3 Ocak 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

3 Ocak 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Süküt ve süküna İhtiyacımız var Yazan: Muhittin Birgen adyo ve gramofon denilen &- letleri Avrupalılar yapıyorlar. Herhalde bu âletlerin mikdarı onlarda bizden çoktur. Bazı memleketler vardır ki orada 30-40 liraya güzel bir radyo alı- nır ve bu para da taksitle ödenir. Böyle 'yerlerde her evin bir radyosu vardır. Fa- bu memleketlerin hiçbirinde eviniz- de otururken komşunuzun radyosunu ve- ya gramofonunu işitmezsiniz. Hiçbir yer- de, gece saat on birden sonra alt veya üst kattan radyo veya gramofon denilen âlet- lerin gürültülerini işitmek kabil değildir. Bir kere de bize bakınız: Günün bangi kat, saatinde olursa olsun, radyo veya gramo- fon sesini sokaklarımızın her tarafında duyabilirsiniz! İşin fenası da şuradadır ki radyo ve gramofon denilen şeyler, in- dikçe sesleri yükseliyor ve bunlar için yorulmak ta yok. Günün yirmi dört saa- tünde çıngır çıngır bağırabilirler ve hiç yorulmazlar. Ben bu âletlerden birine para verdim mi, artık onu istediğim kadar bağırtabi- Hirim. Komşum hasta mıdır? Uykuda mı- dır? Acaba, üst katta uykusu hafif in- sanlar var mıdır? Bunları düşünmekliği- me hiçbir sebeb yoktur. Madem ki feda- kârlık ettim, bir radyo aldım, şu halde 0- bDun sesini her tarafa duyurmak benim için bir şereftir. İptidat insanlar, malla- rını, mülklerini arada bir evierinin dışa- rısına çıkarıp, şeref kazanmak için, âle- me gösterirlerdi ve hâlâ da gösterirler. Halbuki ben, iptidaf insanlar gibi, âleme malımı teşhir etmiyorum, radyomun se- Kİnİ işittiriyorum! Hem daha da ne ister- ler? Dünyanın yedi ikliminden gelen gü- zel musiki sesini bütün mahalleye günün ve gecenin her saatinde bedava dağıtıyo- rum. Bunları dinlesinler de bana teşek- kür etsinler! * Halbuki, eskiden bu memlekette bir â- det vardı: Yatsıdan sonra mahalle arala- rında şarkı söylenmez, ud, kanun çalın« |. maz, hiç almazsa bu günahın mutlaka iş- lenmesi lâzımsa, gayet yavaş yapılır, ka- pılar ve pencereler sımsıkı kapanırdı. «Komşuda hasta var!» diye aylarca ağız- larından tek bir neş'e sesi çıkarmamış aileler, komşuda filân öldü, diye altı ay udunu duvardan indirmemiş genç kızlar görünürdü. Eski zamanların geniş yapılı evlerinde, çocuk olarak, koştuğum veya merdivenleri hızlı çıkıp indiğim zaman- lar, büyük annem bana: — Aman yavrum, yavaş yürü, komşu- da hasta var! Derdi. Komşuda hasta var! Evet, bu söz, büyük bir şeydi, komşunun hastası bizim hastamız, onun kederi bizim kede- rimiz, onun istirahati ve huzuru bizim İe- tirahat ve huzurumuzdu. Karaşu, bizim için yabancı değil, mukaddes bir şeydi; komşu bizim akrabamızdandı. Onun er- keği <amcamız», kadını da — teyzemizdi. Bizzat «komşu» ya bir nevi hürmet ve kudsiyet vardı. Halbuki bugün artık öyle değil. Komşu kudsiyetini kaybetti. İnsanlar «mukad- des» siğ kaldilar, Artık biçbir şey küdsi değil! Benim keyfim istediği zaman râd- yonun düğmesini çeviririm ve onu delir- miş beşeriyetin kudurmuş ses: gibi, ba- ğırtır ve bağırtırım. Keyif benim, bana kim karışır! Zavallı bizler! Eski terbiyemizin bütün iyi an'anelerini kaybettik, yeni insanlık terbiyesinin bütün güzel şevlerini almı- ya da henüz vakit bulamadık. * Zamanımızda her şey insanları kâfi de- vecede sinirlendiriyor. Her şey, her daki- ka, bizim sinirlerimizi hareket ve heye- san halinde tutuyor. Sokakta yürürken, günlük ekmeğimizi kazanmak Üzere di- virken her şey bizi sinirlendiriyor. Uy- kularımız eskisi gibi, rahat ve kâbussuz değildir. Bütün hayatımız ölçü ve hesab ? girdi, istirahat dakika'arımız sayılı, süküt ve sükün ihtiyacımıza ise son yok. Uyurken bile insanların sinirleri, bügün- kü motör medeniyetinin gayri meş'ur ve tıltılarile titriyor. Buna rağmen, İstanbulun neresinde isş- | lerseniz komşunuz sizi radyo veya gra- mofonile ya hiç uyutmıyabilir veyahud stediği zaman uyandırmak hakkını ha- | izdir, İnsanların süküt ve süküna olan | htiyaslarını fösünen kalmadı! Ya belediye? Bu işe, böylece, 6 da mı| Bi esem üü n —— v — SA aK, Hayatın kusurlarından bahsetmek tehlike, vücude ge - sanlar gibi de değil, Bir düğmeyi çevir- | tirilmiş eserlerini göstermek tezahürdür. Birincisi düş - manları ikaz eder, ıkıncı.sıknkançıgı Meşhur bir Amerikli Yıldız gönlünü kaptırdı İstanbulda da filmlerini seyrettiği - miz üç Amerikalı kız kardeşden en bü yüğü Angela Mawby, ikiz kardeşlerin- den tam (l ay büyüktür. Nihayet gönlünü bir bahtiyara kaptırmıştır. De Tikanlı ile 4 ay evvel ahbab olmuş, Ne- e! gecesi nişanlanmaya karar vermiş - ier, şimdi de evleneceklerdir. Resmi - miz, artisti müstakbe! kocasile göster « mektedir. Ay ne zaman yeşil görünür ? King's College rasadhanesi müdürü | yazdığı bir makalede bu suale şu ceva- Bi vermektedir: — Ay, bedritam haline geldiği sıra- da ve rüzgür cenubu garbi veyahud şi- mall garbiden estiği zamanlar yeşil gö- | rünür. Böyle zamanlarda, semanın şar- | kı, mavi renklerin üzerine çıkan pem-| be bir ışıkla hârelenir ve pembe, eflâ- tunumsu bir renk vücude gelir. Böyle bir renge boyanan semada a- yın parlak kuürsü —semanın — rengi| ile tezad teşkil ederek, uçuk elma ye - ile, uçuk zümrüd yeşili arasında de Hişen bir ren kalır. Iâkayd kahp gidecek? Gece sokaklarda dolaşan bekçinin vazifesi, sade kırk yılda bir tesadüf edecek bir hırsızı tutmaya ça- hşmaktan mı ibarettir? Saat on birden sonra sükünu ihlâl eden, saat sekizden evvel gürültüsü ile inmsanları uyku 2a- manlarında bile rahat bırakmıyan müna- sebetsizler, ne zamana kadat cezasız ve terbiyesiz kalacaklar? Dünyaanın her tarafında belediye ni- zamları vardır ve bunlara herkes itaat eder. Kabul ettirmesini ve öğretmesini bildiğimiz takdirde Türkiyede halkın ka- bul etmiyeceği ve öğrenmiyeceği hiçbir şey yoktur. Olmıyan şey veyahud, insaf- nizam ve dikkatli bir takibdir. Fakat, bu hal ne zamana kadar! Muhittin Birgen İ şu garib haberi okuduk: Resimli Makale: uhkmakin.udınmmaknlî STER İNAN, İskenderunda türkçe olarak çıkan «Vahdet» gazetesinde «Birkaç gün evvel Berut polis idaresine Dimaşki adında birisi müracsat ederek oğlu Hasanın meydandan kayboldu- SON POSTA üzerinize çeker. ima tehlikeli, | FEKGÜN BİR FIKAA O deveyse, öteki ne olur? Şehir tiyatrosu artistlerinden biri- tin evine bir dostu misafir gitmişti. Bir aralık artiste: — Geçen akşam sizi sahnede sey- rettim. Sahnede gözüme bir deve gibi göründünüz. Dedi. Artist cevab vermedi. Misafir gidiyordu. Artist yol verirken: — Lütfen siz önde yürüyümüz. Dedi. —Siz yürüyünüz? — Olmaz, biliyorsunuz ki ben deve- Birdenbire milyoner Olan balıkçı çırağı Landra civarında bir balıkçı dük - | kânında çalışarak haftada aldığı üç do- lar ücretle pek rahat yaşamakla bulu- nan Kenet Drod isminde bir b kçı çı- rağı geçen gün birdenbire milyoner o - Tuvermiştir. Noelden bir gün evvel e - vinin kapısını çalan bir posta memir - Tu balıkçı çırağına Nevyorktan gönde- rı en bir mektub vermiştir. Mektubun Liçinde bir milyon dolarlık bir çek çıkı - vermiştir. Bu para Amerikadan meçhul bir zengin tarafından Noel hediyesi ol- |mak üzere gönderilmiştir. Fakat râhat rahat yaşamakta olan balıkçı çırağı zengin olduklan — sonra| pek çok'rahatsız edilmeğe başlanmış - tır. Hergün yüzlerce izdivaç teklifinde |bulunan mektublar geliyor, muhtelif " Jotomnobil, mücevherat, emlâk alım sa - |tım müesseseleri komisyoncuları evi - nin kapısını aşındırıyor. Bütün bu mü- racaatlardan eski sakin hayatı altüst o- lan Drod en sonunda gazetelerle şöyle bir ilân vermeğe mecbur olmuştur: «Henüz yirmi dört yaşında olduğum halde evli ve iki çocuk babası bulünü - yörüm. Otomobil, mücevherat, emlâk satın almak için de hiç bir arzüum yok- tur. Rica ederim müracatlarınızı kesi- niz.» Bir Hind şairinin çok şayanı dikkat bir şiiri Dennison, (1865) Çin muharebesin- de aşağıdaki felseff fikirleri ihtiva « - den Hind şairinin şiirini sık sık söyler- di: «İnsanlar ne kadar divanedirler, Meyvaları toplamak için ağaçların üs » tüne tırmanıyorlar. Halbuki biraz son- Efendisine ilâç İç'lnıı maymun | BaeA ea Mneüğ 3 a 7 K D Dil tehlike, kulak faydadır $8 Sözün Kısası Ahiretlik denilen Garib.. E. Talu eni yılın ikinci gününde dünyalıktan bahsetmek istef” dim ve eminim ki bu mevzu daha çok hü şunuza giderdi. Lâkin, çok samimi arkadaşımdan dinlediğim acıklı bir hik ye, son zamanlarda beni öyle mütccssifi © kadar manen perişan etti ki, dayanı madım ve bu bahsi bütün diğerlerine tepf cih ve takdim eylemeyi bir sanlık v: fesi saydım, bir vicdan borcu bildim. Dava bizde yen!i değildir. Esirci elinde ucuz, pahalı İnsan alıp,satmak - cinayetâ an'anelerimizden silindikten sonra, bafik larımız bu kötü yola saptık: Ücretli hit metçi kullanmaık külfetinden kurtulı fikri muzmerri ile, ahiretlik istihdam eN ı Muvaffakiyet yolunda devam edebilen insanlar kendi | mek. kusurlarını saklıyarak başkalarınınkini öğrenebilenler ve kıskançlık tevlid etmekten çekinmeyi bilenlerdir. Dil da- | ması birdir: Uzak bir köyden, on bir, otf kulak her vakit faydahdır. SÖZ ARASINDA Bunun, ülkenin her tarafında mekan!9t iki yaşında, zavallı bir kızcağız getirtilirm ekseriya bu biçare öksüzdür. Ona, köd yündellyılılghıiımıyıunpılhıu lan kazancından pey ayırmayı tüzuli sayan babası, evlâdıma, kendisini adami edecek, yetiştirecek ve müreffeh bir ise tikbal temin edecek müşfik (!) bir bur cak, bir Çefendi kapısı) bulmakla memte nundur. t Ciğerparesini getirir, elile teslim ederı Arada bazan bir de sened ya teati ediliri yahud ki edilmez. Artık bundan sonrâr isim ve hüvivetini değiştiren o garib, bul f gvin malıdır. Arayanı soranı elmadığ için, sarhofi bir adamın, isterik bir bayanın, hu; ve terbiyesiz çocukların her türlü kahır larmı, zülümlerini, işkencelerimi, ağız aç* madar çekmeğe mahkümdur. llınnıhahnınmdnbnik İ Maymun hoş bir hayvandır vesselâm, | .xsımaktan, çocuk bezi yıkamaktan sakaf işte buradaki ahbab çavuş ta Londra| bir hale gelir, siması gülmeyi unuturfe hayvanat bahçesinin gedikli misafirle- rindendir. Eczacılıkta büyük bir mele- kesi vardır. Kendisine bakan, yemeğini veren hademenin başı ağrıdı mı, hemen bahçenin eczanesine koşar, elile şişeyi göstererek istediği ilâcı alır ve bir an- ne şefkatile, velinimetine içirir. Erkekler kadınlardan niçin daha iyi otomobil kullanırlar ? Amerikada yapılan tecrübelerde ka- gınların otomobil sürmek hususunda er- keklerden neye geride kaldıkları anlaşıl- mıştır. Bu tecrübeye göre erkekler ka- dınlardan daha sür'atle otomobi! sürer- ler. Yol kalabalık olunca yavaşlama hu- susunda daha dikkatlidirler. Fırsa' dü- şünce hızlı giderler. Herhangı bir tehli- keyi önlemek iktidarındadırlar, Kadınlar ise otomobilin manasımı an- lamamışlardır. Mukannen bir sür'atle o- tomobillerini sürerler. Maktne zorlama- yıncıya kadar, vitesi değiştirmezler. Ma- kineyi hızlı sürmekten az zevk alırlar, Erkekler vasati olarak saatte 95 kilo- metre, kadınlar 89 kilometre sür'atle gi- derler. Kadınlar, etrafin gürültüsünden fena halde sinirlenir, şaşırırlar. Sür'atı inti. kalleri azdır. Kuvvetleri de ona göredir. —— aa aa aa ra meyvalar olgunsolarak — ağaçlardan kendi kendilerine aşağı düşeceklerdir. * Kadınları kovalarlar. Halbuki bek - leseler, kadınların kendilerini kova - ladıklarını göreceklerdir. Fakat en büyük divanelikleri muha rebeler yaparak birbirlerini öldürme - leridir. Eğer bekleseler evlerinde ra - hatça öleceklerdir.» gizli gizli ağlamaktan gözlerinin feri ıı' çar, Kışın onun yeri, evin ısınmıyan kö neresi ise, orasıdır. Yazın da tavan arge sında, kızgın kiremidlerin altında yatar. Vücudu, bekimlerin fiziyolojik sefaleb dedikleri hale nümunedir. Çürük, ezik içerisinde, derisi kemiklerine yapışık, mafsalları, gördürülen ağır işlerden n çarpılmıştır. Günün birinde, eziyete, işkenceye das yanamayıp ta kaçtı mı, yurdunun kanuns larından, zabıtasından hiçbir. himaye€ bekliyemez, Bilâkis onlar, kendisini ya“ kaladıkları gibi, kapısına İade ederler. Bu aralık: «Bayanın şusunu, busunu çaldı dâ kaçtı.. iftiraşma uğramamışsa ne mutlu! Fakat herhalde, avdetinde — dayaktanı tekdirden kurtufamaz. Firar hâdisesi te- kerrür etmesin diye ona göz dağı verirlere Bu, adı bile korkunç olan ahiretlik an'a- nesine artık bir nihayet vermek, âdil Cumhuriyet rejiminin en mühim bir sos- yal borcudur. Ufak çocukların fabrikalarda çalıştırık mMmamaları için kanunlar, nizamlar koy- duk. Maksad bu zavalhları korumak ise, on4 — ların korunmaları lâzım gelen asıl menis baları bulalım. A Dünyanın en büyük sirki Londrada yan olamı, bir aslanm yaptığı cambaz -, hklardır. King Tufi i«mi verilen 6 ya- Dünyanın en büyük sirki bugünler- — Londrada oyunlar vermektedir. Bu — oyunlar arasında en ziyade hayrete şa* <HT MORMM şında ve 192 kilo ağırlığında bulunan — bu aslan sanki bir kuzu gibi rahat râ- hat yerden yedi metre yüksekliğinde lanı 25 kilo ağırlığında küçücük iken yakalayıp tam üç sene talim ve terbiye ettiğini ve şimdiye kadar hiç bir asla - pm böyle marifetler göstermediğini söylemektedir. Ayni sirkde arka ayaklarile futbol dihim, kocamı sevmediğimden terkettim. Hasanı seviyorum. Bunun için Hasan: kaçırdım ve iki gündenberi Şamda bera- berce yaşıyordum. Hasanı zorla kaçırdığımdan onun bu işde bir kabahati yoktur. Bütün meş'uliyet bana aiddir.» İSTER İNANMA! RBunu bildirmiştir. Yapılan tahkikat neticesinde Hasanı kaçıranın Taydar a- dında bir evli kadın olduğu ve her ikisinin de Şamda bulun- dukları anlaşılmış, her ikisi de Beruta Betirilmiştir. İSTER İNAN, | foynayan atlar ile timsahlar ve yılan - |lar ile oynayan Koringa isminde bir de |kadın vardır. Hindistan Fakirlerinden bulunan bu kadının timsah ve yılanlar [n ipnotize ettiği ve orldan sonra bu ze- ıuıı anlatılmaktadır. 'hirli hayvanlarla muhtelif oyımhı- vıp ır——,_ğı_;—_—%—___—_'_——-————ınndeyürümcku&r. n ııhihiıs- İSTER İNANMA! d kü Taydara 18 yaşında olan Hasanı nasıl ve niçin kaçırdığı soruldukta şu cevabı vermiştir: — Nasıl kaçırdığım size aid bir iş değildir. Ben evli bir ka.

Bu sayıdan diğer sayfalar: