20 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

20 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mütarekede Eliza Binemecyan'ın kaçışından lerine rağmen- Türk kızı olduğu le büyük bir Yazan: Halid — 10 — rüne Şimdi, on beş yıl evvelki K ait batıralarımın en canlı ve heyecanlı | & bir san'at hâdisesine gel bulda ilk Türk kızının sahneye çıkışına, Bu, başlı başına, roman gibi meraklı bit '« mMaceradır. Onün için biraz evvelinden anlatmağa başlamalıyım. ee ” Sa Evvelce de yazmıştım, Mütarekenin İlk yılında, Darülbedayi, Şehzadebaşındaki letafet apartımanından Beyoğlundu İn- giliz sefarethanesinin yanındaki Hamal- başı yokuşuna nakletmişti. Purada da, tıpkı letafet apartımanında olduğu gibi, —minare merdiveni uzunluğunda bir mer- divenden birinci kata, bu kattan da ikin- €i kata çıkılıyordu. Hâsılı böyie acayip bir bina idi burası... Artistler olsun, müellifler veya idare heyeti âzaları olsun, çok defa yürek çar- pıntıları geçirmeden bu yokuşa ve bu bi- |) nanın önüne gelemiyorlardı. Çünkü mü- farekenin en azgın günleri idi. İrili u - faklı Venizelos resimleri dölaştıran Ga- lata ve Tatavla yârünı sokaklarda avaz a- vaz bağırıyorlar, İngiliz sefarethanegi köşesinde, otellerin önünde tramvay yo- lunu kesiyorlar ve gelip geçen Türklerin yüzlerine tükürüp, feslerini yerlere atı- yor, bazan yırtıp parçalıyorlardı. İşte o günlerde Darülbedayie böyle tehlike ve belâlara göğüs gererek gitmek lâzım ge- liyordu. Hattâ bir gün karşıdan bu coş- kun alaylardan birini görünce âdeta ko- Şşarak yokuşu inmiş ve galiba kulağı sa- Br olan kapicıya zilin sesini işittirip ka- Pıyı açtırıncıya kadar akla karayı seç - miştim. Eliza Binemecyan o aralık he - nüz İstanbuldan Parise gitmiş değildi. Benim nefes nefese yukarıya, küçük sah- neli prova odasına çıktığımı görünce sor- Gu: — Ne oldunuz? — Sokakta gene patırtı bar. Adam dö- vüp fes yırtıyorlar! Dedim. Yanımızda bir kaç aktör de vardı. Eli- Za acı hir gülümseme ile yüzüme baktı. Sonra içerime zehir akıtan şu sözü söy- ledi: Afife isminde ince ruhlu bir genç kız göründü. Fakat bir gün Ka- dıköyünde «Tatlı Sırn piyesi oynanırken Afife'nin Darülbedayi ve sahnedeilk Türk kızı sonra sahnede ilk Türk kızı olarak gizleme- anlaşıldı ve zabıtanın müdahalesi- akaidal çıktı Fahri Ozansoy " |ralardan daha çok ıztırap verir, Çünkü 'atinizi her zaman alkışlarnağa koşan size bu mevkli veren Türklerdir. Böyle diyerek odadan çıktım. Ondan ni a Elizayı gürmedim. Zsten pek az ra sahneyi de, rollerini de bırakarak İstanbuldan çıkıp gitmişti. Bazıları: — Gaüliba Pariste Comed de aktrislik hülyasına düştü! Diye alay ediyarlardı. Benim kalbim- de ise Baykuştaki Elizanın oynadığı Türk kızı Ayşe rolü boynunu bükmüş ağlıyor- du. Bi * Elizanın gidişi Darülbedayi temsilleri- İni âdeta felce uğratmıştı. Mesele haki - katen mühimdi. Başrolleri kime oynata - [tanl;ııdı'! Vüâkıâ sahnede Roza ygibi, Kı « nar gibi, Zabel gibi pişkin ve olgun ak- trisler vardı, fakat bunların hiç biri E- üğunu dolduramıyor, bilhassa ince komedilerle hisst piyesler oynamak imkânı hemen hemen ortadan kaâlkiyor- 'emiyeceği meydanda idi. Şimdi ne olacaktı? Bu içinden çıkılmaz kördüğümün bir tek çaresi vardı amma teşebbüsü © tarih- te pek tehlikeli bir netice verehilirdi: yae ni Türk kadınını sahn Evet, henüz 4 * hem o zamanki İstanbulun deli muhiti içinde - Türk sahnesi için bu en doğru adım nasıl burkulmadan atı- Plabilecekti? Maamafih © zat ki Darül« | bedayi idare heyeti, her şeyi göze alarak, bu işi yapmağa karar verdi. Cesareti bu noktadan takdire lâyıktı. Zaten, İstik - bali düşünerek son zamanda ücretsiz ta- lebe olarak müesseseye kaydedi'miş ve her gün devam etmekte bulunmuş olan |nesi, Afife ismindeki kız hepsinden isti- |datlı görünüyordu. Hatlâ merhum Tah- sin Nahidin ölümünden bir av kadar |sonra Eliza tarafından baş kadın rolü oynanan Rakibe piyesindeki o rolü A - fife de çıkarmış ve imtihanda muvaffak olarak, sahneye henüz çıkmadığı halde du. Sadece vodvil oynamakla da işin yü- | padişah gölgeli ve zulüm, cebelet per - | bir kaç Türk kızı içinde bilhassa bir ta- | — Türkler bu muameleyi hak etmiştir. | 10 lira maaşla artistler kadrosuna da gir- Bu sözü Eliza mı söylüyordu? Vaktile | mişti. İşte artık ümit bu kızda idi. babasile anasını sahnede alkışlıyan ve| Bir kere bu karar verildikten sonra nihayet kendisini yıllardır. alkış tufan- | derhal tatbikine girişildi. Afife zaten sah- ları içinde tebcil eden Türk milletine, | neye bir an evvel çıkmağa can atıyordu. velinimetine karşı bu hakaretten daha acı hükmü Eliza mı veriyordu? Asabiyetimden titriyordum, fakat ken- dime hâkim oldum ve sadece ona: — Teessüf ederim, Eliza Hanım, dedim. Sizin bu sözünüz bize sokaktaki yayga (*) — Bu yazı «Kadıköyünde 5 yıl süren bir edebiyat sezonu> serisinim devamıdır. 'GÖNÜL İŞLERİ! Okuyucularıma Cevaplarım Bay «V. D.K. U.» ye, İkinizden birinde bir gayritabillik bulunacaktır. Üstüste üç çocuk dün- yaya getirmiş olduğuna göre bu gay- ritabillik zevcenizde olmaz, ken - dinizi bir doktora gösteriniz, bana anlattıklarınızı ona söyleyiniz, yapa- cağı tavsiyelere göre hareket ediniz, * İstasyonda «Yalçınsa: Mektubunda «Balta olmak» tabi- r'ni kullanan genç dilinde ve hare - ketinde muhakkak daha serbesttir. Bu yvaziyet karşısında da kendisini sevılirmemesini tabii görürüm. Dı- . mağan ve ruhan hasta olmadıkça * | Gönende Bay «A.Ö.rye: O kadar san'ı teşli ve ayni zamanda ince ruhlu, dürüst bir kızdı. İlk oyunu olarak Kadıköyünde Hüse- yin Suadın Yamalar piyesini oynadılar. Afife, ilânda Jale ismile Hâle tiyatrosun- da ilk defa sahneye çıkmıştı ve Türk ak duğu herkese gizlendiği halde sahneden duyulan bu temiz türkçe ve bu mütena- sip Vücutlu, mat yüzlü güzel kızın oyu- kadın şiddetten tiksinir. Kendisini okşayanı sever, Karşınızda evvelâ * jandarmayı, sonra istintak hâkimin', daha son - ra__dı mahkeme heyetini bulursunuz. Söylediğiniz şey elli sene evvel ya- pilirdi. Cumhuriyet Türkiyesinde değil, * Topkapıda «Bedbaht» a: Hayır, size unutunuz demiyece - Bim, bilâkis aşkınızın hakiki olup ol- madığını deneyiniz diyeceğim, Bu- nu da andak bu genç mektep tale - besine karşı lâkayt görünmekte ve onu tahsilinde serbest bırakmakta devam etmekle yapabilirsiniz. BON POSTA HÂDİSELER KARŞISINDA Mağazalara dair Kadınlar, her istediklerini kocalarına aldırabilirler. Yalnız kocalarını gönder- dikleri mağazalarda güzel satıcı kızları- nın bulunması şarttır. Kadınlar tilkiye benzediler dönüp do- laşıp kürkcü dükkânına geliyorlar. * — Ayakkabım ayağımı sıkıyor. — Yenisini al! — Ayakkabıcıya sıkıyorsa... girmek de ayağımı * Kadınla etkek bir: mağazaya girdiler.. her ikisinin de yüzleti sarılı idi.. mağa- zanın sahibi onları karşıladı: — Buyurunuz efendim, tabak fincan , | dalresi bu taraftadır. — Biz çocuklarınıza oyuncak almaz mısınız? — Hayır, günde bir iki saat, çocukları oyuncak satan mağazalarda dolaştırıyo- ruz. * Kadın söyledi: — Seninle dünyamın öbür ucuna kadar gideriz. Erkek de söyledi: — Pazardan başka gün olmaz. — Niye? — Dükkânlar yalnız pazar günleri ka- palhıdır da.. Erkek vitrindeki mankene baktı: — Sesi çıkmaması iyi ama, dedi, giyi- mine para yetişmez. | * Mağaza sahibdi adamlarını çağırdı: — Yarından itibaren satışlarda yüzde on beş tenzilât yapacağız.. onun için | müşteriler fiat sordukları zaman yüzde yirmi beş fazla söyliyeceksiniz! | Mağazanın şapka dairesinde — çalışan tezgâhtar, ayakkabı dairesinde çalışana ber halde yüksekten bakıyordur. * Kadın kocasına bir kumaş gösterdi: — Nasnl? Erkek satıcı kıza bakıyordu: — Güzel! Dedi. Kadın sordu" — Alahım mı? Erkek içini çekti: etmişim! nunda gördükleri derin hislilik ve ince- lik gene pek çok kimselerin hayret ve şüphesini uyandırmıştı. Nasıl ki hakikat bir kaç gün içinde anlaşıldı ve Afifenin ertesi hafta oynadığı Tatlı Sır viyesi, bi- rinel perdeden sonra zabıtanın müdaha- lesile tiyatro tarihimizde unutulmasına imkân olmıyan gürültülü bir skandale sebep oldu. Bizzat hazır bulunduğum 0 geceyi ve onu takip eden vak'aları taf - silâtile başlı başıma yazmak lâzımdır. Bu- nun için sözü şimdilik burada kesiyo » rum, Halid Fahri Ozansoy Haydar Beyin cenazesi bugün kaldırılıyor Evvelki gün kaybettiğimiz eski İs- tanbul Vali ve Belediye Reisi Hayda - rın cenazesi bugün saat 11,5 da Cer - Tahpaşa hâstanesinden kaldırılarak sev diklerinin elleri üstünde merasimle E- dirnekapıdaki Şehitlikte ebedi istira - hatgâhina tevdi edileceklir. Sarıyer belediye muhasebesinde tetkikat yapılıyor Bir müddet evvel Sarıyer belediye muhasebesinde görülen lüzum üzerine müfettişler tarafından bir toftiş yapıl- mış Ve bu sırada muhasebeci Mehmet Emin istifa etmişti. Muhasebe hesap - larının yeniden tetkikine lüzum hasıl olduğundan tekrar kontrole başlan - mıştır. İncir koparırken düşen yaramaz Yeşilköyde Mirasyedi sokağında 7 nüumaralı evde oturan Yaninin || ya - şındaki oğlu Pavlika, Sabrinin bahçe -| sinden ineir koparmak üzere çıktığı dü| vardan dikenli tellerin üzerine düş - müş, sağ kolundan ve mühtelif yerle - rinden ağır-surette yaralanmış, tedavi hastaneye kaldırılmış - edilmek üzere SAĞ — Onu evvelden düşünemed'ğime hata | YOT İsmet Hulüsi (nastik bayramı orada yapılıyor. Bal - Beyoğlu Halkevinin büyük üzik konseri Taksim stadında verilen köı;.ı—er, bu yoldaki gayretlerin muvaffakiyetli bir neticesidir ' | Taksim stadyomunda verilen konserden iki intıba Şu Taksim stadyomu, hiç şüphe yök|dikten sonra beni, bu geceyi hazırla » ki İstanbul şehrinde mevcut harap bi-|mak şerefinde büyük hisse sahibi bu « naların, ve tozlu meydanların en bah- tiyarıdır. Pist yokluğunun, saha yokluğunun, salon yokluğunun, sahne yokluğunun, hülâsa her çeşit sporcuya ve her çeşit seyirciye acı veren bütün mahrumiyet- lerin safasmı Taksim stadyomu sürü- İtfaiye töreni orada yapılıyor. Jim- kaniarın güreş oyunları orada yapılı - Junan arkadaşlarile tanıştırdı: — Bay Nurullah Taşkıran... Bay Se- Zâi Asaf... Bay Seyfeddin Asaf!.. Sonra istediğim izahatı vermek zah tinden de kaçınmadı: — Gördüğünüz, dinlediğiniz talebe- leri, evimize fahriyen yardımda bulu- nan bu değerli profesörler yetişti lerdir! Fakat o talebelerin fedakârlık - ları da, profesörlerimizin lötufkârlık - ları kadar takdire lâyıktır, yor. Beynelmilci futbol müsabakaları Çünkü içlerinde çok fakir olanlar İ mı, beynelmilel serbest güreş ve boks| vardır. İçlerinden bir çoklarına, ke - müsabakalarını seyretmek gene o ha -|manlarını, viyolonsellerini biz temin rap kışlanın, mille kör - edilmiş birerl|etmişizdir. Ve içlerinde, derslere de « gözü andıran pervazsız, sıvasız camsız| vam edebilmek için, tâ Bakırköyünden çerçevesiz fakat talihli pencerelerine| Beyoğluna haftada bir kaç defa yayan kismet oluyor. gelip dönenler vardır! Festival oyunlarını bile orada sey- Gördüğünüz gibi, erkek talebeleri- reden İstanbullular, nihayet evvelkilmiz daha fazladır. Eğer musiki sevgi- gece, müzik şenliğini de stadyomda tes|si, hakikaten idâla olunduğu gibi has- id eylediler.., gasiyetin bir ifadesi ise, kâd'ınlarımız * erkeklerimizden fazla maddileşmişler Eğer Taksim stadyomunda yapıldı- | demektir! İğından bahsettiğim müzik şenliğinde' — Dikkat ediyorum: Bu alafranga kon hazır Bulunamadınızsa, kendinizi bü - serde dinleyicilerin takdirleri ve ten « İyük bir fırsat kaçırmış saymalısınız., |kidleri de alafrangalaşmış. Parçalar Çünkü Beyoğlu Halkevi tarafından bittikçet Ş hazırlanan bu müstesna gece, taşıdığı | «büyük» ve eşenlik» sıfatlarına hak ka zanacak bir muvaffakiyetle idare o - lundu. Bir zamanlar yağlı güreş — zurnası çalman © meydanda, evvelki gece 150 kişlik bir orkestradan ve korodan Johann Straus'ın — valsini, Joseph Haydn'ın senfonisini dinledik! Spor meraklıları, güreş ve boks mü sabakalarında Taksim stadyomuna ku- rulan meşhur ringi bilirler. İşte, koro ve orkestra hey'etleri, içinde pehlivan güreşi ve boks kavga- sı seyrine alışlığımız © Tingte yer al - mışlardı. A Yumruk, tokat sesi, canı yanmış in- san sayhası, ve: — Haydââââğl! nârası yerine Hayden ve Mozart... O tedhişkâr sesler yerine, teshirkâr nağmeleri dinlemek, ve o tedhişkâr sah neler yerine bu güzel manzarayı gi mek, yüreklerimize çok mes'ut bir te- zadın uührevi lezzetini duyuruyordu! Bir aralık, bize bu lezzeti veren ge- ceyi büyük fedakârlıklarla hazırlayan Beyoğlu Halkevi başkanını — buldum. Bay Ekrem Tur, samimi tebriklerime, ikendine hâs tevazuu ile karşılık ver - Biz... diye bağırıyorlardı. Be- ğendikleri senfonilerden, bahsederken, bir alâturka musiki hayranı gibi: — Enfes.. Harikulâde... demiyorlar. — Epatan... Merve, iyorlar!., Nazarı dikkatimi celbeden cihetler- den birisi de, stadyomun, bütün tah- minleri yanıltacak kadar kalabalık o - Tuşu, İçlerinden bir çoklarının, mahiyeti- ni önceden kestinemedikleri bu kan - serde sadeçe tecessüslerini tatmin et- mek niyetile geldikleri belli, İçlerinde bazıları, evvelâ, o muazzam ses çağla- yanına, ince değneğile istikamet veren orkestra ve koro şefi Seyfeddin Asal'ı, oradaki mevcudiyetinin hikmeti meç- hul bir sihirbaza bakar gibi istihza ile seyrettiler. Fakat konserin ortalarına doğru, ayni iInsanlara dikkat ettim: Hepsi de istihzadan geniş bir istiğraka dalmış - lardı!.. * Etrafıma biraz daha dikkatle ba » kınca, Ekrem Tur'un, az övvel kadın- larımız hakkında verdiği hükürade ya- mıldığını gördüm. Belki san'atkâr ol - mâak isteyen kadınlarımız, — san'atkâr (Devam 8 inci sayfada) 2

Bu sayıdan diğer sayfalar: