21 Aralık 1945 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

21 Aralık 1945 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ROPURTAJLARIMIZ GAZETELİ ROPORTAJ DEMEKTİ AZİDEN RÖPORTAJ B gündü. Gecenin bilmem saat kaçıydı. Çoktan uyumuştuk. O uyandım. Bu ses evin içinden gelmi- yordu. Benimle beraber ev halkı da Dışarıda harikulâde bir odanın içindeki idare lâmbalarının ışıklarını sarı birer nokta haline geti- riyor, Eyupsultanın meşhur mezarlık- larını, binbir gece masallarında ancak hayalle tasavvuru mümkün bahçelere benzetiyordu. Evdekiler pencerelere koşuştular; camlar ve bir ân tered- dütten sonra da kafesler kaldırıldı. Şimdi ses, .mehtabın ışığı gibi Bg eğ şakıyordu. eydi: Hafız Sami Eyup- eid Şifa denilen tepeden gazel söylüyordu. #* Kendisini, beş on sene sonra yine aynı tepede, orada oturan muh- terem ailenin evinde ve yine mehtaplı bir gecede tanıdım ve bu çocukluk hatıramı anarak, ondan, okuduğu tepeden Haliç bir altın göl ve ay <bedri tâm» halinde idi. Bana «dinle» diyerek o insanı çıldırtan sesiyle şu gazeli okudu Ey kamer, Mideğii asüman durdukça dur Şulepaş ol âleme şemsi cihan rdukça dur Şemse benzetmem seni, ömrün zevale ermesin Orada, onun sesini bu kadar yakından duyduktan sonra bir haki- kate erdim : Ses, insanı öldürebilirdi. Ve aklıma, masallarımızda anlatılan şeyler geldi. Meselâ, kahraman, tek başına düşman karargâhına gelir, bir nâra atar; karargâhın çadırları, düş- manla beraber hâk ile yeksan olur... İşte Hafız Sami böyle bir sese ma- - likti ve üstelik bu ses musiki ve aruz ile terbiyelenmişti. Bir defasında o, bir «of» çekerken saat tutmuş, bu- nun üç dakika sürdüğünü hayret ve dehşetle tesbit etmiştik. Evet, üç da- kika... Çünkü Hafız Sami, aynı za- manda bir atlet idi ve çok tanınmış . bir avcıydı. Hattâ, Eskişehir civarında Fikret ÂDİL bir avda onun bir ayı ile boğuştuğu ve üstün geldiğini söyliyenleri de duydum. #* Geçen Umumi Harbde, bir ak- şam yine Şifa tepesindeki evde idik. Hafız Sami'nin yanında akrabasından bir genç zabit vardı. Vakit gece ya- rısına gelmişti. Hafız Sami, Çarşan- bada olan evine dönecekti. Kalktılar. O, Eyupsultana inerek oradan git- meği teklif etti. Genç zabit kestirme Hafız Sami olur diye Edirnekapı mezarlığından geçmeği ileri sürdü. Hafız Sami, as- ker kaçakları olduğunu, soyulmak ihtimalleri bulunabileceğini o söyledi. Genç tabancasını göstererek endişe etmemesini bildirdi ve gittiler. Ara- dan yarım saat geçmemişti ki, uzak- tan Hafız Sami'nin gazel söylediğini duyduk. Lezzetle dinledik. Ertesi gü- nü de şunu öğrendik : Yolda, bir ta- kım çapulcular, Hafız Sami ile gencin karşısına çıkmışlar. Kıpırdanmalarına meydan vermeden ikisini de soymuş- lar ve çıplak denilecek bir halde mezarlıkta bırakmışlar. Gencin taban- cası da işe yaramamış. Bu hale kıza- cağına gülen Hafız Sami de, oldu olacak diyerek bir gazel okumağa başlamış.: Fakat gazel biter bitmez ne görsün? Kendilerini soyanlar dön- 49 e ğa a Azan iç müşler, «Affedersin, Hafız ağabey, tanımadık» diyerek o elbiseleri geri vermişler. Hafız Sami'nin buna benzer bir- çok fıkraları vardır. O, Harbı Umu- edilmişti, Kendini giyinme şartlarınin üstünde tutan bu san'atkâr, davete, gündelik elbiseleriyle gitmişti. Merasi- me çok itinalı olan Enver Paşa onu tanımadığı için istihfafla süzmüşlü. . Hafız Sami, fevkalâde hassasiyeti ile bu bakışın mânasını anladı. Sustu. Sonra Talât Paşanın ricası üzerine bir gazel okudu. Enver Paşa muame- lesini derhal değiştirdi. Lâkin Hafız Sami alınmıştı, yi yolunu bularak dışarı çıktı ve bir daha dönmedi. O gece, kendisini bütün Adada ara- dılar, bulamadılar Onu s defa olarak, Ankara caddesinde gördüm. Gözlerimiz kar- şılaştı. Fakat o derhal bakışlarını Teşekkür ederken gözlerinden yaşlar aktığını gördüm. ü artık onu herkes unutmuştu. Eski âşinaları görünce görmemezliğe geliyorlardı. O bunu biliyor ve pek tabii karşılıyordu. Benim kendisine hürmetimin baki kalışı onu müteessir etmişti. da öldü; ve onunla beraber Türk musikisinin son ses dehası da kayboldu Birkaç satırla röportaj: YENİ BİR TARZ Yeni bir fahişe tipi meydana çıkmıştır ! İşte: Gece kaldırımdan, gündüz sinema önüne ve loca tümseğine yükselen «seans fahişesi»... Belli başlı sinema önlerinde, başlarında acaip bir tarzda örtülmüş rengârenk ipekliler ve sırtlarında kürk mantolu hatunlar; tam is- tiklâlini her devirde elinde tutan İstiklâl cad- desinin, mektebini asmış tam istiklâlli tale- besi ile pazarlıkta : — Loca parası bana ait son fiyat Slira... Erbabı, bu ne ucuzluk der ama öyle iş... Sinema kapıcı ve kontrolları ile bu «seans fahişe» leri anlaşırlarmış ve dip koçanından kesilen loca bileti, ortadan ei madan akşama kadar gider gelirleri Bu fiyata kurban olan, tüyleri ei bit- miş delikanlı ile bir sinemaya girildi. Vapur- lardaki (cankurtaran) dolapları şeklinde her türlü sıhhi İevazımı (!) dahi bulunan bu lo- kika sonra gözleri kızarmış ola- Bunu lele gördük. Bu yeni tarzın (amatör) lerinden, birini," birkaç gün sonra bir zührevi hastalıklar mü- tehassısının muayenehanesinden çıkarken gör- düm. “ila Am ere? memurlarini ve Ahlâk zabıtasını göremedim ! Ne jat MUHSİNOĞLU

Bu sayıdan diğer sayfalar: