9 Temmuz 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

9 Temmuz 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

$ TEMMUZ 1935 SALI ULUS Ucuz şeker, pahalı şeker Fabrikalarımız ne kadar şeker çıkarıyor, Bizler ne kadar şeker yiyoruz? Şeker Fiatının düşürülmesi satış üzerine nasıl bir etki yaptı?.. Ye- mi Fiatın yeritilmesine başlanalı nu raka: daha bir ay bile olmadığından bu mlara dayanarak izah etmeğe imkân yoktur. Bununla bera - ber genel olarak yogaltımın yüzde yirmi, yirmi beş arttığını söyliye biliriz. Yeni yogaltman sahına girenler arasında köylülerin ve çifçilerin en çok alıcı oldukları görülmektedir. Çok yakın bir zamana kadar fiat yüksekliği dolayısiyle şekeri belli zamanlarda ve az mikdarda yiyebilen köylünün bugünkü Fiat dolayısiyle değişen durumu yarın için çok umut vericidir. Şehrimizde reçel mevsimi olması dolayısiyle en fazla toz şeker sarfedilmektedir. Köylü, fabrikalar için ektiği pancar fazlasından ve üzümden yaptığı pekmezle balının yanına şekeri de bir — beslem maddesi olarak koymaya başlamıştır. Bugüne kadar dünyanın en az şeker yiyen uluslarından biri e! amız gibi ulusun sağlığı bakımın - dan düzeltilmesi gerekli olan dufmu en kestirme yoldan kotarmaya karar veren hükümet ilk iş olarak ulusal şeker endüstrisi kurmuş ve Hiatları düşürmüştür. Bu yazı bu tedbirlerin ne kadar gerekli ve ve. rinde olduğunu anlatmaktadır: Çok önemli bir yiyecek maddesi o- lan şekerin üretimi aşağıda izah ede- ceğimiz bir tarımsal üretime dayandığı için ulusal ekonomi bakımından önemi gek büyüktür. Yiyecek bakımından ö- sezildiği — için memleketimizde şeker — fabrikalarının kurulması girişimleri yarım asır önce- ye kadar çıkar. Ancak bırakığlar ve- sülmesine kadar varan izinler ve bağış- damalara karşın şeker fabrikaları kuru- damıyordu. O zamanlar işin pek büyük ekoncmik önemini gereği gibi yeritile- bilecek ulusal bir hükümetimiz yoktu. Bundan dolayı şeker endüstrisinin te- melleri ($ nisan 1925) tarihli şeker kııı mununu çıkaran cumuriyet hükümeti tarafından atılmak nasip olmuştur. Bu kanundan sonra kurulan Alpul- Ju ve Uşak fabrikaları, her yeni doğan endüstri kolunun karşı kaldığı gocuk hastalıklarını geçirdikten sonra Eski- şehir ve Turhal fabrikalarının w- masına imkân olmuş ve h[îüd(hünm Mhtiyacımızı npımnıcfk üretim er- kinde bir şeker endüstrimiz kurulmuş- tur. memi ve tarımsal yeri — A M Bu fabrikaların Üretimderi aşağıc Ki tabloda görüldüğü gibi artmıştır; Yıl Ton 1926 615 1927 5.284 1928 4.567 1920 8.207 1930 13124 1931 22.900 1932 271.51) 1933 65.557 « 1934 58.797 Aynı yıllar içinde dışardan getirdi. ğimiz şeker mikdarlarının artıp eksili- yi aşağıdaki tabloda gö Yıl 'Ton 1926 62070 1r27 61514 1928 63413 1820 60.588 1930 63.291 1931 44342 1932 29336 1933 17256 1934 3728 Yukarda yazılı şeker üretimini sağ- damsik için pancar ekirnine ayrılan alan ile alınan pancar mükdarları — aşağıda gösterilmiştir. Ya alan Pancar dekar 'Ton 1926 4000 4.729 1927 48.460 34931 1928 S&.450 21.480 1929 52.710 53.518 1030 05.160 87.571 19314 £36.780 157404 1932 153.750 178280 1933 255.670 469.119 10934 310000 Memleketimizde şeker — yoğaltımı çok düşkün bir derecededir. Bu yoğaltım 1929 ve 1930 senelerinde 75.000 Tona, yani nüfus başına 5 kilo- ya çıkmış iken son yıllarda 53-55 tona, yani nüfus başına 3,4 kiloya düşmüş bu- dunmaktadır. Halbuki 1933 senesinde nüfus başına düşen şeker mikdarı: Danimarkada 542 İsveçte 421 Hollandada 411 Belçikada 278 Çekoslovakyaca 267 Avusturyada 2SA Almanyada 231 Yugoslavyada $7 Romanyada A aa kilo olmuştur. 'Tahılın ve genel olarak — toprak ü- rünleri ile ham maddelerin çok düştüğü son dünya buhranı yıllarında bizde de azalan âlım kuvvetinin bir sonucu olan | bu düşüşü — tabliğ bulmak — lâzım - dır. Zira gşeker Hatları 4 - 5 yıl danberi hemen hemen durlu bir düzey de kalmış bulunmakta idi. Buğgün şeker fabrikalarımızın üretim kapasitesi — 75-80.000 'Ton'dur. Bu - na karşı hükümetimizin yeritilmesine karar — verdiği Gönemli düşüzmeden önceki fiatlar kaysaydı yoğaltımın el- li bin tona ve belki daha az bir mikda- ra düşmesinden korkulabilirdi. Halbu- ki yüksek kapasitede olan fabrikaların az Üretim yapmak yükümünde kalma- ları şekeri gittikçe pahalıya mal etme- lerine dayanabilirdi. Bunun tersine fiat ucuzlatılırsa halkın fazla şeker yoğalt - ması ve dolayısiyle de şekeri ucuzlat - mak mümkün olacaktır. Fazla yoğaltım birinci plânda ulusun sıhhiğ kuramını kuvvetlendirmektir. Bundan sonra yo - galtım fazla pancar üretimi demek oldu. gundan geniş topraklarımız pancar eki. mi ile faydalanmış olacaktır. Çüskü bu ekim çiftçiyi tarlası nı di kazmıya, çok eyi bakmağa, gübresini iyi kullanmıya yükümlü br- rakan bir ekimdir. Bu ekim çiftçiyi dikkatli bir bekleme ve bunun sonucla- vı ile faydalanmak zorunda bırakan bir ekimdir. Ve son olarak pancar toprak- tan, meselâ tahılım ihtiyacı olduğu bes- leyici maddeleri, almadığı için bu çok iyi hazırlanmış topraklara pancardan sonra ekilecek ürünlerin de randımanı da artmaktadır. Demek id çok pancar üretimi geniş bölgelerimizin genel ekim düzeyinin yükselmesine hizmet ctmektedir. Çok şeker —üretmek — fabrika - darın yüksek veya tam kapasite ile çalışabilmeleri demektir ki 35-40.000.000 Hralık ulusal kapitalin bağlandığı şekcı fabrikalarının güven altında bulunma- sı demektir. Çok şeker yoğaltımı dev. Aydında türlü Memleket Postası — çalışmalar ve ürün durumu Bu ay Kızılay haftası parlak ve zen gin törenle yürüyor. Haftanın lik günü Halkevi salonunda bir toplantı yapıldı. Halkevi mızıkasının çaldığı — erkinlik marşile başlayan toplantı başkan dok- tor B. Nafiz Yazganın kasa bir söylevile Kızılayın tünnet yaklı ve ardınaan aoktor B. Süleyman bir konferans verdi. B. Hüseyin Bayka ra piyanoda parçalar çaldı, Kurum hafta dolayısiyle kurağında bir eşya piyanoğgsu hazırlamıştır. Dün de 130 yoksul ve kimsesiz ço- cuğu sünnet ettirdi. Kızılayın verdiği ayakkabıları — ve entarileri giyen çocuklar — hayırsever Aydın otobüsçülerinin ayırdıkları oto- let gelirinin yükselmesi demektir. Ge- lirin artması önce mikdarın ziyadeli - ğinden, ondan sonra da şeker Üretimi- nin artması İle nisbetli olarak yükse- lecek yoğaltım resminden — doğmakta- dır. Yapılan hesablar göztermiştir ki ge- keri toptan olarak yirmi beş kuruşa satabilmek için bugünkü 55000 ton üre- timde yalnız 4,1 kuruş yoğaltım resmi almak kabildir. Halbuki — yoğaltım ve bundan ötürü üretim 75.000 tona çıkar sa aynı satış fiatı korunarak 3 kuruş fazla yani 7,1 kuruş resim almak kabil- dir. Böylelikle halka hiç bir fazla re- sim veya fiat yüklemeden hazmeye 3.000.000 lirayı aşan bir fazla gelir mürmkün olabilecektir. Halkımızın farla şeker yoğaltma. sı imkânları sağlanmış mıdır? Sorusuna derhal evet cevabı verilebilir. Fiat düş- mesinden önceki zamanda halkımızın şeker için harcadığı para yuvarlak bir hesab ile 20.000.000 lira idi. Şekere ge- ne yalnız bu parayı harcarsak şimdiki fiatlara göre 80.000 ton şeker yoğalta- biliriz ki bundan önceki yoğaltmıya gö- re hemen 96 S0 bir fazlalık demektir. Yaoğaltmanın bu dereceye — çıkacağını kuvvetlendiren bir sebeb de 929 ve 930 yıllarında şeker yoğaltımımızın 75.000 tonu aşmış bulunmasıdır. ettirdiği - çocuklar büslerle önlerinde Halkevi mızıkası ©- larak şehri dolaştılar. Uraya ve Parti kurağları önünde gösteriler Parti kurağında orta okul direktörü B. Refik Yıldırım telli oğlu Kızılay ve kızı| haç hakkında önemli bir söy. yaptılar. lev verdi. Çocuklar süel yurda giderek büttün Aydın bekimlerinin elbirliğiyle sünnet edildiler, Şarbaylıkça da çocuk- lara şeker dağıtılınıştır. Dün akşam sülel bahçede kurum par- lak bir de garden parti verdi. Bu ak- şam da sanatlar okulu talebelerinin eğ- lencelerinde piyango çekilecektir. Kızılay kurumunda, bu hafta da ye- niden birçok üyeler yazılmaktadır. Bu ayın 26 ıncı günü Bozdoğan'dan Nazilli'ye gelen 20 numaralı — Nazilli zafer otomobillerinin — 26 kişilik bir kamyonu ber zaman olduğu gibi dışını da üztünü de doldurarak 38 kişi ile ve hızla yol alırken kuruova kahvesi ön. lerinde önüne bir manda arabası çık- miş, şoför direksiyonu kırmış tarlaya saparken hendeğe batarak devrilmiştir. Şoför hemen kendisini dışarı atmış, yolculardan iki bayanla bir bay yara- lanmıştır. Ben Nazilli zaler - otomobillerinin fazla adam taşıdıklarını birçok kereler yazarak ilgililerin dikkatini çekmek is- tedim. O yazımın çıktığı ve Aydına geldiği gün Aydın Şarbayile birlikte köşk Sultanhişar srasında Nazilli za- fer otomobillerinin 28 numaralı otomo- biline içi üstü çamurlukları adamla do- du rastladık. Şarbay telefonla emir ve- rerek şoförün vesikasını aldırdı ve pa- ra cezası kestirdi. Daha büyük kaze- lara uğramamak için hemen bu işi bir düzenine koymak gerektir sanırım. Geçen yıl sivrisineğin çokluğundan sıtmanın çoğaldığı yazılan Kuyucak ve çiftlik ovalarında sıtma savaşı bu yıl pirinç ekimini yasak etmiştir. Aydın Halkevinin bir nisan 935 de hapisveinde öğretmen Salp yönetimin- de açtığı okuma yazma kursuna dün Tefrika: 117 US'un romanı Michelenin kitabı Türkçeye çeviren: Nasuhi BAYDAR 1 Aksel MUNT San Vazam ek çok şey yoktu, fakat para Odalarda Ezk şeyler vardı. Hiç biri lü- me alın: geğildi, hiç biri çirkin değildi, biblo ııırl'li“'e beriyi oralarda bulamazdınız. Beyaz gibi o:u a ilkellerin birkaç tablosu, Dürer'in duvari boyası, bir yunan alçak kabartması bir sulu Mozaikle örtülü döşemeye iki eski asılmıştı. " — . Caların üstünde birkaç ki- Faenza ve Ürbano'nun elle - (dam çanaklar içinde, her ta- Tinden çık_”.';d, idi. Küçük kiliseye giden yo- çi mda, bütün ağaçların en asalı e- Jun iki yan daha şimdiden kocaman ağaçlar Evime adını vermiş olan küçük olmuşlardı. K benim olmuştu; bana kitab n ede“ui. Beyaz duvarlarını, eski- Balonluğu ekilge rafları çevreliyordu. Or- î!:âı k;ı:::i çkitlb 'dolu, büyük bir masa var- tada, dı. Ciyallo antika'dan yapılma bir direğe bazalt'tan oyulma bir Horüs dayanıyordu. Yazı masasının üstünde, İsa'dan önceki dör- düncü asırdan kalma bir Medüz başı yüzü- me bakıyordu; onu ben denizin dibinden Çı- karmıştım. Çinkueçento'nun yapmış — oldu- ğu büyük Floransa çeşmesinin üzerinde bir “kanatlı utku,, yükseliyordu. Pencerenin Ö- nünde Neron'un kırık başı, içinde anasını ö- lünceye kadar kürekcilerine dövdürmüş oldu- ğu körfeze bakıyordu. Büyük kapının üzerin- de, Floransa şehrince Eleonore Duze'ye veril- miş ve onun tarafımdan da, San Michele'de geçirdiği günlerin anısı olarak bana arma- ğan edilmiş olan renkli camekân parıldıyor- du. Romalılarca yapılmış mermer - kaldırı- mın beş metre kadar aşağısında, bir temel kazarken, rastgele bulduğumuz, küçük bir türbede gömülü iki papas, beş yüz yıl önce, nasıl kollarını put biçiminde göğüsleri üze- Tine kavuşturarak tabutlarına konmuşlarsa, öylece, sakin uyuyorlardı. Rubaları toz ha- Tine gelmişti, kurumuş bedenleri parşümen kadar hafiti, fakat yüzlerinin çizgileri yerin- de ve elleri, göğüslerindeki putları sıkmak- ——— — —. ta idi. Birinin ayaklarında gümüş tokalı fo- tinler vardı. Onları uykularında tedirgin et- tiğime çok canım sıkıldı ve sonsuz itinalar- la gene eski türbelerine yerleştirdim. Küçük kilisenin dışındaki gotik direkli yüksek kub- be bana pek güzel göründü. Böyle direkler şimdi nerede? Parmaklığın önünden adayı seyreder- ken Mastro Nikola'ya, sfenks'in yerini ha- zırlamamız gerektiğini söyledim, kaybede- cek vaktimiz yoktu. Mastro Nikola sevinç içinde idi, Neden hemen gidip sfenksi ara- Trmyorduk? O nerede idi? Karanın herhangi bir tarafında, bir Ro- ma imparatorunun unutulmuş köşkünün yı- kıları altında yatmakta olduğunu söyledim. Kırmızı mantolu bir adam, şimdi durduğu- muz yerden ilk defa denizi seyrettiğim zaman, bana her sırrı anlatmıştı. Şimdiye kadar onu hep rüyalarımda görmüstüm. Ba- kışım, aşağıda, limanda duran beyaz yata doğru kaydı ve sfenksi istediğim vakit gi- dip bulacağımı söyledim. İşin güçlüğü ona denizi geçirtmekte idi, çünkü gemim için pek ağır bir yük olacaktı. Mastro Nikola, ba- şını kaşıyarak, sfenksi San Michele'ye kadar kimin çekip çıkaracağını sordu. Tabiiğ o ve ben... Küçük kilisenin altındaki romalılardan kalma iki küçük oda, yıkılan tavanların tozu toprağı ile dolu idi, fakat duvarlar, bir adam boyu yükseklikte, tertemizdi ve kırmızı fon üzerindeki çelenklerle danseden nenfolar sanki daha-dün oraya resmedilmişlerdi. Mastro Nikola sordu: “Tiber'in eseri mi?,, Nero Antiko'dan yapılmış, asma yap- raklı ince kenarları olan mozaik döşemeye dikkatle bakarak: “Hayır,, dedim, “bu dö- şeme daha eskidir, Avgust zamarıından kal- madır. İhtiyar imparator da Kapri'ye bayı- lanlardandı, burada bir köşk yaptırmağa başlamıştı. Nerede? Bunu ancak tanrı bilir! fakat köşk bitmeden Roma'ya döndüğü sıra- da Nola'da ölmüştü. Büyük bir adam ve bü- yük bir imparatordu o, fakat inan bana, Ti ber hepsinden büyüktü.,, , (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: