alacağıma, böyle hususi bir tram- |mak maksadile, polis Hasan Bosriyi vay alsaydım; daha iyi olurdu, kendi evinde uzvu mühimminden Yara” * ladığı, oğlu ile, sokakta rastgeldiği bir Eskiden atlı imiş halka kâfi gelirmiş. polisi ve üç bekçiyi de yaralayıp kaçtır Şimdi atlı değil ama, halka kâfi gelebil- 9 tahkikat cümlesinden olduğu» yazır mesi için sekiz katlı olması lâzım! byordu. Salime gelince, onun da Ah * inser (met Nazıma, hırsızlıkta gözcülük et » mek, kendisine tutunup eve girmesi, pencereyi açması hususlarında yardı - mı dokunduğu kansati hası duğun - dan bahsediliyordu. Netice olarak da, Ahmet Nazımın ceza kanununun idanı ve yoğurdu yalnız düşünmek lâzım gel- diğini, sonra zeytinyağlı dolma bile ye- nebileceğini o zamana kadar kimseden işitmemiştim. Bu tarzda perhizi sanırım k sz de başkasından duymamışsınızdır! ci ve 9 uncu bentlerine göre, Salimin Haşm Nahit be akşam da ahçı Çavuşa| (e, 64 üncü maddesi delille 493 ün biz yokken uğramış: cü maddesinin birinci bendine ve sabı- — Bana, demiş, şöyle kuvvetli bir kao |kadan 82 inci maddesine göre duruş - yemek getir!» Çavuş listeyi saymış, beri- malarının yapılmasın: karar verilmiş ki beğenmemiş. Daha kuvvetli yemek bulunuyordu. «Ahmet Nazım hakkın« yok mu? diye çıkışmış. Bunun üzerine| daki hırsızlık ve yaralamak davaları Çavuş başlamış aklına gelen kuvvetli Ye-| yan, öldürmekten verilecek cezaya te- mekleri saymağa: Biftek, kotlet, omlet, | siri olmıyacağından muvakkaten düş - böbrek, börek ve daha bunun gibi ŞeY- mesine» karar veri'diği de bu kararna- ler... Haşim Nahit Çavuşun bütün #aY-| meye katılmıştı. dıklarına karşı suratını ekşitip «bayır» Hüviyet tesbiti, bazı evruk okunma» BEN mi Sı V, S, muameleleri bitince sorgu kar» ” . 1sında, önce, «ben vekil tutacağım. O tüketince bizimki üzen başını yu- Slüç verecek» diyen Ahmet Namli, karıya kaldırmış ve Çavuşa: şimdi kendisinin söylemesi icap ettiği — Paça yok mu?» diye sormuş. Çavuş | yolundaki işaret üzerine, Salimle or - taklaşa hırsızlık yaptıklarını, o akşam Salimle beraber Akbıyıkta bir ev soy- duklarını, eve giren Salimin ancak 75 kuruş bulunca, başka hir ev daha soy- Şaiz mak lâzım geldiğini, bu sefer de eve girmek nöbeti kendisinin olduğunu söy — A beyim, demiş, koyunun filetosu- na kadar saydım, beğenmedin, bacağın- dan ne kuvvet alacaksın!» Vay, sen misin bunu söyliyen! na ortada fol yok yumurta yokken beşer,' mına değil, sanki hayat namına bir şey) sıkıştırıp: «Bu ne küslahlık!» diye hav-İliyerek: onar lira ve belki de daha fazla avanslar kalmadı. Bir lâhza sonra, bir yerde süt! kırarak dükkândan dışarıya fırlamış. vermişti. Aynı zamanda Cağaloğlunda ! ayda dört mü, yedi mi, iyi bilmiyorum, 'rıldı. Ben Çavuşa yemeke gidiyordum. | etmişti ki günlerce ne Şemsettin Sami yahut yoğurt bulurum diye benden ay- — Onun yardımile yatak odasına girdim. Pencerey' perkerler açtım, içe- ride bir kadın çantas: ele geçirdim. Bu hâdise sinirlerini o kadar berbat hâsılı böyle bir kira ile bir boş oda kıra-| O, tabil oraya gelmiyecekti. Çünkü Ça-| lügatine bakârak Bergson'dan tercümeler | Çantadaki paravı cebime koymuştum Jamıştı. Bu oda, teşekkül edecek olan ye- hi tiyatronun başlangıçta bürosu ola- caktı. Fakat bir gün bir kaçımızı gölü-! rüp gösterdiği bu odada üç ayaklı kırık bir bahçe masası ile ortası delik bir (s- vuşta ekseriya ne süt, ne yoğurt bulu- purdu. Bir saat sonra tekrar buluştuk. İlk sözüm, süt içip içmediğini sormak ol- du. Ne cevap verse beğeni in İ ez e — Hayır, sütlen vazgeçtim, yukarıdaki!" kemle görünce, ileride sahnenin aksesu-| Ermeni lokantacının önünden geçerken! ris'e gitmişti. Belki gene oradadır, Acs-İv yarı da ne olabileceğini az çok anlamış camdaki zeytinyağlı dolmaya imrendim, tık. Her ne ise, bizim babacan Âkif ede-| dolma yedim! bi heyetin listesini o zamanki polis mü- Mide bozukluğunun tedavisi için 2 yapabilmiş, ne'de «taş, ataş» kafiyeli şi- “er yazabilmişti. O dükkâna artık siz e uğramayın diye bize de söylenip du- ruyordu. Bu arijinal arkadaş şimdi ner dedir, bilmiyorum. Birkaç yıl evvel Po- kapı açılarak, karanlıkta bir erkek ba- Da el attı. Aramızdabir mücadele baş- 'adı. Derken, başka biri, bir delikanlı ri ev sahibi polis i de oğlu Rid- Ben, karşımda kuvvet görünce lim oldum, fakat onlar beni bu sır da itip kakıyorlardı. kafama, vuruşturuyorlardı. Ben, «yapmayın, et- ba Mont Parnasse bar ve lokantalarında da paça arıyor mu dersiniz? Halid Fahri Ozunsoy onun da hakkında takibata başlandı Katil hırsızlar mahkeme huzurunda cezası yazılı 450 inci maddesinin 8 in-! enseme | 5 polisi öldüren Er rar meyin; yakalandım işte kapan3 X fare gibi; eziyet etmeden göl i kola'» dedimse de, onlar beni YU. ef lamağa devam ettiler. Baba, “ «Yak, şu elekiriğile diye seslendi aydınlandı, Oğlu bir yandan ber *arken, babası da bir yandan # du ve birdenbire yastık altında tabancayı eline aldı.. ben, canı 4 tarmak için silkindim. Oda doğru kaçtım. Bu sırada aşağıdi” sin karısı: «Bırak, gitsin; ba belâ gelmesin bu yüzden» diye yordu. Onlar, peşimi bırakmadılâ” gi taarruz karşısında, tabanca na hedef teşkil edeceğimi aklım rek, biçak çekmiştim. Kapı önünü. şıma sert bir cisim yerleştirildi ” Ve ondan sonra... Artık ondan he yaplığımı bilmiyorum! gh Tahkikat sırasında pelisin Ker ) çük hırpaladığırı söyledi. ye | »| Ahmet Nazım, muhtelif suall€ vap verdikten sonra, Salimin $0**. na geçildi, 4 Fatihte oturduğunu, kahvecilik Bini iyen Salim, bu vak'ada iştiraki olmadığını, o gece o sa8t” kapanında baldızı İsmetin evinde lunduğunu (o söyliyerek, O kat yaparken, kend'sini tiğini, üstelik, failini bir türlü “ na çıkaramadığı 20 hırsızlık da cabadan kendisine yüklettiği” taya attı. Raporlar okundu. Bunlardaf de de, suçlu Ahmet Nazımın ai! kaşı üzerinde hafif bir yara izi & düğü kaydediliyordu. Ahmet soruldu: pi İ — Sen, ikinci bir muayeneye tuldun mu sonra? v Hayır; bir defa muayene “© gi dum! i Sonra, polis Hasan Basri İboğazından bir yara almış, Sef la mücadele v i ne tabanca çevirme: vak için bıçak çeki sallasaydın eğer, Hasan Ba ralar alması da lâzım geli! —Bir defa :sebe: Işılan.. Ben o sırada İtan başka bir şey Muayene raporlarından soDfÜ' 4 raporları okundu. Buniardan ih cda kapısının önünün Ve meri kanla mülemma bir halde | nlatilıyordu. | Şahitler çağırıldı. fik olarak kumiser Hulü, lenildi. Yapı? 9 l ikikafa dair söz söylerken, Y' al Ahmet Nazımın, yalancıktan lal gibi yaptığını, dolayısile karak9 A İvesi #lmmendı ğı, sarıça iLE mi muavini tahkikata el 1 Bundan sonra polis Hasan Üy “ karısı Nadire 'geldi ve ifadesi si beraber yemek yerken, ko gi karıda bir pıtırdı KS çek tendisi de yukâr & K vi net Nazım, kocasin; ols ii ve boğuzina sanlınış anlatı devamla? İyi ( Devamı 13 üncü sayfad””

Bu sayıdan diğer sayfalar: