15 Şubat 1939 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 18

15 Şubat 1939 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m emmi e e A e «Sonra sesini yavaşlatarak : — Hangi baloyu hatırladın? dedi. — Yanında ilk defa karısını gördü ğüm baloyu. O gece kıyıları döven deni- zin İsaranlık dalgalarına bakarak ölmek istemiştim. Yine böyle soğuk bir kânun gecesiydi. Başım ateşler içinde, balko- na çıkmıştım. Onlar dansediyorlardı. Elini emniyetle kocasının avuçlarına bırakan, büyük bir samimiyetle sevdi- ğim adama sokulan kadın, o gece beni çıldırtıyordu: “Kalbimle oynamayınız. Ben size ne yaptım. Niçin öldürüyor- sunuz?,, diye haykırmak istiyordum. Ve yine kendi kendime bir kerre değil, belki bin kerre tekrarlıyordum ki, ne olursa olsun onu unutmıyacığım. Bu er ki birgün beni öldürecek di- Yarı .— Çocuk — Evet, nn ben de böyle söylü- yorum. Çocukluk, hattâ delilik diyo- rum. Fakat o zaman hiç te böyle de ğildim. O gece sevdiğim için musta- riptim, bu gece unuttuğum için hara- bım. — Bu da çocukluk Nahide, manasız düşünüyorsun. Unuttuğun için sevin- meli, bayram yapmalısın. Onların, büfenin bir ucunda gayet yavaş sesle konuştuklarina dikkat eden Bahri Doğru karısının bakışlarına karşı: — Emriniz, diye yeşişti. irer yermut daha Bahri. Bardaklarını kaldırırlarken önlerin- de Hakkı Raşit Bey derin bir saygı ile eğildi. Nahidenin yüzü hoşnutsuzlukla karıştı, Binbir iltifat içinde gözlerinin içine bakan, kendisinden birşeyler bek- lediği her halinden belli olan bu adam, artık tamamiyle sinirlerine dokunuyor- du. Bardağını yudumuna kadar boşalttıktan sonra: — Biraz üşür gibi oldum Âfet, de- di. Salona girelim, Hakkı Raşit fena halde bozuldu. Fa- kat etrafa birşey belli etmemek için yine hürmetle eğilerek salonun kapı- 18 i iii ROMAN: 6 EKA A ARR EMARE gırrinan SULAR MÜKERREVN KAMİL SU m sına kadar onlara refakat etti, Masa- larında yalnız kaldıkları zaman Âfet arkadaşına çıkıştı — Pek âlâşu sesler gibi yaşayabilirdin. Hâlâ da gecik- miş değilsin ya. Oldukça yakışıklı, ki-” bar adam, zengin de... Sonra hakika ten seni seviyor. Niçin reddettiğini bir türlü anlıyamıyorum — Bıraktığım adamın da zengin, pek âlâ kibar ve oldukça yakışıklı olduğu. nu bildiğin halde, aşağı yukarı onun modeli olan birini niçin bana tavsiye ediyorsun Âfet? Benim bu tiplerden hoşlanmadığımı, sevmek için büsbütün başka şeyler aradığımı bilmiyor musun? — ii ukalemun gibi bir kadınsın yavrum. Ne istediğin hiçbir zaman tam akbas le belli olmamıştır ki... Zaten «birini seviyorum » dediğin zaman da sana pek inanmiyacağım. Bu itirafına bel bağlamak için üstünden en aşağı bir yıl geçmesini bekliyeceğim, Epeyi bir müddet, dedi, Nahide; fena değil. Yine o kadar kendimizle meşgulüz ki... Biliyor musun seninle oturup saatlerce konuşmağı bütün bu toplantılrara tercih ederim. Balo gece- lerinin sabahında adeta hastalanıyo- rum. Kulaklarımda mütemadiyen şu cazın sesi yınlıyor. Davulun uğultusu günlerce kafamdan çikmiyor. Amma, bütün bir köşeye hayattan el etek çekmek ol bunlarda lâzım. Büs çekilip, miyor Halk mükemmel eğleniyordu. Pa- mukçudan bu gece için getirtilen Zey- bekler coşkun bir neşe içinde oyna- mışlar, pek çok alkışlanmışlardır. Koti- yon dağıldıktan biraz sonra balo komi- ” seri: — Lütfen herkes masasının altında- ki VE çıkarsın! dedi. Önce avukat Bahri Doğru'un şaka di sanmışlardı. Sonra kahkahalı, iğ bir araştırma başladı. Büyük arfların içine yer rleştirilmiş kon- tetiler, serpantinler, şişirgen düdükler; adamla evlenip pren- başlıklar, irili ufaklı oyuncaklar, renkli gözlükler masalara serildiler. Rabtiye- lerle masaların altına yerleştirilen ince paketlerin - o sante kadar - farkına kimse varmamıştı. Bu, hoş bir sürperiz oldu. Herkes bu suretle şansını dene. miş oluyordu. Kotiyon dağılırken Nahideye mavi sorguçlu, yaldızlı bir taç verilmişti. Ba- lonun en ağır kotiyonu o idi. Nahide giymek istemiyordu. Âfet zorla başın- daki siyah gülü çıkartarak: — Bu altın tacı başına lâyık g miyor musun? diye uzattı, Balo ti sensin bu gece. — Ben her zaman bu mevkie seni lâyık gördüm Afet! Gülüşler Âfetin yakın arkadaşlarından biri olan ir karısı, masalarına geldi. Bahri Doğru gene kadına yer verdi, saygı ile elini ö Sabiha çok e Her zaman alevli, daima binbir mâna ile dolu gözleri çakmak çakmak olmuştu. Beyaz elbi- sesinin geniş volanlarını düzelterek Âfete bir hayli sitem etti: görünmüyorsun. Üç defa, beş defa geliyorum. Sonra artık biraz da o beni arasın — Artık hi etin ince kumral m biri alnında şikâyetle yükseldi : — Yeni arkadaşların da şinirime dokunuyor. Karşılaşırım diye gelmiyo- rum, diye cevap verdi. Sabiha mânalı bir şekilde sustu. Sonra Nahideye dönere! — Arkadaşlarım sizi sk seviyor- lar, çok beğeniyorlar hanımefendi, de- di. Birgün hep beraber size bir baskın yapacağız. DA e memnun olurum. a gününüzde değil. Çok ka- ilan alinca iyi konuşulmiyor. — Daha iyi. Afet: — Bana haber yollama Na- hide, dedi. Doktorun o kendini beğen- miş karısı hiç hoşuma gitmiyor. -

Bu sayıdan diğer sayfalar: