27 Eylül 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

27 Eylül 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 EYLÜL 18935 CUMA Dil nedir? Dü bayramı dolayısiyle B. Besim Atalay'ın dün Halhevin- de verdiği söylevi aşa ğıya koyuyoruz: ) Bir kdginin kargısındakine düşünce. lerini ve isteklerini iyice anlatabilmesi igin kullandığı araçların en iydel ve en anlanışlısı dildir. “En iyisi ve en anlanışlısı, — demip- tim. Çünkü daha birçok araçlar vardır izi onlarla da düşündüklerimizi ve la. teklerimizi karşımızdakine — anlatabili. Tz Ellerimiz, gözlerimiz, çehremizin çizgileri dahi birer anlatma aracıdır. Bu iş için yaratılmış olan örge “dil,, dir. Saydığım araçların hiç birlei dil denlü doğru, dil denlü açık olarak bu işi göremez. Bu her zaman böyle değildir. Öyle sıralar olur ki bir damla göz yaş: bin bir sözden daha etker olur. Öyle an. lar bulunur ki bir boyun büküş bin bir yakarıştan daha koygun gelir. Bir bakışın bir ok gibi yürekler de- Yişi yokmudur. Her ne ise konuşmak ve anlaşmak için en nomal araç dildir. Dil üzerinde söylenmiş birçok eöz. ler- vardır; en iyisi yine (dil) dir. Dil gibi güzel bir kelime tatlı bir #öz var mıdır? Dil kadar da kötü bir neane olmadı. ğı da bilinmelidir; dil! yarasının bıçak yarasından daha etker - olduğunu - bil. miyen yolktur. $ Söyliyen kimsenin aklına, görüşünce, okuyuşuna, anlayışına göre dil de de- Hişebilir. kişinin durumuna göre dilin değiştiği gibi bir ulusun durumu. na göre de dil birçok değişikliklere uğrayabilir. Yaşayışı basit, düşünüşü basit olan bir ulusun dili de basittir. Dilleri birkaç sözün içinde dönüp dolaşan oymaklar ve uluslar çoktur. Dilleri en az elli altmış bin sözle dönen uluslar da vardır; bu sonuncu tlusların bilgi ve sanat kelimelerini de sayıya alacak olursak yüz binlere va. rır. Onunçundur ki büyük bir dileinin önereli bir sözünü ber zaman göz önün. de tutmak gerektir. Söz şudur: “Hiç bir kimse yoktur ki kendi di- linde kullanılmakta olan bütün — keli. meleri bilebilsin.,, Hangimiz, boyunduruğun zelve: Gağ yanmnda bulunan çivinin adını bi. liriz. Haydi bunu bilelim. Birçok zanatlar ve bilgiler ki o zanatı işliyenlerin, o bilgileri bi. lenlerin iş başında kullandıkları ay- kıtların adlarını; söyledikleri sözlerin vardır. anlamlarını kaç kişi bilir? Sözün kısası... Diller de birlikte doğar, büyür, yükselir, dacalır, ysallıkta ne denlü ile: uslarla alça. lır, genişler vey Bir ulusun « ri gitmiş olduğunu anlamak için onun diline bakıvermek yeter; bu, şaşmaz bir ölçüdür. Türk ulusumün eski çağlarda ne bü. yük bir soysallık geçirmiş olduğunu eski dil andaşlarından pek iyi anlaya- biliriz. Bundan (850) yıl önce yazılmış bu. hunan (Divanı Lügat) te türklerin ötü allanmış oldukları yazılıdır. Mendilin er eliyle dünyaya yayılmış oldu. ğunu tarih ökuyanlar bilirler. Daha ilerisini söylersem şaşmayınız. Kıravatın, mantonun türklerce çok eski çağlarda kullanılmış olduğunu Kâşgar illerinde sınaylarda gösterilmektedir. () BİR DİL NASIL YÜKSELİR bir örnekle dili bir büyüme. si, serpilmesi nasıl ki köklerinden dal- Eski ve doğru ağaca benzetebiliriz. Ağacın larına ve gövdesine doğru giderse dil de öyledir. Dil kökünden aldığı kuvvet. le dallanır, budaklanır. genişler, serpi. lir. Kavağa kayısı aşılar gibi yabancı bir kök üzerine başka bir dil asılanmak ve kurulmak istenilirse hiç bir nesne elde edili R. Bi Bir soydan olmıyan iki ağaç biribi. aşılanamaz. Ayşılansa emek boşa Ti gider. : İşte buralarını iyi anlamıyan eski saltanat yazıcıları, — kör benzeticiler türk dilini sözde güzetleştirmek, ge- nişletmek, bezemek için bol bol arap. ça ve acemce kelimeler aldılar, Dili ta. Dilimizin bu denlü bozulmasına, bu denlü — karışık bir kulığa — sokulmasına sarayın da haylı yardımı olmuştur. Sa. vay her yerde kendini halktan ayrı tu tuyor, halkı kendilerine hizmetçi ola. rak yaratılmış bir sürü sanıyordu. Ya. şayış: halktan ayrı olan sarayın dili de ayrı olacaktır. Dil duygunun bir yankusudur. Dili ve duygustu, büyük yığının — dilinden ve duygusundan büsbütün ayrılmış a. lan saray, halkın sesini işitmiyecek. der dini dinlemiyecekti. B. Besim Atalay Öyle saraylar vardı ki orada ten başka her soydan adamlar buluz du. Öyle sultanlar vardı ki ana dili ye. rine yabancı dil kullanırlardı. “Acem Şahı,, dediğimiz Şah İsmall türkçe nefesler yazarken Yavuz Sultan Selim (Saili) adını takmarak farsça şiirler yazıyordu. İran tarihini, İran edebiyatını yoktan var eden türk saraylarıdır. "Acem Zin- degerdem bedin parisi,, diyen İran şai. £i bir türk sultanının sarayında yetiş. mişti. Din uluları da dilimizin bozulması işinde çok yardım etmişlerdir. Onlara göre varsa da arabça, yoksa da arabça idi. Gelelim işimize.. Dil de yaşıyan her hangi bir (örge) gibidir; bir varlıktır. Her yaşıyan varlık ölmemek için bes. nalıdır. İçerisine aldı. bir — varlık yök olur; yaşayamaz, Türk dilinin 8. leyici şeyler a ği nesneleri sindiremiyen m baline gelmesine sebeb içerisine gelişi güzel sokulmuş olan yabancı ke. limelerdir. Bu kelimeleri olduklar Bi. bi yazmak ve söylemek, — söylenişinde hiç bir değişiklik yapmamak, yapılır. sa yanlış saymak, küfür demek dili öl. dürmeğe uğraşmak demektir. Yine ağaç örneğini ele alalım. Bir ağacın gövdesini yaralamak, dallarını kırmak, kendi büyüyüşüne brrakmamak, beri taraftan da dört yanını kötü sar. maşıklarla sarmak o ağacı mı? kurutmaz $ Halbuki türk dili türk soyu gibi yer. yüzünün en büyük dili olmağa at mişt atan- Bir dil yedi sekiz bin yıldan. beri bilgi ve soysallık dili olmuştur. Bir dil ki bugün bile Bosna'dan Peki. Sudan'dan buzlü — denizleredek yayılmıştır. Bir dil ki binbir yağınçla. ra, binbir saldırışlara göğüs germiş; ölmemiş. Hiç küşüm etmemelidir ki a di ulusu gibi büyüktür, büyüyecek. tir ne, $ “Yedi sekiz bin yıldanberi bilgi ve soysallık dili olmuştur.,, demi mü tanıklamak için size birkaç ör. nek vereceğim. (Farisf) adı verilen bir dil vardır. Bunün bugün edebiyatı ta. rihi ve başka her şeyi vardır. Bu dilin yarıyarıya türkçeden gel. miş olduğunu söylersem şaşmayınız. Daha birçok dillerin olan türkçemizin büyüklüğü — karşısında ö- ğünç ve kıvanç duymamak elde değil. dir. temeli Farsçada bugün bile kullanılan u. müt, sürme, tensuh, kurut, çabik, ça. lâk gibi sözlerin türlkçe olduğunu söy- lemeğe kalkışmak, “güneş var,, demeğe uğraşmak gibi bir şey olur. Beri size daha başkm örnekler vere. ULUS Gündelik BİR DOSTLUK ANITI (Başı 1. ci sayıfada) ce bilindiğinden zaid olmakla be - raber - burada bir defa daha te - yid etmek isterim.., Bütün bu söylenenlerde, — ba- şındakilere yürekten bağlı olan iki memleket halkmın temiz duygula- rıme bulabiliriz. Atatürk, geçen mayısta Büyük Parti Kurultayının — açış söy- levinde Sovyetler Birliğine sayg- mızı önemle anmışlardırı “Sovyetlerle dostluğumuz her zamanki gibi sağlamdır ve içtem- dir. Kara günlerimizden kalan bu dostluk bağını türk ulusu unu- tulmaz bir hatıra bilir. İki memle- ket arasında her yönden değetler sıklaşmakta ve genişlemektedir.., Sovyet halkı; türkün her şey- d.e ve her zaman büyük Önderi gibi düşünüp duyduğunu bir dost olarak çok yakın ve çok iyi bili Bu sebeple kendileri için söy - lenen saygılı sözler de, - Atatürk- ün her sözünde olduğu gibi - bü :ıün memljeketin sesini duymuşlar- ır. B. Piyatakof, Sovyet ülkesine. Türkiye'nin derin saygısını götü rüyor. Sevimli konuğumuzun de- ğerli hatırasını her anışta dostlu- ğunün — bu eserini de unutmıya- cağız. S Kamâl ÜNAT ceğim. Bu örneklerin fareça oldukları. n açık sayanlar çoktur. Halbuki bir parça araştırılacak olursa türkçe olduk. ları meydana çıkacaktır. (Arzu, âsan, âşamiden, bâru, birehi, bizar, bâran, tiz — ter, endam, hayli, dâru, dürüşt, kahraman, kâğıt, yar..) kelimeleri gibi.. Bilginin istediği tanıkların hepsini bu yolda getirebiliriz. Bu kadarı da tuttuğumuz yolun doğruluğunu göster- meğe yeter. $ Türk soyunu düştüğü, düşürüldüğü ölüm uçurumumdan çekip çıkaran, onu yeryüzünün her yanında saydıran bü . yük Önder; türk dilini de kurtanmış, onu insanlığın en büyük, en eski ve en kullanışlı dik olduğunu herkese gös. termiştir. Bin saygı bunu başarana, bin sevgi bunu yapana. $ Yeni dilde yazılmış ufak — bir şiir okuyarak sörümü ketmek istiyorum. ŞliR Ne günlerdi dinleyin, o ne kara gün. derdi Kan ve ateş denizi kudururdu kükrerdi Ne karanlık günlerdi, san eserdi her yerde yarımazdı Köklerde. Günveş her gün kıpkızıl kan içinde doğardı Herkes türke düşmandı. Her şey tür- kü boğardı Ay doğmdadı, yıldızldar Ne günlerdi dert tasa Bir çıldırmış kudurgan deniz — gibi ulusa Yüklenmişti, €zerdi, yok etmeğe ko. şardı Dalga dalga yükselen zulüm dağlar aşardı 8 Ne günlerdi her gönle bin bir acı dolmuüştu Yeryüzü türk soyuna sanki tamu ol. muştu. $ Gün kararmış her bucak şimşeklerle yanardı Bin zulümla türklüğün kara bağrı kanardı Türk ulusu yaralı aslan gibi inlerken Beklenirdi ölümü, yoktu umut kim. seden Derken ulus içinden bir demir el yükseldi Arkasından çok yüce bir Uyaran sex geldi Parçaladı sisleri Dedi Türke “ileri!,, Ey bahtı yar türk oğlu Önünde omur dolu Ve san dolu bir yolu Sen bu seste bulursun Durmadan ilerlemek şana yebi din olsun. SAYIFA S Dünya medeniyetinde Türk dilinin rolü Değerli tarihçimiz B. Hüseyin Namık Orkun, Dil Bayramı dolayısiyle dün Halkevinde verdiği ve aşağıya koyduğu- muz söylevinde, türk di Tünü şöyle anlatmaktad ır: Çok yakın bür geçmişe kadar karihi. mizin en eski çağları kayı boyundan olan Osman oğulları hanedanı ile baş. latılmakta idi. Vakıa Süleyman Paşa, Ahmed Vefik paşa, Necip Asım gibi. ler tarihimizin daha eski çağlarını a. taştararak ortaya çıkarmak — istemişler B. Hüseyin Namık Orkun ise de bu değerli araştırmalar birkaç | yabancı eecrden bilgi alınakla kalmış. ı tı. Biz tarihimizin kaynaklarını bu ka. dar yakımdan aramakta iken — yabancı ellerde çok Önceleri meselâ Fransanın kırallık çağında yetişmiş olan - tarihci ile türkün geçmişini Çinin kuzeyinde oturan Hiung.nu yani Hunlara bağla. makta idiler. Hunların tarihi — ise eli mizdeki açık belgelere göre İsadan ön. ce yirmi dört yüz yıla kadar çıkmakta. dır. Arkadaşlar; her ulus her şeyden e. vel kendi ulusal geçmişini — araştırır. Yabancı bilginlerin bizim — tarihimizi araştırmazı bu işi yabancı göziyle gör- mek demektir. Netekim bunun çok a. çık sonuçları da meydana çıktı. Bunu âr misal ile açık olarak göstereyim: Biliyoruz ki bugünkü Avrupa toy- sallığının kökü yunanlılar — vasıtasiyle Mezopotamyaya kadar dayanmaktadır. Buralarda bulunan eserler ise hep Sami dili ile yazılmış olduğundan Sami ulus. laren soysallığın ilk esasını kurdukları iddia ediliyordu. XIX ci yüzyılın ilk yarısında Layard ve Rassam Ninive yı. kıları arasında Asur kıralı Assurbana. pal'ın kitabsarayını açınlamışlar, bura. da yüzlerce hattâ binlerce çivi yazılı yazıt elde etmişlerdi. Bunların yazıla. ve dilleri Persepolis yazılarının ü. çüncü yazısiyle — birleşmekte olup bur dilin de Samf bir dil olduğu biliniyor. du. Asur kıralınım kitabsarayında bu. lunan bu yazıdlar araştırılırken bütün yazıdların dili aynı di! olmadığı, bir de Samt olmıyan dil ile yazılmış yazıdlar bulunduğu bilgi adamlarının dikikatini çekmişti. Bu yazıdların hemen - hepsi diniğ metinlerdi. Dikkat edildiği vakit şurası da anlaşıldı ki bu metinleri ya. anlar Sami dil ile yazılmış metinleri inin dünya medeniyetindeki - vo- asla dikkate almamışlar, aksine olarak Sami dil ile yazanlar bu m-tinleri ken. di dillerine çevirmeye — çalışmışlardı. Ünlü bilgin Oppert 1854 de bu dilin Turan dillerinden bir di olduğunu or. taya, koydu. Oppert'in bu mesele üze. rinde daha önemli bir buluşu — vardır. Bu givi yazısını bulanlar Babylonia'da. ki Samiler deği! Turan dilini kullanan bu ulustur. Öppert'in du buluşu artık sosyallık eskiliği şerefini Sami ulusla- rın elinden [ıtılgini ilân etmekte idi. Bundan ötürü hemen musevi bilginle. ri ortaya atılmış, bu şerefi ellerinden kaptırmamak için aytışmaya başlamış. Tardı. Bu musevi bilginler arasında he. le ramanyalı musavi olan Josef Halevi en fazla çabalamıştır. Halevi böyle bir dil olmadığını, bu dilin Sami rahible- rin kendilerine göre bir yazısı ve di olduğunu ileri sürmeğe başlamıştı. O zemanlar bu dilin elde edilen eserleri pek az olduğu için ve bu eserlerinde hep diniğ olduğundan Halevi birçok bilginleri de kendi tarafına çevirmeğe başarıyordu. Oppert ve yanatları — ile Halevi arasında çok çetin aytışmalar sürerken öbür yönden Sümer dili adı verilen ve yazıdlarda Eme.ku adıyla anılan bu ulustun — dil araştırmaları da ilerlemekte idi. Bir yandan da — birçok bilginler eski eserleri aramak için bu. ralarda kazılar yapmakta ve yeni yeni eserler elde etmekte idiler. En sonra Teklobh'da bulunan eserler çok açık bir surette ortaya koydu ki, soysallığın eskiliği Sami ulusların değil Turani dedikleri bu Sumer ulusundur. Deliç, Homel gibi bilginlerin de açık olarak ispat ettiklerine göre Turan ulusu de- dikleri bu ulusun dili yalnız ve yalnız türk dili ile ilişiklidir. Fakat soysallık eakiliğinin elden gittiği gibi bütün Av. rupa soysallığının kökü bu türk ulusu. na dayanınca avrupalı — biginler bu işi daha fazla karıştırmamak için ellerin. den gelen emeği harcamışlardır. Mese- leyi buraya getirip kendilerinden yana çıkmadığı için burada bırakan avrupalı bilginlere teşekkür eder ve işi daha ilerilere götürmek ödevini kıvançla ü. zerimize almamız kadar tabiiğ bir şey olur mu?. Ankadaşlar; türklerin Orta Asyada birçok şebirler kurduğu ve çok cski çağlardan beri yüksek bir soysallığın temellerini attıkları hepimizce bilinir. Yine avrupalı bilginlerin araştırmala. rına dayanarak Avrupada türklerin ö nemli büyük şehirler kurduğunu göre- biliriz. Budapeşte üniversitesi — profe. sörlerinden Melich Janos yer adlarını araştırarak tarihin yazmadığı hirçok hakikatları artaya koymuştur. Biliyo. ruz ki türklerde Akşehir; Kırşehir; Akhisar; Karahisar gibi yerlere ad ver. mek usulü vardır. Bu misalleri dabha gçoğaltabiliriz. Anadoluda Akkaya; Ak- köy; Aktaş adlı bir çok köyler vardır. Rüusyada Akerman yer adını biliyoruz. (Sayıfayı çeviriniz) i doxrorrürımızdan kimyeger B. Hadinin ötey gün trenle Istanbulda Ankaraya gelirken trende kalp durmasından öldüğünü — yazmıştık. Yukardak; resim, Dr. Hadinin dün yapılan cenaze alayrndan bir — görünüştür.

Bu sayıdan diğer sayfalar: