17 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

17 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.. Artık “Varsa Yoksa Karamanlının Kızıl,, Diyor Ve Büyük Düğünler Yapmağa Hazırlanıyordu.... Bu sözleri dinleyen Bizans a- silzadeleri ve söylendiklerini du yan Bizanslılar o gece tatlı rü - yalar gördüler. Fakat hepsi bu kadar, zira, kader bu evlenme hikâyesini de burada kesmişti. Ne Fran - çes bir daha Bizanstan çıkabildi, ne de güzel Gürcü kızımı bir da. ha Bizansta bir hatırlayan oldu. İkinci Mehmed'in Birinci işi: İkinci Muradm ölümü yalnız Trabzon İmparatorunu sevin - dirmiş değildi. Anadoludaki bir takım eski Türk hanedanları da Edime sarayının matemini ken- dileri için büyük bir bayram ad- detmişlerdi. Faraza Konya'da Alâeddin tepesinde oturan Ka- raman oğulları soyunun başi” nı İbrahim bey, içinde, â yeni doğmuşmuş gibi bir hafii- lik dymuştu, Eski saltanatları- nı yeniden elde etmek ateşiyle yıllardanberi cayır cayır yan - makta olan Kermiyan, Mente - şe ve Saruhan beyleri ise se-| vinçlerinden kaplarına sığamaz olmuşlardı. Bunlara nazaran daha ihtiyatlı gibi gözüken Ra- mazan oğulları bile ümitlere düşmüşlerdi. “Hamid Eli” (*) isyanından sonra ikinci Murat'tan yedikle- ri dayak bunları adamakılir sin- dirmiş ve Selçuk saltanatınm bitiminden sonra Anadolunun aldığı manzarayı değiştirmişti. Saruhan, Aydın, Menteşe ve Kermiyan (doğrudan doğruya Edirneden idare edilen birer €- yalet halini almışlardı. Kara - ğlu ise artık bir hükü; dar değildi. Merhamet edildiği için işinden çıkarılmıyan bir valiye dönmüş bulunuyordu. Tabii bu vaziyet hiç birisinin hoşuna gitmiş değildi. Ama ikinci Muradın şakası olmadığı- nı bir çok tecrübelerle anlamış bulundukları için kuyruklarını kısmışlardı. İkinci Muradın ölümünü se - vinçle karşılamalarının sebebi artık kıpırdanabileceklerini kes- tirdikleri içindi. İkinci Mehmet gibi toy bir gencin karşısında kolaylıkla ka- İa tutabileceklerini tahmin edi - yorlardı. Saruhan, Aydın, Menteşe ve Kermiyan oğulları yersiz yurt - $uz kaldıkları için başlarını da kaybetmemek endişesine düş- müşler ve öteye beriye dağıl - mışlardı. Karaman oğlu bunla- rı derhal Konya'da topladı ve hepsine, eskiden hükmettikleri yerlerdeki taraftarlarını ayak - landıracak vasıtaları temin etti, Ve bu iş öyle bir süratle başa - rılmak istidadını gösterdi ki E. dirnede herkes ikinci Mehme - din Anadoluyu bir iki ay içinde kaybedeceğini tahmin etti, Yalnız İsfendiyar oğlu diğer derebeyleri gibi baş kaldırmak akılsızlığında bulunmamıştı, A- kılsızlığında diyoruz, zira İkin ci Mehmet, asker kullanmak i - şinde babasını aratmak şöyle dursun babasına bile benzeme - diğini, ikinci Murattan bile üs - tün olduğunu hemen o ânda İs- pat edivermişti. Öyle bir saldırışla Anadolu - ya dalmıştı ki ile diğer derebeylerinin topla - dıkları kuvvetler (o daha ilk te - masta darmadağın oluvermiş - lerdi. İbrahim bey arkadaşlarını yü- züstü bırakıp Taşeline kaçmış - tı, Önünde başka hiç bir muka- vemet görmeyen genç Mehmet için bundan ötesi çocuk oyun - cağı olmuştu: Konyaya at koşturarak gir - mişti. Ve bu zafer, artık, Selçuklar. dan kalan topraklar üstünde müstakil veya ikide bir baş kal- Karaman oğlu | a Nizameddin NAZIF | ikamenin üstüne kırmızı mürekkeb'e üç istavroz koy: ken Dragaoğlu: “ — Nedimim önümüzdeki iikbaharda, nişanlım olan bakireyi almağa gelecektir. ,, dedi. dırmağa çalışacak yarı müstakil derebeylikler kurmanın kolay o- lamıyacağını herkese anlatır gi- bi oldu, Kermiyan, Menteşe ve Saruhan oğulları partiyi gene kaybetmişlerdi. Fakat bu defa da Karaman oğlu gene vaziye- tini korumanın bir yolunu bul - du. Kızlarından en güzelini genç Mehmedin koynuna sok - tu ve bittabi... yeni kayınpederi- ni malından, mülkünden etme- ğe de genç Mehmedin gönlü ra- zı olmadı, o Edirne tahtına çıktığı gün gönderdiği murahhaslarının Or- han Çelebiden dem vurarak ye- ni hükümdardan kopardılar" senelik tahsisat Bizans İmpara- torunun pek hoşuna gitmişti. Anadolu hâdisesini Kostantin, bu tahsisat o biraz daha artır - mak için bir fırsat addetti, Der- hal, kardeşi Prens Demetriyüs' ü tezelden Edirneye uçurdu. İkinci Mehmet yeni bir bala- yına hazırlanıyordu. İsfendiyar oğlunun kize (babasını bir za - manlar nasıl yıldırımla çarpıl - mışa döndürmüşse, Karaman oğlunun takdim ettiği güzel yavru da, bu sefer, oğlunu baba- sına döndürmüştü. Artık ikinci Mehmet, ne Zağ- nos paşanın kızı olan zevcesini, ne sayısız gözdelerini, ne de bir buçuk sene evvel evlendiği o Türkmen kızını düşünüyordu. “Varsa yoksa Karamanlı kı- 211, diyip duruyor ve büyük dü- günler yapmağa hazırlanıyor - du. Bir zafer ne kadar kolay ka - zanılmış olursa olsun gene insa- nı yorardı, Bunun için, tam bir parça dinlenmeğe, zevk etmeğe hazırlanırken karşısına iki Bi - zanslı murahhasm dikildiğini Zörüncü — ikinci Muradın oğlu küplere biniverdi. Maamafih ge- — nezaketi elden bırakmıyarak urahhasları güleryüzle kabul etti: . >> Hükü i dostluk Ez meli renmek isterim... - dedi “ğ - Prens Demetriyüs ga: Li ba bir tavırla aynen Şi ni verdi: — Şehzade Orhan için veri - leceğini vadettiğiniz para zama: nında Bizans hazinesine giremi- yor, Orhan Çelebi gibi eli açık bir Osmanlı Prensinin Kostan- tiniyede geçirdiği hayatı bu ka- dar az para ile karşılamak müm- kün olamamakta iken bu tahsi- satın da zamanında elimize geç- memesi bizi müşkül mevkide bı- takıyor. Bu prensin hanedanınr- zın en büyüğü olduğunu ve Anâ- doludaki Ti vilâyetlerinin bir çoğunda büyük,bir ad kazandı - ğını bilmemiş olsaydık, hiç şüp- hesiz masraflarını kısmak bizim için pek kolay olurdu. Hüküm - darım, eğer, derhal, iki misline çıkarmayı kabul et - mezseniz şehzadeyi daha uzun müddet Kostantiniyede tutmak imkânlarından mahrum kalaca- ğını tahmin ediyor, Heyetimiz size bunu bildirmeğe memur edilmiştir. (Arkası var) (©) Isparta —————— ——— — Deniz bayramı için büyük bir program hazır'anıyor Deniz bayramını kutlulamak için toplanan küçük komite dün ilk kararlarını vermiştir. Mer - sinden Hopava kadar bütün «a. hillerimizde bir temmuzda şen- lik yapılacaktır. Bu komite ay sonuna kadar toplantılarma devam ederek bü yük komiteye verilmek üzere program hazırlıyacaktır. Prog- ramda her limandaki deniz te - şekkülünün de fikri bulunacak - tır. Denizciler şimdiye kadar Türkiyede görülmemiş bir bay- ram hazırlamak kararındadır - lar, Çeken niçin karaya oturdu? Bartın boğazında oturan Çe - ken vapuru hakkında yeni taf - silât aldık, Vapurda, ikinci kaptanla ikin ci makinistin bulunmadıkları an | laşılmış, deniz ticaret müdürlü- ğü hâdiseyi bu bakımdan da tet kike girişmiştir. Geminin otur - duğunu haber vermek ve imdat istemek için indirilen sandalın su alarak battığı ve bir tayfa - nın bu yüzden boğulduğu anla- şılmıştır. Boğulan Rizeli Reşi - din cesedi henüz bulunamamış - tır. Çeken'in kurtarılması için ça- ışılıyor. * Matbuat genel direktörü tahsisatı AN HIKAYE , Gül. dak | Dertli Gönü (Mısırlı Haşmeti, Ercümen - din karısı Gönülü seviyordu. O- na Mi muhteşem bir hayat İ vadediyordu. Kendisini, o kadar ihmal eden kocasından ayrılma- sını istiyordu. Ercüment Anka- rada büyük işin peşindedir. Ka rısınm yanında bulunamıyor. Gönül düşünüyor. En nihayet Haşmeti ile Mısıra gitmeğe ka- rar veriyor kocasma bir mek - tup yazıyor. Fakat tam Haşme- ti ile gidecekleri gün kocası tay- yare ile geliyor) Şimdi ne yapacaktı? Demek Ercüment mektubu almamıştı. Belki böylesi daha iyidi. Bizzat söyliyecekti. Deli oğlan, Her za man böyle rüzgâr gibi gelir, or- talığı gürültüye boğar ve yine rüzgâr gibi giderdi. . Haşmetiyi bir daha aramak için telefon edeceği sırada aşa- Zıdan Ercümendin sesi işitildi: — Gönül, hâlâ hazırlanmadn mı? Gönülün eli ayağı tutulmuş - tu. Ne aşağı inebiliyor ve ne de bir şeye karar verebiliyordu. Er cümendin merdivenleri ikişer i- kişer atlayarak yukarı çıktığını işidince, acele ilç gözlerini sildi, İtşarı fırladı. Erciiment Gönülü kucakladı. ğı gibi bahçeye indirdi. — Ercüment, sana yazmıştım. — Canım şimdi mektubun sı rası mı? — Almadın mı? — Hayır, gidince alırım.Hem ben buradayım ya, Mektubu ne yapacaksın? — Ama, mektupta bir şey yazmıştım. — Canım bırak şimdi. Akşa- ma konuşuruz. Bugün seninle başbaşa eski günlerimizi yaşaya cağız. Haydi atla motöre.. mektup zamanki yerde akşama kadar yüzdüler ve güneş banyosu yap trlat ü din, halinde bir, yenujk. SEZIYOFGM, onüle me tatlı şeyler söylüyordu. “Gönül, senden uzak olmak be- ni harap ediyor. Seni, hep kol- larımın arasında sımsıkı tut - mak isti; demesi ve Gö- nülü hasretli hasretli öpmesi onu serşemletmişti. Acaba, Haş meti, peki demekle yanlış bir iş mi yapmıştı? Akşam altıda döndükleri za - man, Gönülde tatlı bir rüyadan uyanmış insanların hali vardı, Haşmeti iki defa gelmiş ve saat yedide tekrar geleceğini söylemişti. ül heyecandan tıkanacak gibi idi. Dili varıp ta Ercümende bir türlü söyliye - miyordu. Son dakikaya bırakma | ğa karar verdi. Yüzmeğe gittik İerine de memnundu, Hiç olmaz sa tatlı bir hatıra ile ayrılacak - tı. Haşmeti kapıda gözükünce, Ercüment “aman burada oldu- ğumu kimse duymasın. Nasıl ol- i sa birazdan gideceğim,, diye yü karı kaçtı , Gönül Haşmetiyi bahçede kar şıladı. “Geldin mi? Haşmeti,, diye sordu, — Kocan burada değil mi? Bükreşte toplanan Balkan | Söyledin mi?,, konseyi — Balkan birliği mat - buat kongresine iştirak eden matbuat genel direktörü Vedat Nedim Tör, dün sabah tayyare ile Bükreşten şehrimize gelmiş- tir. Birinci Türk Basın kongre- — Söyliyemedim.,,, — Bırak ben söyliyeyim, Ko can çelebi bir adamdır. Anlar. — Hayır, hayır, ben söyle - rim. Sen burada bekle. Gönül merdivenleri çıkmağa sinin toplanması yaklaştığından | başladı. Yarısına gelince “dur hazırlıklara bakmak üzere Ve - | du. İçinde müthiş bir azap var- dat Nedim Tör dün akşamki tirenle Ankaraya gitmiştir. Beş kuruşa yoğurt! dı. Ayakları bir türlü yukarı git miyordu, Birdenbire döndü. — Haşmeti, ben yapamıyaca Şarbaylık şehrimizde satılan | Zım, dedi, katiyen yapamıyaca - Silivri yoğurtları üzerinde mua- ğım. Meğer ben Ercümendi se - yeneler yaptırtmaktadır. Evvel. | viyormuşum. Bugün iyice anla- ce İstanbula yalnız Silivriden | dım. Razıyım, Ben burada kal yoğurt geliyordu. Şimdi 24 ayrı | mağa ve katlanmağa razıyım. yerden Silivri yoğurdu damgalı | Beni affediniz ve gidiniz. yoğurt geldiği anlaşımıştır. Fi - © Haşmeti tamamile mağlüp ol atlarda çok düşmüştür. Kilosu | duğunu anladı. Titreyen bir ses beş.kuruşa yoğurt satılmakta - dır. le: — Gönül, hiç bir erkek hiç Adaya geldikleri zaman gü - | neş adam akıllı yükselmişti.Her | Hele | Karısının pokere, süse, sine- maya düşkün olduğundan şikâ- yet eden, kocasının içkisinden, evine geç gelmesinden, kavga- İ sından yaka silken kadınlar bi- İ liriz. Fakat maç düşkünlüğ Wakrâ bu da vardır, fakat şik yet edilecek bir hadde varır mı? Şu koca Istanbulda haftada kaç maç oluyor ki?... Neyse burasmı bırakalım; okuyucumuzun derdini dinliye- lim: ç ». Başım ağrısa değil, ölüm derecesinde hasta olsam onu yi- ne maça gitmekten alakoya- mam, Her cuma, her pazar maç,. Geçende üç arkadaşı davet et- miştim, Kar'larile geldiler, ye- mek yedik. Oturup konuşacağı- mız sırada karım misafirlerini bıraktı ve maça gitti... Bunun ne kadar tahammül edilmez bir sey olduğunu tâsavvur edemez- siniz, Bu yüzden karımı biraka- yım mı? Ozunla yaptığım bü- Tün kavgalar fayda vermedi. Garip bir hadise anlatayını: Kendisile bir cuma günü bü- tün ısrarlarıma rağmen maça gittiği için o kadar ağır bir kav- ga yaptır' ki, nihayet akşam eve dönmemek üzere çıktı, git- ti. Annesine gittiğinden emin idim, fakat on beş gün arama- | dım; oda gelmedi. On beş gün sonra kavganızın ikinci haftası sonunda merak ederek stad- yumdan geçtim, onu içerde buldum. Güldü, barıştık: — Beni bu hevesimden ala- koyamazsın, seviyorum ne ya- payım!.. demekle iktifa etti. Bir müddet daha tahammül et- tim, Fakat artık kabil değil.. Ne yapabilirim?... a gayr lara ann sokağı "onuyucumuza » karısın “bu şiddetli merakına biraz daha müsamahakâr olmasını tavsiye etleriz. Vakıa evde misafirleri birakip gitmesi, hele hastalığı bile hesaba katmaması doğru değildir. Bunlar kâh şiddetli, kâh yumuşak ihtarlarla tashitı edilebilir, Fakat kadınların he- yecan peşinde olduklarını, hele bazı kadınların yalnız heyecan için yaşadıklarını düşünmeli. Meşhur bir romancı kahra- manına şunları söyletir: “Kadınlar o derece heyecan peşindedirler ki, büyük bir felâ- keti sakin bir hayata tercih ederler.” İspanyadaki boğa güreşlerini bilirsiniz, y. bir zavallı hayvan, ya bir insan ölüp gider. Bu gü- reşlere de et çok gidenler ka- dınlardır, maçlara olduğu gibi... Haftada bir veya iki defama- ça gidiyor, diye bir kadın ne ko- 17. 5.935 ız Maçlara Düşkün Bir Kadın! Şulur, ne boşanır. Ancak biraz daha azimkâr ve dik sözlü ola- rak yola, itidale getirilebilir. Arada bir müsamaha edilerek... e Doğrusunu isterseniz insan aşkı ne kadar saf, ne kadar şiir- le süslü tasavvur ederse etsin, yine bunun bir maddi tarafı var- dır; hele zamanımıza plâtonik aşk, elmas gibi nadir bir şey ol: muştur. Fakat yine aşkı yalnız maddi ihtiras halinde görmek te doğru değil Biraz şiiri ol malı... Bize Üsküdarda Salacıkta Toprak sokağından mektup ya- zan Zehra, şiirsizlikten ve ko- casile — belki sevgilisile — aş- kının maddiliğinden şikâyet ediyor: “.. İlk aylar böyle değildi. Sonra ne oldu bilmem; artık be- ni tıpkı evinin bardağı, masa“ sr, hatta daha kıymetsiz bir ma- Ir gibi görüyer. Bir kadının ses vilmeğe, tatlı söz işitmeğe, he- yecanlanmağa, kalbinin titre- tilmesine ne derece ihtiyacı var? bunu takdir edemiyor. Ka- dın yalnız maddi ihtiyaçların tatminine m. yarar?...” Hayır... kadın erkeğin yarıst- dır. Daha doğrusu ikisi biribiri- ni tamamlir; onlar biribirleri- nin arkadaşları yardım .cılarıdır. Karpantc”in şu sözleri ne kadar doğru ve'ne güzeldir: “Yalnız maddi heyecanlara saplananlar bu yüzden aşkı is» raf eder ve hem maddi, hem ru- hi menbalasım tüketirler. İki âşık için en korkulacak teklike, aşkın şiirden uzaklaşması ve bayağılaşmasıdır.” böyle olduğunu Zele Te anlat acısını N amk 2 RİNE veya âşıkı da aşkına biraz şiir katabilsin!... Evvelâ kelimeler ve hareket- terle bu yoldaki ihtiyacını, ken- disini bir müddet bir şiir ve Ha- yal âleminde sevmiş olan ada- İ ma anlatmalı.. sonra onun işle- rine ve düşüncelerine iştirak et- meli; ev haricindeki âlemile ölâkadar olmalı, Aşkta şiir ve hayal uzun müddet tam manasile hüküm © süremez. Yavaş yavaş kuvvetis ni kaybeder. Fakat büsbütün kaybetmesi de doğru değil.. Er- kekler eşlerinin seviye farkını sezmeğe başlayınca karşıların- dakine Zehranın dediği gibi bir bardak veya masa gibi bakma» ğa, onları yalnız maddi ihtiyaç» larını temine memur saymağa başlarlar. İşte bu seviye farkını azaltmak lâzım. Güç, fakat lü- zumlu olan budur. eğildi ve Gönülün elini öptü. Ar kasma bakmadan otomobile bin di ve gitti. Gönül yukarı çıktığı zaman birdenbire haykırarak kocasma koştu: — O ne, mc yopiyorsun? Ağlayor musun?,, Ercüment ağlayordu. Karı - sını görünce ayaklarına atılarak daha çok ağlamağa başladı . — Ne olüyorsun, Ercüment? Sus bakayım, Neye ağlayorsun? Söyle bana., . k — Gönül, otomobilin gittiği- ni işidince seni ebediyen kaybet tiğimi zannetmiştim. — Demek biliyordun.? — Mektubun dün geldi. Yapı lacak yegâne şeye baş vurdum. Tayyare ile geldim. Fakat seni o kadar seviyor, senin saadetini | o kadar istiyordum ki, seni zor- la alıkoymağa katiyen cesaret edemiyecektim. — Er, Er, beni affet, Biraz da | sende kabahat var O kadar yal- Bu kadar ucuza satılan yo - | bir kadmı seni benim sevdiğim | nızdım ki, artık unutalım. Bu gurtlarn ne ile ve nasıl yapıldı- kadar sevmemiştir. Sensiz saa- ğı araştırılıyor , det bana haram olsun, diyerek kn via e hm e e ZYE ke akşam ben de seninle geliyo - rum. Senin yannda olduktan — sonra her rahatsızlığa katlanı * rım, — Hacet kalmadı, Gönül. İşi mi bitirdim. Bu sefer geç kal - mamın sebebi o idi. Artık hep yanmdayım. Biriktirdiğim pa“ ralarla hülyasını kurduğumuz © şeylerin hepsini yaparız. Motör de aliriz, bir de otomobilimiZ olur, Bunları sana söylemedim. Çünkü burada isteyerek kalma nr arzu ediyordum. Anlayor mü. sun?., — İstemem, Er, bir şey is” temem. Kız, erkek ne olursa © sun bir çocuğumuz olsun onunld meşgul olayım, O bana yeter. Gönül tatlı bir heyecanla hı kırarak kocasına sarıldı. S.T amaaa YENİ KITAPLAĞ Yeni Adam Yeni adamm son nüshası miştir, İçinde mütenevvi ma! leler vardır. Holıvud Holivutun 15 mayıs üste çıkmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: