30 Aralık 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

30 Aralık 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sidkıyı evlendiği zamandanberi görme- miştim. Bunun için kendisine Kadıköy vâ- purunda rasayınca pek memnun oldum. Bidki benim pek sevdiğim bir arkadaşımdır. Çok iyi kalbli çocuktur. Onu uzaktan gö- renler belki kendisini biraz kabaca bulur- Jar. Hareketleri pek sert, konuşması dob- Ta dobradır. Kadınlarla görüşmeği hiç be- eeremez, onların karşısında kırılıp dökül- mek aklından geçmez. Hattâ bazan, meselâ Kadınların yaşı konuşulduğu zaman feci surelle çamlar devirdiği, pot kırdığı çoktur. Baloluru katiyen gitmez, dans bilmez Kakat bütün bunlara rağmen Bidkı çok can bir çocuktur. Orun dan başını kaldırmıyan halini pek merak ediyor- Vapurun en tenha bir köğesi Ben ona bir sigara uzatarak E Sıdkı Tabii mesdusu Gülümsedi Mes dn. Ör gen. iy 1, dedi, hergün bi istediğim son de- bir pürüz de- a ne derece gi mi? Av gelgele- ük bir me- lâr onu da birlik- k ist n. Pa- imadı. Bir kere ben £ geceleri gayet er- da gene son derece karım gese yan- benim er Jim... Karımın Takı bile yok. erken kalkarım sına kadı man bahleyin öyle erken kendisi Fakat beni de bırakmıyor. Kaç kere ava gitmek için gecenin karan- ıyacak oldum. Pakaf Dünyada bırakmam... Hem rica ede- rim, yataktan kalkıp elektriği filân açarak benim de uykumu kaçırma... Uyumana bak. öyle av gibi sporlar gençlerin işi, Sen ar- $ık o çağı aştın... Sıcacık yatağından çıkıp da ne yapacaksın? Maydi uyu Sıdkıriğım Diye başlıyor. Doğrusunu İstersen ben de Gu kıramıyorum. Sonra da düşünüyorum. kater kendi zevkim enüz gece ya yataktan kalkıp, elekt rak, bir takım gürültüler iz etmeğe, uyandırmağa ne hakkım Yar?.. Sonra o geceleri filân oku- duğu için benden ne kadı Yani senin anhıyacağın & evlendik- ten sonru © çok sevdiğim av faslına veda etmek lâzım geldi. Buna da çok müteessi- rim öğr Şimdilik bütün derdim bu; Av meselesi... Vapur köprüye geldiği Sıdkıdan ay- nildi Onu bir daha senelerce göremedim. Aradan 3-4 yıl geçti zannederim. rn a tünel kişesi önünde bilet alırken burun buruna geldik. Tabit derhal sarmaş dolaş olmalar, «hain», «ve- fasız!» «hiç de aramazsın canım süzle- rinden sonra konuşmağa başladık. Sıdkı adam akıllı değişmişi, Şişmanla- mış, göbek salivermiğti Söa arasında lâf olsun diye gene sordüm: Seni pek gelişmiş görüyorum... Evlilik hayatı yaradı galiba... Ne dersin?.. Başını ik! tarafa salladı — Evlilik hayatı çok iyi amma, dedi. bir Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No, 22 — Pekâlâ. — Mersi — Şimdi sen ne yapacaksın, baka- lum? Buradan uzaklaşacağım... Bir müddet dolaşacağım... Bereket ver- sin bunu yapmağa müsait bir mes- lekteyim. Bütün dünya, önümde açık. İki arkadaş, biribirlerinin elini sik- tılar. Dostu kapıdan çıkacağı sırada, Kudret: Sen beni dinle dedi, - Nasi- hatlarımı tatbik et... Zira zevcen ha- kikaten hoş bir kadındır. — Hoş kadın"! — Sana biç şey söyliyeyim mi? — Söyle bakalım. Kendi kendini aldatmağa kalk- . Karını iyorsun. Evet, saklamağa ne hacet? Se- viyorum! Öyleyse bu olacaksın? H arkasında doluş tiyeceksin mıza bir yaptıklarına pişman ayet hanımın yine acak, onu görmek is- uçurum açıldı... Allaha ısmarladık. orsanoğlu, çıktı. Merdivene henüz gelmisti ki, hu- — Hayrola... Gene nen var?.. — Av meselesi birader! .. — Ha şu eski mesele... Av meselesi... An- ladım, anladim... Sıdkı: — Yok, dedi, vakıâ derdim av meselesi amma bu sefer bambaşka... Tünelden çikmiş Galatasaraya doğru yü- Tüyorduk. Sıdkı söslerine gözle devam et- #: — Biliyorsun ya... İlk evlendiğim zaman karım ne kendi ava gidiyor, ne de beni gönderiyordu. Böylece seneler geçti, Ben de onun hayatına ayak uydurdum. Raha- tıma daha fazia düştüm. Kendimi koyu- verdim. Şişmanladım, Mideme son derece düşkün oldum, Bu sıralarda bana bir de tık nefeslik gel- di. Artık ava gitmek değil, yokuş bile kamayorum. Fakat arasıra yanımda av lâfı edilince gene pirelerim canlanıyor, eski dumarla- nm kabarıyordu. Bu sonbaharda arkada: larda wlNe bir kere ava gel. Hiç ölmaz- olsun...» diye İsrar ediyorlardı. karıma söyledim: «Son bir defa k istiyorum. İstersen sen de gel...» dedim. Kar iliğ son derece üstünde idi Peki, dedi Baka celi mi? Ertesi sabah erke akla Kara osunu giydirt? ötelim şu senin meşhur avını. hakikaten o derece eğlen karımı kaldırıncsyâ seçtim. Ona bir erkek Kalın bir kazağı sır- ıkta yola koyuldüm. bütün arkadaşlar, en | leri bol avcılar da gel- k eğlendi: rdu, doğrusu ben bu derece eğlenceli, bu Kağar zevki! bir spor olduğunu tahmin etmiyordum. Gene çıka- hn olur mu? Ertesi hafta karımın israr üzerine iek- rar ava çıktak. Fakat ben ti fes oldu- gum için pek zahmet çekiyordum. Üç se- | ne karım beni ava göndermemişti. Şiş- manlamıştım. Göbek sahıvermiştim. 'Tem- belliğe alışmış, rabalımsı son derece düş- müştüm, Bunun için şimdi bu halimle av, bana oldukça müşkül geliyordu. Lâkin karıma söz anlaşmak ne mümkün... O lğ gibi tabi! . Benden de çok genç. Üs- telik ava da fena halde merak sarmıştı. Kendisini avdan içeri alamıyordum. Ge- ee yarısı dürtükleye dürtükleye beni uyan- dırıyordu Haydi &alk... Geç kalıyoruz. Ben güç hal ile uyanıyor, giyiniyordum. Karım kendisi için yen! av elbiseleri al- mıştı. Herşeyi bu yeni zevkine göre tanzim ediyordu, Bu merak hâlâ devam ediyor. Azalmak şöyle dursun, günden güne de artıyor... Görüyorsun ya... Mesud bir adam Ola- cağım amma bir tek derdim var.. Gene şu av meselesi. Hikmet Feridun Es smassamaa Samsun imar plânı Samsun (Akşam) — Samsunun imar plânına esas teşkil edecek olan rapor ikmal edilmiştir. Bu münase- betle geçen çarşamba günü belediye | meclisi salonunda vali bay Fuad 'Tuksal'ın riyasetinde toplanan imar komisyonu bu İş üzerinde müzakere- lerde bulunmuştur. Haber aldığımıza göre Fransız ş€ hircilik mütehassısı profesör Jak Lambert bu ay sonunda şehrimize ge- lecektir. telfon mubaveresi İzmir (Akşam) Şehirler arası telefonile 1940 senesi Iptidasından iti- baren Yunanistanın belli başlı şehir- lerile telefon muhaveresine başlana- caktır, Nakleden : (Yâ - Nü) kukçunun oturduğu odamn kapısı | açıldı. Taze ve mütebessim bir kadın yüzü göründü. Bu, karısı Maide ha- nımefendi idi, — Yalnız sordu. — Evet, cicim, — Demin odanda bir ses işittim de, bir arkadaşınla bel san dım. — Evet. — Kimdi? — Çocukluk arkadaşlarımdan biri... Şimdi kaptandır. — Korsanoğlu diyorlar hani... han bey... O mu? —0o. Kadın: — Dünyanın en mesut insanların- dan biridir derler... — Ya? — Öyle ya: Nesi yok?,., — Hım, hı... — Kansı da güzel... Hulâsa, bir erkek için ne Jâzımsa hepsi onda | mevcut... Hayatından bir şikâyeti ol- İ masa gerek... i Erkek: — Doğru, doğrudur... - diye başı: |, nusın, Kudret? - diye | Bur- Çerçeve Güzide şair ve edip Necip Fazil Kısakü- roğin, (Çerçeve) isimli yeni bir eseri Inti- şar etmiştir. Şairin seçilmiş fıkralarından 200 tünesini ihtiva eden ve oriğinsi bir fi- kir ve sanat kıymeti taşıyan bü eseri, oku- Yucularımıza. harârelle tavsiye ederiz. (Çer- çere) Semih Lütfi kitaphanesinde ve bü- tün kitapçılarda satılmaktadır. Ruh hastalıkları Profesör Dr. Fahreddin Kerim ruh hastalıkları isimli eserinin beşinci tabı çıkmıştır. Bu tabide eserin birçok kısım- ları yeniden yazılmış ve resimler fâve edil- miştir. Ruh hastalıklarını bütün çeşidleri, teşhis ve bedavllerile tedkik eden bu eseri karilerimize tavsiye ederiz. Platl 2 Tiradir, Ömürden sesler Genç şair Sabahaddin Volkan «Ömürden sesler» ismile bir şiir kitabı neşretmiştir. Ahmed Ralld kitapevinde basılan bu kitap şairin 36 manzumesini ihtiva etmektedir. Fiati 35 kuruştur. Tavsiye ederiz. İçimizdeki şeytan Kıymetli genç muharrirlerden 8sbâhaddin Alinin «İçimizdeki şeytan» isimli yeni bir romanı Remsi kitapevi tarafından itinah bir şeklide basılarak satışa çıkarılmıştır. Bu eserinde de müellif diğer eserlerinde ol- duğu gibi meraklı bir mevzuu tatlı bir üz- lüpla 4 r, Fisti 75 kuruştur. Mineralogi (Madeniyat ilmi) Memleketimizde İlk defa münhasıran Mineralogi iMadeniyat ilmi) üzerinde mi- bim bir eser Intişar etmiştir, İstanbul ünl- versitesi Mineralogi doçenti Dr. Ahmed Can Okay tarafından şimdiye kadar edindiği | ler ve derin tedkiklerin mahsulü ola» rak «Mineralogi ders kitabı. ismi ile yazı- Jan bu eser İstanbul Üniversitesi neşriyat serisinin 89 numarasını teşkil etmektedir. 330 sahlfelik bu kıymettar eser memleketi- mizin başlıca serveti olan madenlerimiz ve bahusus kömürlerimizden Urun wzadıya bahsettiğinden telebe olmiyan ilim ve ik- tisad meraklıları için istifadelidir. Kitabın muhsrriri Berlin üniversitesinin fen kısmından mezun olup doktorasını da madeniyat üserinde vermiştir. İstanbul ünl- verstesindeki vazifesi nasında talebesi ile Anadolunun muhtelif maden mıntaka- larında tedkik seyahatleri yapmıştır. Dünyanın en büyük kömür Jâboratuarının bulunuduğu Ruhr havzasında uzun müd- det çalıştığı gibi Zonguldak kömürlerinin son tahlillerini üniversite namına burada ikmal etmiştir. Yazdığı eser yalnız nazari" yat cihetinden değil ameli ve tatbiki nok- tadan da çök faldelidir. Fiat! 170 kuruştur. Üniversitenin fen fakültesi Minersloği ens- ttüsünden tedarik edilebilir. Türkiye mektupları Reşat Ekrem Koç'un kalemi ile dilimize geyrilmekke ve Çığır kitapevi tarafından peşredilmekte olan Türkiye seyahatname- lerinin beşincisini? teşkil eden (Lady Mon- tague)nin «Türkiye mektuplar 1717/18.de Türkiye adı ile çıkmıştır. Fiati 25 kuruş- tar, «Yeni Adam» yedi yaşında Profesör İsmet? Hakkı Baltacıoğlu tra- fından çıkarılan «Yeni Adams mec. vasi bu bafta intişar eden 201 İnci sayıslir neş- £ hayatının yedinci yılma girmektedir. Bu değerli mecmuaya uzun ömürler dileriz. Türklük Ayda bir çıkmakta olan Türklük mec- muasınm 8 uncu sayın intişer etmiştir. Bu sayıda İsmail Hami Danişmend'in ehaarif Vekiline açık mektupe, Jean Deny'nin «Fransa ile Türkiye arasında edebi mü- badeleler» Hüseyin Namık Orkun'un Bar- lık ve Begre kitabeleri, Jiüzeyin Sadeddin Arel'in «Türk musikisi kıymetlidir» başlıklı yazıları ve muhtelif tanınmış muharrirlere ald makaleler vardır. nı sallıyordu. Kadın, a tatl — Umarim ki, ayiyim, sen de on- dan farklı değilsin... Sen de ayni de- cede mesutsun... - deği, - Evet Fakat meşhur hukukçu kaşlarını çatmıştı. Zira zihni demin bahsettiği muajlime ile meşguldü. Evlâdını dü- şünüyordu... İsmini, kendininki gibi koydukları Kudret Süha'yı... Acaba küçük Kudret, Kudret Sü- ha neredevdi?... Onu, ömrünce bir yerde görecek miydi? ... Meşhur avukat ve hâkim Kolon beyzade Kudretin, dostu Korsanoğlu Burhana anlattığı hikâye, öz mace- rasıydı. Hakikaten de, başından böy- le bir hâdise geçmişti. Arkadaşına başka şeyler hikâye edebilirdi amma, bunlar, dimağın- dan biraz silinmişti. Avukat Kudret Süha (daha doğ- rusu kısaca «Kudret» diyelim, zira «Süha», Edebiyatı Cedidenin moda olduğu devirlerde Kudretin kendine taktığı ve muallime ile yaşarken kul. lanarak sonradan bıraktığı müstear isimdi) müthiş bir düşman sahibiy- di... Bazı vücutlar, sıhhatli görünürler. Fakat bir yerlerinde bir hastalık, uyuşmuş kalmıştır, Adam kendi bile İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları 'Tetrika No: 15 Yazan: İskender Fahreddin Mücahidler: « Şanlı kartal kanatlarını açmış geliyor » diye bağrışmağa başladılar Maryana o dakikaya kadar işin vehame- tini takdir etmemişti, Kendi kendine; «— Ben, genç ve güzel bir kadınım. Ba- na kıyamanlar!» Diyerek. müteselli oluyordu. Sırtı okşanmağa başlayınca; — Ben suçlu değilim ben casus değilim, beni neden dövüyorsunuz? Diye haykırarak ağlamağa başladı. Kadınlar işkenceye tahammül edebilirler mi hiç?.. Maryananın sırtından kan akıyordu. Sopacılar kıyasıya vuruyorlardı. Bu âralık yerden acı, boğuk bir ses dü- yuldu: Bırakınız beni... Hakikati anlatacağım, 'Tarıkın işaretile sopacılar durdu, Marya- nayı güçlükle ayağa kaldırdılar. İspanyol dilberi dizlerinin üstünde durumuyacak ka- dar sersemlemişti. "Tarık, Hazreti Muhammedin: «— Harp, bâzen kuvvet, bazen de hud'a ile kazamıl) Sözünü unutmuyordu. İspanyada harbin kuvvetten ziyade hile ve hud'a ile kazanı- lacağı muhakkaktı. İspanyol tarafında dün- yanın bütün şeylan, bilekâr ve dessas adamları bir araya toplanarak müslüman- lara karşı birleşik bir cephe kurmuşlardı. Beri tarafta ise, müslümanlar çok kuv- vetli oldukları halde, ekserya siyaset saha sanda mağlüp oluyorlar ve çok aldalılıyor- Jardı. 'Tarık, Elhârts, Selman, Bilâl Mansur gibi tanınmış kumandanların hları kadar zeküları da işlememiş olsaydı, Endülüs baş- tan başa islâm ordusunun nüfuz ve hâki- miyeti altında kalabilir miydi? Maryana doğruldu. Göğsünü şişirerek geniş bir nefes aldı. Gözlerinin içi kızıllaşmış, saçları dimdik ol- muştu. Tarikın yüzüne bakarak, inliyen bir ses- de bağırdı: — Benden ne İstiyorsunuz? — Hakikati söylemeni... — Hakikat budur: Filip, benim âşıkım- dır. Eğer onu affederseniz, derhal sizin hiz- metinize girmeğe ve size büyük yararlıklar göstermeğe hazırdır. O samari göreceksiniz ki. ne o, ne de ben, birer casus edğil, bilâ- kis, biribirini seven ve uzun zamandanberi biribirine kavuşmak için fırsat arıyan za- vallı bir çiftiz. 'Tarık hiddetlendi: — Bu kadar dayak yediğin halde, gene eski şeyleri tekrarlıyorsun! Ölümden kork- muyor musun? Bize, serasker Petronün ki- 5 olduğunu söyledin. Halbuki, Filip başka türlü söylüyor. — Doğrudur, Ona göre ben, Petronun kı- zı değilim. Çünkü, o beni bir köy evinde ta- yımıştı. Eğer hakikaten Petronun kızı ol- donma bilseydi, bir daha korkudan semti- me uğramazdı. — O halde böyle bir serseri ile neden dağlarda yaşamağa razı oluyorsun? Memleketimizi istilâ ettiniz. Bundan söh- ra ancak onun dağ kulübesinde rahat ede- bilirim. Dağdan başka bir yerde huzur ve sökün kaldı mı? — Ne demek istiyorsun? — Ne demek istediğimi hâlâ anlıyamadı. nix mı? Siz, Endülüsü aldınız. Yarın, diğer büyük şehirleri de zaptedeceksiniz. O za- man biz birer paçavra parçasi gibi sizin ayaklarınızın altında ezilip mahvolasağız. Bimdiden dağn gidersek, ayak altında ezii- mektan kurtul Bu sözler Tarıkın hı - Demek ki, baban, bizim galip gel diği mize ve yarın bütün İspanyayı baştan başa aptedeceğimine inandı. Elharisin, Man- surun, Selmanın gösterdiği mucizeleri gö- reblidi. Ve nihayet tehlike, sizih gibi güzel ve akıllı kadınları şehirden dağa ka illetini ihtimal unutmuştur. Gü nün birinde, âfet ansızın patlak ve- rir, sahibinin mevcudiyetini İcna halde sarsar... İşte Kudret beyin şimdi ihtimal ehemmiyet vermediği, aklından ge çirmediği bu düşman du o kabildi. Kolon beyzade henüz evlenmemiş- ti. Bahsettiği muallimeyle nişanlı hayatı sürüyordu; daha doğrusu onu kendine metres edinmiş; «benim ni- şamlımsın!» diyordu, Bugünkü de recede zengin değilse de, kendi akra- balarından -İstanbuldaki oemlâkin- den maada. Düzce, Adapazar, Akça- $ehir taraflarında bazı çiflikleri kaj- mıştı, Kimini kiraya veriyor, kimini yarıcı denen ortaklara işletiyordu. Bu işlerine de, o havâalinin açıkgöz sofularından Hacı Sermed kâhya ba- kıyordu. En verimli tütün arazisinden biri, Düzce ile Akçaşehir arasında, «Ba- kırcıların Şahabeddin» denen bir çif- çide bulunuyordu, Bu «Bakırcılarını yahut «Bakırcıgil denen aile, Kaf- kasyadan gelerek oralara yarım asır kadar evvel yerleşmişti. Şahabeddin efendi, yarı köylü, ya- ri kasabalıydı. İyi bir adam olmakla beraber, müthiş bir iptilâsı vardı: Kumar! Eline para geçince, Düzce deki kahvehanelerden birine gider, orada gelsin tavla, gelsin pastıra, cak kadar büyüdü, öyle mi? — Bu tehlikeyi herkes görüyor. geceleri bir demir kafes içinde duymadınız mı? 'Tarık yüksek sesle güldü: — Bu sözün mübalâğa da olsu, hoşuma gitti, Maryana! Ben de bunu anlamak isti- yordum, Haydi, ikinizi de affediyorum. Fili pi ordumda gözcülük hizmelinde kullana- cağım. Sadakat gösterirse, taltir ederim. Hiyanetini görürsem, başını vurdururum. Tarık, Maryanânım gözlerinin içi güldü- Eünü seziyordu. Sözüne devam eiti: — Sana gelince. İşbiliyeyi alıncaya ka- dar, gene eskisi gibi, cephe gerisinde çadır. da mahpus kalacaksın! Maryana sevindi! — Filip, size, gözcülükte büyük yarar- lıklar gösterecektir. Hattâ ona itimad eder- seniz, sizi İşbiliyeye bile kolayca sokabilir. Hattâ hiç bir zayiat vermeden. Ben de, İş- biliye sizm elinize düşünceye kadar bekli- yeceğim ve muratfakıyetinize du edece- im, Fakat, ondan sowra,.. - Ey. ondan sonra ne olacak?) - Pilipie evlenmeme müsaade edeceksi- Kralın yattığını niz. — Pekâlâ, öz veriyorum * Tarık bu hâdiseden sonra, İşbiliyeyi faz- la zorlâmamış, askerin bir kısmını şehri züü- hasara için birakarak, büyük bir kısmını alıp, civardaki kasabaları işgale başlamış- ti. İşbiliyenin muhasarası uzamıştı İslim orduları Endülüsü başta başa 1ş- gal ediyor. Ele geçen servet ordunun bütün #htiyaşlarını karşıladığı gibi, bu sonsuz muzafferiyetler muhariplerin de manevi yatını sağlamlaştırıyordu. Aradan aylar geçmiş. İştiliyede mahsur kalan halk sefalet ve ıstırap içinde inleme. ge başlamıştı. «Kizil rahip» hâlâ - bütün bu yoksuzluklara rağmen - şehiri teslim et- miyor ve kalenin kapısını açmıyordu. Selman, İşbiliye dağının &rkasında bir hayli araştırma yaptıkları sonra geri dön- müştü, > «Şanlı kartal, kanatlarını açmış, geliyor..» Selman, dağdan şehre ineh gizli yolu bu- lamayınca, diğer cephede yerleşen ve birçok memleketleri zapt ve teshir eden Tarıka vaziyeti bildirmişti. Selman, İşbiliyenin muhasarasından usun» mıştı, Kale önünde tutsak olan mücahid- lerle ne zamann kadar bekliyecekti? Bir gün, Tarıktan: «Beh geliyorum, Merak etme. Yakında her gey bitecek» Mealnda bir mektup aldi Mücahidler serindiler. Selman boş Yre kan dökmek niyetinde değildi, Bir çok şehirler kansız zaptedildiği halde İşbiliyenin önünde aylarca beklemiy- ler, birşey yapamamışlardı. Fakat, Tarık gelince, nasıl olsa kaleye hllcum edilecek ve bir hayii kan dökülecekti. Bütün mücahidler kanlarını dökmeği şehri kanları bahasına almağa ahdetmi di. 'Tarıkın gelmesi çok sürmedi, Bir gün, öğleye doğru, büyük bir kuvvet- le İşbiliye önlerinde göründü. Mücahidle: «— Şanlı kartal, kanadlarını açmış, geli yor» Diye bağrışmağa başladılar, Artık İşbiliye kalesi manen düşmüş de- mekti. Bu skini mazdı gi Tarık, beyaz bir at üstünde Selman ve arkadaşları onu u: an göri ee karşılamağa koştular. Tarıkın yeni or- dusu eski karargâhta konakiamışta (Arkası var) 1 önünde hiç bir kuvvet dura» geliyordu. hayli altınlar, mecidiyeler ( eritirdi. Hele bir sabah, iki gün evvel başla- dığı oyundan cepleri tamamile boş kalktı. Gözleri kararmıştı Tikım tıklım dolu kesesinde nesi var, nesi yoksa eritmişti. Başı dönerek, perişan bir halde evine gitti, Ve karısına her şeyi an- Jattıktan sonra: — İşte, Allahın huzurunda sena yemin ediyorum, karıcığım; bir daha oynamamağa ahdettim! - dedi. Karisı Şakire, paraların gittiğine pek üzüldüyse de, kocasının kumsr- başlıktan vazgeçliğine pek sevindi. Artık, bütçelerini muntazam şekilde yapacaklardı, iyi yaşayacaklardı in- Lâkin, bir felâket yalnız başına gelmezmiş. O yıl mahsul de fena ok du. Nebatlara bir hastalık girdi. Hat- ta mektepte okuyan oğulları Bahaed. dine bile icap eden parayı gönder- mekte güçlük çektiler, Bir gün, evlerinde otururlarken, Şahabeddin ağa: — Eyvah! - dedi. — Ne o bey? — Baykuş geliyor. (arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: