1 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

1 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda * : darağacı altında biten memuriyet hayatı: 82 E e asamesanansasasanssuan “SON POSTA Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım Avusturya general konsolosu ihtiyar, kötürüm bir adamdı. Merhum vali Erzincanlı İzzet paşa bu adamla görüşürken onun malüliyetini kasdederek : “Sizi çok severin, keşki bütün konsoloslar da sizin gibi olsalar! ,, dermiş İki üç gün sonra mütad saatte maka- mında bulunmıyan Arif paşanın büyük üniformasını giymiş, nişanlarını ve hünkâr yaverliğine mahsus kordonunu takmış olduğu halde araba ile hükümet avlusuna girdiğini pencereden gördüm. Vilâyet makamına gelmiyerek doğru- ta barem dairesine gitti. Takvime bak- “m. O gün üniforma ile gidilecek bir yer yoktu. Fransız konsülâtosuna git- mesine ise hiç ihtimal vermiyordum. Paşa, gündelik esvabını giyerek he- remden çıkınca: — Paşa hazretleri, takvimde ünifor- ma ile gidilecek bir ziyaret günü göre- mediğimden merak ettim, dedim. Paşa, suçlu bir mekteb çocuğu tavri ile, yüzüme bakmadan: — Şu dırıltının devam edip gitme- sine mahal kalmamak için, Fransız konsolosuna gidiverdim. O da memnun oldu, cevabını verdi! Hayretimden donakaldım. Nihayet: — Hariciyeden bir cevab gelmeden şu ziyaret muvafık değil idi, diyebil- dim. Fakat, nezaketinden, bana karşı iyi muamelesinden dolayı kardeş gibi sev- diğim ve muvaffak ol ını cidden ar- zu ettiğim Arif paşa ile teşrik ettiği- miz mesainin uzunca devam edemive- ceğini anlıyarak müteessir oldum. Birkaç gün sonra bir iş için gittiğim Dedeağaçta vilâyet gazetesinin ilk say- fasında bu hâdiseve ve vali vekili Ar:f paşanın Mösyö Alber Pinara tarziye verdiğine da'r bir makale gördüm. Bu suretle konsolosun garib taleb'eri “yalnız mekteb talebesinin muallimle- rile birlikte konsülâto önünde toplan- mâları müstesna - yerine getirilmiş 0-| Tuyordu. Fakat, resmi gazetedeki mâkaleye, çocuk velilerinin, evlâdlarına nasihat- te bulunmaları hakkında bir fıkrada ilâve edilmişti. Bu terziye semahati, Edirnede bizi ne kadar üzmüşse, diğer konsolosları da, böyle kolayca tarziye almak lezze- tine iştahlandırmıştı. Artık, hepsi, tar- ziye için küçük, büyük birer vesile bul- mak hevesine kapılmışlardı. Avusturya general konsolosu ihti - yar mösyö Dükâri nazik, akıllı ve maa- lesef yarı kötürüm bir adamdı. Hattâ, merhum vali Erzincanlı İzbet paşa, mösyö Dükâri ile görüşürken, onun malüliyetini kastederek: — Sizi çok severim, keşki bütün kon- soloslar da sizin gibi olsalar, dermiş! İzzet paşanım böyle maskaralıklarını bilen mösyö Dükâri, paşanın maksadını anlıyarak mânalı bir gülümseme ile mukabele edermiş: — Bu iyi adama bale? olan genç kon- solos, bir çocuğun diğer bir evin çatısı üstündeki güvercine attığı küçük bir| taşın, konsülâto binasının pancuruna çarpmasından dolayı tarziye istedi. Sanki, konsülâtoya bomba atılmış gibi üstelik de müdhiş bir yaygara kopar- dı, Arif paşa, buna da mümkün olan sür'atle hemen tarziye verdi. Dedeağaçtaki Avusturya kansülâto- su tercümanı İle oradaki bidayet hukuk mahkemesi reisi Hayri efendi arasında da bir hâdise zuhur etti. Bundan dola- yı, Edirne Avusturya konsolosu gene tarziye ister. Arif paşa, Hayri eferdi- nin de kendisi gibi tarziye vermek aza- bına kolayca razı olacağını zannettiğin- den, hâdisenin mahiyetini tahkik etme- den vâdde bulunur. Fakat reis Hayri efendi, tarziyeyi vermez. Aradan zn- man geçer. Avusturya sefiri: dığı hususi bir mektubla rica eder. Fa- kat mutasarrıf da, reis Hayri efendiyi na edemez. Dedeağaca giden mülkiye ve maliye müfettişleri de Hayri efen- diyi tarziyeye yanaştıramazlar, Fakat, Arif paşa, Fransız konsolosu- na tarziye vermek meselesinde sözümü Ginlemediği için bana karşı bir şey söyliyemiyordu. Bu meseleden, ben de hiç haberim yokmuş gibi duruyordum. Nihayet birkaç ay sonra mutasarrıf- lıkla Dedesğaca gidince, bu tarziyeyi, mahkeme reisi Hayri efendi tarafın- dan ziyade, Avusturya konsolosu ve tercümanı tarafından verilmiş bir şe- kilde ben hallettim. Bö; Arif pa- şayı, düştüğü müşkül veziyetten de kurtardım. Hâdisenin cidden enteresan cihetleri vardır. Onları da Dedeağaca aid olan hatıralarım arasında nakledeceğim, Yol işlerinde gördüğüm emsalsiz yolsuzluklar İzmirde olduğu gibi Edirnede de vi- lâyetin Nafla komisyonuna vali paşaya vekâleten ben başkanlık ediyordum. Vilâyetin başmühendisi Leh olduğu gibi, şose, köprü inşaatı müteahhidleri- nin bir çoğu da onların hemşerilerin- den idi. Vilâyet yollarının ekserisi askeri ehemmiyeti haiz olduklarından, baş- mühendisin, diğer mühendislerin ve müteahhidlerin ecnebi olmalarındaki mahzur nazarı dikkatimi celbetti. Ora- da uzun seneler kalmış olan başmühen- disin evi ve yaşayış tarzı da göze çar- Günün Bulmacası 12845678910 SOLDAN SAĞA: i — Darülürun, 2 — Bugünün adamı. 3 — İsim - baslik 4 — Yakınlar-kırmızıya benzer bir renk. 3 — Ekal. 8 — İyi kesen. 1 — Yavaşlık - düşmanlık gütmek: 8 — Salname « balık tutmiya yarıyan de- Bikli şey. 9 — Kasabın sandığı - eşi. 10 — Münferld - neşeli - genişlik. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — İmar faaliyetinin neticesi - uzak. 2 — İstifham nidası - kalmak mastarın - dan emri hazır. 3 — İşin gidişine nezaret etmek, 4 — Ayrılış - vakti bildiren âlet, 5 — Genişlik - vekii. 8 — Yalyarma - vermek. 1 — Postacı - genişlik - dem. $ — Ekzersiz. 9 — Ekin ekilen yer - yardım. 10 — Sözünü yerine getireceksin değli mi? » mânasında söylenilir - çok mal ve parası olan. 1 28 4 5 6 Z. 3 9 10 pacak bir tarzda idi, Bir kaç ay içinde bu komisyonun tas- dikine arzedilen müteahhidlerin istih- kak bazı yol ve köprülerin muvakkat ve kat'i kabul raporları benimle vera- ber, komisyon azası olan maarif müdü- rü Tevfik beyi (Mithat paşanın hem - şirezadesi) maadin mühendisi ve ziraat müfettişi ve nüfus müdürünü (0 za - man nüfus nazırı denirdi) kuşkulan- dırdı, O sırada Kırkkiliseden (*) Tırnava- cığa yapılmış olan yolun muamelesi icra edilecekti, Kırklareli mutasarrıf- lığında bulunan ve ilim ve irfanile be- raber iffet ve istikameti ile de maruf olan Mustafa Neş'et paşa, bu yolun bir çok sebeblerle usul ve talimatına mu- vafık bir surette yapılmadığını maddi delillerile resmen bildirdi. Komisyo - numuzdan maadin mühendisi ve nüfus nazırı, sair iktiza edenlerle birlikte yo- Tu muayeneye gönderildi. Giden heyet, yola konulan taşların ve kum diye üstüne atılan şeylerin bir iki yağmurla içinden çıkılmaz gayet yapışkan bir çamura tahavvül edecek- lerini, yani bu mühim ve askeri şosenin etrafında bulunan müzahrafatın taş ve kum niyetine yol üstüne atıldığını tesbit etti, (Arkası var) (9) Kırkkilise kasabasına (Kırklareli) de- mekle Ismi değiştirilmiş olmamıştır. Çünkü kiliseler dalma hiristiyan âzizlerinden yani velilerinden birine mensup olduklarından asırlarca evvel ölmüş olan bu kırk Aziz Hhya ve ihtida ettirilmedikce (Kırklareli) (ohizce * kastedilen mânayı ifade etmez sanırım. RADYO Bugünkü program İSTANBUL 1 Eylül 1938 Perşembe ÖĞLE NEŞRİYATI: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Hava- dis.13.05: Plâkla Türk mus'kisi, 1330: Muh- telif plâk neşriyatı. AKŞAM NEŞRİYATI: 18.30: Dans musikisi: (Plâk). 1850: Spor müsahabeleri: Eşref Şefik. 19.15: Dans mu- sikisi (Plâk). 1930: Konferans: Havacılık haftası, Hava Kurumu namına Abidin Daver, 19.55: Borsa haberleri. 20: Sant Ayarı: Gren- viç rasadkanesinden naklen. Belma ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şar kıları. 20.40: Hava raporu. 20.43: Ömer Rıza Doğrul tarafından araben söylev. 21: Saas 4- yarı, Orkeslra, 71.30: Saz eserleri: 'Tanbmi Refik Şemsetlin ve arkadaşları, 2210: Ajans haberleri, 22.20: Orkestra konseri: Novotni- den naklen, M. Kemal Akel idaresinde. 2250: Son haberler ve ertesi günün program, 23: Saat âyarı, —— ANKARA 1 Eylül 1938 perşembe ÖĞLE NEŞRİYATI: 1430; Karışık plâk neşriyatı. 1450: Plâkla Türk musikisi ve halk şarkıları. 15.15: Ajans haberleri, AKSAM NESRİYATI: 18.39: Karışık plâk neşriyak, 1915: Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar). 20: Saat Ayarı ve arabca meşriyak 2016: Radyofonik temsili (Gençler grupu tarafın- dan), 21: Havacılık haftası münasebetile ko- nuşma (Behçet Kemal Çağlar). 2115: Stüdyo salon orkestrası. 22: Ajans haberleri ve hava raporu. 2215: Yarınki program, — Edirne valisinin vâdettiği tarziye aylardanberi verilmedi, diyeshariciye nazırını, hariciye nazırı da Arif paşayı sıkıştırır. Arif paşa, bu meselenin halli büyük memnuniyeti mucib olacağını, me- seleyi Zayi: İstanbul seyrüseferinden aldığım 758 sicil numaralı şoför vesikası e İstanbul Kocamustafapaşa nüfus (memurluğundan aldığım hüriyetimi kaybettim. Yenilerini &- Jacağımdan eskilerinin hükmü yoktur. Bu evrakı bulanlar aşağıdaki adrese geti- rTir veya telefon ederlerse beş lira hediye edilecektir. (a0 Taksim Talimhane Receb paşa caddesi eleman. ara m ME. same Eski Türk (Baştarafı 9 ncu'sayfada) — İsterseniz, çocuğu çağıralım, ceva » bını veriyorlardı. Onlara: — Hay hay, dedim, fakat siz burada 0- turunuz, ben kızınızla gideceğim. Yola çıkmadan önce, kızı sıkıştırdım: — Öldürülen arkadaşın ile, erkek kar- İn arasında münasebet varmış! Hiç inkâra kalkma çocuğum, ben, meseleyi olduğu gibi biliyorum... Gel şunu gü - zellikle söyle! Kız, birden hüngür hüngür ağlamağa başladı. Fakat gene inad ediyor, bir türlü «evet» demiyordu! O zaman hileye baş vurdum: — Sen, istediğin kadar bu işi saklama- ğa çalış. Fakat, ya kardeşinin mektubla- rını gösterirsem, ne yaparsın? Artık, vaziyetin inkâra müsaid olma - dığını zanneden genç kız, her şeyi an - latmağa başladı. Lâkin, şu yolda bir mü- dafaa yapıyordu: — Öldürülen arkadaşımla tanışıyorlar, diye kardeşimin katil olması icab etmez ya? — Ben de öyle bir söz söylemedim, ce- vabını verdim. Fakat, sen anlat bakayım, öldürülen arkadaşın ile, son zamanlarda aran ne için açıldı; neye darıldınız? — Hiç... Birbirimize gücendik iştel — Yoo, bak, gene olmadı, gene yalan - cılığa başladın. Doğrusunu söyle de, hem kendini, bem bizi üzme, Nihayet, kız baklayı ağzından çıkar - dı: Arkadaşı, kardeşile darılışmışlar, ta- bit o da eski samimiyetlerini temadi et- — Neye darılıştılar? Sıkılma, haydi söyle, kardeşin onu seviyordu, değil mi? — Evet! — Fakat, başka talibler ortaya çıkınca araları açıldı, değil mi? ASKERLIK (Baş tarafı 9 uncu sayfada) perlerine girebildiler. Bu suretle saat 9 a kadar, dördüncü kolordu cebhesinde: 5. Kafkas fırkası Kalecik sivrisini, 11. fir- ka bunun batısındaki ileri mevzileri; bi- rinci kolordu cebhesinde: 23. fırka Belen- tepeyi, 15. fırka Tınastepeyi ve 14. fırka Kılıçaslan gediğini zaptetmişlerdi.. Yal- hız düşmanın Afyonun cenubundaki mevzii ile Belentepenin şimal doğusun- daki mühim ve Afyonu himaye eden 1310 rakımlı tepe, Çekiltepe ve 6. fırkanın ta- arruz ettiği Toklu sivrisi henüz mukave- met ediyorlardı. Düşman aldığı takviye kıbalarile mu- kabil taarruzlarda bulundu ve Tınastepe ile Kılıçaslan gediğindeki mevzileri kıs- men ele geçirdi, fakat bunlar gece hü- cumlarile tekrar tarafımızdan istirdad edildiler. Süvari kolordusu, 25/26 gecesi, düş- manın Çekiltepe ile Toklu sivrisi mev- zileri arasından, ve geçilemez addedilen .| Ahırdağının sık ormanlıklı, sarp ve dar patikalarından çok çetin bir yürüyüşle 26 ağustos sabahına karşı Sincanlı ova- sında Çayhisara inmiş, Kırka - Sinanpa- şa hattına batıdan taarruza başlamış ve şimale gönderilen bir bölük te demiryo- Yunu ve telgraf hatlarını kesmiş idi. En şimaldeki Kocaeli grupu ile en ce- nub batı istiksmetlerindeki Dinar müf- rezemiz ve Menderes boyunda bulunan 3. 8. fırkamızın da faaliyetleri hesaba ka- tılırsn 26 ağustosta yalnız bölgesinde de- Zil, Marmaradan Akdenize kadar, bütün garb cebhesinde dövüşüldüğü ve bu bü- yük savaşa her ferdin iştirak ettiği an- İaşılır. Bu suretle 26 ağustosta mevzi yarma harbinin yarısı kazanılmış demekti, Fa- kat yarına kadar önümüzde uzun bir ge- ce vardı ve düşmanın Düger ile Gazlıgöl arasında, demiryol üzerinde sıralanmış daha epey kuvvetli (en aşağı 25 fırka) ihtiyatları duruyordu. Ancak Yunan cebhesi başkumandansızdı. En kıdemli Kor kumandanı sıfatile General Triko- pisin (1. Kor komutanı) bazı doğru gö- rüş ve tekliflerini Yunan umumi karar- gâhı İzmirden reddediyor ve bunlara be- del icra olunamaz emirler veriyordu. 21 ağustos, savaşın ikinci günü, yeni- den takviye olunan IV, ve 1. korlarımızın şiddetli taarruzlerile, düşmanın bütün Afyon cenub ve cenub batı cebhesi düş- man, süvari kolordumuz düşmanın geri- lerini sarmış ve 2. ordu taarruzlarına de sm adar es sab Eylül 1 detektifleri — Evet! — Bu dargınlıktan senra birbirlerin hiç görmediler mi? — Bilmiyorum! — Doğru söyle? — Vallahi bilmiyorum! — Arkadaşının münasebeti olan başkı birisi daha var mı idi? — Bilmiyorum! — İyi düşün. Bak, kız nişanlanmak ü zere iken, öldürülüyor. Benim anladığı ma göre, katil, cinayetini kıskançlık yü: zünden yapmıştır. Bu vaziyette kardeşin itham etmek lâzım! Yani, katil. Sözümü bitirmeğe vakit kalmadı. Kız bir çığlık kopardı, bayılmıştı! Onu ayıltmağı doktora bıraktım. Tey. Ze hanımın evine baskını verdim. Fakat çocuk, oranın semtine uğramamış bilel Kadın, kimi aradığımızı öğrenince apış tu — O hayırsızı iki aydır gördüğüm yok, dedi. Artık, vaziyet sarihti. Müddeiumumi tevkif müzekkeresini kesti. Katili, bir hafta sonra Eskişehirde yakaladılar. Verdiği ifadede: — Onu çok seviyordum. O akşam yo lunu bekledim. Benimle evlenmesini söy. ledim, reddetti. Biraz da sarhoştum, Kor- / kutmak için, şakacıktan, boğazını sıktım, |rakat bir külçe gibi yere yığılıverdi! O zaman âklım başıma geldi, amıma iş iş “ den geçmişti! Cesedini kuyuya attım, di- yordu! Ona: — Biz de seni, şakacıktan, kodese tı- kalım, iyice akıllanırsın, cevabını ver » dim! — Acaba skıllandı mu dersiniz? — Onu bilmiyorum, amma, hâlâ içerde olduğunu biliyorum. İsterseniz, gidip s0 runuz! Sabih Alaçam BAHİSLERİ 13 de tahliye ettiği Afyon saat 53 da 8. fırkamız tarafından alınmıştı. Bu suretle 26 ve 27 ağustos büyük mevzi yarma mu- harebeleri bitmiş ve savaş büyük bir ha- reket meydan muharebesi haline dökül müştü. 28 ve 29 da 'Türk ordularının hareket ve muharebeleri birinci ordu ile, Dumlu- pınarı düşmandan evvel tutmak, düşma- nı demiryolundan uzaklaştırmak ve ikin- ci ordu ile de onun şimale Kütahya ve Eskişehir Üzerine geçişini menetmek ve bilâkis şimalden ihata ederek imha et tiras müfrezesi biraz daha şimalde Ka- zantepeye ve zaten cenubda olan 1. ve 2. nubundaki Çorumlar Cevizce - köy mevzilerine çekilerek kurtulabilmiş| ve mütebaki 4. 8., 9, 12. ve 13. üncü fır- kaları 30 ağustos 1922 günü İşören (Allı) ören), Çalköy, Aslahanlar ve Ağaçköy 2-| rasındaki Adatepe muntakasnda ihata ve imha edilmişlerdi. Düşman Adatepede de hemen hemen bütün sahra ve ağır topları ile arabalı bü tün vasıtalarını birçok esir yaralı ile bı- rakmış ve bakiyyetülsüyuf ancak yaya General Digenis, 13. Yunan fırkasının bir kısmile en geri kaldıklarından ve ye- Zâne Murad çayı rie'at yolu da nihayet süvarimiz tarafından iyice kesildiğinden, Uşağa gidebilmek ümidile Murad dağına vurmuşlar ve nihayet burada 300 kadar| etmesi vardır. Nihayet İzmirin alınması| ve düşmanın son neferinin canını kur-| tarmak için denizlere atılması ile harb bitmişti, —SON— H. Emir Erkilet

Bu sayıdan diğer sayfalar: