7 Haziran 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

7 Haziran 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayin 7 ( Dr. General Hâzim'in hatıraları | Şehzade Seyfeddin Ef. ile Viyana seyahati “ Şehzade cenabları Viyanada umacı gibi gezdirdiği iki haremini yanına alıp bir gece şehrin enadi kafe- şantanlarından birisine gitmiye kalkışmasın mı, artık bu hareket s SON POSTa Yugoslavyanın siyaseti ve Balkan Pakt pm — YAZAN mmm Emekli General H. Emir Erkilet | bahisler muharriri M S'Ul zimamdarlarının ve miha- Yet kral haibi, Prens Polün son m ve bugünlerde İtalya ve Al eri Yaptıkları sayalalakiz dikkati Üzüm ör GER Yuzoslavya, Balkan Paktı VA aske EVİ olduğu için, onun siyasi 2Atlar, dalga rm, düşünce, kuvvet ve Bu memhile bizi pek yakından ilgiler, den Mahşıy Sn bilhassa Zirsat ve ma Kek e başlıca müşterileri bi- Olduğu ye - Ve sonra İtalya iki deyi ithalâtı da hemen hemen bu Miş gi ii sınai istihsalâtına inhisar eb e # © halde Belgrad ekonomi ci- Tin ve Romaya bağlı demektir. Av 'UrYa ve Arnavudluğun ilhakla- lan yi Seçen iki büyük Avrupa dev- ki Çıktığı takdirde, Yugoslavyaya a en Paktına girmemesi dolayı: sl Hep hü bebterle Yugoslavyanın evvele. Yaş © tâbi bir Siyaset sayılabi hü; i anin 2 mevcud ve mer'i Balkan <A iyi bi Mina, iğ bir komşuluk politikası güde- Mdanbeni 2. Sena ri Şimalden Almanya, batı ve etlerden İtalya ile çevrilmiş 0- “ ÖR, ad, YA, Coğrafi siyaset bakımın- h; y i Avrupa, sineğe metbürdu. Çün- be Süyüz demokrasi devletleri, “dan doz Sag sağlam ve tesirli bir S “emedikleri gibi, Bulgaris- diğer Bağ yayı an devletleri de Yugos Bu bir destek olamamışlardır. 8 Ra . mi : Berlin mihvetile iyi geçin değe. 5 “â Yürümesi, kendi hesabı Ba, alearistanı, anlâşmış ve diğer beş letlerile olan siyasi münase- Sayar esi içinde, dostane olan tai, Din, Şiinal komşusu" Macaris- ik lu Süretle bütü; z Ö bütün komşularile dar inek. sayesinde kendisine lâzım uğa samimiyetle mu. n hiçbir hata olamaz, An- "Yük devletlerin Yugoslavyaya ler normal iktisadi ve siyasi ir, Mame etmek istemeli Niüaçi, Bi takdirde Yügoslarya Grad ğe, çaden bir ğ B Pak, alkan devletleri de görmezler. Büyü say, slavya bugün Almanyanın üvey al içindedir. Berlin - Roma Mp, Gl hayati sahası Çer, * demek a kodla, Mg tak, Rl, ŞOR dü Sare, Pözlin e ba #tmesinde anei tlep Zarar görmiy olduğunu ise geçen sene Ya, bu sene de Arnavudluk WYa görüp anlanuşlardır. Ke- herkes kanidir ki eğer İngil- > ve Meri; ve Yeti acele kavrıyan, yeni ce. “esuran i si i Bili he garanti siyaseti olma- ” nü İZ de, Leh Baltık Koridoru da Yt omanya da Almanların ha Nere bulunmanın ne demek Shae Maun 4 ile anlıyacaklardı ve «Son Posta» nın askeri sarasemananansanussanmassmsssnn means anna Prens Pol Belgradda bir geçid resminde belki bunlar da çoktan Avrupa haritasın- dan silinerek şimdi sıra Yugoslavyaya, Yunanistana ve bütün Balkanlara gelmiş olacaktı. O halde bugün Yugoslavya ku- zusunun Roma ve Berlinin pençelerine düşmekle beraber hâlâ yenip yutulama- masının sebeblerini bu kuzunun, her ne kadar endirekt olsa dahi, görmekte oldu- Bu büyük demokrasi dev yesinde aramak P Filvaki İngfitere ile Fransanın, doğu ve cenub doğu Avrupa ile doğu Akdeniz- de takib ettikleri garanti ve ittifak siya- setlerini kuvvetlendirmek ve bunu daha sağlam temellere dayamak için Sovyet Rusya ile birleşmeğe çalıştıkları ve TTür- kiyenin yardım ve ittifakmı temine mu- vaffak oldukları bu sıralardı Almanya ile İtalyanın Yugoslavyayı sureti mahsus sada okşıyarak temine her zamandan faz Ja lüzum hissettiklerini görürüz ki bu, fevkrlâde dikkate değer. Nitekim bu Bal- kan devletinin kral vekili ile harici zırmın Roma ve Berline davet edilme ve bu rda fevkalâde itibar ve izaz ve ikram görmeleri Türk - İngiliz ve Türk - Fransız ittifak ve anlaşmalarile İngiliz - Sovyet Rus - Fransız müzakerelerinin bir aksülümeli olmaktan başka bir şey değildirler. lerinin hims. Onun için bu şahane seyahat ve ziya- , İretlerdern şimdilik bir takım ehemmiyetli değişiklikler ve büyük neticeler çıkması beklenemez. Çünkü Almanya ile İtalya, muhtemel bir harbde arkalarını temin i- çin, her şeyden evvel Yugnslavyanın şim- dilik sadece dostane bir tarafsızlığını te- minden başka bir şey düşünemezler, Bun- dan şu netice çıkar ki, eğer Yugoslavya bügün kendini emniyette hissediyorsa bunu, herhalde ve Ancak Berlim . Roma mihverinin yakın bir müddettenberi ta- arruz ve genişleme siyaseti yerine müda- faa ve korunma siyaseti takibine mecbur oluşunda aramak lâzim gelir. Bu tahavvülün sebebi de meydandadır; Batı Avrupa demokrasi devletlerinin. di- rilmeleri ve kendilerinde totaliterlerin mihverine karşı durabilmek kuvvet ve kudretini hissetmeleridir. Fakat bu kâfi gelemezdi; çünkü, Boğazlar onları Kara- denizden ayırıyordu. Bundan başka. 12 adalarla Libya üsleri Doğu Akdenizde en kudretli bir donanma için bila bir emni- yetsizlik havası yaratıyordu. Hülâsa İn- giliz donanmasının, İngiliz - Fransız ha- va kuvvetlerinin ve muhtemel olduğu 0- zere, bunların kara kuvvetlerinin, icabın- da doğu ve cenub doğu Avrupada ve do- ğu Akdenizde sulh Iehine müdahals ede. bilmeleri için Türkiyenin muvafakat ve yardımı lâzım ve hattâ esaslı bir şarttı, Çünkü cenup batı Avrupanın en kuv- Dr. General Hazım Bellisanın sakıt Os manlı hanedan; prenslerinden Seyfeddin ile çok yakından münasebette bulundu. ğunu yazmıştım. Doktoru bunları anlatması için ikna ©- dinciye kadar akla karayı seçtim. «— Oğlum, ben gıybeti sevmem... Sey» » diyor, ağıkçası, Nuh deyip, pey- Sözlerini söyledi. Ben de geniş bir nefes aldım ve not tutmağa başladım: «— İttihad ve Terakki hükümeti, hane- dan azasını, Avrupa seyahatlerine Ççi- ize etmek istiyordu. Veliahâ olduğu için, Yusuf İzzeddin efendi de seyahate çıkartılmış idi. İhtimal, buna Oimrenen prens Seyfeddin de Viyanaya gitmek iste- işti, Bir gün, Talât Paşanın beni çağırdığı rı haber verdiler, Gittim. Pek pratik tabiatli olan Talât Paşa, hiç mukaddemeye lüzum görmeden maksada girdi: «— Paşa, Seyfeddin efendiyi Viyanaya gönderiyoruz.» — Çok güzel... Kendisine hayırlı seya- hatler temenni ederim. «— Evet amma, sen de beraber gide- ceksin!> — Beni mazur görünüz paşam. «— Yok... Sensiz olmaz! Seyfeddin &- fendinin hal ve şanı malüm, İçimizde, serden başka onu idare edecek kimse de yok! Bera gider, beraber gelirsiniz.» Talât Paşaya, beni alletmelerini, bu re- fakat şerefinden marhum olmağa mem- nuniyetle hazır bulunduğumu ısrar ile öyledim ise de söz dinlelemedim. Çare- siz yola çıktım. Fakat, Viyanaya kimler ile gitmiyor- duk? Prens Seyfeddin, iki haremi, oğlu, ha- rem ağası ve birkaç kişilik maiyeti ile beraber Sirkeciden trene bindik, Hele, vetli ordusundan başka Boğazlar onun sıkı ve kuvvetli elindedir. Oniki adaların kıymet ve tesirini yok ederek doğu Ak- denizde devamlı ve mutlak bir hakimiyet tesisi için lâzım olan balı Anadolunun girintili ve çıkıntılı sahilleri de onundur. Demek olüyor ki bugün Romanya ve Yı nahistanın garantisi ancak Türk - İngiliz ittifakile bir mana ifade eder. Kezalik Yugoslavyanın ve hattâ Bulgarislanın emniyeti bile bu ittifaka bağlıdır. O halde Türk - İngiliz ittilakımn Balkanlarda em- niyeti bozduğu ve Balkan Paktını lâl ettiği hakkındaki Alman ve İtalyan iddi- alafı hakikaten gülünç ve esastan mah- rum değil midirler? “Türk - İngiliz ve Türk - Fransız iltifak ve anlaşmaları bugün Yugoslavyaya hiç olmazsa geniş bir nefes aldırmıştır. Çür- kü Bulgaristanm bu sayede nihayet aklı aş İng selim yoluna dönerek diğer Balkan dev-| ç. yaz al e değer letlerile işbirliği yapması artık beklene-İ, 5 © idiler. Zavallı kadınlar, e- bili. İşte o zaman kurulacak olan hakiki | <EOPi emri ile umacı gibi örtünmek, Balkan Birliği Euelkiğaşn istik - ai : A peşeler ile yüzlerini kapamak , hürriyet ve varlığım koruyacak: SASİ gölün de amme pa ; â Blanc, müteassıb .idi ve in ola aa aramama da | esetürü Disvan: kaidesine iratn hakiki ve devamlı barış temin edilmiş ©- Jacaktır. Bu da ayrıca gösterir ki Türki yenin girdiği ve girebileceği ittifaklar ve anlaşmalar ancak barışı temin etmek ifratı denecek kadar merbut idi. Tesadüfe de bakın ki, trende bulunan birkaç Türk hanımı, Cesrimustafapaşayı geçtikten sonra, çarşaflarını atmışlar. Po. içindirler, gelerini çıkarmışlar ve başlarına da şap- uçuşuna çıkacak Vay efendim vay, siz misiniz böyle ah- lökstahıllara cüret eden? Bana, soluya soluya: «— Paşa, bu ne kepâzelik?» Dedi ve gittikçe artan bir hiddetle: «— Şunlara birer tokat alayını da gör- sünler'» Cevherini yumurtladı. Baktım, niyeti fena. Bir skandal çıka cak, âleme rezil olacağız. Hemen cevab verdim: — Efendi, siz şehzadesiniz. Böyle bir harekette bulunmanız doğru olmaz. O kadınlara, ben, lisanı münasible ihtarda bulunurum! Fakat, gel de bizim «elendi» ye meram anlat! Sanki ben, ona böyle dememişim de, herkese meydan dayağı çekelim de- mişim gibi, ne söylese beğenirsin! Sen, onları tut, ben de bir güzel Türkkuşu tayyarelerinden on biri ya kında memleket dahilinde propaganda uçuşuna çıkacaklardır. Evvelâ İstan - bula gelinecek, mütedkıben diğer vi - lâyetlere gidilecektir. Tayyareler git - tikleri yerlerde uçuşlar yapacak, pi - botlar halk ve talebeye konferanslar vereceklerdir. Yeniden 100 bin kilo tiftik satıldı Sovyetlere yeniden 100 bin kilo ilk par- ti olarak 115 kuruşlan tiftik satışı yapıl « mıştır. Bu mallar yeni sene kırkum tiftik- lerindendir. Sovyetlere yapak satışları devam et - mektedir. Evvelce Sovyetlere açığa yapak satmış olan firmalar piyasadan her gün mübayaatta bulunmaktadırlar. 53 kuruş- tan şark malı 62-64 kuruştan Trakya mah satılmıştır. Ahiren şehrimize Sovyetlerin salâhi - yettar bir-eksperi gelmiş depo ve ardi - yelerde ihraç edilecek yapak ve tiftikleri tetkik etmiştir. Dün İngiltereye de Bulvadin cinsi tif - tiklerden 108.5 kuruştan 93 balye, 111,5 kuruştan 120 balye Polatlı mallarından satılmıştır. Ne ise, güç hal ile «elendis yi teskin ede bildim ve kazasız, belâsiz Viyanaya var- dık. İstasyonda, bizi, Bay Fuad Simavi kar- şıladı ve şehrin en lüks otellerinden bi- rine indik, muhteşem bir daire tuttuk, haremi de beraberinde idi. Seyfeddin e n deliliklerini zorla mu anlattıra-| kartmak suretile, onları biraz olsun sivi-* ı tüketti!,, Talât Paşa feğiflinin, çili karılı prens diye herkesin diline düşmemesi için şu çareyi buldum «Efendi» nin haremlerinden birini refi kası, birini de baldızı diye yazdırdım! Bu tedbirin hikmetini de «efendi> ye bin müşkülât ile anlatabildim. İ Böylece dairemize yerleştik. «Efendiz İde harem ağasını kapının önüne dikti. Fakat, komedi, gene bitmiş olmuyor. du. Seyfeddinin hasisliği yüzünden neler olmuyordu, neleri Otelde, ne kapıcıya ne asansörcüye, ne de garsonluk yapan çocuğa, eli pek sıkı olan efendi hiç bahşiş İ vermiyordu. Bu yüzden, bizim cefendi» göründü mü ortalarda kimse kalmıyor, kapıcı da, asansörcü de, çocuk ta birer köşeye sıvışıyorlardı! «Elendi» sokağa çi kacak olsa, kapının kanadını kendi elila j açmak inde kalıyor, aşağı ine- İcek olsa; r, birisini çağırmak istese, zil sesine aldıran bulun- muyordu? Bütün bu vâziyetlerden fevkalâde dil gir olan Seyfeddin, ikide birde bana söy- le r, şikâyetlerinin ardı arkası gel miyordu. Kendisine, etrafına karşi biraz cömerd davranmasını anlstınca, bu sefer de, bana muğber oluyordu! Otelin içindeki komedi, sokaklarda da başka türlü cereyan ediyordu! «Efendi> başında fesi, yanında oğlu, arkasında has rem ağası, öleye beriye gitmek için, oto« mobil E a kıyamıyor, İramvaydan tramvaya koşup duruyordu! Bir gün de ne olda, bakınız: «Efendi» neden kızmış ise kızmış, adamlarından birine silleyi indirmiş' Bunu göten, otel deki kadın an biri hayret ve korku ile yanıma geldi: «— Prens, yukarıda adam dövüyor!» Dedi, — Hiç öyle şey olur mu? Cevabını verdim, Kadın ısrar etti: «— Gözümle gördüm. Elinitöyle bir kaldırıp indirdi ki attığı Lokadın şakla ması hâlâ kulaklarımda!» Baktım ki kadın, prens adam dövüyor, diye bu hâdiseyi herkese anlatacak, bü- tün Viyanaya rezil olacağız. Aklıma he- men şu çare geldi; — Prensin yanında hare mağası var mi idi?, «— Hayır, yoktu!» Güldüm ve: — Mesele anlaşıldı, dedim. Bizde âdet- : Prensler, uşaklarım çağırmak için, iki ellerini birbirine vururlar! Prens Sey» İfeddin de harem ağasının gelmesi için, böyle yapmış olacak! İhtimal o sırada yanında da başka bir adam vardı, Siz, va- ziyeti iyice göremediniz, prensin dayak attığına zahib oldunuz! Hiç, bir sonaltes böyle bir harekette bulunur mu? Kimseye de, sakın bir şey söylemeyi niz! Kadin, sessizce yanımdan uzaklaştı ve hakikaten, dayak hikâyesi bir daha da kulağımıza gelmedi! Lâkin, kadın, hâdi- seyi benim tevil edişime mi inanmıştı? Yoksa boşboğazlığın sonunda, sönaltesin Lâkin, bu iş te hayli komik sahneler) tokadım,, bizzat yemekten mi korkmuş- içinde cereyan etti. Zira «efendiz nin il tu? Orasını bilemiyorum! (Devami 10 uncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: