4 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

4 Kasım 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa Son Posta'nm tefrikası: 33 Abdülhamid, suikasdcı yaverin kılıçlar ve kasaturalar Sarayında 355 Bir Yazan: ZiyaŞakir altında yaralanmak üzere olduğunu görünce : “ - Zinhar, zinhar öldürmeyin! diye bağırdı. Abdülhamid; daha ilk harekette, bü- yük bir çeviklikle binek tâşına atlamış- tı. Meselenin ne olduğunu anlamak i- çin bir an durup başını çevirerek orâ- da-kaynaşanlara bakmıştı. Kılıçların, kasaturaların parladığını görünce: — Zinhar., zinhar, öldürmeyin! Diye bağırmıştı. Fakat, ayaklar al- tında çiğnenen yaverin boğuk feryadı- nı işitince, duramamış, sür'atle kapıdan girerek içeri kaçmıştı. Abdülhamid; bu suikasdcinin öldürülmesinin önüne geç mişti. Çünkü, her şeyden evvel; bu su. ikasdin kimler tarafından ve ne mak- sadla yaptırıldığını öğrenmek istemiş- ti. Gerek Abdülhamidi ve gerek orada bulunanları bir an hayrete düşürmüş olan bir şey varsa o da, bu sulkasdei- ü ver olması idi. Bu kadar,yâ. ör ve asker içinde, bu cür'et- kârane harekete cesaret eden yaver, kimdi?.. Bunu anlamak için herkes derin bir merak içinde idi. Fakat beş on dakika zarfında, bu merak teskin edilmişti. Suikasdci, Seyfeddin isminde bir Rum dönmesi idi. Ve hakikaten de, Abdül- hamidin yaverlerindendi. Bu adamın (yâveran) silkine dahil olması, Abdülhamidin garib bir arzu- sundan ileri gelmişti. O sırada İstan. bulda bulunan nizamiye taburlarının dörtte üçü, harb cebhesine gönderildi için, İstanbulun emniyet ve asayişini muhafaza etmek için, ahaliden mevke- bi hümayun namile bir takım alaylar teşkil edilmişti. Abdülhamid, bu alaylara bir cemile göstermek için bunların zabitlerinden üç Kişiyi seçmiş, bunları (yaveran) silkine idhal etmişti. Bunlardan biri Vehbi efendi, diğeri Kenan bey ismin- de yakışıklı iki Türk genci idi, Üçün- cüsü de, bu Seyfeddin idi. Hüakârın, Seyfeddini yaverliğe seç. mesi de sebebsiz değildi. Aslen Rum| olan bu adam, eski Fenerlilerden, (Le-| gofet) ailesine mensub idi. Hayatının Uzun zamanını Avrupada geçirmiş, Pa- zis harbi ktebinde tahsil ederek süvari zabiti imtihanını vermişti. Harb ilânından biraz evvel de İstan- bula gelmiş, (mevkebi hümayun) te. şekkül ettiği zaman, gönüllü olarak Fe- ner alayına girmişti. İşte o zaman Ab- dülhamid, Rum cemaatine bir teveccüh ve cemile göstermek için bu adamı da (yaveran) silkine idhal etmişti. Fakat ne kadar garibdir ki; her me- selede kılı kirk yâran; ve muhitine gi- recek adamlar hakkında uzun uzadıya tahkikatta bulunan Abdülhamid, o gâ- ileli günlerde bu adamın mâzisini esaslı bir şekilde öğrenememişli. Sadece, Le-| gofet ailesine mensub olduğunu öğren-| mekle iktifa etmişti. Bu aile ise, daima kibarlığını ve Osmanlılığa karşı sada. katini muhafaza eylemişti. Halbuki bu adamın hayatı, çok mü. İevvesti, Avrupada selihane bir ömür geçirmişti. bir zamanda, bütün ser vetini bitirm Askerlik haysiyetini kıracak şeyler yaptığı için, Fransız or. dusundan istifaya mecbur edilmişti. Bunun üzerine İsviçreye giderek anar-| şist çetelerine iltihak etmişti. Bunlar| vasıtasile büyük birader'ni tehdid e- derek, mühim mikdarda para çekmek istemişti. Halbuki biraderi, bütün ser- tehdidden : caatlere ehemmiyet bile vermemişti, Günün birinde, kendisine, Avrupa- daki dostlarından biri tarafından zarif bir çekmece gönderilmişti. Zavallı a- dam bu çekmecenin minimini anahta- rmı deliğe sokup da çevirir çevirmez, müdhiş bir infilâk vukua gelmiş, adam. cağız kanlar içinde yere serilmişti. Va- kıâ, aldığı tehlikeli yaralardan hayatı güç kurtulmuştu. Fakat; gözlerinden İmekle kalmamış; onu affetmişti. O günlerde Plevneyi kahramanca müdafaa eden Gazi Osman Paşa mahrum kalarak, hayatı ona ebedi bir zindan olmuştu. Bu felâketzede adam, tahkikata gi- rişmiş. Makineli bir bombadan başka / (Genç Osmanlılar) cemiyetine mensup | bir şey olmuyan o zarif çekmecenin, kü- çük kardeşi tarafından gönderildiğini) öğrenmişti. Seyfeddinin maksadı; bü - yük biraderini böylece öldürmek, onun mirasından İstifade etmekti. Lâkin, a- damcağız ölmemiş, Seyfeddin de ümit ettiği serveti ele geçirememişti. Bu cür'etkâr ve yarı mecnun serseri amarşistler arasında da uzun müddet barınamamıştı. Onlardan ayrılarak bir| müddet gene Paris sokaklarında âç ve perişan bir halde dolaşmıştı. Rusyaya harp ilân edilir edilmez, bir kazanç el- de etmek için İstanbula gelmişti. Fakat talih onu, Abdülhamidin önüne sevket- mişti, Abdülhamid, selâmlık merasimi hi- tam bulduktan sonra, Seyfeddini hu- zuruna çağırarak bi İ istievap etmiş- ti. Bilmem yalan, bilmem gerçek bu a- dam hüngür hüngür ağlıyarak yaprak istediği bu cinayetin, kendisine şeytan tarafından ilham edildiğini iddia ede - rek, bunu yeminlerle temin et, i Halbuki Abdülhamidin ilk aklına ge len şey iki şüphe membaı idi. O, bu suikastın; ya Sultan Muradın validesi tarafından, veyahut harbi çarçoabuk bitirmek için (Çar) sarayından yaptı- rıldığını zannetmişti. Tabiidir ki, Seyfeddinin sözlerine i- timat edilmemiş; uzun uzadıya tahki- kata girişilmişti. Fakat bu mecnun ser- serinin, her iki tarafa da intisabı olma- dığı tahakkuk etmişti. Bunun üzerine Abdülhamid oha bir mikdar para vererek hudut haricine attırmıştı.. Ne kadar tuhaftır ki, bu a- dam bu hâdiseden sonra -uslanmıştı. Sakin, münzevi ve temiz bir hayat ya- samâya başlamıştı. Ayni zamanda, sık sık Abdülhamide mektup gönderiyor;| Avrupada Osmanlı hükümetinin lehin- de ve aleyhinde olan cereyanları bildi- riyordu. Aradan bir kaç sene geçtikten sonra (Seyfeddin)in biraderi vefat etmişti. Büyük serveti de, Seyfeddine intikal eylemişti... O zaman gene Abdülhami- de bir mektup yazmış; miras işlerinin halli için İstanbula gelmesine müsaade istemişti... Hünkâr, yalnız bu izni ver- l Seyfeddin İstanbula gelmiş. hakkı olan mirası aldıktan sonra, Boğaziçin- de tenha bir köşeye çekilmişti. Artık bütün merakını, kotra ile denizde gez- miye vermişti, Lâkin aradan çok geç- meden; bi rfırtınalı günde, Kireçburnu önünde kotrası devrilmiş; bu macera-! perest adam da, Boğazın hirçın dalga- ları arasında kaybolarak hayattan ebe- diyen silinmişti. ABDÜLHAMİDİ, ( YILDIZ ) SARAYINA KAÇIRAN SEBEBLER Bu, (Seyfeddin) meselesinden son- ra; artık Abdülhamid, fevkalâde ihti yat tedbirleri almak hissetmişti. Bunun için de, ( zabitai hafiye) namı altında gizli bir teşkilât vücuda getirilmişti. Bu gizli kuvvet,ik halk arasında gezip dolaşacaklar, ge- rek hükümdar, ve gerek hükümet a- leyhinde işittiklerini bir jurnal ile baş kâtip Said beye veyahut damat Mah- mut paşaya bildi klerdi. İlk (zabıtai hafiye) teşkilâtı üç yüz kişiden mürekkepti.. bunlar, okuma yazma bilen açıkgöz elradından seçilmiş.. kısmen de, saraya sadık kim- seler tarafından tawsiye edilmişlerdi. Bu üç yüz kişi, İstanbulda balk arası- na yayılıvermişti. Fakat bu kadar takayyüt ve ihtima- ma rağmen, gene Abdülhamid aleyhin- de dönen enirikaların önüne geçileme- mişti, — * Vaktile, Pariste (teşekkül oOeden ve Mithat paşaya taraftar olanlar, giz- liden gizliye harekete geçerek, med - reselerde softaları tahrik etmişlerdi. Bir (salı) günü softalar Yenicamide birleşmişler.. muazzam bir kafile ha - linde Köprüyü geçerek, Beşiktaş sara- yına doğru ilerilemişlerdi. Bunların başlarına, gene talebelerden Şükrü ©- fendi isminde bir genç talebe geçmişti. Muntazam bir kafile halinde, Beşiktaş sarayının önüne gelmişlerdi Fakat bunlar oraya gelinceye kadar (Zabıtai hafiye) memurları koşmuşlar, saraya haber vermişlerdi. Sarayda bütün mu- hafızlarla, civar karakollardaki asker- ler silâhbaşı edilmiş; Dolmabahçe önü ne bir müfreze asker yerieştirilmişti. Softalar, Saray civarına kadar gel - mişler. (Has ahır)ın önünde tavakku etmişlerdi. Abdülhamid, son derecede! telâş etmiş. nümayişçilerin maksatla- rını anlamak için, ser yaver Mehmet paşa ile abeyinci Yusuf bey göndermişti. Şükrü efendi, bunların ö- nüne çıkarak: — Biz buraya millet namma geliyo- ruz , İstediklerimiz de, şunlardan iba- rettir,.. Mithat paşa, derhal) geri getir- tilerek, makamına geçirilecektir. Mil. let ile padişah arasına ayrılık sokan, ve her işe karışan damad Mahmut paşa da azlolunarak, bir yere sürülecektir. Or- dunun perişan olmasına sebeb olan serasker de hemen azledilecektir... E- ğer milletin bu arzuları yapılmıyacak olursa, Cuma günü hutbede, padişahın işmi zikrolunmıyacak.. hattâ, cami ka- pilar, bile kapatılacaktır. Demişti, Bu tehdid, Abdülhamidi titretmiş - ti: — Hay, hay.. ben bu makamda, mil- letin arzularını yerine getirmek için oturuyorum. Müsterih olsunlar, talep- lerini, ehemmiyetle nazarı dikkate ala- cağım. Diye haber göndermişti. Nümayişciler; bu vaad üzerine, Şük- rü efendinin emrile derhal dağılmışlar- dı. Ertesi' gece, gece yarısından sonra, mbulun muhtelif yerler bir faaliyet başgöstermişti. Şi fendi ile, softaların ele başıları kâmilen sessizce tevkif edilerek (Tophansiye getirilmiş; hapsedilmişlerdi. (Arkası var) emre seneammen sasessasearanevonsaaarsasanama seadame KEMAL ALTIN İŞLER Kadın, erkek ve askeri terz si Dikkatlseöenimiye elbiselerin bedeli iade edilir. Karaköy Necati bey Caddesi N. 79 meçburiyetini | kısmen! (zabtiye) denilen jandarma efradının! Çeviren: Ahmed Cemaleddin saz Bir mermi güverteye temas ederek kazan dair€ girdi ve orada patladı. Kazanlar, bir anda delik © «Marie» nin iskele bordasına düşman mermileri yapışmıya başlamıştı. Obüs- İler bordaya, güverteye, pontellere çar- pıyor ve infilâk ederek korkunç tahri- bal yapıyorlardı. Buna bir harb demek- ten ziyade bir kasablık demek daha muvafık olurdu, Mermiler çirkin gür- leyişlerle ateş saçıyorlar, demir ve tah- ta serpintileri cesur efradımı parça parça ediyordu. Biz de vus'u beşer da- inde mukabele ediyor, düşmanın a- teşini cevabsız bırakmıyorduk. Müca- delenin ümidsiz olduğunu anlamış ok makla beraber çocuklar aslanlar gibi dövüşüyorlar, düşman ateşine cesaretle karşı koyuyorlardı. Düşman obüsleri kumanda köprüsü- nü tahrib etmiş olduklarından aleşi i- dare elmek için üst güverteye inmek mecburiyetinde kalmıştım, Şurasını da ilâve etmeliyim ki ateşimiz çok sıhhatli ve müessirdi. Daha şimdiden iki düş- man muhribi ateşimiz altında ezilmiş ve bunalmıştı. Düşman bunları yedeğe alarak ateş hattından çikarmıya mec- bur oldu. Bir mermi güverteye temas ederek kazan dairemize dahi! oldu ve orada in- filâk etti. Bu infilâk kazanlarımızı de- lik deşik etti ve patlattı. Korkunç bir kükreyişle ve bir buhar bulutu ârasında patlıyan kazanlarımızın infilâki o ka- dar şiddetli olmuştu ki güverte üzerin- de bulunan her şey yere devrildi. Bu meyanda ben de yere yuvarlandım. Toplarımız el'an ateş etmekte devam ediyorlardı. Yanımda mülâzim «Chris- tiansen» bulunduğu halde prova topla- rına doğru seğirttim. Biz koşarken bir düşman humbarası ikimizin arasında yere düşerek patladı, ben omuzumdan ve bacağımdan olmak üzere iki yerim- den yaralandım ama o aralık hiçbir ağ- rı ve acı hissetmedim. «Christiansens»in ne olduğunu anlamak için arkama dön- düm. Biçare çocuk kanlı güverteye se. rilmiş, elleri üzerinde sürünerek iler- lemeğe çalışıyordu. Kendis kaldır- mıya teşebbüs ettimse de bunun fayda- sız olduğunu anlamakta gecikmedim. Kendisi lâkırdı s iyecek bir hal- de idi ve gözlerinde donukluğu şimdiden belirmişti bir işaretile kendisile meşgul olmayıp! top başına geçmekliğimi bildirdi. Sev- köpeğim «Luchs» da biraz ötede kanlar içinde serilmiş yatıyordu. Aynı| obüs o güzelim hayvanı da öldürmüş- tü. Artık «Marie» nin kazani patlamış, makineleri ölmüş, pervanesi hareketsiz kalmıştı. Geminin her tarafı alev ve duman içinde idi. Bütün bunlara rağ- men (120) santimetrelik toplar bütün şiddet ve sür'atlerile ateş etmekte de. vam ediyorlar, bu topların yavuz efra- dı düşmana ölüm saçmakta birbirlerile| sanki yarışa çıkmış bulunuyorlardı. Allah için çocuklar temiz çalışıyor- lar, düşmanın canına okuyorlardı, Di - reklerimiz. yıkılmamıştı. Yağmur gibi| yağan çelik parçalarile delik deşik olup bir gevgire dönmüş bulunmakla be: ber bacamız da henüz devrilmemi Birdenbire boğuk bir gürültü işit - tim; düşman ilk torpidoyu bize atmış- tı. Torpido baş tarafımıza isabet etti! ve prova topumuzu kaldırıp denize yu: varladı. «Marie» bilhassa yukarıda söy lemiş olduğum gibi kereste ve kalasla| dolu idi.-Bu keresteler o surette istif edilmişlerdi ki geminin teknesi parça! parça olmadıkça batması imkân ve “lihtimali yoktu. Ancak baş tarafım: sabet eden torpil o kadar büyük bir rahne açmıştı ki kalas ve keresteler bu | rahneden dışarıya kayıyorlar ve den zin üstü kalaslarla ve çikdenelerle kap-| lenıyordu. İ Düşmanın savurmuş . olduğu ikin: torpido «Mariesnin sancak kıç omuz-| luğuna isabet etti ve geminin O kis -| mında bulunan deniz bombaların: ber-| !bava ederek bütün vapuru tutuşturdu. Artık «Marie» son demlerini yaşiyor- İdu, Geminin boyunca alev ve duman sütunları yükseliyordu. Mürettebaltan bir kaçı yangını söndürmeğe beyhude yere didinip duruyordu. Ambarlar ho- oldu ve mnthiş bir buhar bulutu yükseldi murdanan alevler ortasında Bi halini almıştı. Ne yapsak tayo tu, çünkü «Marle» batmak üzel Gözgözü görmez bir hale & olan sis ve duman arasında8 man muhribi çikarak bordu metre kadar bir mesafede gi velâ muhribin gemiye yaklaşiP” mış olan efradı esir edecej tim. «Mariessancak tara meyletmiş bir halde baca fistty dar denize gömülmüş bir h# yavaş yavaş batıyordu Humbara pârçalarile delik gı muş bir şakampavyanın er yakia duruyordum. Ateş ve şeyi simsiyah etmişti Arkas kanla mülemma güverteye sop İzar attıktan sonra kendi er — Artık her şey bitti! di zumdaki yara sızlamaya Di Başım dönüyor, Kulakları yordu. Bayılmak üzere oli ladım. Dürbünümü denize ei ger tabancamı kılıfından Ç" ye gilizler beni diri olarak bir ele -geçirmemeli idiler. On asmak suretile itilen lar na müsaade etmemeli idim. * gö ni İngilizler öldürmemeli idiler” zifeyi kendim yapacaktım. Ben bu düşüncelerle meş& ze çok sokulmuş olan İngili# dümen kırarak uzaklaşmıyâ i Anlaşılan düşman distroyefi ei yakından görüp anlamak a. kadar sokulmuştu. Bir Doktorun Günlük Notlarından Mekteplerde Sınıfların Işıklandırılmas! Dersaneler kâfi derecede t© se ve yahut fena tenvir ©d ek nin gözlerini bozar. Bu bari ay hassa genç orta mekteb "© Ni sinde miyopluğu tevlid eğe” yanl uraktan görememek ”* kından görmek demektir. | agi Esasen bu hastalık ise tâ... da inkişaf eder. Bu inişe yük âmlli gözlerin yorul ların tabi şartları kâğıdlari” lerin fena olması gibi bir ya saten talebenin gözlerin! F* si Ihtimal dahilinde Çe nın da az veyabut gayr! mesi bu görme bomlu yl arttırmaktadır. Yapılan t yopluğun orta mektablerd? agi selerde ve üniversitelerde P”'gy4 sini bulduğu sabit gm vir etüd saatlerinde elfi # tenvirdir ki bu da geri w mecburiyetinde olan ç0©” " mühimdir. sirin Sun'i tenvir gündüz ten” der gibi olmalıdır. > Bundan da ayrica yi ese © Nöbetel Eczaneler gece nöbetci olan # dr: z İstanbul eihetindekiler o Aksarayda: Aba (Cemil). Samatyads' gyübie” nünde: (Aminasya). ; şir). Fenerde: (Vitali e (Nâzm). — Şel E Karagümrükte; (Suad vü «Necati Ahmed). esi runakyan). Beşiktaşta; ( Boğariçi, Kadıköy ) Üsküdarda: dele ri), Kadıköyünde: © yükadada: (Şinasi TEX maş).

Bu sayıdan diğer sayfalar: