17 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

17 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Avrupadan gelen ekspres vrupada işlerin ne derece kötü gittiğini altı haftadanberi, bir gün olsun, Sirkeci garma vaktinde girmeğe muvaffak olamıyan Avrupa ekspresin- den de anlavabi! İstanbulda olac yetişebileceğini bildiriyor, mz cevap sudü Artık o, eskisi gil ç si acele olduğu niz. Sürat kutarının sabahın alaca karanlığında öğrenildikten yarım sant sonra gelen haber ancak öğleden «Niçin, ne olmuş?» diye sorunca memurdan Falan memleketten hareketine müsaade etmemişler!» kabul eğilerek her memleketten yıldı» Pm gibi geçmesine izin verilen bir sürat katarı değil, hududları atladıkça ya- kalanıp üstü başı aranan, pasaportu İnceden İnceye tedkik edilen, bütün hi- zile koşarken yolu kesilip polis karakollarında saatlerce bekletilen şüpheli bir yolcudur. Bin bir suale cevap verdikten sonra nihayet yakasmı kurtarmağa muvaf- fak olan bu vazifeşinas memnr Sirkeci garına yorgun argın giriyor ve ağır vücudünde taşıdığı birkaç yolcuyu perona bırakırken rahat nefes alıyor. O birkaç yolcu da ya alevler içinden dehşetle uzaklaşmış bir ihtiyar, yahut vatan İçin yeni cephelerde döğüşmeğe giden bir kahramandır. Şevket Rado Sl at yarışları Ankarada evvelki günkü at sie Reisicümhur İsmet İn in bulunduğunu vazmıştık. Yukarıda yarış mahallinde Mili Şef, Başvekil, bazı Vekiller ve diğer bazı zevat görünüyorlar © İnsiltere üzerinde şiddetli tayyare muharebesi oldu (Baştarafı 1 inci sahifede) Fransız gerilerini ve bilhassa Sierk ile Apach arasındaki Ruutroff köyü- nü bombardıman etmeğe başlamış- tır. Keza düşman erkânıharbiyesine malümat vermeyi istihdaf eden en kuvvetli baskın hareketlerini de Al manlar bu mıntakada yapınışlardır. Fransız kumandanlığı ani bir ta- arruz ihtimali karşısında bütün ihti- yat tedbirlerini almış ve İleri mevzi- leri tahliye ettirmişti. Burada şunu kaydetmek lâzımdır ki, bugünkü cephenin manzarası 917 | deki siper harbinin manzarasına hiç benzemez. Şimdiki mevziler derinlemesinedir ve ileride ekseriya münferit postalar bulunmaktadır, Bchnesberg tepesinin Almanlar ta- rafından işgali herhalde hemen he- men muharebesiz olmuştur. Çünkü bu mevzi adeta evvelden tahliye edilmişti. Muhacimler orada kendi kullandıkları harp vasıtasi ile, torpil- lerle karşılaşmışlardır. Bu Alman taarruz hareketinin mahiyeti ve bilhassa kullanılan kuv. vetlerin mevcudu ve sınıfı hakkında benüz tafsilât yoktur. Keza mühim kuvvetlerle ve fakat mevzii bir hare- ket mi, yoksa bütün cephe boyunda seri halinde yapılacak zorlayış hare- ketlerinin bir başlangıcı mı mevzuu bahistir? Bunu tesbit etmek henüz İmkânsızdır. Iskoçya sahillerinde Londra 16 (A.A) — Hava Nezare- ti, öğleden sonra, Alman tayyareleri- nin, İskoçya sahillerindeki hedeflere taarruza teşebbüs ettiklerini fakat | tayyarelerile yaptıkları müsa- 2âyiala uğradıklarını bil Londra 16 (AA.) — Almanların | tayyare bücumu Forth köprüsü ile mintakasında yapılmış oldu- | Üu beyan edilmektedir. Forth köprü. #üne hiç bir bomba isabet etmemiştir. Üç Alman tayyaresinin düşürüldü- İN söylenmektedir. Alman tayyarelerinin İskoçya s- | hillerindeki hedeflere yaptığı hücum | büsünde sivil halktan kimse öl Mmediği gibi hasar da vukubulmadığı dahili emniyet nezaretinden bildiril mektedir 700 - 800 bin kişi hazırlanmış Paris 16 — Petit Parisien gazetesi ” diyor ki; «Almanların büyük bir tamruza geçmeleri yakın görünüyor. Bu taar- ruza yedi sekiz yüz bin kişi iştirak | edecektir. Hitler sulh teşebbüsünün neticesiz kaldığına kati surette kani olduktan sonra taarruz emrini vere- cektir. İngiliz ve Fransiz kuvvetleri bu taarruzu sükünetle bekliyor. Lâ- zın gelen her türlü tedbirler alınmış- tır. Sükünet günlerinden istilade edilerek Maginot hattı önünde ve Alman topraklarında ele geçirilen yerlerde mühim sahra tahkimatı vü- cuda getirilmiştir.» Taarruz nerede olacak? Paris 16 (A.A.) — Askeri mahafll 'B, Hitlerin bu taarruza karar verme- si takdirinde bu taarruzun Sarre cephesine karşı icra edileceği müta- lâasmdadır, Alman kıtaatının en faz- la miktarda tahşid edildiği cephe, Sarre cephesidir. Rhin nehrinin ce- reyanı çok şiddetli olduğundan Rhin cephesi, taarruz için asla muvafık değildir. Esasen Fransızlar, köprüleri berhava etmişlerdir. Fransız tebliği Paris 16 (AA) — 16 Birinciteş- rin sabah tebliği: Meselle ve Sar- re arasındaki düşman hatlarında bü- yük bir faaliyet kaydedilmiştir. Wissembuorgun batısında iki ci- hetten de devriye faaliyeti olmuştur. Paris 16 (A.A.) — 16/10/939 ak- şam tebliği: Almanlar bu sabah top- çunun da müzaheretile Mosele'in hemen şarkında altı kilometrelik bir cephe üzerinde taarruz etmişler ve torpil tesisatına dayanan hafif neza- ret unsurlarımızın bulunduğu Schnes- berg tepesini işgal etmişlerdir. Ate- şimiz altında taarruz durdurulmuş- tur. Düşman biran için girdiği Apa- ehın şimaline çekilmiştir. Deniz kuvvetlerimiz, teşrinievvelin ikinci haftasında Almanyaya alt 25 bin tonluk eşya müsadere etmişler. dir. ALMAN TEBLİĞİ Berlin 16 (A.A) — Ordu başkumandan- tığı tebii: Polonya harekâtı nihayet bulduğundan, başkumandenlık, bundan böyle Şark cen- besine dair tebliğ vermiyecektir. Garple, mahalli bazı taarruzlar, hafi topçu tahrib ateşi olmuştur. Rhin üzerinde, Rastatt'in cenubu garbi- #inde, Pransizlar, suların yükselmesi dola- yısile bir kaleyi tahliyeye mecbur olmuş. lardır. Hadud yakınında, her iki ii bağyüre- leri, cüzi fâzliyet göstermişlerdir. SAP ve SAMAN RE mler ar Testi ve küp suyu münasebetile - Üç popüler roman - “Efkârı umumiye,, hükümeti - Altın arayıcılarına benziyen sürgünler - Kırk paraya kırk yumurta Yazın, yarı açık pencere önüne bi- rakılmış toprak testi suyunu sever misinla? Ben, hem bu suyu, hem de testinin kendisini severim, Hafif bir toprak kokusu suya ne kadar yaraşır ve tes- ti suyunun soğukluğu ne hesaplı, ne ölçülü, ne derece okşayıcıdır... Friji- derde hapsedilmiş suda bir bilenme- mişlik vardır; $âzla kullanılmış bir traş makinesi bıçağı gibi gırtlağımı- m dalayarak,derimizi aşındırarak ge- çer; geçer değli, perdahlar. İçtikten sonra, imkân olsa yakıcılığını gider- mek için krem süreceğim veya pudra gezdireceğim gelir, Buz dolapları çoğumuzun evinde testileri kaldırdı; şimdi, ara sıra, tren- le geçerken bazı kafesi harap, fakir pencere kenarlarında, rüzgâra kon- muş, ağızları tülbendle sarılı Göksu testilerini gördükçe gençliğimin say- fiyelerini hatırlıyorum, Cicili bicili, yağlı boyalı, mamur köşklerin çoğu penceresinde bu testilere rasgelir. dim; ikindi üzerleri, dantel kol ka- paklı beyaz, nârin, manikürsüz elle- rin bunlara usulcacık uzandığını gö- rürdüm; öğle uykusundan kalkmış, uzun günleri ne ile geçireceğini bile- miyen o yarı mahmur kadınlar bana zamane edebiyatına uygun hikâye mevzuları ilham ederdi, Bu hikâyeler- de üç şey hayati bir ehemmiyeti ha- izdi: Piyano, hatira defteri, verem il- Jeti... Kız piyano çalardı, erkek ruz- name yazardı, ikisinden biri de, mu- hakkak, vereme tutulur, mendilde kan lekeleri görülür, tam O sırada «hazan: da başlamış olur, ağaçların yaprakları dökülürdü. Bir alafranga nağme, bir süslü defter, bir kanlı mendli ve bir soluk yaprakla hayatın hülâsası-mümkündü. o Şamdanların- da renkli mumlar yanan, solgun f0- toğrarlarla süslü ve şal örtülü bir pis yano; önünde incecik belli, saçları to- puzlu, omuz kapakları kabarık ve etekleri katmer elbiseli bir süzme re- vani kız; ayakta daracık pantalonlu, uçları sipsivri iskarpinli, veston düğ- mesi gırtlağının hizasında, kumral biyıklarmı pomadalamış, adalesiz de- likanlı... İşte gençliği hasedinden çatlatan bir aşk sahnesi, sevda de- korü! Odanın havasına bir nebze, moda koku oları «verven> den karışlırır ve kenara da döke» bir etâjer koyarsa- nız bu dekor ilâhileşir; o gencin, için de ölse de gözleri açık gitmez. Fakat asıl halk tipi roman nümu- nesi, o devirde (Zavallı Necdet) idi; nasıl ki şimdiki devirde de (Çah kı- şu) dur; bunların bir de ağabeyisi vardır: Fatma Aliye hanımın mâna- sını hâlâ "bilmediğim ve hatırlıyama- dığım bir arapça serlâvhalı eseri... Bu üçünün, kendi devirlerinde genç nesle döktürdükleri göz yaşı birer iri küp dolduracak kadar bereketlidir. Küp dedim de - yukarıdaki testi meselesi ile de alâkadar olduğu için - &ski evlerin bodrum katlarında top- rağa gömülü su küplerini hatırladım. Serin su içmek istenilince bu 10$, rü- tubetli yere girilir, bir tahta kapak kaldırılır, bir beyaz salaşpur çözülür, bir kalaylı maşraba daldırılırdı, Dışa- rıda, güneşe çıkınca bu maşraba için- deki suyun, her tsrafından bir şak- rak ışık bolluğuna uğrıyarak bir naz- hı nazlı sallanışı, bir şıkır şıkır hâre- lenişi, bardakta ağır ağır bir buğula- nışı vardı, yalnız manzarası insana serinlik vermeğe kifayet ederdi; göz süslenir, gönül kanardı. Aradan kaç yıl geçti? Belki de Kirk... Erenköyün- deki köşkün bodrumundan gelen maşraba sesi, örtülen kapağın tok uğultusu, hizmetçinin nalın takırtısı hâlâ kulağımda... Hâlâ Kayışdağın- dan gelen fiçıların küpe «ok, lokl> boşaltılışını duymaktayım, Çocukluğunun bu gündelik hiçten vakalarını, seslerini, gölge ve işik oyunlarım bütün vüzuhile, zevkile ha- tırlıyan bir adama daimi 'gençiik mu- kadder olmuş demektir. Böyle bir adam için hayatının ağırlığı, ciddiye- ti içinde fazla bunalınca çocukluğu- na dönmek, yani sıkıcı bir dersten #teneffüs» e ferahlamak mümkündür. «Teneffüs» ten dönüşte o adam bir dinleniş, bir kuvvetini top- lamış hali duyar Xi yaşlılığında bu hal İyi adam, neşeli ihtiyar olmak için başlı başına kifayet eder. Ara sıra çocuklaşamıyan bir yaşlı, bayalı sevmemeğe -mahkümdur ve her sevmiyen gibi de başkalarının sey- gisini gidermeğe memurdur, . Menfamın üçüncü ve Cihan har- binin ikinci kışına basmak üzereyken Sinop bütün sürgünlerden kurtuldu; © zamana kadar kalmış olanların ço- ğunu affettiler; diler, Hükümet merkezinden ve rica- inden akseden rivayete göre «efkâri umumiye» bu bir kısmının tahliyesi- ne âleyhtarmış, «efkârı umumiye> yi hesaba katmak mecburiyetinde imiş- ler, bu meşrutiyet idaresinin esas icaplarındanmış. Bahsettiğim devirde «efkârı umu- miye» kelimesi pek rağbette idi; dev- let ricalinin dil pelesengi o kelime olduğu gibi gazetelerde ve nutuklar- da da hep ona raslardık; muhalif ve muvafık, icraatında onu İleri sürer, hareketlerini ona uydurduğunu söy- lerdi. Zaten böyle mücerred kelime- ler zamane politikacılarının işine pek yarardı; tumturaklı, terkipli, gösteriş- Ji ve mehabetli bir şekli ve telâffuzu olduğundan aslı, mânası bilinmemek- le beraber tesir birakır, keçe ile peçe gibi ayıp örter, kusur gizlerdi. Bugün artık bu tabirin ve ona istinad eden siyasetçiliğin modası geçmiştir; nu- tuklara ve makalelere bakınız, hiç te- sadüf edemezsiniz. Amerika, yeni usullerle, «efkârı umumiye» yi mü- cerred ha'den kurtardı, kalıba soktu; halkın düşüncesi, arzusu maddi vası- talarla yoklanıyor, sıralanıyor, ced- vele geçip müsbet şekilde devlet rica- Yinin eline sunuluyor; şimdi elle tutu- lur, gözle görülür bir mahiyet almış- tar, Meşrutiyet devrimizde «efkârı umu- miyes yi «kendi fikrim» le tercüme et- meliydiniz, «Ben böyle düşünüyorum, aklım buna yatıyor, gönlüm böyle is- tiyor, elimden bu gelir, arkadaşların arzusu budur» yerine; — Kfkârı umumiye öyle arzu edi- yor! Denilir, işin içinden kolayca çıkılır. dı. Hakiki efkârı umumiyenin bu sah- te «efkârı umumiye» den neler çekti. ğine meşrutiyet tarihi şahittir, Zaten hakikisinin sesi çıkmadığı veya boğul- duğu zamandır ki yalancısı faal bir rol alır, Hülâsa «Efkârı umumiye, azını, azmanlarını, | bizi Çorum'a göndermeğe karar ver | GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ #enin namına ne cinayetler yapıl yor!>, #Bikârı umumiyesiz bir su ve rinls diye feryad edilecek bir meşru» tiyet devresi geçirmiştik; bu kelime den sıtkımız tamamen sıyrılmıştı. O gün bugündür, hamdolsun, siyaset edebiyatından atılıp gitti; artık sef kârı umumiyeye tercüman oluyorüzs tarzında, maziyi hatırlatarak ürpe. me veren klişe cümlelerden kurtul. duk. — İşte bu «efkârı umumiye, yani © zamanki Dahiliye Nazırı bizi Sinop- tan aldı, Çoruma yolladı. Yolladı de- mek dile kolay... Jandarmalara götü rünüz diye emir vermişti; yaysıf ara- balâr tutulmuş, sürgünler içine s0 kulmuştu; bir sabah kafilemiz hare- ket etmiş, gitmiş, gitmiş, günün bi- rinde bir nehir kenarında durakak mıştı. Niçin mi? Meğerse iki memle- Mleriler, sonra kesilirmiş; araba değil atlı ve yayan güç aşarmış. O zamanki zavallı İç Anadolü ciddi temasım bu yolculuktur Bir sürgün alayından ziyade yeni keşfedilmiş kıtalarda dolaşan bir «he yeli seferiyes ye, bir altın arayıcısi kafilesine, bir Amerikan filiri gru- puna benziyorduk; nehirlere köprü kurmamız, dağları barutla atmamız, kızıl veya kara derili yerlilerle çarpış« mâmız eksikti. Sanki gümüş müdeni bulacak, petrol kuyusu kazacak, til- sımlı bir şehir meydana çikaracak,. Belkıs'ın hazinesini ele geçirecektik. İçimizdeki acar delikanlılar arabala- rı atlarından sökmüşler, parça parça yarlardan aşırarak, uçurumlardan at» latarak omuzlarında tepelere çıkar yorlar, tekrar kuruyorlar, gene sökü- yorlar, tekrar taşıyorlardı. «La Croj- siğre jâune» filimini göz önüne geti- Ten bir sefer yapıyor, yeni menfamıza böyle, ne Sibiryadaki, ne Güyandaki mahkümların başıma gelmemiş bir acalp sergüzeştle aheste aheste, ezalı ve tehlikeli yollanıyordu. ile İk Seyahat, hatırımda kaldığına göre dokuz gün sürmüştü. Şimdiki vasıtalarla dokuz mesafe için çok sayılabilirdi. İşte Munesini verdiğim bu vasıtasızlık, yolsuzluk yüzünden idi ki geçtiğimiz yerlerde rasgeldiğimiz köylerden yu- murtanım kırk tanesini bir kuruşa alabiliyor, bir çeyrek verdik mi bir kümes dolusu tavuğu aramızda pay- Jaşıyorduk. Zahire her tarafta tımaz- lar gibi yığılmış, kasabalarda camile- re, medreselere tıka basa doldurul- uş, nakledilemediğinden böcekieni- yor, çürüyor, mahvoluyordu. Ve İstanbul o sırada süpürge töhü- mundan ekmek yiyordu. Refik Halid Bir konferans akdedecek olan iskandinav memleketleri İsveç kralı son vaziyetleri görüşmek üze- Stokholm re, Pinlândiyanın da , "da bir Skandinav memleketleri konferansı akdedilmesini teklif etti. Skandinavya, bir coğrafya tabiri olarak Skandina yarımadası denir. Skandinav mehileeilerinde YERE kavimler ırk, lisan ve tarih lerine pek bağtıdırlar. Skandinavlar Tenten ırkının aşağı Cermen nevindendir ve An- giler, Baksonlar ve Jutlarla karabeti vardır. Böylece İngilizleri meydana getirmiş olan eski Cermenlerle de sıhriyetleri olduğu an- Millâm 850 senesindenberi Danimarka, dareğ, N Norveç ayrı ayrı krallıklar halinde Adiler. Bir arslık bu üç devlet 1397 ME iz e Mr Mk imee eline Sonra İsveç ayrılmış, Danimağ- ka ile Norveç 1815 Viyana kongresine ka- dar birleşik kalmıştı. Bu tarihten sonra Norveç, İsveç krallığını bağlanmış ve bağ- hlk 1905 e kadar devam etmiştir. Bugün üçü de ayrı idareye sahiptirler. Bugünkü vazlyetleri kısaca, şudur: İsveç; Skahdinav yarımadasının şarkın kaplar. Garple Norvepten yüksek bir yayla, Se öl. Tomeo nehri İsveç le hududunu teşkil eder. re e e 0,014,368 dir. Krallıkla idare edilir. Meri Baltık denizi sahilinde Stokholm Norveç: Skandinav yarımadasının gar msi güneşile meşhurdur. Erazisinik geniğ» Mi 321,477 kilometre murabbaı, nüfusu 2,315,000 dir. Krallıkla idare edilen Norves çin merkezi Oslo (eski ismi Christinnia) şehridir. Dünimarka: run dan mürekkeptir, cenubunda Almanya ile bemhudultir, Mesahası 42,525 kilometre mide rabba, nüfusu 3.560,000 dir. Krallıkin 'dâ- re edilir, merkezi Kopenhag şehridir. Takriben 13 milyonluk bir halk kütled teşkil eden Skandinarlar biribirlerine pek yakın bir lisan konuştukları için koğaşlık- Mr anlaşırtar. Bu memleket Jutland ya- kadar serpili bir takım mâzlâre İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: