2 Ocak 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

2 Ocak 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e " Yolda bir çok gengster vak'aları anlat- mışlardı. Bir çokları gibi ben de bunlar- dan çoğunun doğruluğuna — inanmıştım. We Amerikaya ilk gelen her yolcu gibi bir gangster görmek merakını gduyuyor - dum. Onlardan birile emin bir yerde görüş- meyi istiyordum. Meselâ: Ya bir klübde ya da bir otelde. Bu suretle Amerikadan dönüşte arkadaşlarıma falan ve falan gangsterlerle konuştuğumu — söyliyecek onlarda gıbta ve heyecan uyandırabile - cektim. Tam otel odasına yerleşeceğim sırada, Amerikalı bir tacir olan bir arkadaş beni görmiye geldi. Oturur oturmaz cebinden bir şişe çıkardı. Bana: - Malcolm, dedi, canın herhalde içmek istiyor, gözünden anladım. Burada yasak | ama... Gülüştük. Birer gazoz ısmarladık. Biraz da onun getirdiği nefis İskoç viskisinden içtik. Ayrılırken: B — İyi ama, dedim, bu kadar kâfi değil. Ben gizli bir bara gidib rahat rahat içmek isterim. — Arkadaşım: — Anlaşıldı, dedi, sen «burada nasıl içildiğini» görmek istiyorsun. Pekâlâ... Kibar bir yer tanıyorum. Seninle bu gece tiyatrodan sonra oraya gideriz. Biz oraya giderken Baat iki vardı. Bu bar şehrin yüksek sınıfına aid mahalle - lerinden birinde, büyük bir binanın temel katında idi. Taş merdivenlerden bir de- mir kapıya indik. Arkadaşım prinç tok- mağı çaldı: Bir dakika sonra parmaklıklı bir pen - gcere açıldı.. Arkasında, bize bakan bir yüz göründü. Arkadaşımın yabancı olma- dığını anlayınca kapıyı açtılar. İçeri gir- dik. Taş duvarlar arasında, en metre ka- dar uzunlukta bir pasajı geçtik. Önümü- ze düşen adam bizi bu pasajın sonnunda- v ki kapıya kadar götürdü. Buradan, alçak | idi tavanlı, uzun ve kalabalık bir odaya gir- dik. Solda bir bar görünüyordu. Beyazlar giyinmiş iki garson hizmet ediyordu. Ö- teki duvarların boyunca masalar dizil. mişti. Ortada dans yerine benzer bir boş- lük vardı. Biz barda durduk. Arkadaşım içkileri ısmarlarken ben etrafa göz gezdirmiye | başladım. Salonda her tabakadan altmışa | yakın insan vardı. Şık süvare elbiseleri içinde kibar kadınlarlardan, üniformalı | göförlere kadar, adi sokak kadınlarının kibar, zengin erkeklerle omuz omuza 0- turduğu görülüyordu. Tam kargımızda, ilk sıradaki masada süvare celbisesi giyinmiş iki erkek göze garpıyordu. Biri esmer, uzun boylu, 2a- yifti. Alaycı ve sevimsiz bir yüzü vardı. Öbürü geniş omuzlu, kaba fakat tatlı yüz- Jüydü. Uzun boylu gözlerile hep etrafı araştırıyordu. görünce uzun uzun *Son Posta ,, nın edebi romanı: 23 [ Fakat yalnız minnettarlık hissi bütün bir hayatı doldurabilir 'mi? İşlte kendi kendime kalıp birkaç günl salim bir kafa ile düşününce, müdire - me karşı olan sonsuz sevgi ve saygıla- rıma rağfnen artık hayatımı ondan a - yırmak arzusü bende her saniye biraz daha kökleşiyor. Bunu onun ve benim| için istiyorum. Onunla beraber olduk - ça, çocukluğumdanberi beni bir ana gi bi seven ve saran bu kadın, ayni feda: Kârlığı benden esirgemiyecek. Halbuki ben artık kendi hayatımı kendim ka -| sürü zanmak ve hattâ kabil olduğu kadar, o- nun şimdiye kadar bana yapmış olduğu | maddi yardımları yavaş yavaş ödemek | istiyorum, En yakın akrabanm bile insanı tek melediğini gördükten sonra onun iyilik- “derini daha iyi takdir edebiliyorum ve bü, ne de olsa beni biraz üzüyor. | Müdireme, derhal bir iş aramağa| lıiyacağımı ve maaşımı “ âalır âlmaz| Bir Genç SON POSTA ACABA KiMDİi LER? İngilizceden çeviren: Neyyir K. Dizlerinin üstünde ayağa kalkmıuya uğraşan yaralının beynine iki el a 2ş citi baktı. Sonra yerinden kalktı bize dik dik bakarak önümüzden geçti, bara — gitti. Parmagile bizi gösterib yüksek sesle: — Şunlar kim? Bar sahibi cevab verdi: — Yabancı değil. (......) ile arkadaşı. Uzun boylu adam bir şeyler mırıldandı, yerine döndü Kalabalık gittikçe artıyor, odaya yeni yeni masalar konuluyordu. Ned lerim hep o süvare elbiseli iki erk şiyordu. Dikkat ediyorum, önlerin zan başka bir masa konulz dukları yerden kalkıyorlar, kini itib öndeki masaya ge pının tam karşısından hiç ayı Barın başka kapısı da yoktu ki bar kapısından dışarı pasajdan geçerken sokak t iki erkek girdi. Bize doğ ğımiz si- ıbanca sesi | yarı | Ba- duyar koşa koşa geldi. Geriye baktım. Dem erkeklerden biri bara girmişli. Öl lon kapısının önünde, silâh & duymaz, geri sıçradı. Pas Beçip gibi itti, sokağa fırladı Arkadaşım bana: «Gel, dedi, çabuk sı- vışalım şuradan!» ve hemen sokal sından dışarı koştu. Ben tal aslını öğrenmek merakına tululdum, Ta döndüm, Kapıyı açıb sa'ona baktım. Ne görsem beğenirsiniz. Koridorda yanımızdan geçen adamlar. dan biri kapının bir iki metce ölesinde 'ere yığılmış, yaralanan sağ omuzunu tuta tuta kalkmıya çabalıyor. Kurşun herhalde kemiği parçalamış olacak. Dur- madan akan kan parkelere yayılıyondu. Bar garsonları ortadan sıvışmışlar, ba- | Romanı | | Kızın Muazzez Tahsin Berkand gözleri karşısında bunu söylemeğe na- sıl cesaret edeceğimi bilemiyorum. Hayat tereddüd ve korku ile dolu bir geçid. * | Piyanomdan muvakkaten olsun u - zaklaşmak beni çok üzüyor. Birkaç gün dür, eskiden bir kitabda okuduğum gü- zel bir parçayı sık sık — hatırlıyorum: «Musiki ruhu tamamile kavrıyarak ben | Eğimizde başka hiç bir duyguya yer bı- rakmaz. Bazan bülün düşüncelerimizi kleyen bir sel gibi geçtikten sonra bizi yıkanmış ve temizlenmiş bırakır.» ün ruhumdan böyle kuvvetli bir selin geçmesini ve başımın içindeki bü- tün karanlık düşünceleri yıkamasını is- tiyorum, Notalar va sesler, gâh şakrak bir cı- valtı gibi, bazan da ağır yürüyen bir ker van halinde kafamın içinden geçiyor, kulaklarımda, dudaklarımda titreşiyor. Bu tek tük gelerek beynimde yerleşen ime bir ailenin yanında bir oda tu kis âhenkleri elimdeki kâğıda akılmağa ça , tacağımı söylemek için yanıyorum fa -| lışıyorum. Bazan bir tanesi kurtulup kalay ışığında parlayan altın saçlarile kar- onun üzerimden ayrılmıyan müşlik |çıyor, onu yakalamak için çırpınırken | şımda idi. Ki |kafile halinde gelen ses kırıntıları kâ - *|kaldığım vaki! kulaklarımda ve başım-| rın arka tarafındaki odaya gizlenmişlerdi. Müşteriler teblikeden kurtulmak - için duvar diplerine sinmişlerdi. Yalnız sü- vare elbiseli o iki adam masalarının ö- nünde ayakta duruyorlardı Şişman ve| iyi yüzlüsü elinde otomatik bir tabanca tutuyordu.. Biraz evvel tabancayı ata-| nan o olduğu anlaşılıyordu. Ötekir bir şeyler — homurdamıyordu. Sonra birdenbire elini ceketinin göğsü- ne soktu. Yaralınını üstüne di «|rüdü. Yürürken de arkadaşına söyleni. yordu: — Budala, sen daha ateş nasıl edilir Sonra birden koynundan tabancasını | çekib çıkardı. Artık vurulan adamla ara- larında ancak bir iki adım kalmıştı. Za- valh yaralı, eli tabancalıya tıpkı ipnotize miş bir tavşan gibi kımıldamadan ba- iyordu. İ Ben yerimde donmuş kalmıştım. Taban- | calı adam avının nde durdu. Yerdeki | şimdi yıb, sol e dayanarak kalkmuya çabalıyordu. Sağ kolu cânsız gibi Dir yanda s: | yordu 1 O zaman eli silâhlı adam büyük bir so- gukkanlılı homurdana homurdana lı-t bancasını kaldırdı. Dizlerinin üstüde aya- Ra kalkmıya uğraşan yaralının beynine iki el ateş etti. Ve onu parkelerin üttüne ölü serdi. Almım ter içinde, yüreğim korku ve ıztırabdan donmuş gibi idi. Ömrümde hiç bir zaman bu kadar acı ve korkunç bir an yaşamadım. Kapıdan geri fırladım. Pasa jt koşarak geçtim. Derin bir ıztırab için- de sokağa kaçtım. Acaba ölenle, öldüren kimlördi* Bu bana büyük bir derd oldu. Ertesi gün er- kenden sabah gazetesini aldım. Sandım ki adam öldürmeyi hiçe sayan bu eşsiz ka- tilin adı İlk sayfada büyük harflerle ya- zılmış göreceğim. Halbuki; Bütün vak'a Bunun sebebi himaye güm evvel fazla stok yapabilmek gayreti olduğu anlaşılıyo! Bon aylarda geniş mikyasda yünlü men - sucat sipariş ve idhal edildiği görülmekte - dir. İdhalât mikdarı, birkaç yıllık İhtiyacı karşılayacak nisbetlodir. Yünlü mensucat idhalâtının ziyadeleşmesini mevsime, — kışın yünlü satışının ziyadeleşeceği mülühazasına atfedenler olduğu gibi, genel idhalât rejimi kararnamesile, milli sanayli korumak mak-| sadile yünlü mensucalın ldhal resminin urt- tırıldığını, muhtelif memleketlerle aramız - daki husüsi anlaşmalara — ald hükümlerin Ihi edilmemesi için yeni gümrük tarifesi - nin tatbikinde 9 ay için verilen mühletin ya- kında biteceğini, tüccarın bunu hesablıya - rak az resimle şimdiden yünlü ldhal edip stok yaptıklarını ileri sürenler de vardır. Filhakika, hâdiseler de bu iddlayı toyld ve takviye cimektedir. Zira, hayretle görül- müştür ki, yapılan sipariş ve İdhalâtın kıs- mıi azamı yaz ve bahara «id yünlü çeşidleri- dir. Yünlü mensucatın satışlarında — günden güne artan bir hararet görülmektedir. Ardanoç'da ceviz mahsulü bol Ardanoç'da çok mikdarda cevir ağacı var- dır, Benelerdenberi Avrupa tüccarlarının teş- viki De kesilen ceviz ağaçlarınım sayısı bin- ler! geçtiği halde nahiye dahilinde ceviz bi- tirllememiştir. Hopa hududundan Ardahana kadar olan yollar kesilmiş ceviz kütüklerile doludur. Ceviz tüccarları nahiyeye gelerek ceviz toplamağa — başlamışlardır. Ardanoç rüğü tatbıkatı başlamadan karılmıştır. Peynirli, Cevtsli ve Aydın lerindeki ceviz ağaçları bu sene iyi yermiştir. Karamanda buğday piyasası Karamanda iki aydanberi buğday piya * sasında normal flatlarla muamele devam mektedir. Asgari flat 4.5, azam! flat 5 kuruf” tur, 937 mahsulü buğdaylar kallte fona olmamakla beraber, geçen sene Ilkba har sonlarında fazla yağmur yağdığı için W rar kuzulmuştur. Bu yıl tam zamanında yâ © “murlar rekoltenin fazlalığına yar * ektir. ! Giresunda bir konferans salonu yapıldı Giresun (Hususi) — Burada büyü bir konferans salonu yapılmıştır. İnun büyük bir de sahnesi vardır. Halk levi temsil kolu tarafından burada m telif temsiller verilmektedir. Burada mahrukat buhranına meyd verilmemektedir. Giresunda en elve rişli yakacak olan fındık kapuğunul çuvalı 30-40 kuruşa kadar çıkarılmı ise de derhal narh konulmuş ve narh dan fazlaya satanlar cezaland başlanılmıştır. mıntakasında bu yıl (60) bin kilo ceviz çı- İstanbul Belediyesi İlânları Hepsine Şeyhülharem sokağında yeni 14 Nh ev enkazının satılması açık arttırmaya konulmuştur. 85 lira bedel tahmin edilen Cerrahpaşada 'Duvudpaşa mahallesinde ile arabalığın ve bostan kuyusu dolabi Şartnamesi levazım müdürlü- ğünde görülebilir. İstekliler 6 lira 38 kuruşluk ilk teminat makbuz veya mektu- bile beraber 6/1/938 perşembe günü lar. saat 14 de Daimi Encümende bulunmalıdıre (B.) (8492) #AARİ Galata Rihtam caddesi civarının kısmi imar plânı Nafia Vekiletince tasdik edilmiş ve vur. Baş, u:ş, ağrılarınızı haritası Beyoğlu Kaymakamlığına asılmış olduğu ilân olus (B.) (8696) nezis, grip, romatizma, nevralji, kırıklık - ve ııu_uıı j derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. — v L aS Bi şöylece iki satır içine sıkıştırılıvermişti: «...Sokakta bir cinayet...» Hepsi bu kadar.. Daha sonra meselenin aslını arkadaşımdan öğrendim. Meğer o süvare elbiseleri giyinmiş iki erkek, polis tarafından takib edildiklerini sanan, iki gangstermiş. Pasajda rastladığımız, ölen aai R Nn l v y yadamla kaçan arkadaşı da ikı sivil polit miş. O'gece vazifelerini bitirdikten sonrs biraz eğlenmek için oraya uğramışlar. 'YARINKİ NÜSHAMIZDA: Suadende.. Çeviren: Faik Bercmet ee 0 —a bir başkası daha hâkim ve kudretli bir gesle onun yerini alıyor ve korkak bir ğıd Üzerinde bir tek sada gibi birle - şiyorlar, Kapımı kilidliyerek yalnız başıma da bir uğultu halinde vızıldaşan âhenk-| ler dudaklarımdan bir mırıltı gibi dö - külmeğe başlhıyor ve ben her şeyi unu- ltarak kendi dünyama çekiliyorum. Bu dünya, zırhlı bir kale gibi, bütün dışa- rıdakilere karşı sımısıkı kapalıdır ve ben bu kale içinde kendimi büsbütün em - niyette ve samimi benliğimle başbaşa buluyorum. * Dün gece uyuyamadım.. Pencerem- den karşımdaki sakin denize bakarak uzun uzun düşündüm. İnce köpükler a- ır ağır sahile yaklaşıp çekiliyorlar, her su kabarcığı, içinde küçük bir hayat sak lıyormuş gibi titreyerek taşların üze - rinde düinleniyordu. Bu kaynaşan ve durulan köpükler benim içimde de ka- barmak ve taşmak isteyen bir heyecan yaratmıştı. Çekinmesem, dışarıya çıkıp dalgalarla kucak kucağa çırpınmak için denize dalacaktım. Hafif bir ayak sesi penceremin al - tında durdu. Başımı çevirdim. Nevzâd —— — Geceyi,mi bekliyorsunuz Selma hanım? - — Hayır Nevzad Bey... Olsa olsa ge- ce beni bekliyor. Odam sokak seviyesinden az yük - sekde olduğu için sözlerimizi başkası - nın işitmesinden korkmadan onunla ra hatça konuşabilecektim; böyle iken giz- lü bir şey yapmak endişesi bana çocuk- ca bir heyecan verdi. Nevzad Bey bu - nu anlamış gibi yüzüme dikkatle baktı. — Deniz kenarında gezmek istemez misiniz? — Bu saatte mi? — Saat henüz on iki... Bakınız iler- deki İngiliz evinin tarasasında hâlâ gra- mofon çalıp dans eden çiftler var. — Evet, kahkahalarını duyuyorum fakat bu, benim bu saatte yalnızca dı - şarı çıkmam için bir sebeb değil. Hırçın bir gülüşle sesi kısıldı. — Benimle bir dakika olsun yalnız kal- mak istemiyorsunuz Selma hanım; niçin? — Sabahtan akşama kadar beraber de- Kil miyiz? — Evet... Mütereddid ve şaşkın bir hal almıştı. — O halde? — © halde? O halde? Sizi tekrar gör- mek istediğime bakılırsa bu bana kâfi gelmiyor demek. Kaşlarımı çatarak biraz geriledim. — Siz_ ne istiyorsunuz Nevzad bey? İzk S li eli ĞB AĞ — 1 Gözlerimi yüzüme doğru kaldırdı. O dakikada ayı kapıyan bulut onların ışığı nı dâ örtmüştü.. fakat kirpiklerinin sinifm li çırpınması durmuş, yüzünün çizgileri hareketsiz kalmıştı. Bir iki saniye bir şef söylemeden birbirimize baklık; sonra © başını eğdi ve hafif bir sesle, kendı ket”. disine tekrarlıyormuş gibi mırıldandı. — Size söyliyecek bir şeyim yok Sek ma hanım.. hakkınız var... Ve yavaş yavaş, adımlarını sürükli- yerek uzaklaştı. İleriden, İngilizlerin tarasasından #” ğir bir vals havası dalgaların hışırtısi” na karışarak bana kadar geliyordu. BU hvanın ninnisile uyumak için yatağrr ma girdiğim halde göz kapaklarımı Ö” temedim; başımın içindeki sualler, bif çekiç gibi, durmadan beynimi dövdü: — Nevzad hoşuma gittiği halde nt den bana yaklaşınca - titizleşiyorum? Niçin sözleri içime bir titreme, me bir helecan ulaştırmıyor? Niçin göf” lerime yalvararak bakan gözleri beni düşündürmüyor? Acaba ondan hoşlan” mak onu sevmek demek değil mldif' Öyle olsa kalbimin bu sonsuz boşluğu dolar mıydı? * Bugün müdire hanımla konuştum- Beni sükünet'! ve sabırla dinlediktefi sonra cevabını verdi: 4 " (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: