Don Cesar de Bazan kendini zapfi. gelerin elinden kurtararak, Don Sal Masteye doğru atıldı: Sen kendinle iftihar eden bir serse. risin! Ruy Blas'ın dördücü perdesi kapandı. Hararetle alkışladık. Aktörler sahneye Üç kere geldikleri halde alkışlar ayni he- yecanla devam ediyordu. Andre Brunel bana döndü: — Haydi gidelim ve Burgonyayı teb. rik edelim, dedi. Tebrik değil, daha doğ- rusu teşekkür edelim, l Tiyatronun sahne arkasındaki aralıkla rına ayağımız yabancı değildi. Biraz son Ta, aktörün locasına gelmiştik. | Kapıyı vurduk, Burgonya, piyeste Don Cesar'a su ge. tiren uşak rolünde idi. o Mühim bir rol değildi bu ama, kendisindeki o safdillik bu rolü mükemmel bir hale koyuyordu. Brunelin eski bir arkadaşı imiş. Her on beş günde bir bize bilet gönderirdi. Burgonya odasında o makyajını boz. makla meşguldü. Bizi o her (o zamanki neşesi ile karşıladı. Kendisini tebrik yol Ni söylediğimiz sözleri ağımızda birak. — Ya Signarbiyö ile Genteneri nasıl buldunuz? dedi. Burgonya, diğer aktörlerin methedil- Melerine kızmayan aktörlerdendi. Onun için, o İki aktör hakkındaki takdirlerimi. Zi de açıkça söyledik. o Hakikaten, Ruy rolüne çıkmış olan Signarbiyönün tenkid edilecek bir yeri yoktu; Don Sa- İuste rolünü oynayan Gentener de öyle, Dâhz doğrusu, kusurları yok denilebile. cek bir şekilde oy: ramışlardı, ilerde göre- Ceğiz ya. Brunel: — İkisi de harikulâde! dedi. Harikulâ, del Ne muvatlakiyet! Böyle şey görme. Üe alışık değildik doğrusu... Sonra, gülümsiyerek ilâve etti; — Yalnız bir şey söyliyeceğim. Oyunu r ken birkaç kere, bilhassa üçüncü Perdenin sonunda bana öyle geldi ki, sanki asıl Sallusteden nefret eden Ruy Blas değil de, Ruy Blas ötekinden nefret €diyor. Tabii ben yanılmışım... Bürgonyanm yüzü hem şaşan, hem te. ©süt duyan bir hal aldı. — Ya? dedi. Demek siz de farkına var- diz da? Ben sanıyordum ki bunu lar, a bizdik, çünkü meseleyi bi... yoruz. > Yani ne demek istiyorsunuz? diye Sor Demek Don Salluste rolündeki Gentenerin hisleri rol icabı değildi ha? Burgonya cevap vermedi, biraz tered. dük ediyor kibiydi. Sonra: > Evet, dedi. Signarbiyö Genteneriye Baraz besliyor. İkisi de ayni kadını sevi- Yozlar çünkü, Sevdikleri de kraliçe rolü. Tü oynayan Lisa Beroni. Altı aydan faz- â var, ikisi de kadına kur yapıyorlar, (Gentenerin ümidi kesilmesin diye Lisa Uzun müddet sanki bir şeyden (haberi Yokmuş gibi göründü. Fakat bu komed. Ya ebediyyen devam edecek değildi ya. te dün değil evvelki gün kız bize Sig Merbİy& ile nişanlandığını haber verdi. — Gentener ne dedi buna? > Hiç. Ne diyecek. Sesini çıkaramıyor Zannetmem-ki feragat etmiş olsun. ide bir patlak verecek. Zaten far. kina Yarmışsınız. Sahnede bile kendine ökim olamıyor. Bu da ihtirasınm ne körler kuvvetli olduğunu gösterir. Brünel; > > Ki ortada yokken sizin bu iki kav. Bacı horoz iyi geçinirler mi idi bari? diye Sordu. > Hayır, pek iyi geçinmezlerdi. Ara. larında meslek rekabeti (vardı. İki sene m me bir turneye çıkmıştık;Sig- Marbiyönün kalbi tutar ara Sıra; gene Kr, oyuna çıkamadı, onun yerine ad rolünü Gentener oynadı. Gen. ondan sonra hep bu rolü kendisi anak istiyordu ama, Signarbiyö iyi dağ, “naz gene ona verdiler. İşte ilk hdi, “efa olarak Gentener bu hâdiseden içer- hem de pek çok. Kayyim 5) Eh, dedi, inşallah arkadaşınız sonu. Dae kendine bâkim olür da hıncını Sahnelerde göstermek için bekler. Beğ hdan sonra konuşma başka şeylere Tiyatrodan çıktıktan sonra bulu. tony ber yemek yemeye karar verdik, ton tekrar yerlerimize döndük. Piyesin Perdesi başladı. S IRTINDA uzun ve siyah bir pele. biye rin, Rav Blas rolündeki Siznar. 9 uzun monoloğunu tutturdu: m Rüya söndü, Hayaller kaybol. & Akşama kadar. serseriyane, do- * 49 Yazan: laştım durdum. Şimdi ümitteyim, sü. künetteyim. Akşam oldu. Başımda gürültü daha az. Daha iyi düşünüyo. Tum. Hugonun bu meşhur piyesini defalarca gözmüşümdür; belki ezber bilirim. Bu. nunla beraber, o roldeki büyük aktörün sözleri beni sürükliyordu. Hiçbir aktör şimdiye kadar bana o kadar büyük te- essür vermemişti: O zavallı uşağın felâ. ketini, o flâkete sanki ben düşmüşüm gibi hissediyordum. Uşak, elbisesinin (o ceplerinden birin- den çıkardığı küçük şişeyi masanın üze. rine koyarak devam etti; Hadi öl şimdi, alçak! Uçuruma sürük len! Cinayet işliyen böyle ölecektir. Bu evde, alçak, sefil ve tek başına öleceksin sen! Bu sırada Ruy Blas gitti, o gizli kapı- yı tahkim etti, Zavallı adam kekeliyordu.., O canavar gelir de kurbanını görürse, Hiç olmazsa içeri bu kapıdan girme. Sonra masaya geldi, şişeye baktı. Neyse, şimdi düşünüp menmun olu. yorum ki, Kimse kurlaramıyacak, Düşmeme engel yok. Kendisini bir koltuğa attı ve dudakla. rından bir çığlık gibi şu sözler yükseldi: Beni seviyordu hız! Allahim imdat et! cesaretim kalmadı... Sesi bir hıçkırık halini almşlı: Asm çok büyüktür. Beni seviyordu kiz) Demek ki maziden biz şey ele geç- mez! Oturduğumuz yer beşinci sıra idi sah ne yarı karanlık olduğu halde, aktörün yüzündeki çizgilerin hepsini (oayrı ayrı görüyorduk. Acaba bir hayal miydi? Fa. kat ben eminim ki Signarbiyönün ıstırap içinde kıvranan çehresinde derin çizgiler beliriyor, ve yüzü, makyajın altında, sapsarı kesiliyordu. Döndüm Brunele baktım. Gözünü kir- par, başı ile bir işaret yapar da benim gibi ayni hisleri kendisinin de duyduğu- nu söyler dedim ama, bizim arkadaş kı- pırdamadı bile. Çeneleri biribirine geç. miş gibiydi. Acaba piyese karşı duydu. Zu alâkadan mı idi bu? Tekrar başımı sahneye çevirdim. Sig. narbiyönün Bareketleri “ihsana pek iyi görünmüyordu. Hele kraliçe sahneye ge- lince, az kalsın kendini kaybedecek san. dım. Tabii, faciada böyle heyecanla hareket etmek lâzımdı. Fakat bana öyle geliyor ki, bir aktörün ne derece mahir olursa olsun, rolünden bu kâdar derin teessür duymasına, heyecanını bu Okadar canl bir şekilde ifade etmesine imkân yoktur. Brunelin balinde gördüğüm endişe ba. na da geçmişti. Birdenbire arladım ki, şahidi olduğumuz bu ıstırablar yalancı değildi, sahihdi. Ruy Blas, kraliçenin kendisine uzattı. ğr puslayı almıştı. Lâmbanın yanına gi- dip okumaya başladı: Büşmda büyük bir tehlite dolaşıyor. Yalnız benim kraliçem... Zayallı adam kekeliyordu. Bir saniye durda, sonra tekrar başladı; Yalmz benim kraliçem... Bu sefer ârtık vaziyet açıkça görülü. Tiyatroda cinaye Bir günlük zabıta hikâyesi yordu. Salonda fısıltılar yükselmeye baş. tadı. Esasen piyes bitmek üzereydi. Birdenbire aktör ellerini göğsüne gö- türdü. Ayni zamanda sallanmaya başla- dı ve yere yuvarlandı. Lisa Berroni, deli gibi, yere diz çöktü ve nişanlısının başımı kollarınm arasına aldı. Bü acıklı sahne perde inerek kapandı. Sahnede cinayet İRDENBİRE yükselen bir gürültü salonu kapladı. Herkes biribirine bir şeyler soruyor, ber taraftan haykır. malar işitiliyor, kadınlar çığlık atıyorlar, Herkes ayni hisle ayağa kalkmıştı. Bütün yollar kapanmışlı. Herkes sahneye yak- laşmak istiyordu. Bir itişip kakışmadır başladı. Brunel: — Gel, dedi bana, Güçlükle ilerledik, çıkacak bir yer bu- lupcaya kadar dakikalarca uğraştık. Ko- lslere girilecek yerde bir polis dikilmiş duruyordu. Fakat Brunel kendisinin kim olduğunu söyleyince polis bizi içeri bi. raktı. Sahnenin © bulunduğu yüksek kısma çıktık. Dekorların arasındaki kapılar a- çıktı. Sahnede bir alay ahali toplanmıştı. Polis halkı geri çekmeye uğraşıyordu. Kalabalık birdenbire açıldı: Burgonya, kollarına Lisayı almış, çıkıyordu. Kız ağlıyordu. Anladık: Siznarbiyö ölmüştü. Onun açtığı yoldan istifade ederek ön tarafa geçtik, Cesedin üzerine iki adam eğilmiş bulunuyordu. Bunlardan biri o semtin polis komiseri Deleyrak'dı. Ken. disini klüpde gördüğümü halırlıyordum. Diğerini, Yanımıyordum. iri İn a — Komiser! diye seslendi. Deleyrak başını kaldırdı: — A! sen misin Brunel? Sonra ilâve etti: — Gördün mü, ne feci hâdise! Çok” müteessir olmuş gibi görünüyor. du. Yanındaki adamı göstererek: - Doktor Pireslain, dedi. Brunel yaklaştı: — Fikriniz ne, doktor? — Şey... Daha hiçbir fikrim yok; bakı. yorum. Fakat diyorlar ki zavallı adamım kalbi varmış. Kalb sektesi olacak herhal- de, Doktor ayağa kalktı ve o etrafına bir göz gezdirerek: — Baylar, dedi, içinizden biri bana yardım etse de arkadaşınızın cesedini 0. dasına kaldırsak, dedi. Odasında daha İ- yi muayene edebilirim. Birdenbire, Brunelin bu sözlerden memnun olmadığını yüzünden okudum. Döndü müddelumumiye o doğru baktı: Doktorun bu arzusuna mani olmak İste. diği belliydi. Fakat hiç sesini çıkarmadı. Doktorun arzusuna iki kişi cevap vere- rek ortaya çıktı. Cesedi kaldırdılar. Fa. kat hallerinde bir korku seziliyordu. Ya. vaş yavaş yürümeye başladılar. Önlerin. den komiser gidiyordu, arkalarından da dektor Pierlain. Sahne derhal boşaldı. Brunel bana bir işaret etti o yerinden kımıldama diye. Yanımızda iki polis me- murundan başka kimse kalmayınca sah- "eyi enine boyuna ( dolaşmaya başladi, Oraya gidiyor bir eşyaya bakiyor, bura. ya geliyor diğer bir eşyaya (bakıyordu. Sanki antika meraklısı bir o adam gibi hepsini birer birer gözden geçiriyordu. Bir aralık gözüne, Masanın üzerinde kalmış olan o küçlik şişe ilişti. Eline al. dr, evirdi, çevirdi, burnuna götürdü kok- ladr, sonra cebine attı. Brunel, tetkiklerini bitirdikten sonra, bena yaklaştı. Yüzünde hiçbir heyecan eri görünmüyordu. Yalnız, biraz canı sıkılmış gibiydi. Bunun sebebini sordum. Yavaş bir sesle: — Evet, dedi, canım sıkıldı. Ben ister dim ki herşey yerli yerinde dursun, hiç bir şeye el sürülmesin. > Yani, sanki bir cinayet olmuş gibi? i — Evet, bir cinayet olmuş gibi. ral nize lk Sek iğ — Ama, böyle düşünmek doğru olur mu acaba? — Bir tesadüf diye kabul etmek de doğru olur mu dersin? Cevap veremedim. Brunei tuttu: — Gel, dedi, tetkikimize bir de başka yerde devam edelim. Biz sahneden ayrılırken salonda bir. denbire sesler kesildi; o yanıbaşımızda, perdenin ârkasından, rejisörün sesi du. yuldu: — Bayanlar, baylar... Hâdise halka haber veriliyordu. Dirle. medik, kolumdan OLLARI kalabalık doldurmuştu. Herkes biribirile o konuşuyordu. Her çehrede ayni hayret, ayni teessür 0- — Siz burede eser temsil etmiyor. sunuz; temsil edilmiş bir rolü tek- rarlyorsunuz. Burgonyayı, kızın gine, yulduk. Lisa Beroni, mosmor olmus, yk, güzyaşı içinde, bir kanapeve uzanmıştı. Yanında ihtiyar bir kadm yere diz çök- müş, kızın ellerini uğuşturuyordu. Bu. nun, Lisayı giydirip soyan kadın olduğu. nü anladık. Brunei kendisine seslenince Burgonya islemiye istemiye cevap verdi ve o kü- çük odadan çıkarken kadma: — Madlen, dedi, sen bakarsın ona, Bizim arkadaşm odasına geldik. Fakat gelinceye kadar adım başında bir durma. ya mecbur olduk. Odada kendimizi yal. nız bulunca; Brunel: — Eh, ne diyorsun (bakalım? diye sordu. — Benim bildiğim şu: Yerine bir diğe. ri konmaz bir adam kaybettik; hem ken- disini seven bizler, hem tiyatro... Brwnel arkadaşmı ceketinin eteğinden tutup, sarstı: — Rica ederim, dedi, faydasız lâkırdı. larla vakit geçirmiyelim. Dakikaların biz ce çok ehemmiyeti var. o Sorduklarıma cevap ver; Sen Genteneri iyi tanırsın, 0. nün böyle biz şey yapmış olmak ihtima, li var mıdır? Burgonya evvelâ suale İtiraz etti: — Unutuyorsun, dedi, Gentener sahne- de değildi ki. Hattâ sana diyebilirim ki o anda henüz odasında (bulunuyordu. Odası da ta yukarda. Hâdiseden en geç haberdar olanlardan biri de belki odur. O zaman Brunelin gözlerinde bir şim. şek çaktı: — Odasında idi o diyorsun.. Halbuki, eğer yanılmıyorsam, Don Salluste sahne. ye kraliçeden biraz sonra girer, bunu ta. bit sen benden iyi bilirsin, Burgonya, sesi değişerek: — Evet, dedi. Gentenerin o dakikada aşağı İnmiş olması lüzımdı, başka türlü geç kalır, olmaz. Durdu, sonra daha kati bir şekilde: — Ama, dedi, mademki odasında idi o dakikada, nasıl olur? Brunel, düşünceli bir halde ve bana dönerek: — İşte asıl mesele orada, dedi, cinayet — eğer hakikaten ortada bir cinayet var- sa — ber zaman Sorulan suallerden yal nız sonuncusury sormaya lüzum göste. riyor: Kim, ve nasıl? Kimin olduğunu, niçin olduğunu biliyoruz... i Piyer Bualo Fransa'da bu seneki macera romanı mükâfatını kazanmıştır ÇEVİREN: Vir Gül — Nasıl olduğunu da fethimeyt ameli. yesi gösterecek, — Belki. Fakat asıl bu aksam, bu ak- şam da ne demek, bü saatte bizim bu (nasıl) keşfetmemiz lâzım. Çünkü, sen de bilirsin ki, katilin ilk işi, kendisini it. ham edecek bütün izleri ortadan kaldır. mak olacaktır. Cinayet vasıtaşını öğren. mek neye yarar, bunu kullanan şudur diye göstermedikten sonra?! ! Burnelin sözleri beni hiç de ikna ede- memişti, — Hayır, hayır azizim, dedim, hayır. Afledersin ama, “tiyatroda cinayet, an- cak polis romanlarına, mâctrâ filmlerine yakışacak bir isimdir, o kadar. Hakikati tahrif edip işin tuhaf tarafını hakikat gibi göstermeyi ancak bir romancı yapa. bilir, Baktım Brunel benim dediklerime iş. tirak ediyor, hayret ettim. — Evet, doğru, dedi. Ben de kendi kendime böyle itirazda o bulunuyorum. Niçin kalabalığın önünde, bin beşyüz şa- hit huzurunda cinayet (işlesin? Daha müsait yer yok değildi yal? — O halde? Fikrin ne? — Fikrim gene ayni. Böyle bir işi yap. mak için katilin deli olması lüzum. Kati. lin deli olduğunu tabit kabul edemeyiz, O halde şunu kabul edeceğiz: Katil, mü. sait bir an kollamış, yani, kendisine daha fazla bir şöhret temin oetmek için bin beşyüz kişinin şahid olmasını istemiştir. Bu sırada arkadaşım birdenbire Bur. gonyaya döndü: — Düşünüyorum, dedi. Bana öyle geli. yor ki, Signarbivö son nefesini verirken bir şey söylemek için büyük bir. gayret sarfediyordu. Lisa bir şey söylemedi mi sana? — Söyledi, Fakat ben ehemmiyet ver. memiştim. Signarbiyö iki kere: Kol kol.. demiş. — Başka? — O kadar. Sonra ölmüş. Brunel son derece büyük bir heyecana düşmüştü, öfkelenmiş gibi idi. — Demin sahnede o küçük şişeyi al- dın baktm,dedim.Birşey keşfettin mi? — Yo! dedi. Öyle bir aklıma esmişti. Gülünç bir düşünce, tabir... Burgonya: — Ama, dedi, farzedelim ki katil siz. ce malümdur. Acaba omün üzerinde daha fazla kanaat sahibi olmanız lâzım değil midir? Yanılmak ihtimaliniz yok mu? — Evet, bir tuzak kullanabiliriz. Fakat bunun için evvelâ ortada cinayet olduğu isbat edilmiş bulunmalı. Halbuki... Brunei birdenbire tehditkâr bir hal al, dı: — Esasen, dedi, cinayet ister isbat e. dilmiş olsun, ister edilmemiş, tahkikat fs çin benim düşündüğüm yoldan yürümek lâzim. Elime böyle güzel, bir fırsat düş. müşken, kaçırır mıyım hiç! Kederimden ölürüm vallahi! Sahne tekrar edilsin! pa çıktığımız zaman gene ayni hararetle münakaşalara devam e. den gruplarla karşlaştık. Ölünün bulun. duğu odanın kapısında bir polis duru- yordu. Fakat bizim arkadaş ismini söyle. yince gene kapılar açıldı. Cesedebak. | mak için içeri girdik. Doktorla komiser, tamamile elbiseleri çıkarılmış olan cesedin üzerine bir örtü örttüler, — Peki bir şey öğrenebildiniz mi, dok. tor? — Hayır. Kalb sektesinden ölmüş ol- ması muhakkak görünüyor. Yok eğer a- ilesi fethimeyt ameliyesi yapılmasını İs. terse, o başka. Ama ben hiç lüzum gör. müyorüm... — Bu ameliyeye adliye lüzum gösterir- se? Cesedin başında (o düranların ikisi de yerinden sıçradı. Komiser: — ALA! dedi. Yoksa aklımıza bir şey mi geliyor? map Devamı 14 üncüde