3 Ekim 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

3 Ekim 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA:2 HAMDİ VAROĞLU İlâve Ceza M orotor tanesini, biletsiz geml yolcuları Hile hatırlayıverdim. Muazzerin, kendisi kadar nekro bir halası varmı iğa binmiş. Kasımpaşaya gidecekmli İskelesinden ki © tarihte, Haliçte karşıdan karşı) yim amma— Baliha kırk para filân gil yapışmış, yol almağa - başlamışlar. Kı sırada, kadıncağız, kayıkçının parasını Fakat no görsün! Cebinde yirmi paradan başka bir me ressam — Muazzezin cevklo dinlenen hikâyelerincen bir 1 hakkındaki son karar münasebe- Bir gün, Yemlş Beçiş Ücreti —yalan söylemiye bİ bir şeymiş. Kayıkçı kürekler asımpaşa İskelesine yaklaştıkları vermek İçin keseye / davranmış. lik. yok, Kayıkçıdan özür dilemiş, hali anlatmış. Dalgınlıkla, yanına para ab- madan çıktığını, yirmi parası bulunduğunu söylemiş «Kusura bakma dâdım, hakkını helâl ot demiş. Amma, kayıkçı birdenbire öfketenmiş kirk para yerino yirmi para- yi kabul etmek İstememiş ve o öfke İlo biçare kadını, bu sefer siya siya, tartaklaya tartaklaya, tekrar Yemiş İskelesino götürüp bırakmış. Gomilere biletsiz binon yolculardan, şimdiyo Kat , cezalı bilet Ücre- HU alınır, cezanın yarısı prlm olarak gemi müstahdemlerine verilirmiş. Bu tedbirin işe — yarantadığı nülmüş. Cozalı bilet usulü yini B İskeleyo kadar bilet alıman cezanın yarısı eskisi gibi, gemi tılmayacak, olduğu gibi. İdarej olmak üzer Börülmüş. Başka bir cozal tedbir düşü- carl kalasak, amma geminin lik uğradı kesllip, yolcu orada selâmetlenecek, Yalnız, müstahdemlerine prim diye dağı- kafacak. Buna mukabli, kaptanı dahil geminin bütün mürottebatı, yolcuları sıkı bir kontrölden gı çirecekler, tâ KI İçerlde biletsiz yolou bulunmasın. Cozanın yarısı prim olarak dağıtıldığı halde temin edilemiyen kont- Föl, bu prim kaldırıldıktan sonra natıl sihet pek anlaşılamıyor. daha sıki şekilde sağlanacak, bu Ben, iki yıl evvel benden zorla aldıkları yavru Tefrika No. —Sl— Daktilo edilmiş olan - bu kâ- Zıtta şunlar yazılıydı: «Yüksek Sovyet Şürası, Margarita Gen” riçovna Buber Neumann'ın beş yıllık mahkümiyet cezasını tecil ederek, onun, Sovyet Rusya hu- dudundan ihracına karar ver- mistir.» Guepsu ajanı, bana doğru dö- nüp. nazik bir eda ile: — Lâütfen bu kâğıdı imzalar yınız, dedi. Ben, ajanın hayretle yüzüne barak mırıldandım: — Beni nereye sunuz? — Maalesef bu hususta size, hiç bir malümat veremiyecek durumdayım. Zaten vaktimiz de yok... Lütfen imzalayınız! Şimdi Klara Vater'i içeriye almış, onun da eline bir. kâğıt tutuşturmuşlardı. Fakat Klara, hiç rusça bilmediği için tercü- manhk vazifesi bana düşmüş - tü. Bu kâüğıdın muhteviyatı da, kelime kelime, benim imzaladı- ğimin aynı idi. Bu sefer sordu: — İmzalamıyacak mısınız? Klara Vater bir müddet, saş- kın şaşkın etrafına bakındı. Son ra sızlanmağa başladı — Hayır, ben evvelâ çocuğu- ma kavuşmak istiyorum! Bana avrumu iade etmedikleri tak- 'de, buradan gitmiyeceği Klaranın söylediklerini aynen tercüme ettim. Guepeu —ajaı yumruğunu sallıyarak homur - dandı: — Böyle şeylerle meşgul ola- cak vaktim yok. Çocuk mesele- , daha sonra hallederiz. Şim di cabuk imzalayınız!. Klara, vaziyetten haberdar olunca, öfkeye kapılarak bağır- di: — Bayır. bu kâğıdı asla im- zalamıvacağım! — © halde derhal bir İstida gönderiyor- n, Klaraya dönüp veriniz! amma rusça bilmiyö- Tum Bunun Hrerine her İkimizi bir Ve Klara bana şu istidayı yazdırdı: «Ben Klara Vater, yavruma kavuştuğum / takdirde, Sovyet Rusyavı derhal terketmeğe ha- Zır olduğumu beyan — ederim. Vaktile Samara'da tevkifim sıra sında, hentiz iki yaşında bulu- mu istiyorum nan çocuğumu benden zorla almışlardı. Onun bana iadesini, insanlık namına, rica ederim.» İstidayı yazdığım — müddet zarfında bir nöbetci, 'ki dakik: da bir, insan gözü biçimindeki delikten seslenivordu: — Haydi çabuk olunuz! Nihayet beni dışarıya çağır- dılar. Zavallı Klara hücrede kal- mıştı... Betty Olberg ile birlikte kori- doru geçerek, Butirki ceza evi- nin büyük demir kapısına vardık. Nöbetciler, bizi bir. kamvona bindirdiler. Kamyonun demir kafeslerle ayrılmış küçük hü: relerinde, almanca konuşan hir çok erkek mahkümlar — vardı. Hepsi bir ağızdan bize sordu- lar — Siz de Alman mısınız? Ka dınlarımız, sizinle beraber mi? Sonra bir sürü kadın ismi savmağa başladılar, Ben derhal söze karışıp ce- vap verdim: — Biz, sade iki kişiyiz! A- ramızda baska kadın yok!. Kamyonumuz, bir hayli me- #afe katettikten sonra, nihavet bir garın önünde durdu. Ben, bu gara vaktiyle bir kere daha gelmistim. Buradan kalkan tren lerin Doğuva, Polonva Istikame tine gittiğini pek ivi — biliyor- dum. Runun İçin bülyük bir te- lâşa düserek mırıldandım: — Bizi Almanyaya sevkettik- Jerinin farkında mısın. Bettv? Zira bu istasyondan, başka bir yere gitmeğe imkân yok.. Sonra treni dolduran bir çok erkek mahkümlar arasında, a- sinâ bir cehre aramağa koyul- dum. Bilmem neden, ansızın ak- hma kocam Helinz geldi. O kim bilir, belki de ölmemis. Sibirya- daki tahsit kamplarından birin- de vazıvordu! Nöbetciler, Betty Olberg'le beni bir komovartımana yerleş- tirip. Üstümlüre kapıyı kavadı- lar. Uzün müddet, zevcelerini savıklavan mahkfimların sesle- rini dinledik. — Kulaklarımıza bir cok kadın İsimleri aksedi yordu. Ben, aralık bütün irade- mi kaybederek, bulunduğum yerden erkeklere doğru bağır- HABERLERI gö sümrleüeiei Ihtiyarlık sigortası tüzüğü B eBn e Formaliteler basitleştiriliyor Feka İhtiyarlık Bigortamı Tüzüğü ta Garısı hazırlanmış ve 26, 28 Eyiâi günlerinde, Çalışma Bakanlığında, Bütün bakanlıkların yetkili temsli cilerinin iştirakiyle toplanan ko. TMisyonda son gekli verilmiştir. Formalitelerin — basitleştirilmesi ve sigortalı işçi ve hizmnetlilerin «i gorta haklarından en kolay gekil- de faydalanmaları — hususlarının sağlanmasına bilhassa önem viril. miş olan bu tüzükte, tescil işleri, prim muamelâtı, ağır ve yıpratıcı işler, ihtiyart sigorta, — malüliyet halinin tesbiti, müracaat şirketleri sigortahlarla bunların hak sahip. derine ne #uretle aylık bağlanacı. ı veya toptan ödeme y ihtiyarlık sigortasına mütcallik di ılacağı, ğer hususlar hakkında uygulana- cak esaslar en uygun gekilde be. lirtilmiştir. Sözü geçen tüzük tasarısı, ince lenerek yürürkiğe konulmak tze. re Danıştaya sunulmaktadır, Kamyon bir çocuğu ezd Karagümrükte Derviş Ali mahal- lesinde Çınarlı sokağında 4 numara- | h evde oturan Settarın 7 yaşındaki oğlu Ekrem Çalışkan dün sabah ga- zete almak için sokağa çıkmış Ka- ragümrük eozahanesi önünde cadde- de bir kaldırımdan karşıdaki kaldı- tıma geçmek isterken Edirnekapı is- tikametinden hızla gelmekte ol Beşirin ki “tuğla kamyonunun altında kalmıştır. Kam 'yon tekerleği çocuğun başı üstünden Keçerek, pargalamıştır. Zavallı yav- | rucak derhal ölmüştür. Hâdise tah- kik edilmektedir. | şoför idaresind #it astarları aliminyum folyo lacaktır, 4 — İsteklilerin belirli gün ve racaatları ilân olunur. 5 — İdare kismen veya tar kısım kısım ayrı * 1 — Mevcut bonik kompresörü pazarlıkla satın 2 — Pazarlık, 29/11/049 — Salı bilir, 4 — Isteklilerin belirli gün ve olunur, (14116) PİRİNÇ ve HUB FABR dim: (Devamı var) Muhterem Türk milletinin | birincl derecede önem verilmeli- Tekel Genel Müdürlüğü İlânları Malzeme Alım Şubesinden 1 — Mevcut şartnamesi mucibince 27500 kilo bobin halinde kâ- 2 — Pazarlık, 25.10.049 salı günü saat 10 da Kabataş Genel müdürlük binasında malzeme alım gubesindeki komisyonda yapı. 3 — Şartnameler her gün sözü geçen gubede görülebilir, Tasi makbuzu ve kanun! vesalklerile birlikte mazkür komisyona mü- TI taliplere ihalede serbesttir. Malzeme Alım Şubesinden şartnamesi ve plânğ mücibince 2 adet C 02 asit kar- Müdürlük malzeme alım şubesindeki komlsyonda yapılacaktır, 3 — Şartnameleri her gün sözü geçen gubeden 125 kuruş muka bilinde alınacaktır, Ve Ankara, İğrnir Başmüdürlüklerinde de görüle. ları ve kanun! vesaikle birlikte mezkür komisyona müra: ARI Nİ BABAR YYESATIUTIURANANALANA LA SUYLLSLUSLATUNADARAAA KEOOHALLANA Şosqolog Gözile BBAYAATOODDDAADT AYA AAT ELEDLEETEDALAR Ap TVELLELLELLELNESLAAA 600009000090 Türk Sosyoloji Cemıyetı eçen yazımda Millerarası Bıl kurulduğunu — anlatır” ken, bu cemiyetin zarurt netice- &i olarak her milletin kendi sos- Dloji cemiyetiyle bu İlim birli- #ine girmesl lüzumundan bahset- Miştim. Bu yazımı da halen mev- cut olmiyan, fakat kurulmas'na tegebbüs ettiğim TTürk Sosyoloji Cemiyetine hasrediyoru: Bir memlekette hakikf -milit şuür meslek tesantitleri üzerinde doğ Bütün iş sahiplerinin bi- | T birliği olması gerektiği gibi, SKi ve'natfatfa da ber. gb dalının ayrı bir. birliği olmalı, meslek mensupları belli - zaman- larda toplanarak çalışmalarından birbirine haber vermeli, mesleğin inkişafı için çareler - düşünmeli, mensupların dayanışması ve yar- dımlaşması temin edilmelidir. Bu sayede meslek hayatı amansız bir boğusma sahası olmaktan çıkar, insanlar birbirlerine senpati İle bakarlar, meslek - birliklerinin mecmuundan millf birliğe daha kolay yükselmek mümkün olur. Meslek birliklerinde — ihtisasa dir. Ayrı ayrı işlerle uğraşan in- sanların yalnızca vazife adı veya çıkar düşüncesiyle birlik kurma- ları yerinde değildir. Bu tarzda birliklerin bütün engişeleri çıkar meselesi olduğu için idenlist dt günceler etrafında birlesmelerine imkân yoktur. Şayet fikir me- seleleri ortaya atacak olurlarsa müşterek bir konusma — zemini bulamadan sözler dağılır, dema- Kasım Gülek Adanaya gidecek Gağünlerde Dvrüpa BiLlditar yealkEERn | vünan DEKDE. Gülük VAA Gd BÜRİ, ol ü İlkya. Yik yayatat yapacaktır. düğü Vanları — | pazarlıkla satın alınacaktır, aaatte 4950 Iiralık ilk güvenme pa- mamen ihale edip etmemekte veya (14391) alinacaktır. günü saat 10 da Kabataş Genel saatte 1875 llralık güvenme para. tları Hlân UBAT UNLARI IKASI bayramını candan kutlar | mamalıdır. Prof Hilmi ızuylye sürüklenir. Fakat hekim- lerin, mühendislerin, Tessamla- rın kurduğu birliklerin —hem fi- kir, hem teknik bakımından— devamı çok daha kolay, daha t: bildir. Böyleleri belki ilk hamle- de az fza bulur. Bu, onları kir- Bütün — mesleklerin aynı derecede rağbet görmesi ka- bll değildir. Kimlsi büyük ka- zançlar temin eder, kimlal daha mütevazldir. Helo bazısı tama- men fayda düşlincesi dışındadır. Böylelerini devam ettirmek, der- gilerini çıkarmak, toplantı yarl bulmak güçleşir. Fakat bu güc- lükler memleketimize — mahsus değildir. Başka memleketlerde de bu nevi meslek birlikleri a nı engellere uğramıştır. " Ancak, bundan dolayı yılmamışlardır. Bazılarının mensubu pek az ol- duğu halde yazıhanelerini kapat- madan bir asırdır çalışmada de- vam ediyorlar. Böyle teşekküiller bazan devletten yardım görüyor lar, toplantı yeri temin ediyor- lar. dergileri için aidatları yet- | mezse İlim ve sanat seven zengi: lerin yardımından faydalanıyor- lar. Beledivelerin himayesine giri- yorlar. Halkın fikrtf ve maneyf gelişmesinde hiç değilse kazanç getiren birlikler kadar hissesi 0- lan bu letimal teeşkkülleri devam ettirmek millf hayat için zarurt- dir, Milletle ilgili herkes, mane- hakiki her gahsiyet on- vi ve lara engel olmak - de; gelen yardımı yapmadan mez, 1, elinden çekin- 'Türk sosyoloji Cemiyeti de bun lardandir. Türkiyede halen böv- le bir cemiyet yoktur. Fakat bi | an önce kurulması bu ilim!e u& raşanların tesanüdü ve ilm hava- tının gelismesi namına lâzımdır. Gönül isterdi ki, kırk yıldır mem- leketimizde en cok bahsi geçen ve sosyoloijl etrafında toplanan: ların bir cemiyeti olsun da, dün- ya sosyoloji cemiveti kurulurken oraya bütün kürsülerin, enstitil- lerin, sahst çalısmaların temsil- cisi olan bu cemiyetle iştirâk e- delim. Fakat şununla teselli bu labiliriz ki, bu milletlerarası t: gekküle giren yirmi bir milletten büyük bir kısmında tam mâna- siyle birer sosyoloji cemiyeti ol- madığını, ancak bundan — sonra kurma teşebbüsüne giriştiklerini gördüm. Bizde ise, bu sahada atılmıs ol dukça eskl adımlar var. Daha 1908 de Birkac gene «Ulümu İk- tisadive ve İçtimaive» dergisini kurdukları zaman âdeta bir cemi vet tohumu atmıs bulumuyorlar- dı, 1917 de Gökaln'ın «eİctimai- yat» dergisi henlüz Üniversite kadrosu dışına cıkmıyordu. — Fa- kat mütareke başında Mehmet Ali Sevki ilk defa <Mesleki Teti- mat Cemiyetl> ni kurdu. Tünel hanının ikinci katında büyük bir daireyi kiralamak suretiyle ba: yan bu teşebbüs hem bir cemivet hem bir içtimaf araştırma büra- su İl Ceömiyetin aynı adda bir de dergisi vardı. Le Play me- todlarına göre memleketin irti- maf tetkikini yapmıya baslamış olan bu cemiyete o.sırada talebe iken yazılmıştım. Maalesef ca- lışmaları bir kac seneden - fazla | süremedi. Memleketin gecirdiği Anf inkılâplar bu cemiyetin ça- lışmalarını yarıda bıraktırdı. 1927 de Agâh Sırrı Levend'in mektebinde Servet Berk'in ve di- Zer lige öğretmenlerinin gayreti- le bir «Felsefe ve İçtimalyat» Cemiyeti ve aynı adda bir dergi Yazan Ziya Ulken l kurduk. Gerek cem ginin çalışmaları aşağı yukarı 1930 başlarına kadar sürdü. Lise hocalarından gelen bu teşebbüse © zamanki Darüllfünun - hocaları alâkasız kalmadılar. Hakikt meslek birliğine örnek olacak bir fikir hayatı yarattı- lar. Fakat bu cemiyet de öteki gibi yavaş yavaş gevgiyerek ni- hayet dağıldı. Üçüncü tegebbls; 1932 de Mu- allimler Birliğinde başladı. Sos- yoloğlar ve sosyoloji meraklıları birliğin idare odasında haftada bir münakaşalı konferanslar ha zırlıyorduk. Fakat Son — derece çeşitli ihtisası bir araya getir memiz yüzünden, bu içtimalar - dan beklenen netice doğmadı. Hasılı, bizde — sosyoloji namı- na yarım kalmış iki teşebbüs gö rülüyor.. Yarım kalmalarının maddi imkânsızlık, fertlerin gay retsizliği gibi sebepleri arasında bilhassa iki tanesini belirtmek isterim. Bunlardan biri sosyoloji — İle ilgili kimselerin ve müessesele- rin o sırada çok az bulunması dır. Birinci cemiyet — kurulduğı sırada bu kelime yalnız Gökal pın talebeleri ve mahdut bir ay dın zümresince tanılmakta 1 - di. Bu kadar az mensubu olan bir cemiyetin devamını temin etmek cidden zordu. İkinci cemiyet kurulduğu za - man, sosyolojinin liselere yer- leşmiş olması bir dereceye — ka- dar daha elverişli bir zemin ha- zırlamıştı. Fakat Üniversitenin başka fa külteleri, yüksek mektepler, he- nüz böyle bir bilgi şubesinden habersiz bulunuyordu. enstitülerde tecrübi bir calışma yoluna girmemişti. Cemiyet yalnızca tâlimt sahada kalmaya mecbur olan kimselere inhisar ediyordu. Bugün İse va- ziyet oldukça değişmistir. Yeni Üniversitede, sosyoloji zihniye - inin çok genişlemiş olduğu gö- rülüyor. Eskiden sırf “Edebiyat Fakültesinde bir sosyolojği kür- süsü ve enstitüsü varken, bu- gün' İktisat Fakültesinde böyle bir kürsü ve enstitü kurulmuş ve dersleri Hukuk Fakültesine teşmil edilmiştir. Ankara Dil - Tarih Fakülte - sinde bir enstitü bulunmamakla beraber, sosyoloji " okutan — bir iğretim görevlisi bulunmakta - dır. Mülkiyede, Ticaret Mektebin- de sosyoloji dersi yer almıştır. İstanbul Vilâyetinin bir Köy- elilük Bürosu vatdır. İstatistik Umum Müdürlüğüne bağlı daha geniş ölçüde bir Köycülük Bü - rosu kurulmuştur. Genc iktisat- çılar ve hukukçular <İctimat hu kuk>» adile hir dergi cıkarıyor - lar. Kriminoloji enstitüsü sosyo lojik tetkikleri ihmal etmek şöy le dursun. araştırmalarında, ©o istikameti tutuyor. Lise hocala - Tında - gosyoloji meraklılarının çoğaldığı, yapılan neşriyattan anlaşılmaktadır. Bazı hukukçularımızın tetkik- lerini tamamen sosyoloji mecra sına götürdüklerine de yine hu- susf olarak neşrettikleri ererle- rile şahit oluyoruz. Bu misaller gösteriyor ki 1 danberi şartlar hayli değişmi tir. Bu mesleğe ilgili kimse'er ve mülesseselerin sayısı - artmış, hattâ onlar kendi başlarına çı lışmalara dalmak yüzünden birinden habersiz ve — rabıtasız kapalı ilim çevreleri haline gel- yet, gerek der Sosyoloji, Yazan: Neriman ayağa kalktı: — Evet, dedi, madem ki baş- ka çare yok. Selminin mektu- bunu bekliyeceğiz. Siz, bana, lütfen haber — verirsiniz. değil mi? — Telefon mu edeyim? — Hayır, ben size her gün uğrarım. — Pek güzel. Kız gittikten sonra, Nejat da- ha ümitliydi. Rahat bir nefes aldı. Demek ki Selmin onun a- leyhinde düşünmüyordu. Belki henüz mektuptan ve fotoğraf- lardan haberi yoktu. Yahut var- dı da bunları Vildanın zorla Ne- Jadın elinden aldığını anlamı tı. Yahut Nejadı affedecek ka- da seviyordu. Bunların hepsi mümkün. Nejat kendi kendine tekrarla- dı: «Evet, zeki kız. Mutlaka bir çare bulacaktır. Bu ümit içinde neşeli bir ye- mek yedi. Öğleden sonra uyu- du. Artık Zafiri kendi — haline bırakabilirdi. Mânasız ve tehli- —- BUYÜK AŞK ROMANI “ERVER BEDİ keli bir hayalin peşine takılma- sına lüzum kalmamıştı. Akşama doğru bir sinemaya gitti. apar- tımana döndüğü zaman kapıcı bir telgraf uzatmıştı. Nejat bu telgrafın geldiğini görünce, kâğıdı hay- ret ve sür'atle açtı. «Sauvez - mol..» Yâni; «Beni kurtarınız.» İmza yerinde bir «S> ve iki kelime Hötel Terrasse, eat şaşırdı. Telgrafın - Sel- minden geldiğine şüphe yoktu. Demek ki, Zafirin tahmin ettiği gibi, Londradan Parise geçmiş- ler. Fakat bu imdat çığlığı ne- dir? Selmin bir tehlike mi? Nejat ne yapabilir? Şüphesiz hemen Parise git - h: mesi lâzımdı. Fakat Zafirin de lice plânını tatbike cesareti yok- tu. Onsuz giderse Vildana karşı ne yapabilirdi? Polise mi mü.» racaat etmeliydi? Bu çı rin adli tarafını da, Zafir bilir- di. Telgrafı birkaç defa okudu, Paristen İki kelime: harfi' içinde t işle- — — 119 Bu, Vildanın bir hilesi de olabl- lirdi. Belki Selmini ahp büsbü- tün başka bir tarafa gitmiş, iz- lerini kaybettirmek için, Paris- ten Nejada böyle bir telgraf çek tirmişti. Bunu nasıl anlamalı?. Pariste Hötel Terrasse adında bir otel var mı? Nerededir? O- raya telefon etmek mümkln mü dür? Cevaplı bir telgraf çekip, müşteriler arasında Selmin a - dında bir kız olup olmadığı 80- rulabilir mi? Nejat gaşırmıştı. Zâfiri bul ması lâzımdı. Onun evine — hiç gitmemişti. Saate baktı. Seki- ze geliyordu. Bu saatte Zafiri evinde bulmak da kolay değil- di. Beklemeğe karar verdi. Da- geç saatte gidecekti, Akşam yemeğini dışarıda ye- mek için apartmandan çıkıyor- du., Merdivende Zafirle karşılaş tı ve bağırdı Hah! Seni Allah gönder- di! Ben de sana, evine geliyor- düm. — Tİnşallah kararını verdin, Pasaportlar hazır. Yarın öğle- yin hareket etmeliyiz. — Gel, gel; daha başka bir vaziyet var. Apartmana girdiler. — Nejat; Selminin, Nerimana — bıraktığı kâğıtla Paristen gelen telgrafı gösterdi. Zafir bunlara bir göz Attıktan sonra: — Tamam! dedi, yarın hare- ket etmemiz şart. — Fakat bu telgraf Vildanın bir hilesi olamaz mı? — Olabilir. Fakat bunu Pari- 80 gitmeden anlıyamayız. — Niçin? Otele telefon et - mek veya telgraf çekmek müm- kün değil mi? — Telefon mümkün değil. 'Tel graf bize vakit kaybettirir. Hem Vildan orada ise bu telgraftan haberdar olur ve Pariste dur- maz, Nejat susuyordu. Zafir onun bütün tereddütle- ni süpüren bir hamle ile — Gideceğiz dostum! — dedi, Şimdi iş çok kolaylaştı. Kızın tazyik altında olduğu anlaşılı - yor. Mesele yok. Bak, görecek- Bin, no basit bir iş, Dosdoğru otele mi gide- imdi konuşuruz. Salona girdiler. Zâfir ellerini oğuşturdu. Çok memnun görü- nüyordu. Nejada doğru bir a- dim att — İyi, çok iyit Dedi ve oturdu. Nejat da o- turdu. Zafir çatık kaşlarının al- tında parlıyan siyah gözlerinde zaman #aman çakan fikir şim- gekleriyle, devam etti: — Evvelâ Parise geldiğimiz - den Vildanın haberi — olmamak gart. Hötel Terrasse'ın adresini Teneceğiz, fakat ©o civarda görünmiyeceğiz Başka bir otele ineceğiz. Nejat Zafirin sözlerini mamlamak İstedi: Tabil, ikinci işimiz, Vilda- 'na sezdirmeden, Selmine Paris- ta - to olduğumuzu bildirmek, « de- Bil mi? — Hayır! Selminin de haberi olmıyacak. — Fakat kızcağız bizim acele yardımımıza muhtaçsa? Hayır! bak nasıl olur, Pa- riste husust Gdetektif büroları vardır. Onlar vasıtasiyle, ana - kızın durumunu çarçabuk öğre- riz. Ötelde ne kadar kalacaklarını oradan nereye gitmek tasavvu- runda olduklarını, kaçta uyan- dıklarını, odalarından ne zaman çıktıklarını, Pariste en çok ne relere uğradıklarını bile öğreni- riz, Fransız detektifleri hiç çak tırmadan Vildanla konuşur, o* tel hizmetçi ve idarecileriyle konuşur, — bize İstediğimizden fazla bilgi verirler. Plânımızın teferrüatını ona göre kararlam. tıracağız. Nejat sordu: — Vildanı öldürmekte yine ısrar ediyor musun? — Şumu bil ki başka bir gev için yaşamıyorum ve tekrar e- diyorum: Hiç bir kuvvet Vilda- ni ölümden kurtaramaz, Ken: disini otelin penceresinden ata- caktır. Ben ona bu son mace- rasında sadece yardım — edeco ğim. — Yine vuzuhsuyz konuştyor- Bun. — Al sana vuzuh: Vildanın odasına — birdenbire - girece Penceresl açık değilse, sana val niz camt açmak zahmetl düşe- cek, O kadar.. Kollarımın ara- sında Vildanın kıvranarak ha- vaya kalktığını ve yarım dakl: ka sonra kaybolduğunu görecek sin. Sokaktan haykırışlar gele- cek, Gözümüzlün önünde Intihar etmiştir. Şahidiz. Bönde mek- tubu da vardır. Tamam Haykırmaz mı? Hayır, vakit bulartıyacak. Aldanıyorsun. En çok düşündüğüm nok- talardan biri de budur. Sen de gaşacaksın. Öyle bir şey yapa- cağım ki, gık diyemiyecek, — Klaraform mu koklatacak- aın?.- (Devami var) mişlerdir. Bugün onların birbirlerine yak laşmaları, çalışmalarının netlce- sini tebliğ etmeleri zamanıdır. Bu kadar insan ve bu kadar Tmülessesenin yaklaşmasını temin edecek olan sosyoloji cemiyeti, eskisinden —daha çok elverişli şartlar içinde kurulabilir. Eski teşebbülslerin yarım kal- masının İkinci sebebi, - onların ya çok geniş, yahut çok dar bir 'e etrafında birleşmeleri Idi. A, Şevkinin kurduğu birinci cemiyet, Le Play metodundan başka, bütün sosyolojileri inkâr ettiği için çok dar bir teşebblis. tü. Bu görüşte olmayanların n: raya girmesine imkân yoktu. Bizim kurduğumuz felsefe ve Iç timalyat cem'yetine gelince, o da Jizumundan fazla genişti. Çünkü bütün metafizikciler, ahlâkcılar, psikoloğlar, sosyolo- jiye dirsek cevirenler oraya gi- rebilirdi. Birinci teşebbüsün İn- san azlığından, — ikincisinin ise çokluğundan, daha doğrusu hiç bir müşterek noktası olmayanla rı bir araya getirmerinden dola- yı, devamı güçleşiyordu. Meslöki birliği gayede, Ihtisas ta, mevzuda birlik temin ederse kâfidir. Metodlar ayrılabilir Cem! yet araştırma neticeleri yanında Metod ve nazariye münakaşaları na da yer verebilir. Bir Durk- helm'cinin bir Vierkandt'ci Ie aynı cemiyette buluşmasında hiç bir Mmahzur yoktur, yeter ki hep Si aynı ilim endişesile, aynı mev ua kendilerini vermiş olsunlar. Hilmi Ziya Ülken D. P. Alemdar ccağı kongresi D. P. Merkez Alemdar ocağı #. örlerini Ocağımızın mutad olan senelik kongresi 22/10/949 ekim saât 10 da Lâleli Çiçek Palas - salonunda yapılacağı, ekseriyet olmadığı tak dirde ayni yerde 23/10/949 rkıı-ıvW pâzar günü sabah 10 dan iki ye kadar devam edeceği bildirilir. Muallimler Birliğinde bayramlaşma Muallimler. Birliğinden | Bayramın Üçüncü çarşamba gü nü öğleden sonra arkadaşlari vü “öğleden sonra arkadaşlarla bayramlaşma toplantısı — yapıla » caktır. Sarnıçta ölen çocuk Yenikapı Langa caddesi Ayrık s0- kak 11 mumaralı evde oturan Meh- met Esen'in 7 yaşındaki kızı Mihri- .yo dün sabah evin mutfağındaki sar aica düşmüş boğulmak üzere iken itfsiye Grafidin kurtardmıştır. Yol inşaatlarında çalışan üniversiteliler Hükümetin doğu illerinin kal. kınmasını hedef tutan doğu illeri devlet yolları inşaatı programın. da vazife almak ve fiilen çalış- mak Üzere, Teknik Üniversite 'Ta lebe Birliği, İnşaat “Fakültesinden 60 talebeyi bugün Elâzığ, Diyar. takır, Erzincan ve Trabzon böl. gelerine göndermiştir. — Talebeler bu bölgelerde Ekim ayının sonu- na kadar çalışacaklardır. Üç esrarkeş yakalandı Mubudek (Atlün, Makmeb Kikava İsmail adlarında üç kişi Şehzadeba- şanda bir dükkânda earar içerlerken Facüstü. yakalkammışlardır. Burarkeş e Bakkıda iekiile gel Vapurda ölen doktor Tarlığna. Silğnn üküde (dokte- ru İsmail Hakkı nen Marakas vapurile izinli olarak İstanbula gelir ea balb seklesindea ölmüştür. Altın diye bakırı yutturmak- istemiş İbrahim Kasap adında birisi Meh- met adında bir taşralıya altın diye bir bakırı <100> liraya satmış, bilâ- hare yakalanmıştır. Sanık İbrahim hakkında zabit . tutularak - adliyeye verilmiştir. “Adana, gitti Doğu Akdeniz seferine çıkan A- dana vapuru dün saat 16 da 158 1 İzmire olmak üzere 230 yolcu ile Tlmanımızdan ayrılmıştır. KUMAŞ MAG, EMADİYEN YE! İstiklâl cad. T TÜ Dr. Zülfü Sami Ozgen İç Hastalıkları Mütehassımı Boyoğlu Ağacami Sakızağaç Cad. No. 3, Telefoni 43535 Haccın son gunu... Ütbe uzadığından — öğle nar mazı vakti geçmiş, — ikindi vakti gelmişti. Hazreti Mu hammet Bilâl Habeşi'ye ozan oku- buyurdu. Bİlâl'İn gür ve gü- zel sosl Müslümanları Ibadeto çağır« Önce öğle namazı kılındı. BiTâI tekrar Kaamet - getirdikten sonra e kindi namazını da kıldılar. Hazreti Muhammet devesine bindi, vakfe yo- rino geldi deveden İndi, Kibloye dön- dü ve dua etti. O gün oruçlu değil- di çünkü — Abdullah bin - Abbas'ın annesi Ümmülfazı'ın gönderdiği bir kadeh sütü halka karşı Içmişti. Akşam üzeri Hazreti Muhammot henüz İnon ve şu münada olan âyse t okudü:. «Bugün — sizin dininizi tamamladım ve sizin Üzerinize nime- İtimi tekmll ettim; sizin için din ol mak Üzere Müslümanlığı beğendim ve saçtim. Dinin hükümlerinin tamamlarma- sile Peygamberin de — vazifesi - sona ermiş bulunuyordu. Bunu herkesten evvel Hazreti Ebubekir anladı. ve <Allahın Resulünün — vefat edeceğl bildiriliyor!>. diyerek ağladı. Günoş batınca Hazreti Muhammet yine Kusvâ İsimli devesine - bindiy azatlı kölesinin yirmi yaşındaki oğlu Üsame'yi terkisine aldı. Devenin yu- darını sert çektiği için hayvanın ba- Şi bazen Peygamborin altındaki yas. |tığa erişiyordu; bundan maksadı hız lanmamaktı. — Böylece — Müzdelife'ye Bidildi. Akşam namazı kılınmamıştı Vö yatsı vakti gelmişti. İkl - namaz birbiri ardından kılındı. Hazreti Peygamber ve Müslüman- lar geceyi orada dua İle geçirdiler. Allahın Resulü, ümmetinin günahlar rının bağışlanmasını diledi ve bu di- dek kabul olundu. Sabah namazını orada - kıldılar. Hazreti Peygamber yine ayni deve- ye bindi, bu sefer terkisine amcası Abbas'ın oğlu Fazl'ı aldı. Fazl gü- zel yüzlü bir gençti; İklde bir kadın dar tarafına bakıyordu ve Hazrotl Poygamber onun saçından tutup ba- şını diğer tarafa çeviriyordu. Hazreti Peygamber vadiye Inince devesini ortadan hızla sürdü; Cem- retülukbo'ye gelince İndi, orada du: rup yedi taş attış her taşı attıkçar tekbir. getiriyordu. Minâ'ya vardığı zaman - kurbanlarının - getirilmesik buyurdu; bunların sayısı Hazreti A- linin Yemen'den getirdiklerile bera- ber yüze yaklaşmıştı. Hazreti Pey- gamber altmış üç deveyi kendi mü- barek elile boğazladı. Diğer Müslü- manlar da kurbanlarını kestiler. Son a mübarek başını traş ettirdi, saç- darını yakınlarına birer Tkişer dağıt» tı. Bu da onun ömrünün sona yak- ima İşaretti. Müslümanlar da traş oldular. Hazreti Muhammot o sırada dedi kl — Ey halk! Haccın üsüllerini ben den öğreniniz. Bilmem amma, belki bundan sonra benimle burada görü- gemezsiniz! Müslümanlar arasında göz yaşı dökmeyenler yok gibi Idiş bazı hiç kırıklar düyülüyordu. Hazreti Muhammet Minâ'da şunla rı da söyledi: — Her birinizin kanı ve malı öte- kino haramdır. -Kıyamet gününde Allahınızın huzuruna gölecekşiniz da yaptıklarınızı soracak, ona göre Mmükâfat ve mücazat edecektir. Sas kın benden sonra kâfirler gibi fırka fırka olup birbirinizin boynunu vure mayınız. Sonra sordu: — Ey halk! Bildirdim mi? Yüz binden fazla Müslüman cevap verdiz — Evet — Şahit ol ey Rabbim! Halka dönerek şöyle dedi: — Burada olanlar olmayanlara bildirsinler. Ve ümmetine veda etti. Hazreti Muhammet ihramdan çık. tız devesino bindi, Mekke'ye vardı, Kâbeyi tavaf edip öğle namazını kıl- dı. Sonra Zemzem kuyusuna gitti; kendi akrabasına su çektirdi, bir mik tar İçti. Böylece Hao tamamlanmış oldu. Hazreti Peygamberin bu Hao- ol tarihte Haccı diyo meşhurdur. dür. x Hazreti Muhammet ve onun getir- diği din bütün Müslümanların kalp- lerinde yaşıyor; ebedi olarak yaşa- yacaktır. Bugün de yüz binden faz- ia Müslümanın Hao etmekte olması bunun delillerinden biridir. Kadircan KAFLI NOT: Aziz okuyucularımın müba. rek Kurban Bayramını kutlarım. K. K oruı cönea « Kemal Nuri mre Haseki hastanesi cilt ve züh- revi hastalıklar Mütehassısı Beyoğlu — Asmalimescit No 17/2 Teli 42324 saat — 16-19 - Ça

Bu sayıdan diğer sayfalar: