13 Mart 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

13 Mart 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çanakkale Harbinde | Türkün gösterdiği harikulâde kahramanlık menkabelerinden birisi “Kraliçe Elizabet,, 15 bin kurşunla dolu bir şarapnel attı. Bu Türklerin ortasında patladı. Fakat onların hiç biri gerilemedi. Ingiliz kuvvet Çanakkale harbini idare eden İngi- liz aralarının ânı bahriye reisi a miral Sir Rosers Keys, evvelki gün neş- rettiğimiz ik Yazısında, 18 mart vak'a sını anlatmıştı. Düşman donanması bu vak'ada mağ- lübiyete UĞAMIŞ , üç harp gemisi bat tıktan » #€Milerin dördü işe yaramıya cak hale Geldikten sonra gerilemişti. Bunun üzerine ceneral Hamilton, karaya asker çıkarmağa başladı ve Ça nakkalenin hem denizden, hem kara dan zorlanması kararlaştırıldı ve bu - nun tatbikine başlanıldı. 23-24, 24-25 nisan Günlerinde ihraç hareketi yapıl dı. Amiral Keys bugünün vahametini an latıyor.) a 26 —27 nisangecesi, Kraliçe Elizabet harp gemisi Seddülbahir civarında demirledi ve mühimma- tini tekmilledikten sonra o Anzak sahiline doğru yürüdü ve 27 nisan sabahı saat sekizde oraya vardı. Anzak, sahili son derece şiddet» le bombardıman edildi. Yalnız dağların arızaları yüzünden doğ- rudan doğruya ateşe maruz kala- muıyordu. Tepeler üzerinde patlıyan şe - rapneller son derece müz'içti. Fa» kat bunların çoğu denize düşmek- te idi. (e Halbuki bizim kayıkları- mız, gemilerimiz buralarda ileri geri giderek dolaşıyorlardı. Sahile “katırlar, toplar, mühimmat ve su çıkarıyorlardı. Bu son derece hayati bir ihtiyaç- ti. Çünkü tuttuğumuz O sahadasu Yok gibiydi. (Saat ona doğru, bir Türk gemisi, yarım adanın üzerim den ağır mermiler atmağa başla- dı, — Bu mermiler, harp gemile- rimizin ve nakliyelerimizin bulun- duğu suya düşüyordu. Hattâ bunların bir kaçı Kraliçe Elizabet- gemisine pek yakın düştü. Den's tayyarelerimiz o Turgut reis, ayın 25 inci günü de ateş aç- mış, fakat, Triumf zırhlısı, ona karşı bilvasıta ateş ederek ve Ma- nike uçurtma balonları ile onun yerini tayine muvaffak olarak o- nu gerilemeğe mecbur etmişti. Bu balon birdenbire yükselmiş ve Kraliçe Elizabet zırhlısıma Yavu: zan durduğu yeri, dört Oköşebir harita üzerinde göstermişti. 15 bin yarda menzilden ilk atı- lan on beş pusluk mermi Yavuza gok vakın bir yere düştü. Yavuz da hemen yerinden hareket etti ve kayaların arkasında göze Sö rünmez oldu. Bu sırada bir takım nakliye gemilerinin geldiği haber verildi ve bunlarm mevkii barita üzerinde gösterildi. — Bu nakliye gemilerinin en büyüğü 8000 ton- Tuktu. Kraliçe Elizabet tekrar ateş aç- tı. Birinci mermi boşa gitti, ikin- cisi yirmi yarda uzağa düştü. Ü- çüncüsü isabet etti ve © müşahit haber verdi. Nakliye gemisi bat- miıştı. Bunun üzerine Türk nakliye gemileri uzaklaşarak (kayaların teşkil ettiği örtü ile gizlendiler. Öğleden sonra Türkler büyük bir kuvvetle Hil harp atr7 açtı ve Türkler gerilerek dağ- lara cekildiler. Askeri tarih şunu kay.adıyor: “Türkler üç ay kadar Anzak ü- zerine gündürün £ yürümediler. N » doğru ilerlediler. Hil tahripkâr bir | Kahrâma Harp gemilerinin doğrudan doğ»! ruya nezareti altında bulunan $a- | halara yaklaşmadılar, i 28 nisan sabahı, deniz fırkala- | rına kumanda eden ceneral d'A- made ile ceneral Paris, Kraliçe Elizabetle geldiler. o Ceneral d'Ameade, Sir Hamiltona Kumka- lenin tahliyesini haber verecek ve ri€'ati istenen yerde duramadığın- dan dolayı özür dileyecektir. Ce- neral Paris Bolayir tarafındaki te- şebbüslerini anlatacaktı. Uzakta gürlemeğe © başlıyan harp bu konuşmaların kısa kesil- mesine saik oldu. | Saat onda harp sahilden sahile | kadar devam ediyordu. Askerle- rimizin çok ağır bir harbe tutuş tukları anlaşılınca Kraliçe Elizi» bet gemisi kalktı. e Garp sahiline doğru yürüdü ve sol cenahta uğ- raşan askerlerimizi korumak için manevralar yaptı. Kraliçe Eliza” betin toplarından bir kısmı şarap- hel için saklanmıştı.. Çünkü her| lâzım olduğu zaman şerapnel öl. dürücü bir tesir yapıyordu. Saat bire doğru, yanında bu- lunduğum Sir Hamiltonla birlik » te 2000 kadar adam © gönderdik. Bunlar bizim piyadelerimize ben- zemedikleri için Türk olduklarını hissettim. o Bunlar muntazam bir surette cenuba doğru gidiyorlar dı. Ric'at eden askerlerin bu şes| kilde hareket etmeleri imkânsız- dı. Bununla beraber, bu askerle- rin hüviyetinden emin değildik, | Bunlar bir kaç dakika, gemileri- mizin önünde görünmüş, (sonra “e ve gözden nihan olmuşlar- im Onların Türk olduklarına ka» Yar vermiştik. Onlara karşı 6 ve 15 pusluk şerapnelleri kulanacak- tık. Fakat onların tekrar (göze görünmeleri lâzımdı. Bir kaç dakika sonra bu iki bin Türkü tekrar gördük. Tekrar, fa- kat biraz dağnık gidiyorlardı. 6 pusluk şerapnellerimiz ortalarına düşmüş, onlara bir (hayli zayiat vermişti. Fakat Türklerin biri de gerilemedi. Gene ilerlediler, Ve tekrar gözden kayboldular. Çok geçmeden bunların 200 ka- darı tekrar meydana çıktılar. Ge- milere karşı kaim zaviyeler halin- de bir hat teşkil ediyorlardı. Baş- | larında bulunan kılıcı çekilmiş bir | zabitin kumandası altında hareket etmekteydiler. Türkler, süngüleri- ni takmış bir halde bizim askerle- leri sahile sürüldü âskerlerimiz Seddülbahirde düşmana. hücumdan evye rimizden bir kısmının üzerine yü” rüdüler, bizim askerlerimiz, dağ eteğinin başka bir tarafına ilerle mekte ve farkında değillermiş 8i- bi görünmekte idiler. Sinirlerin gerginleştiği bir da- kika idi. Kuvvetli teleskobumu Türkler üzerine diktim. Kendile- rini o kadar yakından © görüyor” dum ki bıyıklıları bıyıksızlardan, sakallıları sakalsızlardan ayırt edi- yordum. Bana, asırlar kadar uzun gelen bir zamandan sonra Kraliçe Eliza- bet kaptanının bir emir verdiğini duydum. Emrin verilmesi üze- rine on beş pusluk şerapneller a- tıldı. Ağır bir topun atılaması, ge“ minin bacalarından duman atma» sma saik olur. Bu sırada (Kraliçe Elizabetin en uzun bacası, öndeki köprü ile ayni seviyede idi. Onun için gözü- i mün önünü, siyah ve yağlı duman kaplamıştı. Bu duman perdesinin | arasından süngülerin her istika- mette parladığını görüyordum. Duman perdesi (kalktıktan sonra Türk hattımın berhava olduğunu gördüm. Türklerden birinin ha- yatta kalmadığı anlaşılıyordu. 15 pusluk bir şerapnelin içinde 15000 kurşun vardır. Atılan merminin tam yerine düştüğü anlaşılıyordu. Yoksa Borden alayına mensup as- kerlerimiz kâmilen imha edilecek» İerdi, Türklerin asıl kuvveti, Kraliçe Elizabetin şerapnellerinden kur- tulmuştu. Bu kuvvetler, bir arada bulundumu, be şerapnel mermile- rinin tesiri, şiddetli oluyordu. Bununla beraber askerlerimizin ric'at ettikleri belliydi! Hattâ bizi yeise düşüren bir nokta sol cena- hım kâmilen ve son sür'atle gerile- mekte olması idi. Sir Hamiltonun erkânı harbiyesinde genç bir bin- başı olan Aspinal, sahile gidip va- ziyet hakkında malümat vermek sahil boyunca kalabalıklaşan as - kerleri daha fazla ric'atten alıkoy» mak için müsaade istedi. Ayni zat, 26 nisan sabahı “Y,, sahilinde (o bulunduğumuz sırada buna benzer bir ricada bulunmuş, fakat ricası kabul O olunmamıştı. Fakat bu sefer, rica kabul edildi. Ben de teleskobumla onu takip et- tim. Aspinal içlerinde bir de za- bit bulunan bir sürü askeri toplı- yarak, tekrar bir (kayaya doğru götürdü ve onları yeniden faaliye te sürükledi. , Bu zat, sonradan bana, bunların alınlarını temizle” 7 — VAKIT Tarihi İnkılâp Yüsuf Kemal Bey Eski Adliye Vekili Yusuf Ke- mal Bey bugün inkılâp tarihi kür- süsünde konferansına devam et miştir. . Bir omuharririmizin bu derse ait tuttuğu notları takdim e- diyoruz: Mali ve iktisadi kapitülâsyon| “Osmanlı hükümetinin hal ve | mevkii başkalarına ve bilhassa Avrupaya nazaran farklı idi. Ec- nebilerin Osmanlı memleketinde imtiyazları vardı Zaten bu ecnebi- lerin bu imtiyazları bütün Şarkta | mevcuttu. Garbe ilk kapitülâsyon | 1060 da Bizans imparatoru tara- fından verilmiş ve bu da Osman- llarda âdet olmuştur. Padişahlar | bunu iktısadi ve karşılıklı bir mu- ahede olmak üzere değil, ancak bir fermanla veriyorlardı. Bütün Avrupalılar o bunlardan müştereken istifade etmişlerdir . Bu kapitülâsyonların adli değil, mali kısımın: izah edelim.. Osmanlı memleketlerinde Türk lerin verdiği vergiyi vermiyen ve her hususta kapitülâsyonlardan is- tifade eden bir kısım ecnebi tüc- carlar vardı ki bunlara o müstevli | tüccar derlerdi. Bunlar Türkiye- | de bir çok zamanlar © istedikleri gibi ticaret yapmışlardır. Ayni imtiyaz çok zaman sonra bin bir rica ile yerli tüccarlara da veril « | miştir, İlik zamanlarda ithalât ve ihra- cattan yüzde üç resim © alınırdı. Halbuki onlar bilhassa mamul eş yaya karşı kapılarını kapatmışlar- dı. Onlar kapılarımı kapattıkları halde biz 1938 de ihracattan yüz- "> 12, ve ithalâttan © ise yüzde 5 resim alıyorduk. Buraya dikkat e- dersek görürüz ki ihracattan alı- nan resim daha çok fazladır. Hat tâ Alman iktısadiyatçılarından ©- lan Fredric Liest yazdığı bir kita- bında bunu işaret ederek ihracat- tan fazla rüsum almak istiyenle- | rin Osmanlılardan ders almasını onlar bu hususta hoca olduklarını | yazmıştı. 1861 de ihracattan alınan re sim yüzde 8 e inmiştir. Bu da ha sonra da yüzde | e kadar ini” yor. o Osmanlılar bu resim mik- tarlarını değiştirirken ecnebiler ile bir anlaşma yapmağa mecbur oluyorlardı. Bu anlaşmaların zamanı bitince i kapitülâsyonların nihayet buldu - İ ğunu söylediğimiz vakit onlar red ettiler ve fermanları ileri sürerek bunlar “ebedi,, dir dediler. 1907! İ de ithalâttan alınan resmi yüzde İle çıkarmak için birçok münaka- şalar oldu ve yapmak çin de gene | onlara bir çok menfsatlar temin | etmeğe mecbur olduk. Bütün bu- muahedele ve protokollar neti- ice itibariyle ileri İ memleketi gitmekten alıkoyan bir bağdı. Ankarada Türkiye Fransa itilâ- fı konuşulurken Fransız o mürah- hası o zaman ki Türkiy mürahha- sına demişti ki: “ — Siz acaba bu adli ve ya ik- tısadi kapitülâsyonları kaldırabi- mek için cesaretle dövüştüklerini anlattı, (Devam edecek) RE ML —— 15 MART 1954 Enstitüsünde —— Istiklâlimizi tam istiyor- duk: Ya hep ya hiç.. dün konferansına devam etti, kapitülâsyonlardan bahsetti lecek misiniz?. Türkiye mürahhası lâzım gelen cevabı vermişti. Lozanda buna ait maddeler külliyen kaldırılmıştır. Kapitülâsyondan başka bir de düyunuumumiye denilen bir mües- sese daha vardı ki bu maliye naz rının fkirini osormana (vergiler tarhederlerler ve masraflar ya - paradı. Bir çok devletler büyük sanayi devrindeyken Osmanlı sanayii ge- İ ri kalmıştı ve müstevli tüccarların ucuz ve daha iyi mallarıma karşı duramayıp sönmeğe başlamıştı. Bütçemiz daima bozuktu. Ticaret ve tediye müvazenesi daima aley- himizde idi. Ticaret müyazenesi gümrük statistikleri demektir. Te diye müvazenesi, görünmeden ge- len varidat demektir. Mes'ut mil- letlerin tediye müvazenesi iyidir. Meselâ İngilterenin ticaret müva- zenesi, aleyhinde olduğu halde te- diye müvazenesi lehindedir ve İm giltere mes'ut bir devletttir. Tür- kiye kendi mülkü ile ödedi. Türki- yede hususi servet azaldı. Türkiye zengindi ve bu zengin likten istifade edilmiyordu. Ecne- biler kendi aralarında Türkiyeyi taksime karar verdiler ve hepsi kendi nüfuzlarınm olduğu yerleri istediler. Hattâ daha ileri giderek Türkiyeyi tamamiyle kendi nüfuz larma aldılar ve hasta adamın öl-” mesini beklediler. O öldü fakat” yerine genç Türkiye doğdu. 1923 te Amerika üniversite pro- fesörlerinden Edvar emperyalizm hikâyeleri diye yazdığı bir kitapta bunları çok güzel anlatmıştır. Harbı umumide Osmanlılar ka- pitülâsyonları ilga (etmişlerdi. Bunu müttefikleri bile reddetti, Ve bu ilganın geri almmasını istediler, Yeni teşekkül eden dev- etlerin ve ermenistanın da bu ka- pitülâsyonlardan istifade etmesine çalışıldı. Bütün bunları sebep Türklerin tamamen mahvolmasının temini idi. Acaba Almanya bizim icin ne düşünüyordu: Ve istikbalde ne olacaktı? Golç paşanin Tanin gazetesinin 2167 numarasında bir obeyanatı vardır. Orada Fredrik Liest'in Türkiye hakkındaki mütalealırından bah- seder. F. Liest milli iktısat siste- mini kurandan birisidir. Aynı za- manda Almanya memleketleri a- rasında Solfrein, yani gümrükler ittihadını bu adam düşünmüş ve ileri sürmüştür. 1857 de dört kitabı çıkmıştır ki bunlar da tarih, nazariyeler, sis- temler ve politikadır, Bu kitapla- rında Almınyaya bazı öğütler ves rir. Şimali Amerikayı gezmişti. Oradaki halkın İngiliz ve Fransız- lardan nefret ettiğini, eğer Alman- yanın göz açıklık ederek oralarda bir konsolosluk şebekesi kurarsa, genç doktorlar buraya çalışmak ü- zere giderlerse, iyi bir nakliye yo- İu yapılırsa Amerikanın Almanya ile mükemmel bir pazar olduğunu söyler, Türkiye için de aynı sözlere te- 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: