21 Mart 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

21 Mart 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dağıstanda Her Avul Müstahkem Bir Yerdi! Rus Çarlığı, Kafkas - istilâsma dığı zaman, bütün Kafkasya- Bin nüfusu, dört milyon tahmin e- İyordu. Yalnız (Dağıstan) ın nü- U, yarım milyon Avardan mü- #ekkepti. Ve bu yarım milyon hal Kin çoğu da, başka kavimlerle ih- e ettikleri için, bunlar içinde ha kanlı (Avar) halkı, ancak (125) in kişiden ibaretti. Dağistanın eski tarihi hakkında ğimiz malümatın hülâsası, Murhda bitti, Şimdi, oradaki hayat P hususiyetlerine geçelim. İleride; Şamilin mücadelele- rinde, cereyan edecek ah - ve şeraiti iyice anlayıp takdir “ebilmek için, Dağıstanın yaşa- Yİ tarzını çok dikkatle takip etmek 3 mdır, Dağıstanlılar; her şeyden fazla, “ylerinin ve kasabaların mev - ışlar; yaşıyacakları yerleri, Üdafaaya elverişli mevkilerden İsemişlerdir. |, Köyler ve kasabalar, kâmilen Üksek yerlerde, kayalar üstünde e yahut sarp dağ yamaçlarında ya Muştır. Muhtelif cihetlerden, bir Sabire baskınlara uğramamak için, İylerin ve kasabaların küçük bi- patikadan başka yolları yok- Evler, hemen kâmilen taştan ya Şlmaştır.. Ekserisi, iki katlıdır. Bi- € Sin, Beyik 'tdarmircıtın — n hepsi, küçük birer ka- Bibi metindir. Ve; baskınlarda, İbirini müdafaa edebilmek için ti bir anfiteatr gibi, kademe #me, bina edilmiştir. “İySokaklâr, ancak iki atlırın geçe- a derecede dar ve dolambaç- İir. Hemen her sokak başında, . iy, ağaçlardan şarampoller, ve başlarındaki evlerde de maz - İlâr vardır. Bu müdafaa mevki- İL Bi geçebilmek için, ya müthiş İ vermek; ve yahut mazgal - İl 8 arkasındaki müdafileri kâmi- , öldürerek şarampolleri söküp yek lâzımdır. Bu da, kolay bir iş Köylere, tam türkçe olarak (A- “İk denir, Fakat her Avul, - yal İle (top) silâhmdan mahrum olan- a, (müstahkem mevki) dir. Top 1 ile tahrip etmek müstesna ol k, üzere, bu Avulları cebri hü - “İk, Jarla zaptedebilmek için çok ş Sârlik etmek.. Ve çok telefat hek lâzımgelir. Korkunç şahikaları, ekseriya (6 İh, Metreyi) geçen bu dağlarda, ha İdama soğuktur. Onun için avuk- İk, ve evler kurulurken, - düşman larına müdafan meselesi dü- &, ğü gibi - soğuğun şiddetine met ciheti de nazarı dikka- X ir. Avullar daima, cenup is- ne karşi yapılır. R ağlara, tarlalara ve hattâ su Ya yakınlık ve uzaklık me- İç 4 sima en sonra düşünülecek Avulun kuruluşunda en çok İyet verilen eihet; evvelâ Aha, ve sonra soğuğa karşı mu eti temin etmektir. | ve bu iklimin yaşayış, şart » ten mayaları cesaretle yuğu Miş olan Dağıstan halkını, dak- ür yapmıştır, İçlerinde kor- A Pek azdır. i Şarların şecaati, âdeta müfrit u ledir. Bir müsademe ve- Mücadelede başları sıkıştığı Yeis ve tehevvürle daima İm, likler gösterirler; hayat- ipa İsda etmeyi bir an bile dü- üçler. Bu bususta, kadınlarda r le âdete müsabakaya giri- FN ide bunun, tüyler ürper- id | lerini göreceğiz. NK 4yni ırktan olan Çeçenlere U ç ğ i V ç ğ p Şeyh Şamilin mücadelelerini tasvir eden eski bir fotoğraf gelince; onlar nisbeten dahs sakin ve mutedildir, Cesaret ve kuvvetle rini bir hamlede israf etmezler; harplerde neticeyi daha soğukkan- lıkla kazanmayı tercih ederler, İklimin vaziyet ve manzarası, vahşidir... Denizin sathından binler ce metre yüksek olan dağların ço- Bunda, ker eksik değildir. Dağların ekserisi çıplak, ve âdeta yelpaze ka yalar gibidir. Yaylalar, az ve dar- dır. Onun için, büyük mikyasta ge niş düzlükler yoktur. Dağların ve yaylaların araları, ekseriya derin u ların içinde, (8 bin metre) kadar tahmin olunanları bile vardır. Su, oldukça mebzuldür... (Sulak) nehri, (Gari Komuh). (Kara), (A- var), (Andi) ismindeki irmaklara ayrılır, Bu ırmaklar da muhtelif kol lara ayrılırlar. Yalçın kayalardan korkunç gürültülerle atlıyarak, de rin uçurumlardan vahşi bir sükün ile akarak, her tarafı sularlar. Sulak arazide, büyük ve sık or- manlar vardır. İklim. bu ormanları beslemek için büyük bir cömertlik göstermiştir. Bunlar, Dağıstan hal- kının ikinci birer (müstahkem mev killeridir. Sırası geldikçe arzedece- ğimiz kanlı harplerden ve hâdise- lerden birçokları, bu ormanlarda cereyan etmiştir. arktan (Sulak) nehri, garp- ten (Yukarı Sunca) ve (Te- rel) suları ile mahdut mintakaya Ruslar, (Çeçen memleketi - Çeçe- nistan) namını vermişlerdir. Bu mıntakanın cenup hududu, Dağıs- tanın (Andi), (Avar); (Tevşin) ve (Hevsör) kabilelerinin sakin olduk- ları dağlık araziye temas eder. İşte, Çeçenistan denilen bu ara- zi, Kafkasyanın en güzel ve en şa- irane bir parçasıdır. Sayılamıya- cak kadar çok olan birçok dereler, biribirlerine girmiştir. Her taraf- ta mebzul olan ormanlarının bazı- ları o kadar sıktır ki, yerlilerden başkalarının bunlara girip çıkma - ları mümkün değildir. Burada da derelerin açtıkları mecralar derindir. Fakat manzara, Dağıstanda olduğu kadar korkunç ve sert olmadığından daha munis ve çok caziptir. Çeçen avulları, tarlaları, bağları, çiftlikleri, hep o mebzul dereler ve ların arasında, yüzlerce evden mü- rekkep avullar görülebilir, Çeçen Avullarının evleri, - Da- ğıstan avullarının &vlerine maza- ran - çok basittir. Ekserisi, birer katlıdır. düz damlıdır. Hafif keres- telerle, güneşte pişirilmiş kerpiç- lerden yapılmıştır. Görünüşleri, gü zeldir. İçleri temiz ve tertiplidir. Odalarına halılar, kilimler yayıl- mıştır, Sedirleri kıymetli kumaş- lardan şilte ve yastıklarla döşen- miştir. Rafları, bakır güğümler, se maverler, birçok ufak tefek ev eş- yalarile ve duvarları da silâhlarla süslenmiştir... Görülüyor ki Çeçen- ler evlerini yaparlar ve tanzim e&- derlerken, - herhangi bir düşman | taarruzuna - müdafaadan ziyade, evin rahatlığına ve kullanışlılığına ehemmiyet vermişlerdir. Her avul, âdeta bir ormana de- yanmış gibidir. Ve her evin etra- fı da, küçük bir bahçe ile çevril - miştir. Ekseriya ormanları temiz- lemek suretile açılan tarlalara, da- rı, mısır, yonca. yulaf gibi sevler eçen avulları, müdafaaya el ekilir. G verişli olmadığından onls- rı müstahkem mevkileri, arkala - rındaki ve yahut yanlarındaki or- manlardır. Herhangi bir düşman taarruzu karşısında kaldıkları za- Çöp Sepetinden Neler Çıkıyordu ? (Başı 2 incide) u şubeden bahsederken, şu- be şeflerinden Pantikyan Efendi üzerinde biraz durmak iste- rim. Pantikyan, aslen Edifneli idi. Taşnak fırkası reislerinden çok 2e- ki, kurnaz, tedbirli, derin görüşlü bir adamdı. İngiliz tebaasından- dı. O bir casus teşkilâtnın Ma- kedonya cephesi umumi ajanlığını harbin devamı müddetince idare etmişti, bu münasebetle, bu işler- le alâkalı İngiliz askeri ve siyasi dairelerinin teveccüh ve takdirini kazanmıştı. İşgalde İngilizlerle be- raber İstanbula gelmiş ve gizli hiz- metler grupunda şimdiki vazifesi- ne geçmişti. Askeri ve siyasi âmirleri arasın- da hemen her arzusunu kabul et- tirecek kadar nüfuzu vardı. Çok doğru diye tanınmış bir adamdı. İngilizlerin yüksek derecede bir memurü olan Pantikyanın kendili- ğinden bizim yardımımıza koşma- sı, Mütareke devrine ait casus fa- aliyetimde karşılaştığım en büyük sürprizlerden biridir. Bizden hiç- bir maddi menfaat görmemiş ve beklememiştir. Öyle olduğu halde milli teşekküllerin teşebbüs ve fa- aliyetlerine daima göz yummuş, bununla da kalmıyarak milli hare- kete şiddetle taraftarlık göstermiş- tir. İtilâf teşekküllerine izini belli etmeden bizimle çalışıyor; hiç bek- man, derhal kadınlarını, çocukları” nı, hayvanlarını, nakli mümkün 0- lan eşyalarını toplıyarak ormanın sık yerine çekilirler, orada şiddet- le müdefaaya girişirler... Çeçenle- ri bu ormandan çıkarmak ve yahut oldukları yerde bastırmak kolay bir iş değildir. Buna binaen Çeçen- “ler ormanlarına çok ehemmiyet ve- rirler: > — Bunlar, bizim tabii kaleleri- mizdir. Derler, Çeçenlerin bu iddiaları, büyük bir hakikattir. İstiklâl harplerini, ancak bu sık ormanlar sayesinde devam ettirebilmişler, bu uzun mü sâldirmak cüretini gösteren bihi- lerce ve binlerce Çar askerinin vü- cutlerini, o cesim gövdeli gürgen a- ğaçlarının diplerine sermişlerdir. Dağıstanın yalçın kayaları, de- rin uçurumları, yerli halktan baş- kalarının kolyaca istifade edeme- diği yolları, her biri birer kale o- Jan taş svulları yurt müdafaasın- da ne mühim faydalar temin etmiş ise, Çeçenistanda da ormanlar, ay- ni vazifeyi Ma eylemiştir. Onun İ- şindir ki, Ruslar bile; (Devamı var) lemediğimiz dakikalarda yardımı- mıza koşuyordu. Mütarekede he- yecanlı bir Ermeni davası körük- lenirken, itilâf devletleri bu davam ya koyu bir şekilde taraftarlık gös terirken, İngiliz tebaası ve yüksek maaşlı bir İngiliz casusu olan bir Ermeni neden bizimle çalışıyordu. Bu sualin cevabını çok aradım. Fa- kat Pantikyan, hislerini gizlemek- te çok usta bir adamdı. Hareket- lerinin saikini hiçbir zaman belli etmedi, Yalnız bana öyle geldi ki, derin bir Edirnelilik gayreti var- dır. Doğduğu şehri çok seviyordu. Burasının günün birinde Yunanlı- tarım, ve Balenrlenn eline geçmesi du. Bizimle iş beraberliği yapması- na bundan başka sebep bulamadım. Pantikyan, bugün kara topraklar altında yaşıyor. Müşkül günleri- mizde memlekete ettiği hizmetleri yadetmeyi bir vazife sayıyorum. Günün birinde Mütareke günleri- nin tam bir tarihi yazılırsa Pantikr yanın hizmetleri hiç şüphesiz tak- dirle zikredilecektir. Pantikyanın bize ettiği hizmetler den ikisini, söz sırası gelmişken bu rada anlatacağım. İlme Uygun Yemek Bu yazının başlığı siz! belki güldüre- gektir. İlme uygun yemek ne demektir? besiiyen sada Insan sahibi herşey kendini tablatin sevkine göre besliyor... diyebi- irsiniz. Filesofların arasında bile böyle düşü. nenler olmuştur. Fakat böyle düşünmek insanı hayvanlarla ve nebatlarla ayni seviyede tutmaktır. Yer yüzünde insanı ayırt eden medeniyet İlim demektir. İn. san tam medeni olmak için yemekleri» nl de ilme uygun yemelidir. Hayvanlar bils ilme uygun olarak beslendikleri va. kit daha gürbüz olurlar, daha iyi ve da- ha fazla döl verirler, Tablat sevkinin insana Iy! beslenmek Için kâfi olmadığına en büyük delili Ja ponyada ve Çinde çıkmıştır. Oratardaki halk tablatin sevkiyle en çok ve belki sade bir prinç yerlerdi. Onun İçini asır- larca zayıf ve akılsız gibi kalmışlardı. Japan donanmasının kuvvetlenmesi, ge- misl neferlere pirinçten başka et, seb- 28 ve yemiş verilmesinden sonradır. Bı nu İlk defa düşünen dekter Takakl ponyanın bugünkü kuvvetinin en yük'âmili sayılır... İtalyanlar da bir va» Kit tablatin sevkiyle Misr unundan * hem de pak lezzetli - ekmek yedikçe pellagra hastalığından kurtulamamışlar. di... Yalnız tablat sevkiyle yemenin cemi» yetler Üzerine fena tesirina daha bir çok misaller gönterilebilir. Fertler Üze- rine fena tesiri her vakit, her yerde gö- tülür. Çok yemekten, sade et yemekten, sade sebze yemekten hastalıklar hep ta» biat sevkiyle yemekten İleri gelir. İlme uygun yemek, kendisini medeni sayan ve medeniyet İçinde sağlık halin» de yaşamak istiyen her Insanın hem içti. mal, hem şahsi düşüncesi olmalıdır. Za» ten ilme uygun yemek, lezzetle ve ke- yitle yemeğe aykırı değildir. Yemekleri- mizde faydah ve lüzumlu şeyleri bize gösteren İlim ve sanat yemeklerin lez- zati ve keyifli olmalarını da düşün müştür... : İlme uygun yemek için herşeyden ön- <e, vöcudümüzde madde ve enerji bu- tunduğunu ayırt etmek lâzımdır. Vücu- dümüzü teşkil eden bütün uzuvlarımız, Bütün nesiçlerimiz maddedir. Vücudü- müzün harareti, hareketi, adalelerin kuv veti, #ilerimizin İşlemesi, sinirlerimizin tesiri, sözün kısası elle tutulamıyan her sey enerjidir. Bunu herkes bilir, diyeceksiniz. Şüp- hesiz, Fakat herkesin bildiği bu basit bilgi unutulduğu için uzun bir zaman yemeklerde sadece kalöri hesapların, hemmiyet verlimiş, Insan kendi icadı ©- Jan makineye Benzetiimişti. : Vücudümüzün maddesini de, enerjini- nl de bize yerekler getirir. Fakat ikisini de temin edecek olan ayni gıda değildir. Enerji temin eden gıdalar vüsudümüzün çıkam kısımları yenilemek İçin muta. Ka aibeminli maddeler - şimdi onlara protld denilir » lâzımı iu maddeler lözumunda Insana enerji de verirler a ma, enerji temin eden yağlar ve şeker- ler vücüdümüzdeki maddenin hepsini te. min edemezler, Onun için vücudümüzün maddesine, büyümesine ve dalma yenilenmesine en ziyade lüzumlu gıdalarımız pretidlerdir. (SPORDAN MABAAT) Galatasaray Dün Güneşlilere 7-0 Mağlüp oldu (Başı 6 ıncıda) Maçın tafsilâtı £ Yukarda yazdığım gibi, bu maça ayrılan sütuflar yedi golün tafsilâ- ana ancak yetişebilecek. Bunun için sadece golleri nakledeceğim. Sahaya evvelâ Galatasaraylılar, on ların hemen arkasından oGüneşliler girdiler. Güneş takımı şu kadroda idi: Cihat - Faruk, Reşat - Ömer, Rı- za, Yusuf « Salâhaddin, Rasih, Melih, Niyazi, Rebii, Galatasaray takımı: Sacit - Suavi, Reşst - Musa, Eşfak, Adnan - Haşim, Mehmet, Bülent, Süleyman, Necdet. Galatasaray bu şeklini birinci dev renin onuncu dakikasında Haşimi i- çe almakla değiştirdi. Birinci devre Güneşin uzun paslar- la iniş tecrübelerile başladı. İki tara- fn da asabi olduğu farkediliyordu. Güneşin golleri : Yedinci dakikada sol muavin Öme- rin aradan uzun verdiği pasa yetişen Melih yerden bir şütle takımının ilk sayısını kaydetti. Bu golden sonra Güneşliler hayli gevşediler, radyo makinelerinde tesa düf edildiği gibi, hücum dalgaları ya- pıldı. Epey sıkıştılar. Sonradan yine radyoda olduğu gibi açıldılar, kuv - vetlenerek hücum hücum üstüne ta- zelemiye başladılar. Yirmi beşinci dakikada Güneş mer kez muavini Rızanın verilen pasını kapan merkez muhâcim Melih, kü- çük bir çalımla Galatasaray müdafii Reşndı geçtikten sonra Salâhaddine verdi. Salâhaddin sol ayağı İle vurdu ğu bir şütle ikinci sayıyı yaptı. Birinci devre Güneşin 2-0 galibi- yeti ile bitti, j İkinci devre : Onuncu dakikada, sol açık Rebii- den sol iç Niyaziye geçen topu Niya- 7i derin pasla Melihe kadar uzattı. On yedinci dakikada sağ açık Sa- lâhaddinin verdiği geri pası iki mü- dafi arasından alan Rasih bir göğüs hareketi ile geçti. Çıkan kaleciyi de atlatarak havada kontrol ettiği topu mükemmel bir vuruşla içeri attı. Yirmi üçüncü dakikada, sol açık Rebiinin sağ açığa kadar uzanan pası nı alan Salâhaddin kaleye doğru ka- yan koşusile sol müdafi Adnanı ar- kasina taktı ve kalecinin kapadığı kö şeden müthiş bir şütle beşinci golü de attı, Otuz yedinci dakikada merkez mu- hacim Melih, ortadan aldığı boş pası mükemmel sürüşile kaleye yaklaş- tırdı. Müdafi Adnanın sarjından da sıyrıldıktan sonra sağ köşeye yerleş- tirdi. Güneşin yedinci golü : Kırkıncı dakikada, sol muavin Ö- İmerin on sekiz pas haricinden çekti- Zi şütünü Galatasaray kulecisi Sacit güzel bir plonjonu ile kurtardıysa da bloke edemediği topa yine şimşek fır layışile yetişen MeliH' yedinci göle de muvaffak oldu. Maç bittiği vakit, Güneşliler şimdi- ye kadar kazandıkları teveccühlerin iki mislini temin etmiş olarak şeref- le sahadan çıktılar, Kendilerini haklı olarak tebrik ©- debiliriz. ATLETİZM * Kır Koşusunda Alınan Neticeler Ankara, 20 (Tan muhabirinden)— 6000 metre üzerinde tesbit edilmiş o- lan Türkiye kır koşusu şampiyonası- na 46 atlet iştirak etti. şunlardır: 1 « İstanbul 14 puvanla, 2 - Eskişe- hir 27 puvanla, 3 - Ankara 27 puvan- İ GEBE BAYANLARIN Yüzündeki siyah lekeleri FAZIL ÇİL İLACI Giderir. Zavallı Balıklar.. Neler Çekiyormuş!.. (Başı 5 incide) da göstereyim, Şimdilik kıyıya ine lim. Bir iki yem alalım. Güneş ba- tarken “lüfer” e de bakarız. tali- hinizi denersiniz. Şu adamda belki yem vardır. — Dokanıyor mu arkadaş? — Seyrek meyrek geliyordu am ma etekte kış kiş vurdular. Deni- ze çekildi hayvun. Birşey anladınız mı bu konuş- madan? Balıkları ağa vurdurmak için sahilde taş atmışlar. Buradaki hayvanlar ürkmüş, açığa çekilmiş- ler, Tam vakit te geldi işte. Size dört kılla örülmüş incecik bir Volta ve- reyim. Buyurunuz. Yemi de hazır. Bırakınız bakalım. İlemen geldi de gil mi?. Tutuldu, çekiniz. Pek eğ- lenceli buluyorsunuz değil mi? Ar tık gelmiyor mu dediniz? Tabii gel İ mez efendim, ortalık karardı. Eli- İ nizdeki voltayı nazarlarınızla dibe doğru takip ediniz. Görüyor musu Duz? Biraz evvel suda hissedilmi- yen volta şimdi kıvılcım saçan bir sütun gibi görünecek. He- le biraz elinizi (ooynatırsanız işte bu “fosfor” (o hâdisesine İ “yakamoz” derler. Geceleri balık- İ lar yakamoz pırıltılarile yemlerini. düşmanlarını ayırt ederler. Gayri tabii bir çakıntı görürlerse sökul- mazlar. Bilâkis uzaklara kaçarlar. Gırgırcılar da bu yakamozu se- verler. Çünkü gündüzleri rüzgâr ve çırpıntılı havalarda her reis ba- lığı farkedemez. Gece yakamozu- nu kolayca görebilir, I şitiyor musunuz? Açıkta yi ne bir telâştır başladı. Gır- gırcılar lâmbalarını yaktılar. Balık çevirdiler. Oraya kadar gidelim is- terseniz. Bakınız, hemen şurada bir takım “istinga” ediyor. Görüyor musunuz, denizde ne müthiş bir aydınlık hâsl oluyor?! Balıkçılar buna “deniz yanıyor!” derler, Müm kün olsa da orta suya inebilsek gö Teceğimiz manzara, tam bir fecri şi maliyi andıracaktır. O fecri şimali ki, hani geçenlerde Garbin bazı di YEREDİŞR KİŞ Mamul vi Çİ gına çevirmiş, sokaklara düşürmüş tü. İşte onun beş on kat daha sun- tarlusu! Lötfunuzu, nezaketinizi fazla is- raf ettim, af dilerim ve teşekkürler ederim, geldiniz, tecrübelere işti- rak ettiniz. Balıkların his ve kuşku kabiliyetlerini ölçtünüz, balıkçıla- rin sözlerini işittiniz. Son bir lütuf olarak elinizi vicdanınıza koyunuz da: Sabahtan akşama, akşamdan sa baha kadar bütün akin mev- simi Otam methalde denize durmaksızın ağla atılır, çekilir, geceleri (o sabahlara kadar Ode niz yangınları ihdas edilirse akına zarar verir mi?. vermez mi?. Hük münü lütfen siz veriniz aziz karile- rim. ERZURUMDA: Yeni Halkevi Binası Gelecek Ay Bitiyor Errurum, (TAN) — Halkevi, bi nasızlık yüzünden çok zahmet çek- mektedir. Bütün kollar ve kütüpha- ne bir tek odada toplanmıştır. Bu darlığa rağmen Halkevinin kolları oldukça iyi çalışmaktadır. Şehrimiz- de temsil heyeti ve muntazam bir sinema olmadığından, temsil kolu a- rasıra tertip ettiği piyeslerle ihtiya- cı mümkün mertebe karşılamakta- dır. Evin Ar kolu da fsaliyettedir. Üçüneti umumi müfettişlik inşaat sahasında yaptırılmakta olan Halke- vi binası Nisan sonlarında bitmiş o- lacak ve ev, yeni binada faaliyetini tanzim ederek arttıracaktır. & Bugün çıktı, Genç ve kıymetli yazı- cının en orijinal yazıları. Fiyatı 40 kuruş. YENİ KITAPÇI — Ankara caddesi No. 85 Rüzgârın Kopardıkları Refik Topkan Şiir — Nesir Hikâye - Tiyatro

Bu sayıdan diğer sayfalar: