23 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

23 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 Eylül ea “Modern musiki klâsik musiki kadar yüksektir,, Billür sesile milyonlarca kişiyi teshir etmiş olan Grace T v t MA Moore'in şayanı dikkat fikirleri Grace Moore son filmlerinden birinde şarkı söylerken (Margarita ve satr filmlerinde sesini| dern> büyük bir zevk ve huşu içinde dinle -| Brahms, Baclı üstadların diğimiz Nevyork Metropoliten opera -| sının Prima Donnan Grace M «Klâsik müzik ile modern müzik ara- sında bir mukayese» mevzulu bir yazmıştır. Ehemmiyetine binden ay - men iktibas ediyoruz.) * Eski musiki üstadlarının eserleri her me kadar ölmez eserler ise da, her neslin kendisine mahsus kompozitörler yetiştir- diğini asla unutmamalıyız. Bir musiki eserinin tam manasile iyi olması, uzun müddet halkın teveccühüne malik olmasından anlaşılır. Binacnaleyh, eski nesillerden bize kalan ve bugün hâlâ itibar mevklinde bulunan musiki eserle- rinin hakikaten iyi olduğuna kanaat ge- tirmeliyiz. Fakat bu kanaat, modern kom- pozitörlerimizin kıymetlerine, kabiliyet - lerine asla halel gelirmemelidir. Musiki tahsil etmekte olanlara zama- na uymalarını tavsiye edeceğim! — Eski musiki üstadlarının eserlerini ne kadar şevk ve gayret ile belliyorsanız şimdiki kompozitörlerin eserlerini dahi —ayni şevk ve gayretle belleyiniz. Çünkü bu e- serler diğerlerinden hiç te aşağı değil - dir. Seneler sizi ürkütmesin. Eski devir - lerde musikinin daha yüksek bir mevki- de bulunduğu hakkındaki sözlere itimat etmeyiniz. Dünya ileriye doğru gitmek- tedir. Bugünkü musiki, bugünkü — nöslimizi tasvir ediyor. Nevyorkta Empire State Buildingin altmışıncı katında tyi bir mu- siki müsameresi tertip edilebileceği gibi Parisin Guartier Latinde dahi ayni şey yapılabilir, Bugünkü musiki, asgari saatte 300 ki - lometrelik yol alan modern hayatımızı tasvir edebilmelidir. Bir müzik, bugünkü hayatı olduğu gibi tasvir etmeğe muvaf- fak oluyorsa, onun muhakkak surette iyi bir müzik olduğuna asla şüphe etmeyiniz, Böyle söylemekle eski üstadların eser- lerini hiçe indirmek niyetinde değilim. Büyük operalar teganni ettim ve ediyo- rum. Bunlar senelerden sonra da gene teganni edilecektir. Gounod, Massenet, Verdi, Pucelni isimlerini daima hürmet- Je anarım, Bunların yaptıkları eserlerin hiç bir vakit ölmiyeceklerine kanaat ge- tirmeliyiz. Fakat, şuna da kanaat getirmeliyiz ki, lâyemul eserler vücuda getirmiş olan bu Üstadların hepsi zamanlarına göre «mo- | idiler. Beethoven, adlarıdırlar san'atkârlar Down upon the Swanee River» — gibi çok zarif, çok yüksek eserler vüc tirmiş olan Stephen Foster adi meriki tanıyor. musunu?? Taylor, John Alden, Carpenter adların daki Amerikalılar; Debuussy, Stravinsky adlarındaki Avrupahlardan ne haber? Unutmayımız ki her hangi bir musiki üstadı, yaşamakta olduğu devrin <asri> san'atkârıdır. Yictor Herbert, eserlerini hazırladığı vakit, bunların soldukça güzeldir» kaydi ile kabul edilmiş olduğunu unutmama- lıyız, O vakit bu eserler «çok asridir. di- te tariz edildi, p Halbuki Victor Herbert arlık bu dün yadan göçüp gitmiştir. Buna mukabil e- serlerine karşı olan rağbet, günden güne fazlalaşmaktadır. Yakında kendisine büyük üstadlar ara- sında da eyer verileceği» muhakkaktır. Georges Gershwin'in vakitsiz ölümü, A- merikan müziğine bir darbe indirdi. Ge- örges Gershwin - bir «tipik Amerikan müziği yaratmak üzere bulunuyordu. Gershwin'in bir sözünü unutmamalı yız. Diyordu ki: «— Ben bu zamanın adamıyım, En büyük arzum zamanımı müzikte lasvir etmek yaşatmaktır. Buna muvalffak olacak her hangi bir kampoezitör muhakkak ki bir adamdır.» Amerikan müziğinden büahsettim. Doğ- Tusunu söyliyeyim: Amerikan müziği, ec- nebi müziklerin büyük tesiri altındadır Amerikan kompozitörleri şimdi gün geç- tikçe müziğe bir Amerikan çeşnisi, bir Amerikan tipi vermeğe uğraşıyorlar. Mu vaffak ta olmuyorlar değil. Amerikan müziği henüz çocukluk devresindedir Zamanla, hele sinema ve radyonun sa yelerinde bu müzik dünyanın her tarafı na yayılmağa muvaffak olacaktır, Sinema ve radyo müziğin sahaların çok genişletmiştir. Sinema — ve radyr klâsik müzik ile halk müziğini yakınlaş tırmışlardır diyebilirim. Sinema ve rad yo sayelerinde bir operayı derin bir huşu iyoruz. Fakat akabinde de dans müziğirin çılgın nağmelerine ka - piliyoruz. Buna emüzik inkilâbı» diye « bilirim. «İ'll Take Romance» adındaki yeni filmde beş operadan çıkarılan . motifler üzerinde çalıştım. Beş sene evvel bu mümkün mü idi? ük Grace Moore SON POSTA E onuşma: Sözden söze Nurullah Ataç ö Va Geçen asırlarda da insanın uçacağını, uzak yerlerle konuşacağını, yani tayy reyi, telefonu haber veren kimseler bu- lunmuş, Fakat onları dinliyenler gaşar, inanmaz, insan oğlunun eremiyeceği bir #lemin bahsini dinler gibi olurlarmış. Bugün bize, henüz mevcud olmıyan â.- letlerden bahsedilince hiç hayret etmi - yoruz. Gazeteler bazan, insanı görünmez kılan şua keşfolunduğunu yazıyor, kim- se buna: «İmkânsızdır» demiyor. Hava- sız olduğunu bildiğimiz aya değilse de Merih seyyaresine gitmeği imkânsız gör- müyoruz... Şimdilik kabil fakat yarın... «Belki yarından da yakını... İnsan daima imkânın hududunu ge - nişletmeğe çalışmıştır; ve datma imkân- sız denilen şeyleri tahakkuk ettirmeğe çalışır. Her şeyin kabil olduğuna inan- ması, yani bugünkü hali, belki de ke - şiflerin, icadların bir zaman durmasına sebep olacaktır. Ş Yi ği Kaç defa söylenilmiştir: - bahtiyarlık, bilmemekten gelir. Tevfik Fikret'in man- zumesini hatırlaramız: dünyayı rmediği için her şeyin güzel, iyi olduğu vehmini uyandıran kö: , «teselli per- desi> diyor. İnsan bildikçe, öğrendikçe arzuları çoğalıyor; kendisinden çok uzak yerlerde oturan hemcinslerin'n ıstırabını düşünerek de rahat! ayor. den ün haller bulun » duğunu bilip de yine kanaatkârlık gös - teren veya başkalarının ıstırabi ile alâ- kadar olmıyan insanın hayali yok de - mektir. O halde saadete başlıca engel, hayal kuvvetimizdir, Bunun için saadet, insan oğluna yakı- şacak bir gaye değildir. Zaten gerek san'atkârlar, gerek âlimler, gerek «action> adamları arasında gerçekten büyük olan- ların hiç biri kendilerini tamamile bah- | tiyar saymamışlardır. Kendi hallerinden şikâyetleri olmazsa cihanın halinden şi - kâyetleri vardır. Fakat yine de denilebilir ki medeni - yetin, bütün insan İaa saadettir: bilmenin yı etlerinin gayesi mıyacağı, sade - &| ce bir <teselli perdesi> nden doğmuş ol- mıyan bir sasdet,.. Yani şu veya bu fer- din şahsi sasdeti, şahsi huzürü - değil, Jünya üzerindeki bütün insanların felâ- ketten, ıstırabdan kurtulması. İşte bu - run için diyebiliriz ki her ne suretle o » ursa olsun elde ettikleri imtiyazlara sarılan, o imtiyazlardan mahrum olan » ların çektiği ezayı düşünmiyen (o imti- yazlardan mahrum olan herkesin eza duyması Jâzım gelmez; fakat onlar dâ bilseler, eza duyarlardı) kimseler, me - deniyetin gayesi olan hakiki ssadete düş- man, hayalleri kıt ve binaenaleyh keli- menin en kötü manasile «bahtiyar» in » sanlardır. —— Yıllardanberi eseri de, adı da unutul- muş veya alây Mevzuu olmuş bir şair ölüverince muharrirlerimizde bir «ah-ü sah» tır başlıyor. Bunu «Ölülerinizi ha- vırla amın» emrine uyarak yaptıklarını anmayınız; © şair hâkkindaki yazıları- y yazarken çoğu, hemen hepsi samimi- Hir; yani 0 anda onun, büyük değilse de, yi, değerli bir san'atkâr olduğuna ka - ridirler. Hani: «Kör ölür badem gözlü ilur» derler, bunun gibi 6 şair de 6 mu- rarrirlerin indinde birtakım meziyetler lde edivermiştir. Ölüm karşısında kor - çumuzdan midir, nedir? tenkid kabili - yetimiz durup -yalnız takdir, hayranlık hislerimiz işlemeğe başlıyor, O heyecana bir kere de ben kapıldım: serinden hiç hoşlanmadığım bir şairi - mizin öldüğü gün âdeta ağlamaklı ola - ak yazımı yazdım, onu methettim. Şim- i hatırladıkça güleceğim geliyor. Fakat başımdan öyle bir şey geçmiş olmasına memnunurm: bana, yeni ölenler hakkın « da yazılan yazıların nasıl öğretti. Balıkesir hattında bir kaza Balıkesir (Hususi) — Balıkesir-İzmir şimendifer hattında bir kaza olmuş, bir ımele ağır surette yaralanmıştır. Hat çavuşu Abdullah zatülhareke bir ray arabası ile hattın 216 ncı kilometresin- den geçerken yola bir manda çıkmış ve arabayı devirmiştir. Abdullah araha - nın altında kalmış, iki ayağı da kırıl - muştır. Yaralı Balıkesir memleket has- tanesine kaldırılmıştır. okunacağını Çalınmış Kürkler M r.Stoke, kürk taciridir. Son zamanlarda işleri bozuk gitmektedir. Defterleri - ni yoklamış, «bir yangın veya hırsizlik filân olmazsa - belimi doğrultamıyacağım, iflâs edece- ğim» diye düşünmektedir. İt - faiye ile oyun oynanamıyacağı- nı bildiği için hırsızlığa karar vermiştir. Mağazasının arkasın- da metrük bir bahçe, bir de kul- lanılmıyan pencere vardır. Her hangi bir hırsızın buradan içe- riye girip, mağazayı soyabile - ceğine inanan Stoke, bu düşün- ce ile plânını kurdu. 1 — Mr. Stoke mal defterini tceledi. Ve, 1500 — İngiliz kadar satılması imkânı olmıyan yarım düzü- ne kürkü elden çıkarır ve sigortadan da 1500 İngiliz lirası — tazminat Hrası kıymetinde — ve kışa alacak — olur « sa, vaziyetini kurtaracağını an- |* ladı. $ — Gece saat 11 de Stoke, 2 — Ertesi cumartesi günü, öğle vakti, muhasebecinin odasına girdi ve «Allaha ısmarladık, ben gidiyorum» diyerek ayrıl- du Muhasebeci elindeki bir kaç mektubu bitirdi, diğer memurların çıkışını seyretti eski bir muşamba giydi, cebi- ne ağır bir İngiliz anahtarı yer- leştirdi, epeyce-de viski içtiktem sonra otomobiline atladı. Mererez ve yazıhaneyi kapadıktan Gonra evine gitti. 4 — Saokakta kim - secikler görünmü - yordu. Motörü dur - durdu. Işığı söndür - dü. Ve boş bahçeye geçerek mahut pen - cereye vardı. Epeyce zorluk çektikten san- ra içeriye girmeğe muvaffak oldu. ? — Mr. Stoke sokak kapısımı aç- tı, dışarıya süzüldü. Ortalıkta çıt bi- le yoktu. Paketleri otomobiline taşı- dı. Oradan geçecek her hangi bir yolcu görsün diye de sokak kapısını da açık bıraktı. Ve otomobiline bi - nerek uzaklaştı. Plânını muvaffakiyetle tatbik et- tiği için sevinmişti. 6 — Eldivenleri elin - de olduğu halde, kürk- lerin en kıymetli ve pa- halılarını büyük bir el- bise kutusuna yerleş » tirdi. Her yerde sükü - net vardı. © — Hırsızlık süsünü vermek için de, odayı karıştırdı. Kâğıtları yee re döktü. Ufak parala- rını koyduğu çekmece- yi açarak, içindekilerinl aldı. Bir kaç tane de «Woodbines» — sigarası içti, izmaritlerini yere attı. 8 — Yarım saat sonra da kürkleri, bu şenilde kıymetli eşyanın nereden geldiğini, kimin malı olduğunu sor- mak gibi bir külfete katlanmıyan bir yahudiye sattı. Mr. Stoke, bütün kurnazlı - ğına, tedbirlerine rağmen ge- ne de müthiş bir hatada bu - lunmuştu. Sigorta — ettirdiği malların, çalınmış - olduğunu iddia ederek, sigorta kum - panyasından 1500 İngiliz li » rası alacağı yerde 18 ay hapse mahküm oldu. Bu hata, nedir?.. Bulama « dınızsa 10 cu sayfaya bakınız. İ ( )

Bu sayıdan diğer sayfalar: