12 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

12 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

H akikat ne kadar acı olursa ol- nı gidermiye kâfi gelir, * Gürd gelir bütün hakikatler birer Hayal olur. Fakat bütün hayallerin ha« kikat olduğu gün gelmez, * Hayatın aç bıraktığı insanı, çok kere hayal Hayal apartımanının çatısı yıkılır, fakat temeli çökmez. Fezanın be vardır. Fakat ha- yalin sonu yı Hayalin merkebi hakikatin otomobi- fazla yol a * Hakikatin parası, sarfedildikçe eksi- Hir, hayalin paras fedildikçe artar, sun, hayalin tadı, onun ncdıği'l Rüya, hayalin Hayali yaratan tablat, hayalin ya - İvattıklarını yaratmaktan Âcizdir. * Hayali kuvvetli kadının, en büyük düşmanı aynadır. Hayalin kilo ile satıldığını gördüm: Bir kitabeı, dükkânmdaki romanları |kesekâğıdeılara kilo ile satıyordu. Erkeğin hayali bir güzellik enstitü- r. En çirkin kadın bile oraya gir- diği zaman; dünya güzelinden daha güzel olur. * fese girmiyen kadın olur, hayale en kadın olmaz. * Hayale ehemmiyet vermiyen İnsan, hiç bir zaman hakikati bulamaz.. İsmet Hulüsi K V— Bunları biliyor mu idiniz? | “ Lâpıska ,, kelimesinin aslı nedir Biliyor musunuz ki kadınlar saçla- rını kesmeden ev- vel güzel ve sarı güzün saçları ile kullanı- lan lâpıska keli- Z— mesinin aslı Ah Z—7 manyanın Laypzig ” şehrinin adından galâttır. Bir zamanlar, bu şehir, dünyaya sarı renkte ve gayet parlak ipekliler ihraç ederdi. Bu suretle sarı ve parlak şeyleri tavsif için bu ke- Hime umum? bir âlem oldu * Büyük denizlerde radyo aktivite Büyük deniz - lerin dibinde mev cud olan çamur - ların tedkiki, bu balçıklarda — çok büyük bir radyo aktivite — mev - cud olduğunu gös termiştir. Bunun sebebi, — radyom maddesinin mü - sahibi olan Üü - Tanyom'un deniz dibindeki çamurlarda fazla mikdarda bulunmasıdır. Okuyucularıma Cevablarım Bay (D. R.) &: — Benim ufak çapta bir psikolog olduğuma kanaat getirmeniz hoşuma gitti, kendimde «psikolog» luğun zer- resi yoktur sanıyordum, yanılmış ola- eağım, Bayan Yıldız hakkındaki dü- şüncelerinizin doğru olup olmadı gelince, bir çey söyliyemem, kendisini görmedim, maddi, manevi vaziyeti hakkında hiç malümatım yok. Şu hal- de vazifem eğer imkân bulursam ku- Burlarını kendisine iblâğ etmekten i- baret kalacak. * Bay (Doğan) a: İstediğiniz adresi #size yollamak mümkün değil, fakat sizinkini, madem ki müsaade ediyorsunuz, ona yollıya- cağım. * Bayan «<Yıldız» a: Namınıza gönderilmiş mektubları almak Üzere idaremize müracaat et- menizi rica ederim, hüviyetinizi isbat AŞEIT Gönderdiğiniz. —moktubda afleniz hakkında tafsilât var, fakat ev adre- etmeniz şarttır. Bayan «Mütcessir, er Muzu yetiştiren bir ağaç mıdır ? Bir çokları muz denilen meyvanın ağaçta yetiştiğini sanırlar. Halbuki muz bir nebatın meyvasıdır ve bu nebat — meyvasını verdikten — sonra sobze kökleri gibi kurur, yok olur. * Düello yasağı a& İngilterede düello yasaktır. Düel - 10 yapıp da hasmını öldürenler ve ya- anlar katil suçile mahkemeye ve- rilirler. * İngilterede çalışanlar ve ve sigöortalılar Geçeti yıl İngilterede çalışan insan- Jarın sayısı 18 milyondan fazla idi. Bu mikdarın ancak (88650) si sigortalı (- sinizin yazılması unutulmuş, lütfen o- nu da bildirir misiniz? * Bay «$. Ş.r &: Dul kadın ile evlenip evlenmemek meselesi alâkadar erkeğin şahsına gö- re tedkik edilir, hiç mi evlenmemiştir, bu takdirde pek doğru bulmam, evle- nip te şu veya bu sebeble bol ürlığa mı avdet etmiştir. Bu takdirde kadın- la ayni müsavi vaziyette bulunuyor demektir, hiç mahzur görmem. Fakat maziyi manevt bir kıskançlık vesflesi yapacak karakter de erkek olmamak Şartile, * «Mersinn de Bay «S. T» & İsteğinizi yerine getireceğini, fakat yolladığı adresi eksik, tamamlaması Şarlile, * İdarehanemize gelen mektublar. Bu son günler zarfında bazı o! cularımdan muhtelif kimselere veril- mek üzere muhtelif mektublac &ldım, Ve bir yanlışlığa mahal kalmamak ü- zere, bu moektubları alâkadarlarının bizzat gelerek almalarını rica ettim, fimid ederim ki birkaç gün içinde yer- lerini bulmuş olacaklardır. TEYZE SON POSTA Kadın Köşesi Modada yenilikler Dömisezonun başlıca yeniliklerinden biri şudur; Mantolar, roblar ve Tob-man- toların çoğu ya ay- ni kumaşın iki ay- rı renginden, ya- hüd ayni vtenk muhtelif cins iki kumaştan — yapılı- yorlar. Bu yenilik hep bir kumaştan yapılan - elbiseler- den bıkan zevki- miz için hoş bir değişiklik olduğu kadar pratik ve 1- dareli de... Dömi- sezon — elbiselerin biçimlerini — yeni- lemek zamanıdır. Kendi kumaşı, bi- çiminin değiştiril. mesine müsald ol- mıyan manto ve roblarınızı bu modadan istifade ederek başka kumaşlarla katıştırınız. Gece tuvaletlerinin en göze çarpan ye- niliği dekoltelerinin biçim ve süslerin- dedir. Askı ve omuz parçaları kalkıyor. Bundan yüz sene evvelki tuvaletler gibi şimdiki gece elbiselerinin de omuzları bütün bütün açık... Bu dekoltelerin kenarına ya sıra sıra güller diziliyor, yahud dantel volanlar konuluyor. İkisi de tam kadın işi ve ta- mamile yüz yıl öncenin bir kopyesi gibi... Bilhassa şu noktaya çok dikkat edin İster rob, ister manto, ister tayyör, bü- tün yeni elbiseler iki tarza ayrılıyor: a. Korsajları bol. b. Etekleri bol Siluetinize göre ya birini, ya ötekini seçeceksiniz. İkisi bir arada pek çirkin göründüğü gibi, ne korsajı ne eteği bol | olmıylnmlar da bu sene hoşa gitmiyecek. Maamafih korkmayınız, bu bolluklardan hiç biri silâeti kabalaştırmıyor. Yüksek kalop, sivri, yeni şapkalarla, bu sonbahar pek rağbet görecek olan y k ve i ökçeler elbisenin bacaklara veya (büt) c verdiği dolgunluğu telâfi edecek, Esasen ne korsajda, ne de etekte mü- balâğa edilecek değil. Birkaç pli, kalça- lardan cteğe doğru genişliyen birkaç par- ça bu bolluğu temine yetiyor. Fazlaşına lüzum yok. Korsaj da öyle. Vakıâ büzgü, bal pete- ği, pli (büt) e türlü genişlik veren şeyler kullamılıyor, fakat hiç birinde ifrat yok. | inönü havacılık kampında neler gördüm? Kızlarımız havacılığı niçin sevdiklerini anlatıyorlar «— Geçen seme daha acemilikte plânörle inerken bir eşeğe çarpmışım, Üstünde de bir adam varmış, Çok ihtiyar bir köylü, onun da ensesine yvurmuşum, Ben indiğim zaman baktım, arkadaşlarım onun yanına koş - muşlar, Zavallı ihtiyar İse kendisini düşünmüyor: «Aman kıza bir şey yapmayınız, kabahat benim, Ben kendisini gördüm, Üstümden geçer diye kenara çekilmedim,» diyordu. Öğlenin en sıcak saati. Öğle yemeğine gitmeden evvel talimleri bitmiş olan genç kızlarla birlikte yerdeki! bir plânör kanadının gölgesine sığındık, bir halka gibi çepçevre oturduk. Konuşuyoruz. Hâki rengi tulumları içinde çocuk d('ıı necek yaştaki genç kızlar, biraz evvelki çetin işlerile tam bir tezad teşkil eden nazlı ve tatlı seslerle anlatıyorlar. İlk konuşan Meliha Dalmen Bursa Kız| lisesi talebesi.. henüz on sekiz yaşında imiş: — Çocukluğumdanberi en çok sevdi- ğim şey tayyarecilikti, diyor. Bu işi şim- diki halde spor diye yapıyorum. İleride kendime meslek edinip edinmiyeceğimi henüz bilmiyorüm. Asıl arzum tahsilime devam etmek. — Babanız asker midir, tayyareci mi- dir. Size bu muhabbeti o my aşıladı? — Benim babam yoktur, diyor. Onu kaybettik, tayyareci ve asker değilmiş, tütün rejisinde memurmuş, Bir annem var, — BSizin böyle çalışmanıza anneniz müsaade ediyor mu? — Seve seve müsaade ediyor. Edirne lisesinden Perihan: — Bizim böyle arzularımıza ailelerimiz hiçbir zaman mâni olmuyorlar diyor. Be- nim de öyle. Onlar kampâ gelmekliğim için beni teşvik etmediler ama büraya gelmekliğime de mâni olmadılar, Ben iki senedir bu kampa geliyorum, geçen sene C brüvesi aldım. Şimdi gene bürada tekâ- mül kurslarına devam ediyorum. Seneye motörlüye geçeceğim, arduya ihtiyat ye- tiştiriliyoruz. Orduya daha kız almıyo- ruz deniliyor ama elbet te biz yetiştikten sonra ihtiyaç olunca bizi vatan uğuruna | çalışmaktan ve ölmekten menetmiyecek- ler ya! — Hava sporunu seviyor musunuz? — Çıldırasıya! — Başınızdan buraya geldiğinizdenbe- Ti hiçbir kaza geçmedi mi? — Geçen sene daha acemilikte plâ- nörle inerken bir eşeğe çarpmışım. Üs- tünde de bir adam varmış. Çok ihtiyar bir ki , onun da ensesine vurmuşum. | Ben indiğim zaman baktım, arkadaşlarım | ormun yanına koşmuşlar... Halbuki o ken- disini düşünmüyor, durmadan öğretmen- lere ve arkadaşlarıma: «Aman talebeye bir şey yapmayınız, kabahat onun değil, kabahat benim, ben kendisini gördüm. Üstümden geder diye kenara çekilme- dim» diye beni müdafaa ediyordu, Başka bir kaza geçirmedim. Burada geçirdiğim | hayat tatlı hatıralarla dolu!.. Konya Kız muallim mektebinden küçük Edibe söze karıştyor: — Buzüne kadar hayalımda en olduğuüm zaman burada geçirdiğim şu İki ay dır. Ben saadet nedir.. plânörün içine binip sandovyların üstünden Kkayarak — boşluklara atladığım, kuşlar gibi hayada — dolağmağa başladığım zaman anladım. Yaşamak nedli şömdi biliyorum. Buraya gelinciyo kadar ne için yaşadığını bilmiyen bir çocuktum. Şim- di adetâ büyüdüm. Hayatta bir gayem var. Gayem hayacılıktır. Kendimi bu İşe vakfet- mek, meşhur bir tayyareci olmak İstiyorum. Bdibe Konyalı bir lokantacının, Perihan bir tütün rejisi memurunun kızıdır. Adana Kız llsesinden Bıdıka -Derman da dür, mes'u! — Havacılığı bir spor olarak öğrenmek is- tiyorum, Şimdiki halde meslek olarak değili, Havacı genç kazlardan bir kısmı asil gayem, mekteblerde öğretmen olmaktır. Fokat nasıl deniz aporu ve kara sporlarile meşgul olanların başka işleri varsa ben de bava sporunu bu şekilde yapmak istiyorum. Zeykim için.. diyor. Bir adliyecimizin, bir hâkimimizin çocuğu aolan Seher Kurkut İstanbul şubesinden bu- İraya gelmiş, fakat İstanbullu değil, Çorume da doğmuş, ailesi de Niğdede. Kendisi İstane buldaki öğretmen dkulunda talebe olduğu için İstanbul: şubesinden buraya gelmiş. — Hayacılığı çok seviyorum, diyor. Fakat bu sene geldim, henüz başlangıç halindeyim. Bü meslekte kalacak mıyım, yoksa bir ama- tör gibi hava sporu mu yapacağım, henüs bilmiyorum. İçimdeki sevgi ve muhabbet, büyük kabiliyetimi öğretmenler takdir ede cekler. Zeki bakışlı gözlerini yüzüme çeviren Kone ya kiz öğretmen okulundan Fehime Soyglf — Ben de bu sene geldim diyor, fakat ha« yayı ve plünörleri deli gibi sevdim. Öğretmen okulunda leyliyim. Bitirince muhakkak mec- burt hizmetim var, Onu bitirir bitirmez ken- dimi hâavâ mesleğine bağlamak ve bu yolda ilerlemek istiyorum. Babam askermiş, mu- harebede ölmüş, ben kendisini tanımadım. O zaman iki yaşımda imişim. Küçüklüğüme denberi askerliğe merakim vardı. Tayyare- eiliğe merakım yedi yaşından itibaren baş- ladı. Bir tayyare motörünün uğultasunu İşi- tince kalbim heyecanla çırpınmağa başlar, Gazetelerde haracılığa dair havadisler arar, bulur, okurum. Buraya geldim ve düşündüs ğüm gibi havacılığın fevkalâde güzel bir gey olduğunu anladım. Günlerimiz büyük bir di< siplin içinde geçiyor, sabah dört buçukta kalkıyoruz. Beşte kahvaltıya gidiyor, beşi çeyrek geçe bayrak merasimi, merasimden sonra ön bire kadar vazife, on ikide yemek, Bacı günler ikide nazari dersimiz var, Sonra üçten altıya kadar yeniden mesai.. En mea'ud dakikalarımız plânörümüzün kanad- larını kendi kanadımız gibi kullandığımıs saatlerdir. Jandarma mütekaldlerinden bir zatm ha« a kuşu kampında çalışan iki kızından kü< çüğü olan Zişan şimdiden bir hava kahra« manı telâkki ediliyor. Bir paraşütle atlama- da arkasmdaki büyük paraşüt açılmayınca kendisini hiç şaşırmamış, soğukkanlılıkla öndeki paraşütü tam zamanında açarak ken- disini muhakkak bir ölümden kurtarmiş. Böyle bir vak'a başından geçtiği halde yıl- mamış, ayni şevk ve neş'e ile ve bütün öğ- retmenlerini hayran eden bir gayretle isti- dadını inkişaf ettiriyor. Büyük liz kardeşi (Devamı 10 ncu sayfada) eai ait la b gaa aS gee ada lerl ll eee S | Bacaksızın maskaralıkları : Salıncak |

Bu sayıdan diğer sayfalar: