20 Ağustos 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

20 Ağustos 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20-8 - 936 SON HABER? Maliye Tahsil şefleri, kontrol memurları Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz- den) — Istanbul tahsil kontrol me - murluklarma tayin olunanları bildi- Tiyorum. Yeni tahsil kontrol memur ları şunlardır: Tahsil kontrol memurları Tahsil mülfettişlerinden Tevfik ,Besim, Asım, Nedim, Hikmet, Nihat, Hilmi, Hamdi, Fuat, Ihsan, Ömer Cemil, Necmi, Mehmet Ali, Kırtasi- ye muhasibi Mehmet Ali, tahsil baş Me in Cemal, Mahmut Ce- Tahsil şefleri Tahsil şefliğine tayin olunanlar #unlardır: Tahsil baş memurlarından Saim, Salim, Süreyya, Seyfettin, Zühtü, Srikı, Ziya, Kadir, Süleyman, Cev - Tahsil şefliklerine vekâleten tayin Olunanlar, tahsil memurlarmdan Hu : İzmir panayırı İştirâk edecek ve ser- giyi gezeceklerin vize- leri derhal yapılacak Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz- den) — Bu seneki İzmir beynelmi- Jel panayırmda Urfalıların bütün Ur fx mamulâtmı teşhir etmek üzere iş irak edecekleri ve İspartadaki bü - tün müeseeselerin de birlik halinde Panayırda bir pavyon tuttukları hak kmda buraya malümat gelmiştir. İç Bakanlık panayıra iştirak etmek Ve panayırı görmek üzere gelecek - lere derhal vize verilmesini alâkali- Mira bildirmiştir. Panayıra Yunanis- Olandan gelecek mübadil ve gayrimü- İadil rumlara da vize verilmesi için “ökadarlara tebligat yapılmıştır. min HEBiRee Şindar arş Evrak kalemlerde bekletilmiyecek Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz. en) — Iç Bakanlık kendi teşkilâ - İma bir tamim yaparak muameleli €vrakın muamelelerinin ikmal eğil - ve hiçbir evrakm, sahipleri takip edilsin edilmesin, kalemlerde fazla bırakılmamasını ve Yiliyetlere veya merkez teşkilâtma Merhangi bir malümaâtın istenilmesi İzmir Kültür Parkr 19 (Tan) — Iç Bakanlık Dahiliye teftiş heyeti reisliği ankara, 19 (Hususi muhabirimiz» iğ Iç Bakanlık teftiş heyeti re ty Kastamonu valisi Tevfik Ta- ve mahalli İdareler umum di- gör musvinliğine - Raifin tayini muhtemeldir, Any İk 7 tören alıkara, 19 (Hususi muhabirimiz Tip) — Ankara Halkevinde Üçüncü # Kurultaynn açılışı dolayısile 4 kıy, 08 gündüz ve gecesile mütea- dört gin içinde büyük tören ya- Mi . Rtcesi hazırlanacaktır. tayinleri tayin edildi lösi Muhiddin, Şinasi, Ihsan, Cemal ve Sabahattindir. Tahsil kontrol memurları Kırşehir malmüdürü Lütfi, defter darlık muamele vergisi tahakkuk memuru Tahsin Ankara tahsil kon- trol memurlüklarına, İzmir tahsil baş memurlarından Mehmet Ali, Dündar, bakanlık memurlarından Kadri Izmir tahsil kontrol memur- luklarma tayin olunmuşlardır. İzmir tahsil şube şefliğine İzmir tahsil baş memurlarından Ali Rıza, Şevket; Şevki ve Bursa tahsil baş memuru Abdülkadir, Sivas tehsil | kontrol memurluklarma Ankara tah | sil müfettişi Ahmet, Ordu kontrol! memluğuna Fatsa tahsil müfetti- şi Mustafa, Niğde tahsil kontrol me- murluğuna Bor tahsil müfettişi, Kır sehir tahsil kontrol memurluğuna Niğde tahsil müfettişi Hâmit tayin edilmişlerdir. Köy kalkınması Köylünün borçtan kur- tarılması için yeni bir proje hazırlanıyor Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz. | den) — Devlet, köylümüzün kalkın. | masında. büyük tesiri olcak ve Tas fiye Kanunu Adını tağiyacak olan bir | kahin projesi üzerinde çalışmakta -| dır. Memleketin bazı mntakalarımda köylünün büyük mikyasta borç akn da bulunduğu ve her yıl bir miktar eksilteceğine bir miktar daha arttır. dığı görülmüştür. Bunun önüne geç- mek üzere 'esaslı bir şekil düşünül - mektedir. Önümüzdeki 2-3 ay için de mulitelif vesilelerle Anadolu küy- lerinde tetkikât “yapacak heyetlerin | vekâletlere verecekleri raporlar bu Mesererin yetiler VERE zana AZER Iryacaktır. Devletin çıkarmâyı dü - şündüğü tasfiye kanunu muayyen bir miktardan fazla borçlu olan köylüleri borçtan kurtaracaktır, Vasfi Raşit Ankara hukukunda hukuku medeniye profesörü oldu Ankara, 19 (Tan) — Ankara Hu- kuk Fakültesi Hukuku Medeniye Pro- fesörü Ahmet Esat istifa etmiştir. Bu dersi ayni zamanda Roma huku- ku profesörü olan Vasfi Raşit oku- tacaktır. Vasfi Raşit Sevig kiymetli ji - ristlerimizdendir. Hukuku medeniye, usulü muhakemata, ticaret kanununa dair birçok mühim eserler yazmıştır. Kamutay heyeti Çanakkaleye gidiyor Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz. den). — Montrö zaferi dolayısile Es- mutayın vermiş olduğu karar muci - bince şehitliklerimize minnet çelengi koyacak olan ve bir reis vekili, bir i- dare âmiri ve bir divan kâtibi ile yedi yneb'ustan müteşekkil olan heyet yar rın Polatlıya hareket edecektir. Nafıa münakalât reisi çekildi | Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz- | den) — Nafıa münakalât dairesi re- isi Rifat istifa etmiş, yerine muhsbe re mürasele müşaviri Kadri terfian Şimşek usulile işliyen bir kafa Sir Dennison Ross ile bir akşam geçiren arkadaşımız, İngiliz | âliminin geniş alâkalarına, taze neşesine bayılmıştır EMA a ME alen OAK Gi ei i İngiliz Şark lisanları âlimi Dennison Ross'un söylediklerini dünkü sayımızda okudunuz. Mü. lâkatın sonunda şu sual vardı: — Çocuklar, bu şehirin en eğlence Hi, en canlı yeri neresidir? Hareketli hayatı seven insanlar gece yemekten sonra nereye giderler? Sir Dennison Ross İle görüşen ar. kadağşımız, bu sunlden istifade ederek İngiliz misafirimize biraz ev sahipliği yapmak istemiş ve kendisini akşam yemeğine ve Gardenbarm varyete programını görmeye çağırmıştır. Ar. kadaşımız meşhur İngiliz âlimile ge cirdiği saatlere ait intibalarmı şöyle anlatıyor: Meşhur, mütehassıs bir Âlim de. yince hatırmıza ne gelir? Abus yüz. Tü, günün âkalarından uzak bir ki. tap kurtu değil mi? Türk dünyası ha- ricinde; Türkleri, Türklüğü, Türk di. Tini en iyi bilerek, anlıyarak seven in- sanlardan biri olan Sir Dennison Ross bunun tamamile aksidir. Bu 67 yaşıtıdaki büyük âlim, ele avuca sığ- maz bir delikanlıdır. Safi hareket, safi duygu... Etrafındaki her seye candan alAkalıdır. Her küçük hüâdi. seden bir heyecan çıkarır ve bunu bü- tn benliğile ve tam bir ehlidil nes'e. sile sonuna kadar yaşar. Her sene bir yaş'geri Beraberce İstanbul | klübünden Pârk Oteline doğru yürürken &or- dum:'5 < ç -- Dört güridenberi -Yoldasmız. Yorgun filân değilsinizya.. — Yorgunluk benim hayat prog- ramımda yoktur. Çünkü herşeyi ken- dim için bir zevk hâline koymanın u- sulünü bilirim, Zevk insanı yormaz. — Ya yaşm yükü? Bunu hiç duy- maz mısmız? — Hayatta görmem ve geçirmem çoğaldıkça yaşım azalıyor. Her sene bir yaş daha gençleştiğimi duyarım. | Çünkü zevk ve neşe hazinem seneler | gectikçe çağaliyor ve koyulaşıyor. Sonra ölümden pervani yok. İste- diği ommnm gelip iemt YÜLEUMİE, GE diği saniyeye kadar hayatta herşeyi zevk bilen, zevk yapan bir adam ka- lacağım. Park Otelinde, pencere kenarın- da bir masayâ oturuyoruz. Ne yiye- ceğimizi soran Rus bayanla derhal Rusça bir mübahaseye başlıyor. Rus bayan bayretler içinde... Meğer İn- iz âliminin söylediği Rusçada Tisa- nın bütün incelikleri ” nükteleri var- mış. Garibi şu ki Sir Dennison Ross TAN — Neden meselâ tepe arkasından görünmüş güneş değil? İ — Neden değil? Çünkü bir. defa ağaç arkasından yarı görünen güneş tulüs alem olmuş. Herkesin beğen- diği gibi resim yapmasına müsaade edilse kelime, lisan nerede kalır? çalıyordu. İpgiliz âlimi derhal otur- duğu yerde canlanmış bir vals halini (aldı. Çalman bir parça bundan gale- yanlı ve taşkm surette hareket hali- ne çevrilemezdi. Dehanın vuruşları Biraz sonra müzik Beethovenin be- şinci senfonisini çalmaya başlayınca misafirimde başka yolda bir alâka ve hareket... — Bakmız, dinleyiniz, dedi. Deha İ geliyor, sağır bestekârin dimağına vuruyor. İşte İşte, tam vurmaya basladığı yer, Bunun dimağdan çıkan akislerini takip ediyor musunuz? Garibi şu ki yüksek musikiye ya- bancı olan ben, İngiliz âlimini bu yol üzerinde adeta takip ediyordum. On- daki anlayışlı zevkin bir katresi ba- na geçmişti. — Fakat deha, Beethovenin dimağı- na vuruşlar yaptığı gibi İngiliz dos- tumuzun dimağmı da mütemadi bir fırtma içinde tutuyordu. Sağdan, soldan hiç beklenmez şimşekler ça- kıyordu. Sir Dennison Roos, türlü türlü mil letlerin halk bilgilerinden, nüktele- rinden, lisan inceliklerinden mürek- kep kendine mahsus bir bahçe içinde dolaşıyordu. Bazan şu çiçeğin, bazan diğer bir çiçeğin önünde duruyor, bu dolaşma kendisine galeyanlı bir zevk veriyordu. Dinliyen de kendini bir in- san kafası karşısında değil, tabiatin harikalı bir yapısı karşısında hisse- diyor, fasılasızca başka başka istika- imetten çakan $imşeklerin zevkine varıyordu. Tahammül, katlanmak — Şu Acemce beyti, dinleyin, di- agri “Teosşürümü izhar etmek içm seni bekledim. Sen 'geldin, fakat seni görünce teessürüm” kalmağl ki izhar edeyim.,, Ne güzel değil mi? Türk halkının hayat tecrübesinden çıkan özlü sözlerde de nekadar o de- rin mânalar vardır: “Göz görmeğik- ge gönül katlanır!,, Katlanmak ke mesindeki canlılığı duyuyor musi dik ölü ve hareketsiz birşey olurdu. Tahammül Türk ruhuna hiçbir hare- ket ifade etmez. Fakat katlanmak Bu sirada müzik heyeti bir vals/ları: “büyük fırsat, diye satışlar ya- nuz? Bunun yerine tahammül desey- |” var, fakat okadar canları istedikleri şeylerin artık kıymeti, cazibesi kal mamıştır. Bunun için zevkle göz gö- ze gelmeden hayatın sonüna varır- lar. Ben hayatı başka türlü gördüm. İ Haniya bazı mağazalar mevsim son- parlar. Herkes “fırsattan istifade © delim,, diye hücum eder. İşte ben ha- İyatı daima “mevsim sonu satısı ve| büyük fırsat,, vaziyetinde gördüm. Herşeye saldırdım, her zevkten günü gününe'kâm aldım. Hayat, üzerimde hiçbir acılık bırakmadı. O benden, ben ondan memnun, pek güzel ge çindik. İspanyolca sevda şarkısı (Gardenbar) programınm vakti gelmişti. Gardenbara gittik. İngiliz dostumuz programı canl alâka ile takip ediyor, soğukkanlı diye tanıdı- Zımız bir İngilizden ziyade kanı kız- gin bir cenup insanı geleyanile fikir. lerine, duygularma ifade veriyordu. Herşey hakkında bir hükmü vardı. Çalman müzik parçaları hakkında mütemadiyen fikrini söylüyordu: — Filânm nekadar iyi bir parçası, fakat nekadar fena çalınıyor! İspanyol şantözler sahnede sevda şarkıları söylerken Sir Dennison Ross hüzünle dinledi. Gözleri yaşar- dı: — Bu kızların ırkdaşlarından her» gün binlercesi İspanyada boğazlanı- yor. Bu büyük facia ortadı durur ken İspanyol Msanile ferdi zevke, sevdaya, heyecana dair birşey dinle- İ mek beni çok milteessir etti. Gece yarısından sonra ayrilirken İngiliz âlimi: “Siz Türkler ne misafir sever, samimi adamlarsınız! Ben bir yabanet... Benimle ne diye bu kadar meşgul oldunuz?,, diyordu. Halbuki farkında değildi ki ben onun hususi zevk ve heyecan bahçesinde saatler. ce dolaşmıştım, sirayet edici neşesi ruhumu hâz ve ferahla doldurmuştu. cazip Ve müslüsna görünen bu şahsi. yeti okuyuculara da olduğu gibi an- latmaktı. 2 “FELE Berlinden çıkarken Berlin: 14 Ağustos Her girişin bir çıkışı olucak ya! Ben de bugün Berlinden çıkıyorum. Zavallı ben veya zavallı Berlin. Bi- ribirimize pek ısımamadık. Güzel, te- miz, büyük şehir lakin biraz şekeri eksik. Berlini, rahat edilmemiş bir apar- tımandan taşmanlarm tehalükü ile | terkettim. Birdaha Berline gider iyim? Orası kestiremem amâ gitmeyi pek özlemem. Berlini yakın- dan tanıyanlar belki bu sözlerime içerlerler. *“— Ne iptidai adam! Berlin o gibi güzel, temiz, muntazam bir şehri İ sevememiş. Doğru söze me denir. Lâkin seve- mediğim şeyi sevdim dersem ( yalan söylemiş olurum. Bir kaç ay kalsa idim belki hoşlanırdım, Lâkin on beş gin içinde ne bir şey anladım, ne de bir sey anlatabildim. E bu şart altın- da nasıl sevebilirdim bu nazenini?! Halbuki Avrupanın bir çok şehir. leri var ki ilk intibada adama sıcak gelir. Havası değil, kanı sıcak gelir. Berlin olimpiyatlar (o münasebetile kozmopolit elbise giymiş bir mütoas- sip Alman çeşnisi arzediyordu. (Fa- terland) yani vatan admı alan ve Berline gitmiş olanların hiç birisinin gözünden kaçmamış olan bir kahve vardır. Her memleketten bir köşe yapılmıstır. Bizim de arabesk kapılı bir Türk salonu var. Güya Boğazi- çini gösteren a2 çok muvaffak olmus bir mehtap tablosu loş bir ık altın- da oraya biraz şark çeşnisi veriyor. İçinde Kanadalı gençlerle Amerikalı kızlar sarmaş dolaş olurken bıyıkla- rmı tıraş etmiş, gözlerine sürme çeks miş, ayağında genis bir kırmızı şal var, başında sivri bir fes olan o bir herif te şampanya dağıtıyor. Kepa- zeliğin bu tarafı bize gerekmez. “Fa- kat böyle dünyanın her köşesini tak- lit etmiş bir müessesede bile Fransız. rene dik dik bakiyor ve şüp- hesiz birşey anlamıyorlar, Almanlarm bu muazzam teşkilât. ta, bu emsalsiz organizasyonda kü- çilciik bir mesele ölan dil işini ilymal edişleri bütün dünyr matbuntma kar şı gösterdikleri büyük alâka ile nis- Ah, bu 67 yaşmdaki delikanlıdaki taşkın zevk ve neşenin, geniş hayat alâkalarınm kaynağını ve sirrini biz de bulabilsek. Ortamektep muallimliği imtihanları Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz. Türkçeyi, Almancayı, Yransizcayı, İ-| kelimesinde üzüntüden kat kat olan | den) — Gazi Terbiye Enstitüsünde talyancayı, İspanyolcayı, Arapçayı, | canlı, hareketli birşeyler var. Benim | yaptlmakta olan ortamektep mua Ademceyi, Çinceyi, Japoncayı “ayni| bugün en çok merak ettiğim ( bilgillimliği tahriri imtihanları bitmiştir. ineelikle biliyor ve konuşuyor. Biraftaki masalara alâkadar oldu. Gördüğü İnsanları tiplere ayırdı. Kuvvetli bir san'atkâr lidanile, can- Ik kelimelerle herbirini ayrı ayrı tarif ediyor. Hayatlarının * kulis. tarafını yüzlerinden okuyor. Çince “Tan,, «Bir aralık (Tan) kelimesi üzerin- de durdu: i — Biliyor musunuz ki, dedi, gaze- tevizin adı Japon ve Çin lisanlarında da tulü mânasma gelir, Bakm &ize (Tan) ın Çince ve Japoncada nasıl yazıldığını anlatayım: Bu iki İisanda harf yoktur. Eşyanm resmi yapılır. Düşünceleri ifade eden kelimelerde de resme çikar bir taraf bulunur. Me- gelâ ağaç kelimesi. İşte şöyle dallı budaklı bir ağaç Yesmi... Tulü tarif e- dilecek değil mi, işte ağacım arkasın- dan yarı görünmüş bir güneş. Bu resim Çince (tan) kelimesini ifade sahası Türk grameridir, Burası mu- ammalı bir âlem... Bu âlem içinde do- laşmak için çıldırıyorum. Ömrümün bundan sonrasmı yalnız Türk gra. merine ayırırsam hayret etmeyiniz. Atatürke sevgi Atatlirkten ve eserinden sevgi ve yakınlıkla bahsediyor: — Ben kendilerini eserlerle tanı- yorum. Adım adım arkadan san olarak ta çok sevgim var. Bura- da kaldığım müddet içinde kendimi tanıtmak “imkânmı bulsam çok sevi- neceğim, yani şöyle insanm insanla karşılaştığı gibi buluşmak... Kendisinden neşesinin sırrmı sor- dum. Dedi ki; — Zevk ehli olmıyan insanlar ha- yatlarmın ilk kismmı mahrumiyet içinde geçirirler. Canları herşeyi is- ter, fakat yarm yaparım diye canla- rwm kıymetini bilmezler, para top- eder. tayin olunmuştur. Radyo hükümet eline geçiyor Radyo dünyanın her tarafında bir milletin Zevki- m. musikisini, bilgisini, ede- biyatımı, kültürünü aksetti- ren sesli bir aynadır, bir ih- tivactır. Bütün dünya hâdi- selerı, radyo ile, dakıkası da- “ kikasına haber verilir. Harp- te düsman, en evvel radyo merkezlerini ele geçirmeğe çalışır. Çünkü radyo. bit mülletin . kulağı. dilidir. O- nunla söyler, onunla duyar. larlar. Yarın gelince ellerinde para rresimli rmakale Bugüne kadar radyo bizim için bir eğlence vösira- sr olmaktan ileri gecememi tu Bir memur masa başında ö Ankara, 19 (Hususi muhabirimiz- den) — Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü eski kayıtlar mütehassıs- larından Rıfkı bugün sabahleyin ma- sası başında fücceten ölmüştür. Ankarada memur imtihanı Ankara, 19 (Tan) — Sıhhiye Ve- re, genişliyen dairelerinde İstihdam edilmek üzere kırk memur alınacak- tır. Dün yapılan imtihana 200 ze yakm namzet İştirak etmiştir. İmti- handa muvaffak olanların isimleri vilâyetlere gönderilecektir. Bir köylü kadın çiğnendi Izmir, 19-(Tan) — Menemen kâza- sna bağli Helvacı köylinden Emine, Bergamadan gelen şoför İbrahimin idaresindeki otomobil -altında kala- rak ezilmiş ve ölmüştür. 9 eylülden itibaren radyosu şuurlu ve sıs tem dahilinde neşriyat bas liyacaktır. Çunku P. To 7 waresi altinda, Turk radyo sudevletleştirilecektir bet edilemiyecek kadar büyük bir falsodur, Almanların dünya efkârrı- mumivesine nüfuz için ayaklarını kadar gelen bu kanaldan istifade edemeyişleri kolosal bir hatadır. Amerikadan, İngiltereden, Fran- sadan, İtalyadan, bütün Cenubi Amerikadan, Japonyadan, Hintten, Kanadadan gelen gazetecilerin yüzde doksan beşi ingilizce görüştükleri halde Almanlar hiç olmazsa bu İi- saıda temas vasıtaları ihdas etmeliy- diler. Halbuki evvelce yazdığım gibi almancadan başka hiçbir dil ko- nuşulmıyan bir şehirde bütün bu adamları yalnız başlarma bıraktılar. Görüştüğüm muhtelif © gezeteciler bundan müşteki idiler, Alman trenleri bize, Balkanlara nazaran çok daha seri. Bizimkilerden İ en büyük farkı ayakyollarında el yi ağeti i teşkilâ ö-) kurulanscak düm. Atatürke önder olarak ta, in. | KâSÜnİN yeni teşkilât kanununa gö-| yıkayacak su, sabun ve havlu bulunuşu ve çok temiz oluşu. Trende bir yolcunun nekadar ve me çabuk kirlendiğini bilenler bu farkın yolcu lehine ne büyük şey olduğunu takdir ederler. Acaba bu cihete bir İ sıkı himmet edilse bizde de bu temiz- lik temin edilemez mi? #* Trenin içinden geçtiği bütün tarla. (ların havuç dikili olduğunu öğrendim. Kara lâhana da havuctan pek aşağı | kalmıyor. Bu iki zerzevat Almanla- rm baş yemekleri, Allah eksik et - mesin bizde bunlara pek rağbet yok- tur. Geçen gün plâv diye bir pirinç ye- meği getirdiler. Piâv hesabma ben utandım. Size bir doğru söz diyeyim mi? Bizim suyumuza, havamıza, ekme. ğiğmize, yemeklerimize ve bizim gü- neşimize alışan buralarda zor yaşar. Yani zorlukla yaşar. Onun en iyisi parası olup bizde oturmak ve senede bir iki ay seyahat etmektir. Ama gel gelelim döviz meselesi var. Yolcu Almanyadan cikarken 10 marktan fazla çıkaramazmış. Onun İiçin yoleular son günü ellerinde ka- İlan parayı aburcubura veriyorlar. Bu da Almanya için bir kâr oluyor. B. FELEK

Bu sayıdan diğer sayfalar: