12 Temmuz 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

12 Temmuz 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYFA : 4 'uh,Peygamber gemisini böyle inşa ettirmişi (Vatikanda bul lunan Rafaelin tablosundan) Nuh'un Gemisini görenler, neler anlatıyorlar ? (Paris'te çıkan «Siyah ve Beyaz> Noir et Blanc mecmuasının geçen yıl «Nuhun gemisi bulundu. — baştıği yayınladığı çok moraklı rözörtajı ay- 'nen iktibas ediyoruz: Bu yazıda Nuhun gemisini gören- lerin intibaları ve bu tarihi hâdise- ye dair çok enteresan tafsilât bu - lacaksınız.) Amerikan petrol mühendislerinden William, geçen sene eylül — ayında yaptığı bir tetkik seyahatinde Ağrı dağına 50 kilometre mesafede — bir kasabada Nuhun gemisini gözlerile gören bir köylüden şu hikâyeyi din- lemiştir : «— İlâç yapılan otları toplamak için sık sık Ağrı dağına Çıkardım. Bir gün yine ot toplamak üzere bir hayli yükselmiştim. Başımı yüksek- lere kaldırdığım zaman tepedeki kar ların ortasında karanlık bir leke gör düm, Oraya kadar tırmanmağa ka- YAr verdim. Fakat uçurumdu.. Aya- Bimın altındaki toprak ve taşlar ka- yayordu... Büyük gayretler sarfede rek bir hayli yükseldikten sonra gör düğüm manzara açık ve berraktı. Bir gemi iskeleti yüksekte duru - yordu. O yıl yaz sıcakları çok şid- detli olduğundan tepedeki daimi buz lar erimişti. Köye gelip de gördi mü ibtiyarlara — anlattığım zaman berkes bunun Nuhun gemisi olduğu na söyledi.> Yunanistan' dar uzanan bir sahayı kaplayan tü- fanın bir hayâl değil fakat hakikat olduğu ve Nuh Peygamber tarafın- dan inşa edilen geminin Hazreti Nu- hun 600 ncü yaş yılının 7 ayının 7 inci günü Ağrı dağında — durduğu muhtelif yazarların eserlerinde be- lirtilmiştir. istan'a ka- Norveçli muharrir Frittof Nansen Nuhun gemisinin yakın ser ere ka- yazın Ağrı dağında görüldüğü- dındaki eserinde 19 ncu asır başlarında Bağdatta Uzün seneler oturmuş — Hindistan kumpanyasına — mensup bir İngiliz Hüseyin ağa ismindeki bir Türk köy lüsünün, Nuhun gemisini ziyaret et- d kendisine «son derece bü- yük ve beybetli gömi te esi tepede durmaktadır> dediğini nakletmiştir. 1883 yılında Ağrı dağı eteklerinde bulunan ve düşen muazzam - bir çığın harap ettiği köylerde *incele - meler yapan bir Türk heyeti, dağın üzerinde, «kar ve buzlara saplanmış bir gı iünü bildirmiştir. Birkaç sene sonra Malabar kariye sinden Nuri isminde bir din adamı 'üç defa teşebbüs ettikten sonra ni- hayet A ni kaburgi 1 iskeletir gördü- TI dağının zirvesine erişme e muvaffak olarak kayaların üze- rinde içi yarı yarıya buzla dolu bir gemi enkazını görmüş ve o zamanlar bu gemi enkazını 1893 yılında açı - lacak olan Şikago dünya sergisine nakledilmesini teklif etmişse de, tek- nik imkânsızlıklar buna mâni olmuş tur. Bunün — üzerine * Amerikanın muhtelif şehirlerinde — konferanslar vermeğe başlamış, fakat Kaliforni yadaki dinleyiciler bu adama inan - mamışlar ve kendisini deli diye ti- marhaneye kapatmışlardıı Rus ihtilâlinden az bir müddet evvel berrak bir yaz günü Ağrı da- Jündan uçan Roskoviteky ismindeki |bir Rus pilotu ve yüzbaşısı, bir gö- İlün mavi sularına yarı gömülmüş va ziyette yana yatmış munzzam — bir gemi ankazı görmüşlerdir. K n gönderdiği bir heyeti seferiye dağa karak gemiyi buluyor ve verdiği ir raporda, «Selviye benzer fiyetten haber lar edilen Ç bir a- ğaçtan inşa edilmiş ve üzeri lâkeye benzer bir maddı üç katlı olduğunu> belirtmişlerse de ih- ile sıvanmış tilâl esnasında Çar sarayında bulu- nan rapor pek mühtemel olarak ya- kılmıştır. Nihayet ikinci dünya harbi sıra- sında Ağrı dağının üstünden uçan iki Avusturalyalı pilot geminin bir retmini çekmeğe muvaffak olmuşlar hattâ Londı kimselere kliş kahvelerinde birçı leri göstermişlerse de © zamanlar herkes sadece harbi dü- şündüğünden kimse aldırış etmemiş- tir. FT AM . DG ı B Amerikalı mütehassıslar Ankaraya Nuhun gemisini bir hafta evvel şehrimize gelmiş bulunan Mister Smith'in başkanlı- ğindaki 4 kişilik Amerikan heyeti. 'nin Üç Üyesi bu akşamkı ekspresle Ankaraya gideceklerdir, Heyet üyeleri doğrudan doğruya ilgili makamlarla temas ederek, Ağrı dağına gitmek Üzere gereken müsaadeyi bir an evvel almağa ça hşacaklardır, Nuhun gemisini meydana çı mak için dağda 6 hafta kalınaca- Bi cihetle, heyet, mevsim ilerleme. den mahalline varmak arzus'ındı dir, Gemiyi görenlerin, yerini bilenle rin sayısı günden güne çoğalmak- tadır. Dün de bazı kimseler heyete Müracaat ederek gemiyi gördükl rini söylemişlerdir. Hattâ bir deniz eri de, kendisine izin alındığı takdirde, heyet Azala rını geminin bulunduğu yere A hri- yen götüreceğini söylemiştir. Nuhun gemi olmaktan çıkmıştır, Gemi enkazı - aramak Üzere, gidiyorlar çğin meydana çıkarıkması, bu — vazi yette artık bir gün Mmeselesi ol Muştur, Heyetin Amerikadan husust su. Tette getirtmeğe muvaffak olduğu İcep otomobili ve çadırlar, bu haf |ta limanımıza gelmiş olacaktır, | Ankaradan döndükten sonra - he- İyet, ayın 18 ine doğrı şehrimiz - |den ayrılarak doğruca Van — gölü civarına gidecek, oralarda da ar. keolojik incelemelerde bulunacak - tır. 'Erdek postası otomobil ı ile yapılacak P. T. T. idaresi genel müdür İlüğünden — aldığımız bir. mektupta Balıkesir — Bandırma — Erdek 'posta — nakliyatının, bu yıl talipli |çıkmadığı için araba ile yapıldığı, x dünya — matbuatında geniş alâka ile karşılanmıştı! âdece tarihi bir hakikati dün- Heyet, resmen müsaade islemem ş Ankara: 11 (Hususi) — Nu- | hun gemisini aramak için Dr.' Smith'in başkanlığında İstanbu- la gelen heyete araştırma müsa- adesi verilip verilmediği hakkın- | da temas ettiğim ilgili bir zat şunları söylemiştir: «— Bundan takriben altı evvel Dr. Smith imzasile Milli E- | ğitim Bakanlığına Nuhun gemi- sini aramak için bir mürac: yapılmıştı. Kendisine bu mür: caatın ancak elçilik vasıtasile ya | pılırsa nazarı dikkate — alınacağı | cevabı verildi. Fakat şimdiye ka- | dar ikinci bir müracaat vâki ol-| madı. Bu hale göre şimdilik yapı | lacak bir şey yoktur. Kaldı ki! yapılacak resmi müracaatın da Genelkurmaylıkça aranacak ma- hallin memnu mintaka olm na dair müsaade vermesi şeklin- de ikinci bir cephesi vardır. Bir | iki bin yıl mahfuz mahallerde ka lan tahtalar bile toz haline geldi ğine göre daimi fırtınalara maruz bir yükseklikte yedi bin yıl evvel fakat bu ay içinde yaplacak eksilt artık bir hayal| meye oto da konulacağı bildiril - ta g mektedir, Yazan : Edgar Wallace — Hayır, Ralfı görmek isti- yor. Mr. Tüpervil arzu ederse - hiz resimlerimi seyretmeye siz de buyurun. Tupervil bu — dâvetten pek hoşlandı. Elsa'nın yanına git - mek için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. Yemekte zaten kıza az mi baygın baygin bak - mıştı, Acele acele ev. sahibini takip etti. Bir iki saniye sonra da Bikerson odaya girerek ka- Biyi siki sıkı kapadı. Ralf: — Beni bilhassa görmek is- tiyormuşsun, yoksa tatsız — bir seyler mi var? Rolis teklifsizce bir sandalye- ye çöktü: — Evet, tatsız bir hadise ol dü, Elgin Kresent parkının ni- ayetinde dışarı kaldırıma mu - vazi bir sıra parmaklık ve def- ne korusu vardır ki, Ledbrok Grov istikametine giden gelen her insa bir gey attı mı, haklı olarak kimse görmez zan- neder ve içi rahat ederek geçer gider, fakat bir talihsizlik eseri olarak geçen gün bahçivanla o- Tada çalışıyorlarmış, ve bulmuşlar. Cebinden küçük bir toz gu bunu —31— çıkararak masanın Üstüne attı.. alf yüzünü kırpmadan bu de - lile bakıp duruyordu. — Bulunduğu zaman, içinde dört gram (tentür d'opium) var dı, yani halk tâbirile (afyon ru- hu). Bu zehir, Tarnin ölümün- den bir gün evvel Pikadellide bir kimyagerden alınmış, zehir defterinde de senin ismine kar - gilik verildiği anlaşıldı. İşin a- Sıl esası şu Sandalyesini Ralfın — burnu - nun dibine kadar getirip oturdu. Gözlerini gözlerine dikerek: — Benim arzüm üzerine bir kısmını alıp tahlil — ettiler ve Tarnın ölürken içtiği konyağın dibinde bulunan afyon ruhunun ayni olduğunu anladılar. Şişeye muazzam miktarda bu zehirden konmuştu, sen bunu izâh etme- ye çalış, fakat dikkat et, söy- lediğin bir yanlış söz bu hâdi- sede senin aleyhine rol oynı bilir, Hangi hâdisede? Seni Tarnın katili " olarak itham etmemde! alf şişeyi eline alıp müt bessimane tetkik etti ve gaye sakin; Çeviren : Semra Arslanlı — Evet, çök doğru, dedi. Bu Afyon —ruhunu — Keppels'den Tarn için ben almıştım. Uyku- suzluktan muztaripti, — şişenin otlar Aarasında bulunması da güpheyi celbediyor, şöminenin i- çinde bulunsa daha da feci ola- caktı değil mi? Demek şimdi za- bıtanın yeni teorisi Tarn'ın kat- ledilmeyip Afyon ruhu ile zehir- lendiği noktasında ha!.. Halbu- ki, ben siyah saplı bir hançer hatırlıyor gibiyim. — Yani Afyon ruhunu konya ğının içine Tarn kendisi mi koy- du diyorsun? Ralf omuzlarını silkerek: Ben birşey demiyorum, sa dece beni Tarn'ın ölümiyle it- ham etmenizi gülünç buluyo « rum? Dedektifi dikkatli dikkatli sü zerek ilâve etti Beni en ziyade hayrete dü- güren şey de tahkikatta Tarn'la geçen telefon haverenizden hiç mi hiç bahsetmeyişindir Hafiyenin yüzü hiddetten kıp kırmızı kesildi, sert bir sesle Lâzım değildi, dedi, çünkü, © mükâlemede bir üçüncü şahıs den daha eski bir zamana ait tah mi ankazının bulunması da mürakün mevzuubahisdi, zaten tahkikat- ta söylenilmeyen bir çok şeyler var, meselâ Tarn'ın ölümünden iki saat önce senin o evde bu- lunduğundan hiç bahsetmedin.. — Ama Mis Elsa ile bera- be — İkiniz de evde idiniz - ve gizlice kütüphaneye geçerek ze- hiri konyağın içine boşaltacak vaktiniz vardı. Maktulü iyi tanı dığınız için konyağı içeceğinden emindiniz. Ralf güldü: — Demek ki, Tarnı zehirle ken Mis Elsa da benim şer# cürmümdü, sana şunu sorabilir miyim azizim, İyi bir arkadaşı hirlemekteki menfaatim ne o- labilir? - Ben Mis Elsa'yı bir dah adam akıllı istintak ettim, dedi- ğine göre seni aşağı katta b rakıp odasına hazırlanmağa çık mış, çünkü geceyi bir akraban- da geçirecekmiş. Sen on daki: ka kadar yalnız kalmışsın, za - ten asıl mesele şu ki Hallam, arn'ın beyaz zehir kaçakçılı - da sende ortaktın, bu sebep dam gecenin dokuzunda be ni çağırarak konuşmak istedi. Sen de bundan korkarak onu zehirledin. Doğrusunu istersen bu Afyon —Ruhu meselesinde söylediklerinin bir - kelim bile inanmadım. Ralf silkindi, şimdi kendine gelmişti, geçtiğini zannettiği tehlike bütün azametiyle yeni- zere bir Amerikan heyetinin mem | leketimize gelmiş olması bütün Nİ SABAH Istanbul'daki Amerikan | Arkeoloğ heyeti, Ağrıdağı tepesine ne zaman çıkacak? rindi rahipler tarafın dan görülmüş olduğu — belirtil - mektedir Bilhassa n seyyahinin Ağrı dağına 30 mil me safede ve bugün İran hudutları yaya isbat etmek gaye bu |dahilinde bulunan Nahcivan ka araşlırma işine atılan heyet üye- sabasının, dünyanın en eski leri gimdi Tepebaşındaki Alp | birlerinden biri olduğu ve Nuh otelinde hükümetimizin müsaa - | Peygamberin — burada — yaşadığı desini beklemektedirler ve kasabanın adının Ermenicede, Nuhun gemisi hakikaten Ağrı| duran gemi mânasına geldiği ya dağında mıdır? Yoksa Cudi da-| Zilidir. ğında midır?, Heyetin araştırma | Şimdiye kadar Ağrı — dağının ları müsbet bir netice - verecek|tepesine çıkan yabancı kâşifler midir? şunlardır Büyük — seyahatname kahra-| 1868 de Freshfield, 1876 da manlarından — Yahudi. tarihçisi| James Bryce, 1883 de Markov, Flavius, Josephus, Marko Polo, |1893 de Pashtukhov ve Eynch. van Strips, ve nihayet 1694 de|5165 metre yüksekliğindeki — bü- buraları gezen İtalyan seyyahı |yük Ağrı dağının alt kısmı ça Gemelli ' tarafından yazılan eser|lilik, yukarıları ormanlık ve te lerde, Nuhun gemisinin Ağrı dağı pesi de buzlarla kaplıdır. Bu iti- İstanbul sık sık köpeklerin istilâsma maruz kalıyormuş Belediye, mücadelesine katılmasını istiyor. basının da kuduz Gazetemizin 28/6/949 tarihli nita hasında İstanbulda iki günde 7 kuduz vakasının görüldüğü ya- zılmıştı. İstanbul Belediyesi Neş- riyat ve İstatistik Müdürlüğü ka- naliyle temizlik işleri müdürlü- Bünden bu hüsusta aldığımız bir yazıda şöyle denilmektedir: «Memletekimizde kuduz. sava: şının esaslarını tesbit etmek Ü- zere Tarım ve Sağlık Bakanlık ları temsilcilerinin iştirakile bir komisyon kurulmuş ve alınan kararların hemen tatbiki - tami: men tebliğ edilmiştir. Bu cümleden olarak il merkez veteriner müdürlüğü ile temasa geçilmiş ve bu işde çalışanlara verilen aylık ücret 135 lir karılmıştır. Bu suretle yeni baştan duzen- lenen kadro mevcudu ile şecrin ya çı- ker tarafında mücadeleye — baş- Yarn ış ve bu mücadele vivar köy lere kadar teşmil edilmiştir Şehir dişiadeki — köpeklerin devlet teşkilâtı tarafından itlâf edilmesi Jâzım geldiği halde, — ——— .— den karşısına dikilmişti. — Konuşma tarzını hiç - be ğenmiyorum Bikerson, eger ha kikaten benim Beyaz zehir tica- reti yaptığıma veya Tarn'la bu hususta — herhangi bir alâkam olduğuna inanıyorsan tabildir ki, benden şüphelenebilirsin. Bikersonun ablâk — yüzünde hiç bir ifade yoktu, sonra bir- denbire gülerek elini doktora u- zattı. Korkarım canını sıktım Hal lam, fakat bu cinayet beni pek altüst etti, hele bu esrar ka- çakçılığına büsbütün deli oiuyo- rum, fakat öyle tahmin ediyo - rum ki, bir iki güne kadar işin altından çıkacağım Ralf hafiyeyi geçirip kapıyı kapayınca omuzları düştü, bü - yük bir yorgunlukla holde bir Sandalyeye çökerek başını elleri arasına aldı. Ne delilik etmişti, sanki toz şişesini evine kadar götürüp imha edemez miydi?. Kendisini - toplayıp salona gir - mek için beş dakika dinlendi. Lu merakla yüzüne bakmış fa- kat bir şey anlıyamamıştı. El- sa piano çalıyor, toparlak Tu- pervil de kızın başına dikilmiş Oonun notasının sahifelerini çevi riyordu. Mrs. Hallam alçak ses le a bir şey mi var? diye ırdu. Hayır, b e gelmiş, pervil'e gülerek: ni Târn için gör- W“ iduğu uz tabakalarının altında sanılan gemiyi kadar kablil olamam:ı Bu va göre Nuhun ge- | misini araştıracak heyet dağın zirvesindeki buzları kırmak kompresörlerle işleyen — makine- ler getirtmek ve çok yorucu u- zun mesai sarfetmek mecburiye tinde kalacaktır. Heyet, evvelâ, Nuhun gemisi - nin bulunduğu yeri tesbit rek bu işin nasıl başarılabilece - Bini inceleyecektir. Di; için T taraftan hükümetimizin |bu heyetin Ağrı dağına çıkma - sına müsaade etmediği söylen mektedir. Dün de bir çok kimse- ler heyete müracaat ederek be- raber çalışmak istediklerini söy- lemişlerdir. Neticeyi bütün dün- ya efkârı umumiyesi merakla bek lemektedir. Anadoluyu fikren kalkındırma çalışmaları Anadoluyu fikren kalkındır - ma komitesi, dün saat 17.30 da Marmara lokalinde yaptığı bir toplantıda Anadoluya gidecek e- kiplerin hareket tarihlerine ve çalışma tarzlarını tesbit etmiş- tir. Buna göre 16 ve 17 temmuz günleri 50 şer kişilik iki kafile Erzurum ve Diyarbakır illerine trenle hareket edeceklerdir. Talebe kafileleri 10 ekip halin- de çalışacaktır. Talebeler " hareketlerinden bir gün evvel Kartala bağlı Soğanlı köyüne giderek köylülerle konu- şacaklardır, Ekiplere, gidecekleri yerde ko- laylık sağlamak maksadile 2 mü- rakip, dün akşam Diya:bakır ve Erzuruma hareket etmişlerdir. köylerde henüz böyle bir teşkilât kurulmamış olduğundan — şehri- miz sık sık köpeklerin istilâsıca maruz kalmaktadır. İtlâf ekiplerimiz arasız - çalış- | malarına rağmen bir kısım cahıl halkın taarruzuna uğramakta ve toplanan hayvanlar zorla - ser- best bıraktırılmaktadır — Bizimki Neredeyse kıza â- şik olacak, dedi. — Olacak değil, oldu bile. Bilinmeyen bir sebepten do- layı Ralf Hallam bu söze mem- nun oldu, fakat Bankeri yeme- ğe çağırırken hiç böyle bir şey düşünmemişti, sadece kızın son günlerdeki müvessis haleti ruhi | yesine biraz sükün ve itimat ver mek için bu daveti hazırlamış- tı. Çok güzel, fevkalâde bir parça!.. diye müziğin sonunda Tupervil Elsa'yı takdir etti. Hallam'ın faltaşı gibi dikkat ke silmiş nazarlarını üzerinde his- sederek rahatsızlık duydu «Şarkı söyler misiniz?: mevzuu değiştirdi. — Ancak kendi kendime Mr. Tupervil, yani sesimin pek o ka dar iyi olmadığını bilirim. — Öyle mi? ne yazık, ne ya- zık, halbuki, ben sizi geniş bir dinleyici kütlesinin kalbine hi- tap ederken tahayyül ediyorum, yahutta tek bir kişinin, Elsa bir kahkaha atarak di: Doğrusu bunları işitmek Pek tatlı, hele insan benim gibi tatsız bir gün geçirirse Ralf, Bu, Ameri'nin domuzlu gundan başka neye delâlet e- der? dedi. Tupervil şaşırarak — Ameri mi? herhalde onun la bir alâkanız olam: r ofisinde çalışmak bir alâka ise ben alâkalıyım, (Arkası var) 12 TEMMUZ 1919 Yaz Eski bir pehlivan Tefrika No. 50 ğ Karamanda fena halde kızmış bulunu — Tuhaf bir - pehlivandır. Şimdi r pes ettiği görül. Memiştir. Yazık olacak kendi- sine.. Bir defa cazgır tek etsin! — Pekâlâ.. Söyliyelim bir defa! Hakem heyeti cazgırı çağır- di ve kendisine şu talimatı verdi Arnavutoğlu'nun arkadaş- ları Arnavutoğlu namına pes e- diyorlar. Güreşi durdur. Arna- u'na da söyle pes etsin!, manda çok ağır geldi ken- Cazgır da ayni fikirde — idi. Hemen ortaya yürüdü. Kara - manda'nın omuzuna vurdu Bırak güreşi pehlivan!, Karamanda 4 ğlu'nun pes ettiğini sanarak hemen aya- ğa kalktı ve sını çaktı. Fakat Arnavutoğlu hâlâ yer- de dört ayak üstünde duruyor- du. Cazgır ona da — Ayağa kalk pehliyan! de- di. Arnavutoğlu da ayağa kalk- tı. Bu sırada meydan alkıştan inliyordu Yaşa Karamanda! — Aferin pehlivan! Herkes Kırkpınar galibini al- galibiyet temenna- kışlıyordu. Bu işe mâna vere- meyen tek adam Arnavutoğlu idi. Hayretle cazgır'a bakıyor - du. — Ne oluyor? Ne var? Ne- den güreşi kestiniz? — Bu kadar güreştiniz ye- ter. Herkes memnun kaldı. — Daha güreş başlayalı bir saat bile olmadı. Hiç berabere yırmak olur mu? Hem ben yerde idim. Karamanda'nın hak kını yemiş olursunu: Zavallı Arnavutoğlu cazgırın güreşi berabere ayırdığını zan- nediyordu. Cazgır kekeledi: — Güreşi berabere ayırma - dık! — Peki neden kestiniz öyle — Karamanda sana ağır gel- di. Durmadan seni eziyordu. Ar- kadaşların hakem heyetine mü- racaat ettiler. — Ne diye müracaat ettiler? — Senin nâmına pes ettiler.. — Benim namıma pes mi et- tiler? Evet! Fakat halk — senin güreşinden pek memnun kaldı. Yorgun argın çıkardığın güreş herkes tarafından takdir edili- yor. — Böyle şey olur mu be? Baş kasının benim namıma pes et- mesi nerede görülmüştür? Ka - bul etmem böyle şey! — Oğlum kızma! kendini bo- juna Karamandaya - ezdirme! 'azık olacak sana! daha çok gençsin! — Dinlemem! burası er mey danıdır. Beni yenmeden ödülü kimseye bırakmam! — Demek pes etmiyorsun? — Etmiyorum! — Sen bilirsin! buraya gel! Meydandan çıkmak üzere o- lan ve kendisini durmadan al- kışlayan 'halka elile mütebessim selâmlar veren hünkâr başpeh- livanı durdu: — Ne var? — Güreşe devam edeceksiniz! Arnavutoğlu pes etmiyormuş!. Cazgır kızmıştı. Bu Arnavut- oğlu denilen genç zorla kendisi- ni ezdirmek istiyordu anlaşılan, Ayni zamanda halka da izahat vermek lâzımdı. Çünkü olup bi- tenler hakında kimse birşey an- lamamıştı. Karamanda OKUL SA Hasta belediye memurlarının | Doğanşehırli tedavilerine dair bir açıklama İstanbul Belediyesi Neşriyat ve İstatistik Müdürlüğünden Yeni Sabah gazetesinin 27.6. 1949 tarihli nüshasında <Hasta Belediye memurları tedavi edil- miyormuş> başlığiyle çıkan yazı incelenmiştir. 3656 sayılı kanuna tâbi bilü- mum maaşlı ve ücretli memurla- rın hastalık hallerinde tedavi ve yol giderlerinin kendilerine öden mesi 4598 sayılı kanunun 9 un- cu maddesi icabından — bulundu- ğu cihetle, bütçenin bir kısım bö lümlerine bu gideri - karşılamak üzere ödenek konulmuş — bulun- maktadır. Bu maddenin uygulama şekli- ni gösteren talimatname gereğin- (e hasta olan bir memurun bu madde hükmünden istifadesi için bir sıhhat mülessesesinde yatarak veya ayakta tedavisine, dukları mahallerdeki Tesmi ta- görülme istihdan bip raporu ile lüzum şarttır. Ayrıca doktor eden dairelere mensup memurlu- | rın, daire doktorlarından bu hu-| susta lüzumlu rapor alması esas- tır, Yine sözü geçen talimatname nin 5 inci maddesi de, memurla- YUCU rın bulundukları yerde tedavisini yapabilecek resmi veya hususi yordu Cazgır zah etti: - Arkadaşları Arnavutoğlu nâmına pes ettiler. Ben de gü- reşi durdurdum. Fakat Arna - vutoğlu pes etmek teklifini ka- bul etmiyor, güreşe devam ede- ceğini söylüyor. Onun için gü- reş devam edecektir. Arnavutoğlunun yorgun olma sına ve fena halde ezilmesine rağmen pes etmeyi kabul etme mesi, hakkında büyük bir hay ranlık yaratmıştı — Aferin Arnavutoğlu! — Pehlivan dediğin böyle o- lur. Diye sesler yükseldi. Fakat Karamanda fena hal- de kızmış bulunuyordu. Rahat rahat giderken cazgır tarafın- dan geri çağırılması hünkâr baş pehlivanını hiddete sevketmişti. Cazgıra ters ters baktı — Neden bıraktırırsın güre- Si? Böyle maskaralık olur mu? — * — Ne bileyim ben! Hâkem heyeti Arnavutoğlu pes edecek dedi. duürumu gu şekilde l Söyle şuna versin oyunu- mu! şimdi gösteririm ona ben! Arnavutoğlu hiç ses çıkarma- dan yere yattı. Ve Karamanda- ya oyununu olduğu gibi verdi. Karamanda derhal bütün kuv vetile Arnavutoğlu'nun üstüne yüklendi. Ve Arnavutoğlu'nun mMüvazenesini bozmasından isti- fade ederek kurt kapanını vure du. Zavallı Arnavutoğlu pek fe- 'na bir duruma düşmüş bulunu- yyordu. Karamanda insafsızca, sıkıyor, adetâ canını burnun- dan almak istiyordu. Bir ara öyle bir vaziyet ol- du ki, halk arasından protesto- lar yükselmeğe başladı: — Öldürecek misin Arnavut oğlunu? — Bu ne biçim güreş? — Doğru dürüst yen — Böyle güreş olmaz Karar manda! Bu seslere Karamanda'yı tu- tanlar da şöyle mukabele edi- yorlardı: — Zor geliyorsa pes etsin!. — Er meydanı burası! Ken dine güvenmeyen çıkmasın! — Sen bildiğini yap Kara - manda! Karamanda — Arnavutoğlu'nu kurt kapanında belki yarım s: at kadar durup dinlenmeden in- safsızca ezdi, durdu. Fakat Ar- navutoğlu bu insafsız tazyika şaşılacak bir mükavemetle kar- sı koydu. Gik bile demeden ta- hammül etti. Ve Karamanda o- nun tamamile yorulup bittiğini zannettiği dakikada birden çe- vik bir hareketle kurt kapanın- dan kurtuldu. Ve tek paça ka- parak ayağa kalktı. Karamanda da budayarak pa çasını kurtardı. Şimdi iki pehli- van tekrar ayakta birbirlerine dayanmış olarak duruyorlardı. Arnavutoğlu'nun, herkesin ü« midini kestiği bir anda bu şe- kilde kurtulup ayağa kalkması, koca meydanda birdenbire yeni bir heyecan uyandırdı — Yaşa Arnavutoğlu! — Aferin küçük pehlivan! Sesleri ortalığı çınlatıyordu.. Halkı en çok şaşırtan şey, Ar« navutoğlunun bu derece ezil - miş olduğu halde zerre kadar yorgunluk elâmeti — gösterme « mekte olması idi. Sanki yarım saat müddetle Kagımanda gibi bir pehlivanın altmda ezilen o değildi. O derece zinde ve çevik görünüyordu . (Devamı var) D aşında 10) öğrencinin şıkâyeti Doğanşehir ülkokul öğrencilem rinden Erel Özdemir, bize göne derdiği mektupta dördüncü sınıf« tan beşinci sınıfa geçerken hak- sızlığa uğradığını, bir heyet hu« zurunda imtihan edilirse hakkı- 'nın meydana çıkacağından emin bulunduğunu yazmaktadır. Kendi ifadesine döre şikdyet sahibi 10 yaşındadır. sıhhat müessesesi bulunmadığı veya mevcut müesseselerde fen- ni sebeplerden dolayı tedavisi mümkün olmaması sebebiyle baş ka yerde ayakta vdya yetarak tedavisine, memurun mensup ol- duğu resmi tabip tarafından lü- w kum göz'erildiği takdirde, me« W murun en yakın olan veya tabip« ler tarafından lüzum — gösterilen — | sıhhat miesseselerine gönderiles — | rek tedavi ettirilmelerini mir dulnmaktadır. ! Bu itibarla birleşik idare teşe — | kilâtına dahil memurlardan her hangi bi; yukarıda zikrolur nan şartlara uyg tax si karşısında istis- anuni muamele ifa n şekilde olunmakta ve sözü geçen talimat namenin 6 ncı maddesinde tasrih olunan barem derecelerine göre tedavi musrafları ödenmekte bu- Tunmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: