February 15, 1939 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 19

February 15, 1939 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mii AR ERİ > NIN klar, renkli r, Rabtiye- itirilen ince r- farkına dir sürperiz nsini dene- ei mavi mişti, Ba- idi. Nahide orla başın- lâyık gör- lo kraliçesi nevkie seni rından biri ırına geldi. yer verdi, ıman alevli, lu gözleri Beyaz elbi- düzelterek 'orsun. Üç Sonra artık eni arasın ri. arının biri ia şinirime re gelmiyo- ilde sustu. ik seviyor- 1efendi, de- bir baskın şil. Çok ka- iyor. ollama Na- dini beğen- ii yor. İ İM mevzuu yine değiştirdi : n gece uzun boylu sizi ko- nuştuk dadli İçimizden biri ortaya bir sual attı: “Erkek olsaydınız kiminle evlenirdiniz ?, diye. İşte o zaman bir gürültü İayamsitir koptu, diyebili- gözlerimizin geçit resmi yaptılar. Ben hiç düşün- meden ancak erkek olsaydım seninle evlenebileceğimi söylemiştim Nahide m | aman aramızda bulunan bir dok tor ne dedi biliyor musunuz ? Çok teh- likeli bir işe girişeceğimi, bir aşk has- tası olacağımı | Nahide : Mesleğinin dilile konuşmuş ol: mak için böyle söylemiş doktor, dedi. e: - Bu hastalığa giriftar olunca te: davi etmeniz için size baş vururdum deseydin, diye alay etti, Sermedi tamamile unutmuşlardı. An- cak, Mahiri büfeden zarif bir kızla dö- nerken görünce hatırladılar. Âfet orji- nal bir aşk hikâyesinin başlamak üze: re olduğunu sezmişti, Genç kızı masa- sına bıraktıktan sonra kendilerine doğ: ru gelen Mahirin havadisle dolu oldu: gunu hissediyordu. — Arkadaşınız gitti mi Mahir Bey? — Aşağıki salonda Hnımefendi. — Deseniz, genç arkadaşınızın ruhu pek ölgün. İnsan bu yaşta baloyu en civciyli zamanında bırakabilir mi? Bi: raz da fazlaca sıkılgan galiba. Salonda kadar genç kız var. Birini kaldırıp dansetmedi, i Mahir gayet lâkayt bir sesle: — Sermed henüz talebe iken ancak evleneceği kızla dansedeceğini söylerdi. — O, bu nekadar hislilik? Bu asırda kızlar bile buna riayet etmiyorlar. — Arkadaşım da bir kız kadar te: mizdir efendim. Lâkin hanımefendi, se- sinizi bir kerre daha işitmek benim için ne büyük bahtiyarlık olacağını tahmin edemezsiniz. enim canım ancak ayda âlem: de bir şarkı söylemek ister. — Ne yazık. Niçin sesinizden her- kesi faydalandırmıyorsunuz hanımefen- di? Plâklarda niçin bu harikulâde ses zaptedilmesin ? San'at bakımından bu- na acıyorum. İsminizi vermez misiniz. İleride çocuklarınıza, hattâ torunları: nıza sizden kalacak en kıymetli hatıra bu plâklar olmaz mı? Sonra Bahri Doğruya dönerek : — Kabahat sizde mi Beyefendi, diye sordu. m her hususta bir salâhiyet sahibidir Mahir Bey, ne dilerse o olur. Ben kendi hesabıma hayranı olduğum o sesi, sık sık dinlemek saadetine maz- har oluyordum. İlerisi içinde kendi arzusu hâkimdir şüphesiz. Nahide: - de her zaman Âfete bunu söylerim Mahir Bey, diye söze karıştı. Kadın sesleri içinde Safiye'nin sesine defa bu derin sesi Küçükçiftlik parkında dinlemiştim. Vakit epeji ilerlemişti. Gelişini, bahçeyi dolduran alkış seslerinden anladık, M samiz havuz başındaydı. Fıskıyeden dökülen tatlı bir musiki yaratan suyun sesini bile onu daha iyi dinlemek için dindirmişlerdi. “ Nerdesin ,, diye başladı. u yalnız sesi ile, bakışları ve yüzü ile sormuyor, söylemiyordu. Bü- tün vücudu vecd ile, nihayetsiz bir hüzün ve sitemle gidip te gelmiyeni a- raştırıyordu. Onu huşü içinde dinliyen- lerin çoğu muhakkak ki benim gibi bahçeden çok uzaklara gitmişlerdi. Safiyenin sesi bizi sürüklemiş, ha- yalimizin engininde, ıstıraplarımızın kaynağında kalplerimizi sanki eritmiş- ti. O kadar ısrarla alkışladılar, istedi. ler. Fakat bir başka şarkı söylemedi. Bir gölge gibi bahçeden silindi, gitti. O zaman yanımdakilere : — Safiyenin sesinden başka bir ses dinlemeğe tahammül edemem, demiş- tim. Sonra ayni hayranlığı Afetin sesi karşısında hissettim. Bu iki ses tonları Amma birleştikleri bir nokta vardır ki asıl kudretleri de oradan ge- Ir. Tahrik edici, sürükleyici DE ii Âfet ne olursun, bu gece söyle... — Kalabalık çekildikten sonra | Mahir önce çocuk gibi ellerini çırp- tı, Fakat sonra: — Bu kalabalığın arasında benim de çekilmemi emredecek misiniz hanım- efendi, diye boynunu büktü albim kuş kanadı gibi titremeğe başladı. — Koca çocuk. — Bu gece pek lütüfkârsınız! — Bir romanı severek okuduğum, beğendiğim bir filmi zevkle seyretti: ğim zamanlar hep şarkı söylemek is- terim, Halbuki bu gece pek canlı, pek orjinal bir mevzuu kendi kafamda ro- man halinde işlemeğe başladım. ahir: — Zannederim kakrahıkularinızn a rasında küçük dahi olsa benim de bir yerim olacak!,. diye güldü. İkisinin de bakışları Nahinenin yüzünde toplandı. , hiç birşey anlamamış gibi oğlu ile dansaden Jülide Hanımefendiye bakı- yordu: : — Bir haylı şişman olduğu halde ne kadar kıvrak dansediyor, diye ko. nuştu. Hareketlerine bayılıyorum. Son- ra ne kadar tatlı, cana yakın bir ko- nuşması var. Yıllarca İstanbuldan uzak- larda dolaştığı halde o güzel şivesini hiç kaybetmemiş. Mahir: — Daha az boyansa ve daha baş ka türlü giyinse amma, diye tenkit etti. Âfet: — Sizleride karınıza çok karışacağa benziyorsunuz, diye çıkıştı. Nesi var. Pek âlâ giyinmiş işte. Bir siyah dantel tuvaleti bile çok görüyor sunuz kadıncağıza. Avrupa kadınları altmış yaşlarını geçtikten sonra bile ipekler, elmaslar, danteller, kokular içinde en lüks balo- lara iştirâk ediyorlar. Bir tutam beyaz saç, yüzde birkaç hâin çizgi, yaşamak hakkını almalı mı elden? Bizde otuz kadının herşeyi bitmiş zannedilir. Bu telâkki ne kadar yanlış- tır. Asıl kadının olgunlaştığı, heyecan- larının, ruhi yasıflarının inkişaf ettiği çağ o yaştan sonra başlar. Ama, şüp- hesiz kendisini idare etmesini bilen, neşeli hoşsohbet, zarif kadınlar için söyliyorum. Kendini bırakan, dünya zevklerinden eletek çeken ölgün ruhlu kadınlar ölüm kararlarını kendileri ver- mişler demektir. — Sözümü geri aldım hanımefendi. — Haydi, arkadaşınızı bulup getirin. EĞ, Bizle ne güzel gülüp söylüyor, eğleniyor. Ne varmış aşağıki salonda? — Emredersiniz hanımefendi. Mahir tehalükle salondan çıktı. Na- hide ince bi sitemle arkadaşının yü- züne baktı — Niçin bunu yaptın ? — Acıyorum o çocuğa doğrusu. ayrılırken o kadar içli, o kadar Da görünüyordu ki... e daha kıymet alacak gözüm Vi eceğini bildiğin için böyle söYly arm Sevilen bir vücudun yakı: nına çağrılıp ta TR hisli bir in: sanın elinden gelir mi? nda bir pi. yango vardı. Biletler satıldıktan sonra ortaya küçüklü, büyüklü masalar kondu, Üzerleri renk renk eşya ile dolu idi. Önce numara, sonra eşya çekiliyordu. Dişfırçaları, taraklar, kartlar, ka- lemler, losyonlar, eşarplar, boyunbağ- ları türlü küçük eşya çıkıyordu. Na- hidenin numarası masanın üstünde du. ruyordu. Kendisi pek kaytsızdı. Numa- rası okunduğu zaman Bahri Doğru Na- hidenin biletini alarak eşya masasina yaklaştı. Döndügünde : — Kırmızı kordelâ ile bağlı beyaz Di kutu çıktı size amma Nahide ha- m, dedi, daim sonunda alma- nızı rica ediy — Arkası var — 19

Bu sayıdan diğer sayfalar: