21 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

21 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e s İttihat ve Terakkide on sene 16 inci kısım No: 11 Memleket haricinde ittihatçılar Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Büyük ittihatçılar, memleketten çıktıktan sonra muhtelif yollar tuttular: Öküz ölmüş, ortaklık ayrılmıştı. Artık aralarında o eski ittihat kuvveti yoktu Kendilerile konuşurken, ben uçmadık-;bir zümre halinde alâkadar butunuyor- ca, bu bahsi, ima ile olsun, bir kere aç- | du. mış olmamaları bu samimiliğin çok sağ-| İşte bu iki küçük nokta beni teselli lam delilidir. Gerek Azerbaycanda, ge-|eder ve hakikat te böyledir. Bu satırlar.ı rek hariçte hiç bir Azeri görmedim ki| yüreklerinde bir sızı ile okuyacak olan bu hazin hâdiselerden kendi teşebbüsü|münevver Azerbaycan veya Türkiye ile bahsetmiş olsun. Ben sordumsa ce-| nasyonalistleri, mes'uliyetleri böüylece vab verdiler; derdlerini, ancak ben|şahıslara atfedecek olurlarsa Türklük deştiğim zaman, döktüler. Hiç bir za- man, hiç bir şekilde, ağızlarından doğ- rudan doğruya dökülmüş tek bir şikâ- yet kelimesi dahi işitmedim. Onlar, bu- na, âdeta milli bir parola gibi riayet et- tiler, Bütün bu sebeblerden dolayıdır ki, bir Türk münevveri sıfatile, ben de öl- meden evvel, Türkün Azeriye karşı borçlu olduğu bir vazifeyi ifa etmek üzere bu muhtasar hikâyeyi yaptım ve burada Türk nasyonalizmi namına on; lara aleten tarziye veriyorum ve bizim- kilerin sebeb oldukları facialardan ve kendilerinin uğradıkları sefaletten do- layı onların aflarını diliyorum, Milli bir Azerbaycan yaşıyahilir miy- di? Rusyanın hayalında bu kadar bü - yük bir ehemmiyeti olan petral Bakü- de iken ve büyük Rus ink:lâbının haya- ti bu petrole bağlı bulunurken Azer - baycan, milli bir varlık haiinde kendi- sini, hattâ Gürcistanla dahi birleşerek muhafaza edebilir miydi? Zannetmiyo- rüm. Azerbaycan vukuatının tarihen mukadder olduğuna kaniim, Fakat, bu, hiç bir zaman bizimkilerin elile yapıl- mış olmamak lâzımdır. Bilhassa, bu ha- reketin başında ittihatcıların bulunma- sı, ittihatcı sıfatile beni çok mütcessir etmiştir. Umumiyetle kaide şudur: Herhangi bir insan, misafir olarak yaşadığı bir Memleketin ne dahili, ne de harici siya- setine kat'iyyen karışmamakla mükel- leftir. Kaldı ki o tarihte Azerbaycanda bulunan Türkler, orada sade misafir olarak değil, o zamanki Azerbaycanın milli ve içtimal müdafaa — kuvvetine, eyedi emin» sıfatile hükmeden bir emutemet> vaziyetinde idiler. Bu in- sanların, bu kuvvetleri, onları kendi - lerine tevdi etmiş olanlar aleyhine kul- lanmalarını kabul etmeğe ve bu hare- keti hafif kelimelerle tavsif eylemeğe imkân yoktur. Fakat, ne çare ki, Azer- baycan Türklüğü ile Anadolu Türklü- gü arasındak! cihan harbi sonlarında teessüs etmiş olan münasebetler, bu gi- bi hareketlerde bulunmayı wlbah sa- yan bir zümrenim hâkimiyeli altında tereyan etmişti. Atatürkün bu memlekette yaptığı büyük inkılâplardan biri de şudur: <« yaset, milli hudut içinde, milli istiklâl namına ve kütleye bağlı alarak, kütle- nin hâkimiyeti altında yapılır. Milll hudutları aşan, milli kütle ile alâkadar olmıyan anun hâkimiyeti altında ya - pilmiıyan siyaşet, defa Atatürkün ortaya atmış olduğu prensiplere göre mMerdutlür.» Serseri ve gizli politikacı hk, yeni Türkiyenin kafasına hâkim olan Atatürk prensiplerine göre men- fur şeylerdir. Bu, bir zihniyet inkılâbı- dır ki bunu milli Türk inkılâbına borç- luyuz. Maalesef, bu prensiplere müha- lif olarak cereyan etmiş olan Azerbay- can hâdiseleri bu eski zihniyetin son tezahürleri idi. Bu vukuat içinde benim için teselli veren noktalar şunlardır: | — Azerbaycan işlerinde Anadolu Türkiyesinin, milli istiklâl hareketinin hiç bir dahli ve tesir! yoktur. Türkiye bu işlere ne müsbet ve ne de menfi is- tikamette hiç karışmadı. 2 — Bu hâdiselerden dolayı İttihat- çılığın da mes'uliyet! gayet azdır. Çün- kü, İttihatçılık o tarihte Türkiyenin içinde kalmış ve milli istiklâl hareketi- nin etrafında toplanmıştı. Türkiyenin en güzel küvvetini teşkil eden milli İt- tihatçılar kütlesi, artık beynelmilel ser- seri politikacılık sahasına intikal et - miş olan bir kısım İttihatçılarla ya hiç alâkadar değildi, yahut da -pek küçük namına yüreklerimizi yakan bu sızının 'hafiflediğini hissedeceklerdir! Bugün Türkiyede oturup urtık Tür- kiye Türkü olmuş Azeri kardeşlerimize * ki memlekete fena zamanlarımızda geldikleri için, lâyık oldukları derece- lerde himaye edilememiş olduklarını bilirim - de şunu söylerim: Talihsizlik- lerini, tesadüfen aralarında bulunmuş olan şahıslara atfederler ve bütün 'Türkleri ve Türkiyeyi mes'ul tanımaz- larsa, tarihe gayet doğru olan bir gü - rüş noktasından bakmış bulunurlar. Bu sırada büyük İttihatçılar ne yapı- yorlardı? v Azerbaycan vukuatında büyük İtti- hatçıların, yani Talât, Enver ve Ce - mal paşa ile beraber bulunanların alâ- kaları var mıydı? Ben naklettiğim bu hâdiseleri sonra- dan gördüm, Bu işlerde her iki taraftan alâkadar olanlarla bir hayli konuştum. Hattâ bu işde düştüğü hatayı sonradan anlamış olan Halil paşa ile de bir hayli konuştum. Demek oluyor ki vukuatın i- çinde yaşamamakla beraber pek çok şey öğrenilebilir bir muhit içinde bulun - dum, Yukarda isimlerini saydığım şah- siyetlerin Azerbaycan işlerinde uzak- tan da olsa mühim bir rol oynadıklarını gösterir malümata vakıf değilim. Biri kardeş, diğeri amca olan iki zatın Azer- baycanda bulunmakta olmaları, bu zatların Enver paşa ile o tarihte bu işler için uzaktan olsun temas etmiş olacak- ları zehabını verebilirse de zehaba mahal yoktur. Nuri paşanı lil paşa ile kemfikir olmayışı da bunun en mühim delilidir. O sıralarda ötekiler ne yapıyorlardı? Şimdi de bu bahse geçeceğim : Büyük İltihalçıl:ır. memleketten çık- tıktan sonra muhtelif yollar tuttular: Yaşama yölu ve fikir yolu, Öküz öl - müş, ortaklık ayrılmıştı. Artık &rala- rinda o eski İttihat kuvveti yöktu. Bundan evvelki bahiste söylemiş ol- duğum veçhile «Sâi» ismini alarak Berlinde oturmakta olan Talât paşa, Anadolu hareketine, Mustafa Kemal pa- şaya ilk biat eden büyük İttihatçı ve sivil ll_dtr idi, Enver paşa, biat edemez- di; etmedi. Cemal paşa, ilk zamanlarda iki taraf arasında sallandı. Doktor Na- zım ve doktoar Bahaettin Şakir de onun vaziyetinde kaldılar. Fakat, bir müddet sonra Talât paşa, gene daima onlarla münasebette bulunmakla beraber, eski Üçüzler (Triumvira) dan fiilen ayrıl - mış bir hâle geldi, Berlinde yalnız kal- dı. Ankaranın dostu ve tâbil olmak vazi- yetini kabul etti ve Türkiyedeki dostla rına daima milli hareketi tutmayı ve Mustafa Kemal paşa etrafında toplan- mayı tavsiye etti. (Arkası var) Nöbetçi EFeczaneler Bu gece nöbetçt olan eczaneler şunlar- du: İstanbul cihetindekiler; Aksarayda; (Sarım!, (Alemdarda; (Sir-| ti Asım), Beyazıtta: (Cemil), Samatya- da: (Erofilas), Em!nönündei: (Balih Ne- gati), Eyüpto: (Arif Beşir), Fenordi (Roytali), Şehremininde: (Nazım), Şel zadebaşında: (İ. Halil), Karagümrükte: (FPund), Küçükpazarda: (Necati Alımod), Bakırköyünde: (HllâD. Beyoğlu cihetindekiler: "Tünelbaşında: (Motkoviç), Yüksekkaldı- rımda: (Vingopulo), Galatada: — (Mer- kez), Taksimde: (Kemal Robul), Şişli - de: (Pertev), Beşiklaşla: (AlI Ruza), Boğaziçi, Adalar ve Kadıköy öihetinde- kiler: Üzküdarda; (İttihad), Sarıyerde: (A- saf), Kadıköyünde: — (Büyük), (Üçleri, Büyükadada: (Şinasi Rıza), Heybelide: (Halk). “İçetesinin ilerlediğini görmüş: ON POSTA —) llsou Posnj_ nın DTARİHİ | TEFRİKASI -a Rasim Özgen Kervanbaşı alaca karanlıkta haydut çetesinin ilerlediğini görünce dehşetli bir feryat kopararak ilk oku attı Bu haber üzerine, kervan reisi.. bun- lJarın bir haydud çetesinden başka bir şey olmadığını ve kervanı basmıya gel- diklerini anl Tehlikeyi önlemek için, yapılması icaâb eden şeyleri di: Kervan tehlikeden uzaklaşmak için, derhal, yürüyüşe geçecekti. Yirmi ker- van müuhafızı ile kervan yolcularından | silâhlı olanlar geçidin önündeki dalgalı arazide müdafaa vaziyeti alarak hay- dudları ileri geçirmiyecekti. Haberi ge- n köylü, gidip herkesi uyandıracak.. lüleri imdada çağıracaktı. Frengis.. Siyâveşe, geride kalmaması için çok yalvardı. Fakat sözünü dinle- temedi. Heykes, kervanı korumak için baydudlara göğüs germiye can alar- ken, kendisinin kadın gibi kervanda kalmasımı erkeklik şanına yediremedi. Zaten, böyle bir arzuda da bulunamaz- dı; çünkü, kervanbaşı, kervanda yegâ- ne âmir idi. Herkes, bütün yolculuk müddetince onun emrini dinlemiye mecbur idi. Kervan reisinin tasvibi ile Frengisle eşya esterlerine bakmak üzere uşaklar-| dan biri bırakıldı. Diğer iki uşakla Siyâveş, kervan rei- sinin emri altında, geçide Kkarçı bulu- nan sırtlara doğru ilerledi. Kervan reisinin emri altında yirmi muhalızla ön yolcu vardı. Bunlari onar kişilik üç kısma ayırdı. Bu üç kısmı, birbirinden yüzer adım aralıkla sirta yerleştirdi. Herkes, yerinde diz çöktü. Kılıcı ya- nında, yayı elinde beklemiye başla - dı. Kervan.. ötede yoluna devam edi- yordu. Aradan yarım saat geçmiş.. karanlık- lar ağarmıya başlamıştı, Ortada, tam! geçidin karşısındaki” kısımda bulunan | kervanba: dehşetli bir nârâ atarak ilk oku attı. O, alaca karanlıkta lıa_vdndı Hay-[ dudlardan biri vurulmuş olmalı ki karşı taraftarı acıklı bir feryad yüksel- di, Sonra, oklar vızıldıyarak sırtın üze- rinden geçmeğe başladı. Ök muharebesi beş daki an fazla devam etmedi. Haydudlar, nârâ atarak, «durmayın!l», «Önü- l» diyerek ve bir irler savurarak sırtın dstüne atıldılar, İki taraf, bir elde kalkan, bir elde kılıç vuruşmıya başladılar. Ortalık gittikce aydınlanıyordu. Sırt- ta, kalkanlara çarpan kılıçların çelik sesleri dalgalanıyor.. yaralanan'ların acı acı iniltileri sürükleni, çarpışanla- rın tehdid feryadları, p saymaları, fasılasız bir vâveylâ halinde çalkalanı- İyordu. Beride, kervan reisi: Dayanın arka- daşlar! diye bağırıyor.. ötede, haydud çetesi reisi: Vurun kahramanlar! Önü- nüzü açın! Kervana yetişin! diyerek baykırıyordu. Bu sırada. köy istikametinden sesler gelmiye başladı. Köylüler, imdada ge- liyordu. Gelenlerden biri, uzaktan, ker- van halkına hitaben: — Gayret! Geliyoruz arkadaşlar! Diye bağırınca, çete reisi bir küfür savurdu. Sonra haydudlara seslenerek: — Keryancılara imdad geliyor! Ar: kamızdan vuracaklar! Kaçınız! Diyerek kumanda verdi. Haydudlar, çevik birer hareketle geriye alıldılar. Sırtlardan inerek ge- çide doğru kaçmıya başladılar. Muha- fızlarla yolculardan sağlam bulunan- lar ve o sırada yetişen küöylüler, hay- dudları ok aleşine aldılar. Bir kaçını da böylece avladılar, Kervan reisi. haydudlardan ikisini tepelediği halde, kendisine bir şey ol- yaamıştı. Sapsağlamdı. Haydudların or- tadan kaybolduklarını görünce müda- faa hattını gezdi, ölenleri gömdürdü; yaralıların yaralarını sardı. Muhafızlardan dördü ölmüştü. İkisi ağır yaralı idi. Altısının da yaraları var- dı, ama pek hafifti. On yolcudan biri lardan ik'si, Siyâveşle bir uşağı idi. Si-| maktan yorulunca acı acı inlemiye Kö” yâveşin sağ omuzundan göğsüne doğ-| yuldu. Arasıra iğiliyor.. Kucağında W rTu uzanan bir kilıç yarası vardı. Kendi- 'lyusıknlıuı kızının saçlarını öpüyor, oke ni bilmiyerek yerde yalıyordu. Uşağın 'şuyordu ve perişan bir sesle: yarası sol kolunda idi. Haydudlar, du-l — Vah zavallı yavrum! Başına 40* kuz ölü ile dört ağır yaralı bırakmışlar-|len felâketi anlamıyorsun! Bu dağ büi” dı, larında. bu gürbet illerinde babas'f ölmüştü. Üçü de yaralı idi, Bu yaralı-| Sağ kalan uşak.. efendisi ölmedi- ğini işidince sevindi ve köylülerin mu- aveneli ile, onu ve arkadaşını, bir köy evine götürdü, Kervan re ağır yaralıları köylü- lere teslim ettikten sonra, hafif yara- hlarla muhafızları ve diğer yolcuları aldı; kervana yetişmek üÜzere yürüdü gitti, ök Kervan Teisi.. kervanın konakladığı yere, gece bastıktan sonra yetişti. Frengis.. çıraların alevinde, gelenler arasında, Siyaveşi aradı. Onu görme- yince, uşaklardan birini görmek iste- di, Hiçbiri yoktu. Gözlerini karanlık- lara çevirdi: Belki arkadan geliyorlar- dı. Baktı. Baktı; bir şey göremedi, Din- ledi; ayak sesi işitemedi. Döndü; yanın- daki ğa: Şu gelenlerden birine sor! Bunlar neden gelmediler? dedi. Uşak.. muhafızlardan birine sordu. Muhafız, bir cevab veremedi. Öteden yolcunun biri atıldı: — Şu, uşakları olan asilzade mi? Öl- dü! Yanımda vuruşuyordu. Haydudun biri, onu, kılıçla yaraladı. Zavaltı, hık demeden yuvarlandı. Deyince, Frengis bir çığlık kopardı; bayıldı. Anasının feryadından ve yere yüvarlanmasından korkan Mendarle de ağlamıya başladı. Yolcular arasında bu- lunan kadınlar koştular; cari: dım ederek genç kadını a; Frengis ayılınca.. bir müddet şaşkın etrafımna bakındı. Sonra, ağlayarak ku- cağına atılan kızına baktı. Başı len felâketi tekrar hatırladı, Döği rek, saçlarını çekerek ağlamay: d:. Cariye, kadınlar, onu tesell Şiyorlardı; fakat genç kadın, yaln:z ko- casını kaybetmekle kalmadığını, böyle bilmediği yerlerde kimsesiz, himayesiz kaldığını düşündükçe çıldıracağı geli- yordu. TEN; saatlarca ağladı ve ağia- alliğ aa aiEnlarar iünbeae aa darem Sakaamdi istanbul Belediyesi İlânları kaldın. Diyor.. Yumrukları ile başını döve- tek, ne olacağını, ne yapacağını, ner?” ye gideceğini düşünüyordu. Nereyf mi gidecekti? Onun gidebileceği Y var mıydı? Ne için kocasının ördüğü yere gitmiyordu? Onun gidebiler! yer, orası idi, Kocası, sevgilisi, her îl’fı orada idi. Onun mozarı başında — ölü” rür.. Onun Mmezarını bir türbedar fİ bekler., Onunla geçirdiği tatlı hayatt yâdederek, hayali İle avunarak müte ” selli olurdu. Hayatın, nazarında ne KIY” meti vardi? Ömrü ağlamakla değil miydi? Hayatın: kocasının hali” rasına hasretmekten.. onun mezarınll başında ağlamaktan başka yapacak NE” si vardi? ğ Genç kadın.. bu düşüncesinin tesiri altında gözlerini açtı. Uşağına, qyl]"'" yükletmesini, atları hazırlamasın: söy' ledi. Cariye, şaşırdı; hanımının cinnet gö“ tirdiğine zahib oldu. Uşak ta, oturdu" ğu yerde, hanımına verebilecek bir C& vab bulam:yarak ıztırabla kıvrandi- Frengis.. uyuyan kızını yere bırakâ rak ayağa kalktı. Gitmekte ısrar edir yor: — Gideceğim! Kocamın öldüğü yert gideceğim! Onu mezarından çıkarıp bit daha göreceğim. Onun mezarı bıınÜ bir kulübe yapıp, ölünceye kadar OA da yaşıyacağım, Diyardu. Kervan halkının ekserisi Uyuyam? yor.. Frengisin acıklı sözlerini dinliyt” rek müteessir oluyordu, Kervan © zamana kadar işin farkında aeğildi. ARbyan kadını, Frengisten — başkasl” muharebede ölen diğer bir yoln-ln"” karısı zannediyordu. Onun, ayağa Ka kıp ta uşağına, hayvanları sını söylediğini düyunca uzandığı yekç den kalktı. Frengisin yanına geldi: (Arkası var) — Hepsine 250 lira kıymet tahmin olunan Sultanahmette Tavukhane sokağında 27,29, 31, 33, 35 No. lu ev ile ahır ankazı si Levazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekliler 18 lira 75 kuruşluk ilk teminat açık artırmaya konulmuştur. makbuz veya mektubile beraber 1/7/937 perşembe günü saat 14 de Daiml Ba: cümende bulunmalıdırlar. — (B.) * (34589) * Senelik muhammen kirası 120 lira olan Eminönünde Şehmehmet Geylâni mö hüllesinde Reşadiye caddesinde ezki kantar binası 998 veya 939 ve 940 seneleri mayıs sonuna kadar kiraya verilmek üzere açık artırmaya konulmuştur. mesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir, İstekli olanlar 9 liralık ilk teminat mektup veya makbuzu ile 28/6/937 paza ztesi günü saat 14 de Daimit bulunmalıdırlar. — (3358) * Kalamışta Kalamış caddesinde deniz banyo yeri Floryada yeni çarşıda 13 No. lu gazino Anadolu Kavağında iskele meydanı soka ğında 17 No. Ju dükkân, Rumeli kavağında iskele civarı sokağında 7 No. lu kayıkhane, Şehremininde Büyük Saray meydanında 64,40 metre murabbat ârsa (938 mayısı sonuna kadar ) * Senlik muhammen Z h:ıııı İlk teminat 15 568 ve bahçe, — 300 z50 120 135 18 15 y18 Yukarıda semti, senelik muhammen kiralarile ilk teminatları yâzılı olan MA haller ayrı ayrı kiraya verilmek üzere açık artlırmaya konulmuşlardır. meler! Levazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekliler hizalarında kaiyrl gösterilen Ü teminat makbuz veya mektubile beraber 28/6/987 pazartesi günü saat 44 de mi Encümende bulunmalıdırlar. — (B.) -— (3316) Asipin Kenan Sizi soğuk algınlığından, nezleden, ve l koruyacak en İyi dikkat bu; el baş "ndç budur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: