1 Nisan 1988 Tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 9

1 Nisan 1988 tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bilgisayarla hiç ilgileri bulunmayan kişiler bile ““Commodore 64”ü en azından bir kavram olarak bilmekte- dirler. Bu olgunun bir kez de bilgisayar-tutkunu olmayan kişilerin bakış açısından ele alınmasının zama- nı çoktan gelmiştir. Bilgisayarlara ilişkin olarak teknik değil de, felsefi türden soruları gün- deme getiren problemler var mıdır? Almanya'da evlerde kullanılan 1 mil- yon C 64 acaba kişilerin yaşamlarını ne ölçüde değiştirmektedir? Bu deği- şiklik yeni bir insan tipinin ortaya çı- kışından ve bunun topluma etkilerin- den söz edilebilecek boyutlara ulaş- mış mıdır? Bu tür sorular sık sık ör- taya atılmakta, özellikle de bilgisaya- rı ancak uzaktan tanıyan kişiler tara- fından dile getirilmektedir daha çok. 1968 öğrenci protestosu kuşağının eleştirel temsilcilerinden pek çok ki- şi çocuğunun odasında bilgisayar gördüğünde bundan bir çeşii ihanet kokusu sezinlemekte ve yeni, toplu- ma uyum sağlamış, apolitik bir bilgisayar-hayranı kuşaktan söz et- meye başlamaktadır. Burada sözü bir süreden beri bir C 64 kullanmakta olan 68 kuşağının eski bir temsilcisi- ne barıkıyoruz. “Ben, Ruhr bölgesindeki liselerden birinde Almanca ve felsefe dersleri okutan bir öğretmenim. Bir yıl önce- sine değin ev-bilgisayarları benim için bütünüyle anlaşılmaz aygıtlardı. Ama bu durum çok ani bir şekilde değişmeye başladı. Şöyle ki. Okulu- muzun öğrenci gazetesi eski öğrenci- lerin cömertçe yaptıkları bağışlardan ve benzeri kaynaklardan biraz serma- ye biriktirmişti. Öğrenciler bu paray- la, metin-işleme amacına yönelik ola- rak, kullanılmış bir C 64 satın alın- masını önerdiler. YAZILIM BEDEVA Böylece ben danışman öğretmen olarak bilgisayarın başında buldum kendimi; çünkü gazetenin layout'u daha çok benim ikamet ettiğim dai- rede yapılıyordu. - İlk şaşırtıcı olgu hesaplama sırasın- da ortaya çıktı. Şunu öğrenmiş ol- dum ki, bir metin-işleme programı- nın satın alınması değil, kopya edil- mesi gerekiyordu yalnızca.Öğrenciler özellikle bu bilgisayarda yazılım gi- derlerinin bütünüyle ortadan kalkmış olduğunda hemfikir idiler, çünkü herkesin elinde kaçak olarak kopya edilmiş düzinelerce program bulun- maktaydı. Bense bunu onaylamaya- rak yazı kuruluna bir metin ve grafik programı bağışladım. Bu bağış onlar tarafından, besbelli korkudan ve pa- radan yana zengin olan bir insanın - ne de olsa bir öğretmen işte- lutüfkâr bir davranışı olarak kabul edildi. Bu noktada ilk ““felsefi”” problemi de keşfetmiş oldum. Walter Benja- min 20'li yıllarda yazdığı “*Teknik Yeniden-Üretilebilirlik Çağında Sa- nat Yapıtı”” adlı incelemesinde, sana- tın sonunda esasen olduğu şeye, ya- ni metaya dönüşüp böyle tanınabilir duruma geldiğini söyler. Sanat dün- yası, yine Benjamin'e göre, buna tep- ki göstermiş ve bu tepkisini, her ne- kadar teknik çoğaltma yöntemlerini kullanmışsa da, sanat yapıtlarının ço- Baltımını sayılı nüshalar olarak üret- mek suretiyle dile getirmiştir. Bunlar- dan seçilmiş bir bölüm sanat yapıtı ise özel numaralar ve üstadın imza- sıyla -tabii kendi el yazısıyla- dona- tılmıştır. Benjamin bu yolla sanat dünyasının kendi metasını fiyat dü- şüşünden kurtarmaya çalıştığını ifa- de eder. Bugünse durum çok daha ciddi bir görünüm sunmaktadır: Sayılaştırıl- mış ve algoritmalaştırılmış biçimde ne denli çok meta varsa, ki böylece kop- yalardan her biri orijinaliyle özdeş ol- maktadır, teknik ilerlemenin kendisi tarafından başlatılmış olan bu süre- cin geriye döndürülmesi uğruna ve- rilen zahmetler de o denli büyük ol- maktadır. Kullanıcı açısından kolay- lık sağlayıcı, “rahat”” olması gereken yazılım kopya olarak kullanılabilir bir yapıya sahiptir ve program geliş- tiricisinden bütünüyle bağımsızlaş- 9

Bu sayıdan diğer sayfalar: