3 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

3 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

lendi kendimizi fan SON POSTA yalım! Bir Türk gazetesinde (Tetkik) serlevhasile çıkan ve bir Türk düşmanının makalesinden dikkatsizlik neticesi tercüme edi diği anlaşılan yazı münasebstile bazı düşünceler En büyük hikmetin kendi okendisisi tanımak olduğunu feylesoflar en eski &- sırlardanberi söyleyip durmuşlardır. On ların kasdettikleri mânadan biraz farklı bir ruhta da olsa, bu sözün hâlen bizim için söylenmiş sözlerden biri olduğunda güpbe yoktur. Çünkü, biz Türkler, ken- di kendimizi henüz tamam tanımıyoruz. Beni bu bahse sevkeden sebeb şudur: Kafkas dostlarımdan bir Türk bana bir gazete getirdi; bir akşam (gazetesi, Bu gazetede bir makale gösterdi. Koca bir «Tetkik» başlığı altında, Türk okuyu - cularına, bugünlerde bahsi moda haline gelen Kafkasya hakkında malümat ve - ren bu imzasız makale, herhalgi bir «tetkiksin mahsuki değildir. İçindeki ter cüme bozukları arasından anladığıma göre bu makale bir Fransız gazetesin - den teroime edilmiş ve hatti Fransız YAZAN Muhittin Birgen Fakat, hata, böyle yalnız bir coğrafya kelimesinden #baret olsaydı hıç ehem »- miyeti yoktu. Bir de şu cümleyi okuyu - Düz: Hazar denizinin kızıl, yakıcı kumlar ile çevrilmiş olan kenarlarında uzanan Dağistan yaylasında Tatarlar ile İranlı- Jar yaşarlar» Kafkasyada Dağistan yaylası diye bir yayla olmadığını kaydettikten sonra, bu rada yaşayanların Tatarlarla (İranlılar oldukları üstünde duralım. Kafkasyada ne Tatar vardır, ne de İranlı, İranlı Türkler, İran tebaası olarak (buralarda «dolaşabilirler», fakat, orada «yaşayan - lar», pe Tatardırlar, ne de İranlı. Gür - dülerle biraz Ermenilerden sarfinazar mütebaki halkın hepsi de sadece Türk - tür. Sizin Kadar, benim kadar Türk ve Türk oğlu halis Türk, hepsi de candan gazetesine de azılı bir Taşnak propagan- dacısı tarafından yazılmıştır. Bu makaleyi, «Tetkik» başlığı altın - İ Türk, Türklüğün uğrunda kurban olma- ya razı Türk! Ben bu insanların içinde İç seneye yakın yaşadım, onların her da, güya kendi tetkiklerinin. mahsulü | nev'i ile temas ettim ve bilhassa köyle - bir cevhermiş gibi, kendi yükle inde ne temiz, ne derin Türk ruhu kay- meşreden gazete bir Türk gazetesidir), gayın, gözlerimle gördüm, kulaklarım Bununla, güya, Türk okuyucularına KAf| e işittim ve bilhassa yüreğimle çok duy- kasyanın siyasi coğrafyası hakkında 18-| gam! biraz aşağıda Bakü nüfusunun yüzde (altmış beşinin müslüman olduğunu ha -| İber veriyor. Ancak Ermeniler, çoktan beri müslüman oldular da bizim bundan haberimiz mi yok? Hayır, Bakü bir Türk şehridir ve yer- li nüfusunun yüzde altmış beşi değil, yüzde sekseni Türktür. Bu Türklerin fakir olmalarına gelince, inkılâbdan ev- vel, şehirde servetleri 20 ile 40 milyon | altın ruble arasında tahmin edilen alt « mış Türk milyoneri vardı. Bunların ken di mülkleri olan muazzam sarayları ken di gözümle gördüm! * Bu makaleyi tahlil etmek lâzım gelse! küçük bir cild yazmak zaruri olur, bun-| dan vazgeçiyorum. Bu satırları yazmak- tan maksadım, hem hicretzede kardeşle- rin ıztırablarını tahfif edecek bir kaç kelime söylemiş olmak, hem de bir yan- İdan Türk okuyucularına biraz malümat| verirken diğer taraftan da Türk münev-| l ” Yeni Amerilzr , A NN MM YEME AMMA SONRAS EIA AŞMA 3 CGümhurreisi kim olacak ? Yeni dünyayı bugün alâkalandıra Birleşik Amerika Cümhurreisi Mös yö Ruzveltin reislik müddeti hitam bulmak üzeredir. İntihab mücadelesi birkaç güne ka- Ermeni şehri olduğunu söyliyen "Taşnak, idar başlıyacaktır. Bugün tekrar namzedliğini koyaca- ğı tahakkuk etmediği takdirde Mös - yö Franklin Delano Roosevelt'in mev- kiini ışgal eylemek arzusunu besliyon- lerin sayısı altıdır. Bu «âlti> büyük Amerikalıyı Ame- rikada, en küçük kundura boyacısına kadar herkes pek iyi tanımaktadır. At yarışları arifesinde yarışa iştirak edecek atlar hakkında evvelden tah - minler yapıldığı. bahislere (girişildiği gibi (teşbihte hata olmasın!..) Reisi - cümhur intihabı için dahi şimdi büyük bahislere girişilmekte ve durup din - lenmeden tahminler yapılmaktadır. Bugünlerde Amerikada en mühim mesele. Avrupa harbinden ziyade, cüm hurreisinin intihabıdır. Yukarıda «altın namzedden bahsey- ledik. Bu namzedleri birer birer tak - dim edelim: * Birinci namzed Thomas E. Dewey - dir. Halk tarafından çılgınca sevilen bir adamdır. Halen Nevyork attor- dereceye 'nev'idir. Yani müddeiumumisi.... verlerini (o uyanmaya ve «Tetkik» ye) makale yazarken dikkatli olmaya davet etmektir. Eski bir şair, insanların ne Yümat vermek istemiştir. Halbuki, bu makale Kafkasya hakkında ne kadar ters malümat vermek lâzımsa o kadar ters şeylerle dolu garib bir vesikadır. Bu Ru gören Kafkas Türkü (derdlenmiştir. Türkün Türkü ve Türklüğü bu kadar eksik ve yanlış tanımasına gönlü razı ©- lamamış ve makaleyi getirip bana gös - termiştir. Bu zat, yirmi senedenberi mu- hacir olmuş ve muhacirliğin bütün derd-| İerini tatmış, idealist, yüksek şuurlu ve #çi Türklüğün bütün milli nuru ile dolu bir dosttur. Onun ıztırabı benim de iz -| turabım oldu ve satırları yazdım. * İşte size, bü makaleden güya Kafkas coğrafyasına aid bir cümle: «Kafkas silsilesi, Toman volkanik ça- murlarından Apkeran, Maykop, petrol. 'Türklere, Kafkas coğrafyasını tanıt - mak için yazılan bu tetkik makalesinde AApkeran diye zikredilen yer, Bakü kör- fezini şimale doğru örten ve altı meş - hur petrol hazinelerile dolu olan Apşe - ran yarımadasıdır. Eski «İrancılara» gö- re bu isim farsca «acı su, mânasına ge- len «Âbişor» terkibinden bözmadır. Fa - kat, Kafkas Türkçüleri bu yarımadanın bizim meşhur Afşar'larla meskün bir sa- ha olduğunu ve ismin de buradan kal - dığım tesbit etmişlerdir. Esasen türkçe- de P. ile F daima birbirine karışmıştır. Bu yarımadanın güzel plâj'arında ben Iki yaz ayı geçirdim ve orada en temiz "Türk kanından başka insan yaşamadığını kendi gözlerimle gördüm. Oradaki Türk- le bir Sivas Türkü, bir Adana Türkü, hattâ bir Aydın Türkü arasında hiç bir fark yoktur. Tekrar ediyorum; Hiç bir fark! Şimdi bir cümleye daha geçeceğim: «Ermenistari nüfusunun yüzde seksn beşini Ermeniler, yüzde on beşini de Gürcüler ve Azerbaycanlılar teşkil eder. Tiflis ve Bakü şehirleri de bir de - receye kadar Ermeni şehirlerdir; Bu cümle ancak bir Taşnak ermeni - sinin kaleminden çıkabilir. Çünkü, bu kadar yalanı ve bu kadar sıkılmazca pro | pagandayı ancak böyle bir adam yapa - | bilir. Halbuki, birkaç satır ötede şu cüm - leleri okuyoruz: «Bakü nüfusunun yüzde a'tmış beşi müslümandır. Bu müslüman halk fev - kalâde fakirdir.» Yukarıda Bakü ve Tiflis şehirlerinin LE Sa islem Zile. (Husust) — Zile Kızılay şubesi ay şubesi Am m kadar gafil olabileceklerini tasvir için: «O mahiler *i derya içredir, deryayı İbilmezl | Demişti. Bizim Türk münevverleri - inin bir kısmı da, Türklük bahsinde, tıp- Ikı, denizin içinde yaşadıkları hâlde de - nizin ne olduğunu bilmiyen balıklara! benziyor'ar. Türk duygusunun ve Türklük şuuru - mun merkezi noktasında bulunan Kaf - kas Türklerinin, bahsettiğim tarzda ma-| kaleleri gördükleri zaman ağlıyacak de- recede muztarib olduklarını memleket münevverlerine ve bütün Türklere ha - ber vermek vazifesiledir ki bu satırları yazdım. Bugünlerde biraz vakit bulabilirsem, daha da yazacağım. çalışmaları müştür. Zelzele felâketzedeleri için milf Bu mevkie ulaşmadan evvel gazete- ellik, avukatlık. müzik kompozitörlü - ğü yapmıştır. Kara gözlü. kara kaşlı. siyah bıyık- lıdır. Amerikan karikatürcülerinin en sevgili sermayesidir. Kırk yaşında en genç namzeddir. Cesur bir adamdır. İltimaslara' kar- sı müthiş bir mücadele açmış ve mus vaffok olmuştur. Tammany Hall'a hücum eylemek cesaretini göstermiş olan ilk adamdır ve ona galebe çalmıştır. * İkinci namzed Cactus Jack Gar - ner'dir. Halen Cümhurrets muavini bulunmaktadır. Er sağlam Amerikân demeokratla - rındandır. Altmış alu yaşındadır. çok (şakacı bir adamdır. Yaşına rağmen her sa - bah bir boks ravundu yapmaktadır. Yüzü, ceketinin iliğine hergün tak- tığı karanfil kadar kırmızıdır, dik, bembeyaz saçlıdır. Bu mevkide gözü vardır, Amerika « nın garb mıntakası halkı da onu çok sever, Fakat aleyhine olarak şu nokta- yı kaydedelim: Cümhurreis o muavini Cümburreisi olamaz. Bu bir kanun - dur. * Üçüncü namzed Cordell o Hull'dür. Onu bütün dünya tanır... Birleşik A- kaymakam Nami Ünalın gayretile fay-|yardım komitesince verilen üç bin liralmerikanın hariciye nezareti makamını dalı çalışmalarına devam etmektedir.lile erzak ve giyecek felâketzedelere da-lişgal etmektedir. Geçenlerde kaymakamın riyasetinde ya- Hatılmıştır. Resim Kızılay üyelerini kay pılan toplantıda muhelif işler görüşük|makamla beraber göstermektedir. Çok modem bir adatndır, mağrur « dur. mevkiler arasındaki farkı göze * harbden daha fazla n mevzu budur ı Altı namzedden biri Robert Taft tenlerdendir. Halk buna rağmen onu sever. Kahn siyah kaşları, keskin bakışn ona bir diktatör ifmdesi vermektedir. Fakat acaba Amerika halkı diktatör - den hoşlanır m:?.. Demokratların iki numaralı nâmze- di olan Cordell Hull'i sosyete çok tut- maktadır. - Hiç sigara kullanmaz. eğlenceler - den hoşlanmaz. çok, pek çok çalışır. a Dördüncü namzed Robert Teft'dır. Bu adam Ohio muıntakasının sevgilisi- dir. Relsicümhur ailesindendir. Büyük dayısı meşhur Cümhurreisi Taft idi. Zeki bakışlıdır. Ruzvelt siyasetinin «*l numarslıs düşmanı sayılmaktadır, İntihabı kazanacak olursa halkm Ruzvelt siyasetini (o benimsemediği, O siyasete aleyhtar bulunduğu anlaşıla - caktır. Eski bir avukattır. Bir hayli de düş- manı vardır. * Besinci namzed Paul Mac Nutt'dur. Demokratlardandır. Philippines ada - ları yüksek komiseri ve demokratlar » danır. Şık ve gösterişli bir adamdır. Natvkaperdazdır, cümerddir. fevkalâ - de İiberaldir. t#m menasile bir salon adamıdır. Büyük resmikabullere mu - hakkak davet edilir; Amerikalılar «on- suz resmikabul olmaz» derler. Bir iki kelimelik nutuk söyler, her- kes tarafından alkışlanır... Namzedliğini demokrat (o pertisinin arzusu üzerine vazeylemiştir. Fakat bundan önce bir şart koşmuştur. O da sudur: Şayed Ruzvelt intihaba iştirak ederse kendisi çekilecektir. * Altıncı namzed Michigan o vilâye « tinin cümhuriyetçi âyan âzasından O - (Devamı 11 inci sayfada) Şimdi ne yapacağım? Bu çocuğu nasıl dünyaya getirebi - irdim? Getirsem nasıl yaşatırım? Bu- na imkân var mı? Çıldıracağım. Geç vakit bankanın kapısına git tim. Memurların dağılmasını bekledim. İhsan çıkarken yanıma yaklaştım. Be - ni görünce suratını astı: — Ne var, beni niye rahatsız edi - yorsun! Diye söylendi. Yalvardım: — İhsan bu derece zalimleşme. ge- beyim.. beni kurtar. Kaşlarını çattı, Bir tek Kelime söy - lemiyerek. süratli adımlarla uzaklaş. tı: — Aldır!.. Ben nasıl yaparım bu işi. kime pi- dilir, nasıl yapılır, para nerede? Ya- rabbi bu ıztırab ne zaman bitecek!.. Ölümü bir kurtuluş gibi özlüyorum. Altı aydır. uzak yaşadığım defte - rime bu satirları kaydederken. sayfa- lara kalemden evvel göz yaşlarım dö-İsiz. dermansız bacaklarımla vücudü «Son Posta» bın tefrikası: 49 SE CENNETLİK GÜNAHKÂRLARI—” NUSRET SAFA e külüyor.. ağlıyor. ağlıyorum. Başka nelmü sürükliyemiyorum. Arkamdan bir|kesile olsun bizi yalnız bırakmıyan bu yapabilirim ki.. 5 Mart Evvelâ iş bulmam. para temin et - mem, ondan sonra bu mecburi teşeb - büse vasıta olacak bir adam bularak çocuğumu aldırmam lâzım! Herp#ün sokak © sokak iş arıyorum. erlik, ün İl : 8 Mart Gene iş aramaktan dönüyorum. Tramvaya binecek param yoktu, Haj- kadın sesi, beni çağırıyordu: — Güner hanım, Güner hanım!. Döndüm. Birdenbire tanıyamadım. Boyalı, şık bir genç kadın... Ne kadar da hafızamı kaybetmişim! — Tanıyamadınız galiba.. ben Ve - nüs Muallâ... Venüs Muallâ... Evet, tanıdım, lâkin müşkülâtla.. — Ne olmuşsunuz, Güner hanım böyle.. az daha sizi tanıyamıyacaktım!, Diye hayretini izhar etmekten çe - cemiyetin kötü fakat insanlığın İyi kalbli kadınını karşımda bulune& öyle sevinmiştim ki... — Babanız nasıl. Hapishaneden çıkmış. bir türlü adresinizi bulama - dım. Yoklamağa gelmek isterdim. Kolumdan tuttu. Tenha sokaklar - dan birine çekti: — Cadde ortasında durmıyalım. Si- zi benim gibi bir insanla görmemeli - ler.. Kalbimin kanadığını hissettim. A - dımcağız orospu.. Yarabbi ne komedi?, — Kuzum ne oldu size Güner ha - nım.. eriyip bitmişsiniz. hastalık m gecirdiniz.. Onda bir kardeş şefkati buluyor - dum. Alâkası samimi idi. Bundan şüp- he edilemezdi. — Çok fenayız Muallâ hanım.. Fe- lâketler birbirini takib ediyor. — Böyle uyakta konuşamayız, ge »- Vin usulca bir yere girelim. Mubhallebicinin üst katında, burun buruna vermiş iki çiftin berisinde ko- nuşmağa başladık; göz yaşlarımı zapta muvaffak olamıyordum. o Garib değil mi?. Başıma gelenleri öğrenmeden o da bana katılıyor, ağlıyordu. — Çok fena vaziyetteyiz. İş bula « mıvorum. Daha kötüsü. Hıçkırıklar konuşturtmuyordu be » ni. Kendi mendilile gözlerimi kurulu - yor. okşuyordu: > — Sakin ol kardeşim, bana hepsini kinmedi.. Babamın ve benim felâketli| vukat, oğlu, İhsan ve başkaları cemi -|birer birer anlat, Panlarımızda hiç olmazsa samimi alâ -İyette n#muslu adamlar. Sonra bu kâ- (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: