4 Şubat 1936 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

4 Şubat 1936 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ği AKŞAM 9 Sahife 9 Y Eski Kayesrin eniştesi (is ENR mare | Kk Lili 7 ırmıncı asrın en büyük Kuvvetli ve canlı kocası genç | le sordu: Ferda biraz tereddüd etti, Son- Serserilerinden biri öldü Zubkof, son zamanlardâ bir otelde: yapıyordu bulaşıkçılık Bir kaç gün evvel telgraflar a Almanya imparatoru Vilhel- eniştesi Zubkofun Lüksem- İni öldüğünü haber m i Zubkofun ölümü ile lümen ti şok memleket leri ni | ya © Elind undaki paraları yi- | yser Vilhelm esasen p İnmeye aleyhdardı. Fakat ö kardeşine meram anlatamamıştı. İ z bu şekli alınca ayrılmaları için | t etti. Zubkofa on mil o a İrank tazminat vermeği va- l etti, Fakat parayı vermedi. | Bun dılar, hudud haricine çık- | Maları bildirildi. Bunun üzerine İalilerini de: ye için Afrikada | Kongoya gitti Kongoni Müddet sonra dü ve hastalanarak ld, Za koç da Kongoda İl leman ile evleneceği duyul ok, Fakat bu haber teeyyüd et- Medi, Zubkof, bi çok Avrupa mem- Prenses yiz orya | Mcak iklimine Mr po pi Zubkof padığından, nihayet Almanya ile Fransa arasındaki küçük Lük- semburg prensliğine çekildi, bu- rada bir otelde bulaşıkçılık yap- mağa başladı. Bir evin tavan arasında küçük bir odada yaşıyordu. Başlıca işi Kayserin vaktile vermeği kabul ettiği on milyonu tahsil çareleri- i aktı. bkof bu emi a has- talandı ve akıl mü ni kay- betti. Nakledildiği maranede hastalığı arttı ve geçen hafta öldü. Basın Kurumunun çıkardığı 1936 Almanağı Bütün saylavlarımızla gazetecile- mmm 50 KURUŞ kadını büyük sedirin yastıkları a- rasına güzelce yerleştirdiği zaman, p hafif bir tebessümle gözlerini delikanlıya çevirdi: — Burası âdeta bir bahçe! de- di. Odanın içi içeklerle dolu idi. ! — Ah, Necmiciğim... Her za- iman m çılgınlıklar ei sever: Bir gl) gibi uzun boylu ve iri ie gence bu «ciğim» edatile gibi hitap etmek Necmi merakını belli etmemek İçin sesini sakinleştirmeğe çalışa- rak sordu: — Ağ misin? Doktor üzül- ni, heyecana kapılm Me a, Çok konuşmasın, de- di. amanı Birkaç hafta evvel genç kadın, hayatı si itsiz bi taneye gi eye iye birkaç korku ve ümitsizlik içide fih N beri evli idiler, Necminin içinde karısına karşı yeniden a bir aşk ipinin Şimdi bu sev- ginin sevkile ona bir çocuğa ba- bii » gibi bl ali ve şefkatle bakı- ordu. "Si çocukları olmamıştı, Genç kadın iptida çok üzülmüş, günler- ce ağlamış, nihayet mütevekkil ol- el başka bir çare görmemiş- ti. — Sen hastanede olduğun gün- ler burası ne ii hüzünlü idi, Ferda, bilse: — Sokağa ai idin, evde kal- masaydın, Biraz avunurdun. — Her dekika telefon bekliyor- m. Bir yere ayrılmak kabil de- DME için ne il bilir mi- — — Fasyana > açıyordun?, lefa! Hiç biri çık- mıyordu. ki Ni in im enin kitaplarını 1 düzelii u- eN alfabe sırasile serim et- ppm kadın biraz titrek bir ses- — ini de karıştırdın mı? — Evet. Bir zarf buldum. — Ver onu bana, — AL... Neden titriyorsun?. üphe mi elips; Necmi? İstersen zarfı ra tatlı fakat mi onlan bana teslim ettiler. Ferd 8 ederim, Ferda, böyle Hmme Sana bundan bahsetmek Ma N bir şeyin Şer 4 eni çok muztarip e! o gizli şeyin hatırasını EN ğa bu kadar ehemmiyet vermiş- sin. — Ben hiç bir hatıra saklama- dım, Necmi, Genç kadın kapalı zarfa bakı- yordu. Zarf büyüktü. ap birçok mektup oldu: ğu. anlaşılıyordu. Nec- mi lâkayd görünmek içim ya dak- tai ısırıyor, fakat lü bir ifade alıyor, gözlerinin ba- kışı bulanıyordu. Ferda Bu zünbül teberlerin koku- su pek ağır, dedi. Biraz pencereyi 2 — Üşürsün, — Aç rica ederim. Nefes ala- mıyorum. Necmi karısını iptida büyük bir şefkatla örttü. Sonra pencereyi aç- tı. Ferda zarfı yastığının üstüne bı- rakmış, zorlukla nefes alıyordu. i korktu. — Affet beni, dedi. Münase- betsizlik ettim. Sonra Selis yannıda diz çök- — Sana bundan sonra bahset meli idim. Bana izah ari ge biterdi, Madem ki artık iyi mazi yok demektir. a2 Ferda kocasının saçlarını okşa- i. — Necmi, dedi, beni sevdiğine emin misin?, Her vakit beni sev- din mi?. — Ben senden başka kimseyi sevmedim, Ferda. — Buna emin misin?. Bak şun- Ferdi bunu söylerken zarfı yırt plar meydana sordu: DE yazın — mi? — Evet... Benim yazım. O hal- e... Bu ali la yea tır?. erda, Ee da ankişilmi yatak bir şey yok. Münasebetinizi kestiğiniz za- man ona yazmış olduğun mektup- ları geri gönderdi, mektuplar d nim elime geçti. Şimdi anladın 17. — Hatırlamıyerum... — O! Ben pek âlâ hatırlıyorum! O akşam ölüme, şimdi ameliyat ya atime uygun bir hareket Eee ia karşı azamet satmış, seni kü İtmüş ve kendimi byk olas Sn Böyle bir vaziyet bizim | hayatımızı zehirleyebilirdi. Mektup larını bu zarfa koydum ve kapa dım. — Ferda, e rica er ia Ye rin dibine geçiyı — o orsun ya, aki açmak ekte ne kadar haklı imişim? la Necmi, ben ölüm uçurum nun yanında iken gösterdiğin edi kat ve muhabbet ile kalbimi tek- amı takili PekdeNii kapa, Üşümeğe başladım. Al şu kâğıtları, hepsini R ektupları niçin sakladın, Ferda?. Neden onları yırtmadın? sie : ve o kadının da İn sonra sana bir fena- lık köne isterse, şantaja kalkarsa müdafaaya yarar diye bunları sak- ladım. H râyeci | İekeğ Ni Kaplin kapılarını ka- hu İskender Fahreddin de öyle. Senin gibi geniş Göğün. demir bilekli, aslan yü- Ekli bir erkekle burada Hi yüz Bağ Pe yaşasam, şikâyet et- sen ne iyi, ne temiz yü- vi bir kadınsın, Titana! Şim- ai yapa. Buradan kaçamaz- N ağ ben de düşünüyorum, ie Senin gibi kuvvetli bir adam, fadaki rahipleri her zaman ye- ehil, a >— Ona şüphe yok. İş güreşe ka- vi a... Hepsini birer birer yene- m. n kaçmanın yolunu bul Eğer benim sözümü dinler- “a, en kurtuluruz! iL e rimizin resim albümü içindedir. Tefrika No. 51 rine pa bi vurursu! n kolay ne var, Tita- na?l, e mere birkaçı kişi ise... O vakit n — Hayır. Bil pi kadar iki rahipten fazla kimse gelmedi. İki kişi geldiği zaman, biri kapı- da nöbet öteki içeriye gi- rer ve bi i İlk önce içeriye gireni boğazlar- sın! Ondan sonra da kapıya ko- şar, orada nöbet bekleyeni geber- tirsin! — Bu işi yaptıktan sonra kaça- bilir miyiz?. ufak geçitimiz daha var.. merdivenden yukarıya çıkınca, ma- bet kapısında da nöbet bekleyen bir rahip vardır. Onun da başına yavaşça bir taş atarsan, büyük ka- pıdan kr Mel Prens Merin nereye en Mikerinos karşı sahile geçm tu. Nil a bir fellâkla kaş, Fel- lâhın büyük bir kayığı dı.. su- da balık avlıyordu, Milkerinor: — Bu atı sana versem, şu kayı- ğı bana verir Mi seri O devirde bir n kayıktan daha çok değeri arş Fellâh dü- ya cevap verdi: 'eki., vereyim amma, kayı- ğım m biraz eğdi e Kürekleri de bü Sen onu çekebilir misin?. Mikerinos bileklerine güvendi- ği için, vakit kaybetmeden atın- dan yere atladı: — Senin nene se haydi, al atımı.. ver kayığı Fellâh bu garip iye veriş kar- şısında ee kalmıştı.. atın diz- ininden — Ne er rr as- lan im bir ha; ayığın ii ark ri. hüvi- ie tanımadığı bu meçhul yol- cuya uzattı: — Ne tarafa gideceksin?. — Karşı yakaya.. — Batıya doğru inersen, acırım nal, — Aşağıda timsah yatakları war. Kayığını devirirler!... — Merak ben o tarafa inecek değilim, Mikerinos ei atlamıştı. Fellâh da çarçabuk atın üstüne bindi.. uzaklaştı. Firavunun oğlu, kolaylıkla elde Bi en, gi ve büyük olu- u, Yolda tim- ileti çalkame a bile onu kolay ko- lay deviremezlerdi. Kayığın içinde ucu sivri bir kargı vardı. Bu kar- gılar Nilde balik çize — ka- yıkçının ya Mikerinos bu kargı le mein iş görebileceğini umuyordu. Küreğe sarıldı. Karşı yakaya doğru Mir Büribedi — dolap ? ini iki yakasını da karış karış biliyordu. Firavunun oğlu karşı yakayı tu- tunca doğuya doğru ilerilemeğe başladı. Bu yakada ihtiyar bir sihirbazın kulübesi se Mikeri inos bu sihir- ik, sk - bazla birkaç defa görüşmüş, ken- — bahşiş ve hediyeler vermiş- Siktebei Elefan yetmişlik bir adamdı.. kuş gibi hafif ve zayıf vücudu vardı. Günlerce aç kalır, oruç tutar, haftada iki kerre Nil den avladığı küçük balıklardan şey yemezdi. Elefan —— oruç tutarak iki yüz yı acağını iddia eder- di. Hattâ Masırlılar ondan görerek sık sık balık yemeğe başlamışlar. dı. Mikerinos Nilde giderken birkaç kerre küçük timsahlara rasladı.. fakat timsahlar kayığa bir zarar vermeden geçip gitmişlerdi. kip ederek epice yol almıştı. Sihirbazın kulübesi uzaktan gö rünüyordu. Mikerinos suyun kena- rında dolaşan bir adam gördü: — İşte Elefan.. balık avlıyor. Diye mırıldandı.. sevinçle küre- ini çekerek kulübenin önüne ya- naştı. p j z. e Firavunun oğlu karşı yakayı ta- a ! (Arkası var) di Öd yi

Bu sayıdan diğer sayfalar: