10 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

10 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 —— “Efendi, Eshak Nafia Nazırı Basarya ile mülâkat Esbak Osmanlı nazırına göre Osmanlı devleti neden harap ve bakımsız kalmış? Balkan antantı matbuat konferan- sna Rumen murahhası sıfatile iştirak eden Osmanlı İmparatorluğu âyan meclisi âzasından esbak Nafıa Nanrı Basarya «eföndi> Türkiyeden ayrıldık- tan sonra dalma ve her yerde Türk- leri ve memleketimizi müdafaa eden samimi bir dostumuz olduğu cihetle şehrimizde büyük bir sempati ?le kar- şılandı. İstanbula ilk geldiği gün, Abdül hamide hal kararının nasıl tebliğ edile diğini anlatan Basarya «efendi, ile «AKŞAM, namına bir mülâkat rica ettiğim zaman, beni büyük bir neza- ketle kabul etti, Babrâli buskınından sonra iktidar mevkiine geçen merhum Mahmud Sevket paşa kabinesinde Nafta Nazır- lığını yapan Basarya «elendi» ye ilk Sua'im su oldu: — Cumhuriyet 'Türkiyesinir ima? hareketleri çok mesud neticeler verdi, Memleket on beş senede imar edildi. Halbuki eski devirde memleket baştan başa harap ve bâkımsız kalmıştı. Meş- rutiyet devrinin bütün siyasi hareket- lerine y* odan vakıf, hele o azman Nafia Nazırı «nuz itibarile memle- ketin bu bukunısı lığını neye atfedi- yorsunuz? B. Basarya hufızasını yormağa Ü- zum görmeksizin mazide devletin ba- şına musallat olan terakki ve inkişaf manialarını tereddüdsüzce anlattı: - Ker şeyden evvel Türkiyede ka- âsyonlar vardı, Türkiyenin inki- e terakkisine mâni olan başlıca ecnebi müdahalesi idi. Bu ecne- imtiyazlarından başka patrikhane- lerin de eski imtiyazları mevcuddu. Bundan başka o zaman Türkiyenin wiht bir vasfı, bir esası yoktu. Devletin z dini bir esası vardı. O da sağ- m bir esas değildi, Eski Osmanlı hükümetleri yalnız islâmiyet namına çalışıyor, fakat zavallı Türk milleti için bir şey yapmıyorlardı ve yapa- mazlardı da.. Osmanlı camlasında kahir ekseri- yeti teşkil eden Türk unsurunun âki- beti, hududlarda, isyanlarda kurban o'maktan ibaretti, Meselâ Yemen, bir Türk kabristanı olmuştu. Yemende 600 bin Türk askeri mahvolmuştu. Orada Türk unsuru için öldürücü si- cak bir hava, isyan, sefalet mevcuddu. Bittabi, bu şerait altında memleketi imar için hiç bir teşebbüs yapılamı- yordu.. O zaman herkes zannediyordu ki Türk unsuru, ciddi bir terakkiye | muktedir değildi. Bu yanlış fikre sal- tanat hükümeti bile yardım ediyordu. Bu ne garib hükümetti ki memlekete | bir İsim vermekten korkuyordu! Dün- yanın hiç bir tarafında isimsiz mem- B. Basarya lekte yoktur, Osmanlı kanunu esasi- sini açınız: Bir yerde «Memdliki şâ- hane», bir yerde «Memâliki mahru- sa» ve nihayet başka bir yerdede «Memâliki Osmaniye» tabiri vardır. Hiç bir yerde (Türk) kelimesine tesa- düf edemezsiniz. Nüfus tezkerelerinde de (Milleti) hanesinde «İslâm» veya «Hiristiyan» yazılı idi! Osmanlı İmparatorluğu (demek, sultanların hususi bir çifliği demekti, Meselâ Suriyeli bir muharrir, bir «Me- deniyeti islâmiye tarihi» yazdığı hal- de yazılmış bir «Türk medeniyeti te- rihis yoktu. Türkler hiç bir şey mi yapmamışlardı? Bu nasıl olur? O vakitler Türkler yalnız kendileri- ni ateşe atmış vaziyette bulundukları halde diğer unsurlara karşı çok lütuf- kâr davranıyorlardı, Meselâ Türkler, Sırbistanı, Romanyayı birkaç dela zaptetmişlerdir. Bu vesile ile bu un- surlara daima şunları söylerim: «Siz, milliyetinizi, varlığınızı muhafaza et- tiğinizden dolayı Türklere minnettar- sınız. Kar, buğdayı soğuktan nasıl korursa, Türkler de sizi öyle muhafa- za etmişlerdir.» Türkler, yalnız kendi- lerine yar olamamışlardır.» B, Besarya Osmanlı idaresi altında- ki Türk unsurunun acıklı vaziyetini bu şekilde anlattıktan sonra milli bir sanayi ve iktisadın kurulamamasın- | daki sebepleri de izah etti: — Ozaman milli ve ameli bir en- düstri kurmağa da imkân yoktu. Yüz- de sekizden fazla gümrük resmi alı- namadığına göre hariçlen gelecek ec- TÜ ZA KE Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ — Nâ) İşte günler, böyle ıztırab içinde ge- tip gidiyordu. Üstelik İstanbula yazı- lan sahte neşeli mektubların verdiği acı... 35X Atiye'nin tavsiyesi üzerine Mümtaz Bursa'ya hareket etti. Adresi biliyor- du, Kızları bulmak güç olmıyacaktı. Bir otele indi, Bavulunu bırakıp bir oda tuttuktan sonra kızların oturdu- #u semte doğru yürüdü. Köşedeki bakkala evi sordu, Kolaylıkla öğrendi. Açık olan bahçe kapısından içeri usulla girdi. Bir ağacın altında, bir kadın, portbebe içinde bir çocuğu ku- cağına almış, sallıyordu. Erkeği farkedince: — Kim o? - diye seslendi. — Korkmayın... Yabancı değil... İs- tanbuldan bir misafir.. Hanımları görmeğe geldim... Delikanlı, öğrenmek istediği mese- leyle böyle birdenbire karşılaştığın- dan içinde büyük bir sevinç duydu. Köylü kadın, kucağındaki çocukla beraber yerinden kalktı, Bursa'llara mahsus şivesile: 'Tefrika No. 16 »— Hanımlara haber vereyim!- dedi. Bu ziyaret iki genç kızı son derece şaşırttı. — Mahvolduk! - diye mırıldandılar, Feriha katiyyen odasından çıkmı- yücağını ve misafiri kabul etmiyeceği- ni söyledi. Hemşiresi: — Bari ben karşılayım! 'Tedkikat için geldise bir çaresine bakayım! - dedi. Asabi asabi merdivenden indi, Aksi bir eda ile; — Buraya niçin geldiniz? - diye sordu, — Yasak mı? Saklanıyor mıydınız? — Hayır ama, kimseyle görüşmek istemiyoruz da... — Bu fikrinizden belki cayarsınız. — Ne gibi? - — Beni istisna tutarak... Çünkü ben sizin dostunuzum. — Bizim dostumuz, ahbabımız yok- tur, — Niçin bana karşı böyle öfkeli dav- | Tanıyorsunuz? Böyle dürüşt muamele- nize maruz kalacak bir S ya. dım, zi sağı, Nat AKŞAM Sahile bir umumi müfettiş yakalandı Aklı bozuk olduğ olduğu anla- şıldığından müşahade altına alındı Balıkesir (Akşam) — Balıkesirin Bey köyünde kendisine umumi mü- fettiş süsü veren Avni adında biri ya- kalanmıştır. Avni, kendisinin umumi müfettiş olduğunu ve memleketin her türlü iş- lerini köntrola memur bulunduğunu söyliyerek köyde konferans vermek istemiş, böyle bir umumi müfettişin geleceğinden haberdar olmıyan mulh- tar, vaziyeti aid olduğu makamlara bildirmiştir. Bahkesire getirilen umu- mi müfettiş (!) sorguya çekilmiştir. Arkasında avcı biçimi eski bir elbise olan müfettişin tıraşı düzgün ve si- yah bıyıkları muntazam surette ke- silmişti, Elinde kocaman bir sopa var- dı, Sorguya çekilen Avni şunları söyle- miştir; — Ben-umumi müfettişim, Memle- ketin içtimai, iktisadi vaziyetini ted- “kike memurum. Burada işim bittikten sonra Avrupaya gideceğim. Vaziyeti coğrafiye - müsait olursa oradan “Hâ- beşistana ve oradan da Japonyaya gi- deceğim. Sahte müfettişi umuminin vaziyeti akliyesinde bozukluk olduğu anlâşıla- rak tıbbı adliye gönderilmiştir. Şaka ömlötnl ölüm İzmir sek — Değirmendere nahiyesinde ut arası mevkiinde şaka yüzünden Hir çoban ölmüştür. Kırda hayvanlarını otlatan çoban 20 yaşında Mehmı 16 yaşında Hasan şakalaşıyorlarmış, Şaka esnasında Mehmed, omuzunda çifte tüfeği oldu- gu halde yere düşmüş, tüfeği ateş al- mış, Hasan, omuzundan ağır surette yaralanmış ve baslaneye nakledilir- ken yolda ölmüştür. Ölüme sebebiyet vermek suçundan Mehmed yakalan- MIŞ, ği İş nebi emtiasına rekabet etmek ve yer- li mahsulâtı müdafaa edebilmek üze- re meselâ bir kumaş fabrikası kuru- lamazdı. Devlet, gümrük resmini bir santim bile arttıramazdı, — Siz, arkadaşlarımıza Jön Türk komitesinin müessislerinden olduğu- nuzu söylemiştiniz, O zaman meşru- tiyet inkılâbı büyük ve müşterek bir arzunun mahsulü olduğu halde meş- rutiyet idaresi neden muvaffak ola- madı? - Eski Osmanlı âyan âzası, Jön Türk politikasının idealini şöyle hülâsa etti: — Meşrutiyeti istihsal eden Jön Türk hareketinden sonra programımız çi- zilmişti. Bu programa göre bütün un- surlar, kendi lisan, ırk, din ve mez- heplerini muhafaza etmek şartile bir Osmanlı birliği vücude getirmek üze- Te hareket edeceklerdi. Fakat bu pro- — Siz buraya casusluğa geldiniz. Bizi gözetliyorsunuz... — Görmemden korktuğunuz şey nedir ki?.. Yoksa... Beşik mi? Hayriyenin rengi uçtu, Mirildandı: — Susunuz. Çıldırmışsınız... Ağzi- nızdan çıkanı kulağınız işitmiyor. Ne mâna? — Hayriye hanımefendi... Asabiyet yüzünden sırrınızı ifşa ettiniz... Yar- kındayım ki bizlerden, hepimizden gizlemek istediğiniz bir hâdise olmuş- tur. Fakat korkmayın, Ben her şeyi biliyorum. Zaten hemşirenizle görüş- mek istiyorum, — Hastadır, Göremezsiniz. — Çocuğun sıhhati iyi mi? — Tekrar ediyorum: Susunuz!.. Buraya ne maksadla geldiğinizi öğ- renmek bile istemiyorum. — Ben size yardıma geldim, — İhtiyacımız yok, — Kibri gururu bıraksanız fena ol- maz. Feriha hanımın başından bir fe- Yâket geçtiğini pek âlâ biliyorum. — Yanlış. — Peki, çocuk? Demin bahçede ç0- cuğu "gözlerimle gördüm, — Bu, neyi ifade eder? — İspatın, delilin bundan küvvet- Misi de can sağlığı! arası açılmış oldü- . Hollanda velinh- ti prenses Juliyar Danın kocası prens Bemar ile biraderi prens Aşvinin meç- hul bir yere seya- halle çıkmaları, Av- rupada büyük bir merak ve alâka “uyandırmıştır. Dün« kü posta ile gelen İngiliz gazeteleri bu mesele ile meşgul ölüyorlar. Deyli He- rald gazetesine gö- re prens Bernar ile kayinvalidesi kre liçe Nilbelminenin Bu şayissı da ortas lıkta dolaşıp duru yor, Damadla kây- nanasının arasının çılmasının sebe- Yukarıda: Prens Bernar, sağda: zevcesi Hollânda veli. ahdi prenses Julyana kızı ile beraber bi rivayete göre şu- dur: Prens Ber- narın kardeşi prens Aşvin bir fabri- katörün kızı olan ve iki kocadan dul kalan Jetti Sandibegle evlenmeğe karar vermiş, fakat kraliçe buna mu- vafakat etmemiştir, Prens Bernar biraderi ile beraber 28 martta Laheyden hareket. ettiği zaman prensin kâtibi Dedel bu âni müfarakatın yazılmamasını Hollanda güzetecilerinden rica etmiş ve pren- sin son otomobil kazasından sonr& istirahata muhtaç olduğundan dola- yı başka bir yerde bir müddet İstira- hat edeceğini söylemişti, gramın temeli çürüktü. riyeti haiz Türk unsuru, diğer unsur- Prenses Julyananın kocas niçin seyahate çıktı? Rivayete göre kaynanasının, kardeşi prens, Aşvinin bir dul kadınla evlenmesine razi olmaması bu ani seyahate sebeb oldu ! tiği zaman Selânikte bü lara nazaran daha müreffeh değildi. | Evvelâ Türk unsuru fakirdi, mektep- leri diğer unsurlara nisbetle çok a7- dı; diğer müesseseleri de aynı nisbet- te ihtiyaca kâfi gelmiyordu. Türk un- suru, diğer unsurlara hâkim mevkide bulunacak ve kumanda edecek mevki- de bulunduğu halde diğerlerinden geride kalmıştı. Bundan başka siyasi bir takım emeller de karışmıştı. Bu #ibarla Jön Türk programının tatbi- kine imkân bulunamadı.» B. Basarya bundan sonra eski hâtr- ralarından bâhsetti. Ve bu arad Jön Türk ricalinin meşrutiyet bidayetin- deki tecrübesizliklerine aid bir misali de zikretti: — Meşrutiyetin ilk zamanlarda Avusturya, Bosna - Herseği ilhak et- — Hayır, gitmeyin! - Daha zayıflamış; rengi daha uç- muş... Fakat bütün rehavetine rağ- men o kadar güzeldi ki, Mümtaz, kal- binin titrediğini duydu, Kızın yanıma yaklaşarak: — Feriha hanım! Bana emniyet edin! Ben sizin için geldim, Sizi sevi- yorum... İzdivaca talibim... Genç kız, gayet vakur bir tavırla, alnı yukarda: — Beyefendi! - dedi, - Gördüğünüz çocuk benim oğlumdur, Babası yok- tur, İsmi Aydemir... Onu büyütmek için kimsenin yardımına ihtiyacım yok... Bir tek ana... Ben!... Kâfiyim.., Delikanlı başını önüne iğdi: i — Her şeye rağmen size karşı hür- metim, ebedidir! Feriha devam etti: — Sırrımı her nasılsa keşfettiniz. Bunu namusunuza tevdi ediyorum. Vicdanınız nasıl emrediyorsa öyle ha- Teket edin! Bense kaderin cilvesi ne gekilde tecelli ederse etsin, ona katla- nacağım! Eğer sizi buraya biri hakkımızda tedkikat yapınız diye yolladise «iki gayretli kardeş gördüm, onların azmi hiç bir suretle sarsılmıyacaktır!» der- siniz, Allaha ısmarladık, beyefendi, Artık Mümtaz, söyliyecek söz bula- mıyordu. İki hemşirenin önünde hür- ometle iğilerek çıktı, gitti, Fakat şalalar gene devam edip dur ruyordu. Bunun da sebebi prens Bere” narın tamamile İyileştiği hakkında bir kaç gün evvel resmi bir tebliğ mei redlimiş olmasıdır. Prenses Juliyana çocuğunun valtiğ. merasimi yapılıncaya “kadar Lahe sarayında - kalacaktır, Bu merasimi gelecek ay yapılacaktır. Prens Aşvinin evlenmek istediği bayan Jetti Sandiberg 30 yaşındadır. Prens Aşvin ise henüz 23 yasındadı Bayan Jettinin İki kocası da motör. kazası neticesinde telef olmuştur. testo mitingi yapılmıştı. Herkese bir vazife verildi, bön de söylenecek söz” leri sansür ediyordum: Miting bitti, birçok arkadaşlar, verilen kararın mi tinge iştirak eden bütün halk tarafım dan imza edilmesi lâzım geldiğini söy! lüyorlardı, Türkiyede bu gibi içtima © lar ilk defa yapıldığı için herkes müs teredditti., nihayet miting mükarre * ratının tertib heyeti tarafından im- zalanması kâfi olduğu anlaşıldı. Muhterem muhatabım, bundan son” ra benden eski âyan meclisindeki ar“ kadaşlarından ve Osmanlı nazırların dan hayatta olanlar hakkında bazi malümat aldı, B. Basarya Balkan mat buat konferansı kültür komisyonunun toplantısına riyaset edeceğinden ne zaketini suiistimal etmemek üzere kendisine teşekkür ederek ayrıldım. MR “Feriha, Haldcakila, ablasına sarılar rak: — Bir tehlike bizi tehdid ediyor! dedi. « Aleyhimize bir şeyler hazırla © nıyor, — Üzülme, telâş etme, kardeşim. Doğruyu söylemekle çılgınlık yaptın, ğ fakat merd davrandın. — Yalandan öyle nefret ediyorum © ki, öyle bıktım ki, ablacığım.. Hem düşmanlarımız varsa, aleyhimize çar © Mışıyorlarsa, yalan da söylesek onlar gene bildiklerini yaparlar. — Canım! Kim bizim düşmanımı$ olacak? Hiç kimseye fenalık etmedik ki... ş İyilik ettik. O da ayni yola çıkar! Mümtaz, köşkten çıktıktan sonra © şöyle düşündü: «— Bir çocuk doğmuş, Kızlarca bar bası mâlüm değil, Acaba kaydını bâr basız, annesiz diye mi yaptırdılar? Şunu bir anlıyayim. Eğer öyle ise işim kolay.» Hemen bir otobüse atladı. Belediye" ye gitti, Kayıd memurunu bularak: — Efendim! - dedi, - Yeni doğmuş Aydemir isimli çocuğun kayıd mua melesini siz mi yaptınız? — Evet. — Annesine, babasına dair sarahat var mi? — Hayır... Bulunmuş bir çocuk ole duğunu söylediler, CArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: