27 Ocak 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

27 Ocak 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—4— VAKIT 27 Kânunusani 19 132 Ne ) A üsü — Dsrülbedayide ilk şarkılı komedi — darülbedayide çalgılı piyes şu- besi açıldı, balet dersi veriliyor, ve saire, ve saire. Şeklindeki neşriyat nihayet evvelki akşam cevabını aldı, Istanbul şehrine bir operet kazandırmak istiven belediye re- :si, şehir meclisinin verdiği ve müteakip senelerdede bütçeye koyacağı tahs'sıtla ve darülbe- dayie bakim o an muntazam me sayile bu yeni teşebbüsün resa- nelini temin etmişlir, fakat bu sağlam başlaoyıçtan güzel bir neticeye erişebilmek için geçile- cek yol haylı çetindir, güçlük- lerle doludur. Bu müşküller bir bir tetkik olunmuş, tesbit edilmiş, ve şu neticeye varılmışlır; İstanbul şeh- - rine bir operet heyeti kazanıdır- mak için yapılacak iş, İstanbul konservaluvarıyda bu san'at şu- besinin, okutulmesi için bir şube açmaktır. © Zira muhakkaktır ki konserva- tuvar terbiyesi görmemiş kimse- den operet san'atkârı çıkarmak imkân dahilinde değildir. Demek ki > Istanbul © şehri muutazam musiki ve tiyatro tab- sili görmüş bir operet heyetine ancak üç dört sene sonra kavu- şabilecektir. Şu halde Darülbe- daşide evvelki gecedenberi hal- kın huzuruna çıkarılan eser ope- ret değildir ve Darülbedayide, denildiği gibi, bir operet kısmı yoktur, orada böyle bir şube açilması da kolay değildir. z eret seyretmek arzumuzu üç dört sene sonraya saklıyaca- ğız. O zamana kadar Darülbe- dayide bazı küçük tecrübeler yapılamaz mı? Meselâ senede bir iki tane olsun şarkılı (komedi oynanamaz mi? İşte bu mülâhaza neticesinde evvelki akşamdanberi Darülbe- dayide temsil edilmekte olan, “Yalova Türküsü,, sahneye ko- nuldu. Darülbedayideki tiyatro mektebinde açılan kursta bir iki aydır balet ve ses terbi- Darülbedayi opret oynıyacak | yesi dersleri okululuyördu; balet ! i düştüğü gençlik oynaşına kavuşur, heyeti buradan yetişti, Darülâcezedeki istidatlı yavru- lardan teşkil edilen ve bir kaç Senelik mesai neticesi olarak ye- tiştirilen (o şehir orkestrası bir müddettir Darülbedayide beste- Hasan Ferit beyin idaresin- de çalıştirihyordu; orkestra bu- radan çıktı. Darülbedayi son zamanlarda Avrupada okuyup gelen Vedat Ömer bey isimli genç bir Türk ressamını almıştı, bu genç fevkalâ- de şık, gözü O okşıyan ve hoşa giden kostümler ve dekorlar yap- tırdı. “Yalova Türküsü,, temsilin» de eserin zenginliğini temin eden amillerden biri de bu suretle vücuda gelmiştir. Eseri Darülbedayi rejisörü Er- tuğrul Muhsin bey geçen sene beynelmilel | tiyaro kongresine işlirak etmek ürere Brüksele git- tiği zaman seyretmiş, Fransızca sını alıp getirmişti. 1. Galip bey öne Türkçeye (adapte etti, ransızcasındaki musiki tama- - men terkolundu ve Türkçesi için | “yeni bir musiki yapıldı. Bu musiki, tahsilini Viyanada yapıp geçen- lerde memleketimize gelmiş olan genç san'atkâr Hasan Ferit be- yin eseridir. Hazırlığın kadar olan kısmı mükemmeldir. Eser de ko- medi olarak güzeldir. İşte mev- zu: Sevgi işlerinde tecrübesiz, toy bir genç talebe vardır. Mü- İ masebette bulunduğu kadını at- İ latmak isteven arkadaşı, onu va- sita olarak kullanır; bir yanlışlık: İ Gelen kadın, atlalılmak isteni- len değildir, bu arkadaşın kız | kardeşidir. Hiddet, tehdit ve tehlike, Bu genç kız nışınlısı tarafından | a'datıldığımı farkındadır, nişanlı (sim İkıskandırmık ve kendis'ni İ hakikaten o sevp sevmediğini İ anlamak için vu genç mektepliyi İ vasıta o'arak kullanır, onunla sevişiyor arans gibi yapar. Nışanlı halı tüccarı bir iranlıdır, evleneceği kadının bu genç mek- lep'iyle münasebetini öğrenince “köpürür: Hiddet, tehdit ve teh- like, İranlının terketmek istediği ve terkedeceği oOgüne kadar da kendisine sadık o kalmasını arzu ettiği bir metresi vardır. Bu metres İranlının kendisini bırakacağını anlıyınca kendisine başka bir geçim memba: aramı- ya başlar, bu genç mettepliyi seçer, İranlı işin farkına varır: Hiddet, tehdit ve tehlike, Bütün bu vaziyetler arasında korkan, gülünç olan, içinden çıkılmaz hallere giren genç nihayet ihti- yar otelcinin bir sözü, bir ikazı üzerine kendisini bir his ve ha- leti ruhiye inkişafı karşısında | duyuyor. Genç değişmiştir; o ar- tik korkmuyor, gülünç değildir, toy değildir, ei baş- kalarinın aşkları arasında bir manken olarak kullanılmıştı, bu tahta adama giydirilen sevgi el- biseleri görüyoruzki ona ruh vermiştir, can vermiştir, hayat vermiştir ve artık oda seven ve sevilmiye lâyik olan bir insandır. Nişanlısı tarafından aldatılan genç kız genç mektepliyle evle- nir, İranlı nişanlı tekrar istiklâ- line kavuşur, İranlının terketmek istediği metresi genç kızın her mevsim başka bir kadın değiş- | tiren ağabeyile anlaşır, ibtiyar otelci yirmi beş senedir uzak Birinci perde İstanbulda, ikinci üçüncü perdeler Yalova otellerin- de geçiyor, son perdenin kapan- masından evvelki umumi sevinç esnasinda söylenilen (“Yalova Türküsü,, esere isim vermiştir. Komedi için söylenilecek söz yoktur, iyidir, konak ahçılığın- dan otel sahipliğine geçen ada- mın ağzından işitilen mısraların beyitlerin insana bir az tuhaf ve yersiz gelmesine rağmen.. Eser, nev'i dahilinde iyidir. Temsil (Oumumiyet itibarile ahenklidir, HüseyinKemal, Beh- zat, Hazım beyler, Bedia Muvah- hit, Neyyire Neyyir, Halide ha- nımlar rollerini muvaffakıyetle temsil ettiler. Eserin daha çok mahalli bir renk almasını temin için içine (taklitler de kon- muştu, muvaffakıyetle bunların- da tesiri oldu. Birinci plândaki mektepli genç rolü Vasfi Rıza beydeydi, fakat grip, ah şu salğın grip... Vasti Rıza bey hastaydı, yerine Muammer bey İ çıkmıştı, Muammer beyin ku rol İ için hazırlığı kâfi değildi, belki çalışmak için vakit de bulama- mıştı, ona rağmen fazla aksat- ! mamak için büyük bir ceht ve i gayret sarfediyordu, bu gayretin kara Ağırceza mahkemesinin kara Bir idam Mahkümu Kaçtı Gelen haberlere göre Aksara- yım Kırgıl köyünden idam mahkü mu Tilki oğlu Yusuf hapisanenin damını delerek kaçmıya muvaf » fak olmuştur. (Yusuf bir metres kaçırma meselesi yüzünden üç ki- şiyi öldürmüş ve idama mahküm edilmiş, hüküm temyiz mahkeme| si ve Millet Meclisi tarafmdan! tasdik edilmisti, Yusuf şiddetle aranmaktadır. Gelenler, gidenler Eskişehirde ve Yeşilköyde pa görecek ki ben Hüseyinin çektiği azabı| Eğ üyeli dört raşut tecrübeleri yapan M. Ven - sanla paraşüt fabrikatörü M. Ven-! stra memleketlerine dönmüşler - dir. Alman profesörlerinden Her Kutig tetkikat yapmak üzere şeh! rimize gelmiştir. Mezuniyetle memleketine git- miş olan İtalyanın Mersin baş kon! solosu M. Mochi dün Mersine git mek üzere İtalyadan şehrimize gelmiştir. Hikmet Şevki Beyi öldüren Muharrir Hikmet Şevki beyin katili şoför Cemal hakkında An - rını temyiz mahkemesi espabı mu haffife nazarı itibara alınması lü zumunu ileri sürerek nakzetmiş - tir. Ankara mahkemesi eski kara rında ısrar ettiğinden dava tem - İ bitmedi, bitmiyor. Onun icin bundan yiz mahkemesi umumi heyetinde tekrar tetkik edilecektir. Dariilbedayi Tems$illeri Bugün akşam saat İyanbul Belet 21,30 da, ŞehirTiyatvosu hn Trt e lik musikili komedi | | Yazan: Beste- İs kârı: Hasan Fe- çit TN Halk, Talebe ve Zabitan ge: cesi. Fiyatlarda zam yoktur. Yal- Bız musikili komedi temsillerin- de zabitan, talebe ve halk ge- celeri tarifesi tatbik edilmeye- cektir, muvaffakiyete iriştiği sahneler de vardı, fakat bu rolde Vasfi Riza beyi görmek seyircinin ve eserin lehine olacaktır. En mühim noktaya geliyorum: Bu nokta temsilin tek za'fını teş- kil ediyor. Belli başlı rolleri oy- nıyan Darülbedayi san'atkârların- dan Bedia Muvahbit hanımın tat- li, güzel, samiayı okşıyan bir se- si vardır, fakat buses bir salon sesidir, sahne sesi değildir. Oda musikisi için kıymetli olan bu ses, sahne musikisi için kâfi gelmi- yor. Hazım beyin sesi güzeldir, fakat alaturkadır. Hazım beyin ağzına bir Acem taklidinin ko- nulması sesinin alaturkalığını mahzur saydırmıyan güzel bir buluştur. o Öteki san'atkârların sesleri hiç te müsait değildir. Bestesinin, çalgısının, baleti- nin, oyunlarının, dekorunun, ve temsilinin mükemmeliyeti bazı san'atkârlardaki ses noksanını örtmüyor denilemez. Bu itibarla “Yalova Türküsü, , birçok de- falar tekrarlanacak ve seyircisine zevk verecek mahiyette bir eser- dir. Fakat bazı san'atkârlardaki ses noksanı da olmasaydı bu temsil bir şabeser olacaktı, Refik Ahmet Acuzenin Definesi Ressamı : Münif Fehim - Acaba hangi esrarengiz semte gider bu yol? - Cehenneme gider.. Cehenneme! e Mehmet yanıbaşında bir fidandan büyücek bir gül daha koparttı: — Kokla lala! Bak ne güzel. Sonra birdenbire kaslarını çattı: — Evet Hüseyin hiyanetinin ceza. sını pek ağır ödedi. Fakat hiyanet! sonra elime gececek hain geberirker istersem gölgede birakabilirim, Sesinden müthiş hir kin frskıryor du. Derviş bu sözlerin altından ne c- kacadmı düşünürken o krfasında bir sürü hayaller ennlanıyordu. Bunlardan bir kısmı hatırlıyabil- diği mattul vezirlerdi. Kimisi asılmış. kimisi zehirlenmiş, kimisi yatağında boğülmuştu. Vezirlere mukadder ö -! lümlerin en tatlıları bunlardı; yahut arkadan biçaklananlar, kafalarına inen bir topuzla ölenlerdi. Daha fenası oka tutulmak (o yeya katır kuyruğuna bağlanarak (0 kaya senin, bu kaya benim) sürüklenip par ça parça olmaktı. Bazan vezir divan odasının eşiğin de çökertilir, kellesi uçurulurdu. Fa kat o asrın tarihine girmiş vezirler) içinde su Hüseyin paşanın ölümü ka dar fecline rasgelinmemişti. Şeytani bir deha vardı su sultan Mehmette Ne acıklı, ne dehhaş, ne feci olmuş -| tu o siyaset. Manzara tekrar © gözleri önünde! canlanır gibi olmustu. Tüyleri ürper-| di, tedehhüş etti, terledi. Sonra haya- linde canlanan ikinej kısmı düşündü. Bunlar arasmda, buzün berhayat o- lan kubbe vezirleriyle mevcut vezir- ler, ileri gelen beylerbeyiler, yüksek rütbeli yeniceri zabitleri, sipahi bey- zadeleri vardı. aaldadnleni Padişah hainlerden bahsediyordu. Acnba bu betbahtlardan hangisini kas tediyordu? Bildiği bir şey mi vardı? Eğer mevcut bir hiyanet vardı da. bunu kendisinden evvel bir diğeri pa dişaha ulaştırdıysa, müfuzundan bir parça kaybetmiş olacaklı.. Kafasmı yordu. Düşündü. Acaba bunlardan hangisi hain olabilirdi? Düşündü, taşındı, bir karar vereme - di.. Fakat mademk; padisah, hiyanet ten bahsediyordu, iyi kötü ona bir ha in yaratmak lâz'ımdı. (Bir vezirj mi yoksa bir beylebeyi ni mi feda etsem) diye düşünürken sultan Mehmet birdenbire koluna ya pışmıştı : — Lala! #mret padisah'm! — Bu ne? Kolunu, sarayı Ahırkapı tarafın- dan çeviren surun bir kısmına doğru uzatmıstız — Bu ne? Kolunu öyle sıkı sıkı kavramıştı ki, Derviş pasa can acısıyla âdeta hay kırarak cevap verdi: — Ne var padişahım.. Ben bir şey görmüyorum. — Görmedin mi? Kaşları çatılmış, gözelri kıp kırmı zı kesilmişti: — Görmedin mi? — diye tekrarla dı — Şuraya bak bakalım. Sadrazam, bu âni hiddet ve şiddet ten şaşalamıştı. Gözlerini onun işa - ret ettiği yere dikti. Bir müddet dik katli dikkatli baktı. Burada sur bir dirsek yapıyor, sık sarmaşıklar duvarı baştan başa ör - tüyordu. Bahçenin (bu kısmı serapa gül, gülistandı.. Hele orada, sultanın işaret ettiği yerde gül ağacı dallariy le koca bir asmayı sarmış, top top be yaz güller açmıştı. Derviş paşa o za man ârifane başmı sallamış gülmüş tü: — Evet padişahım. Güller güzel. Ne de güzel güller.. Fakat bu cevap da padişahı tatmin etmemişti: — Güller mi? — diye homurdan - mış, dişlerin gıcırdatmıştı — Sana gülü soran kim? Nenin gülleri? Han gi güller?. Ve paşayı gayet dürüst bir hart" ketle arkasından iterek: — Nahl. — Demişti — şursj”i bak! Bu ne? Derviş, bu defa bütün ku gözlerinde teksif ederek oraya ca Mehmedin göstermek istediği görmüstü. ğ Sık bir taflan fidanmm arkasi” köşe açılmıştı, Burası öyle bir yerdi ki, ancak köşeden görülüyordu. Padişah, olsa olsa duvar dibind”” Lu i gül toplıyarak geldiği için bunu müş olabilirdi. Paşa deliği görünce hayretle raklamıştı: — Tuhaf şey padişahım. Bu ne! — Sen mi bana soracaksın? P sana soruyorum bu ne? Sadrazam hemen deliğin çömeldi; muayeneye başladı: — Fakat padişahım. Buradan ği bir merdiven iniyor. Genç Mehmet sert sert söylendi” — Gir içine öyleyse. Derviş eğer arkasına bakmış ©” saydı, bu emri veren padişahm gö rinde bir kanlı katil alevi görecek Ve eğer etrafına biraz dikkat di iri gövdeli bir çınarın ri gizlenmiye çalışan eli kamçılı, b elbiseli bir habeşiye gözü ilişecekti bu, darüssande ağası olacak mendf burdan başkası değildi. N Lâkin kafası çok dalıımdı. P hın emrini bir sairi filmenam gibi rine getirmişti; hemen deliğe dali” merdiveni İnmişti. Bunun üzerine beyaz elbiseli b#” beşi saklanmıya lüzum görmemiş, # dişahm yanma gelmişti. Gö içi gülüyor, yüzünden sevinç fi 4 yordu. Mehmet ona yavaşça: 7 — Sunus! — dedi — Şimdi deliğin içinden vezirin #* geliyordu: j — Ne senj yorayım şevketlim * kendimi. Burası mezar gibi zifiri K ranlık,. Kuyu desem, kuyu değil, 9) rmç desem sahrmç değil. : — Ya ne? — Tahtezzemin bir yola benziy” — Yana! J Padişah bunu alaylı bir sesle SÖ| lemişti. Arap keyfinden çıldıra: Kara marsık, vücudunu yılan gibi küyor, krvrılıyor, kahkahalarmı 8 zmda yumruğuyla boğuyordu.. Vezirden bir iki dakika kadar "| çıkmadı. Sonra Mehmetle ağa on — Acayip şey. — diye söy! ni duydular — Bu epey uzun bir bensiyor.. — Elbette. — diye homurd#” padişah — — Acaba hangi esrarengiz gider bu yol. Bu defa da darüssaade ağası bir sesle mırıldanmıştı: — Cehenneme gider.. Cehi Mi Ve Mehmedin kulağına eğiler€ — Mel'wnu görüyor musunu? ketlim.. — dedi— Burasını tamı hktan geliyor... Sanki kendi açi mış burasını. Padişah fellâha çifteye b bir tekme vurdu: — Sus diyorum sanaâ.. Sonra deliğe doğru eğildi: — Lala! — diye seslendi— Cevap yek.. Sesini yükselterek, bir defa da | — lala! Gene bir cevap çıkmadı. (Bi # Raşit Rıza Tiyatros” (Şehzade başında) Pu akşam sssr 21,30 da birinci © olarak (Aşkın manasi) milli gil 4 perde, İstiklâl harbına ait facit Yı Aziz Hüdai bey Usküdar Hale sinema (Nehir Kızı) mümessili : (Şart ilâveten ; (Hava Kaçakçılar) e

Bu sayıdan diğer sayfalar: