11 Haziran 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

11 Haziran 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hollivutta kızıl saç modası Amerikanın tanınmış kadın mu- harrirlerinden Anita Loos, on beş s0- ne evvel «Erkekler 'sarışınları tercih ederler» başlıklı bir roman neşretmiş- ti. Buroman Amerikada büyük gürül- #üler koparmış, siyah saçlılar her ta- rafta bu iddiayı protesto etmişlerdi. Bunun üzerine Anita Loos «Erkekler sarışınları tercih ederler. serlevhası altına «fakat siyah saçlılarla evlenir. ler. cümlesini ilâve etmeğe mecbur Olmuştu. Anita Loos'un bir adım gerilemesi- ne rağmen Amerikada senelerce sarı- şınlar hâkim olmuşlardır, Hattâ daha ileri gidilerek plâtin sarısı denilen be- yaza yakın saç moda olmuş, bu moda yüzünden senelerce kadınlar saçları- o Birçok artistler r saçlarını kızıla boyatirlar Tü ni e limen sağa Öğ inerken Bümeak, Clara Boy, Rita Hüymörtki nı çok açık sarıya boyatanışlardı. Sİ- | nema yıldızlarından da birçoğu bu mo- daya tabi olmuşlardı, Holliruttan gelen haberlere göre şimdi plâtin, hattâ sarı saç modası ortadan kalkmış, kızıl saç moda ol- muştur, Sinema artistleri arasında kı- zil saçlılar çok rağbettedirler. Birçok artistler de saçlarını kızıla boyalanış- lardır. Sinema artistleri arasında ki. al saçlıların piri Clara Bow'dur. On sene evvel çok rağbette olanbu ar- tist 931 de bir iftiraya kurban olmuş ve filim hayatından çekilmişti. Clara Bow san saç modasının en rağbetle ol duğu zamanda bile saçlarının kızıl ren gini değişlirmeği kabul etmemişti. Şimdi birçok artistler saçlarını onun saçları rengine boyatıyorlar, Hollivutta başlıca kızıl oSaçlılar Myrna Loy, Ann Sheridan, Barbara Stanwyok, Rita Hayworth'dur. Jeanette Mac Donald Güzel sesli artist kendini bahçe merakına kaptırdı Avrupada başlıyan yeni harp Ame- | sık eğlenceler dartip eder, davetler ya | tist güllerini kendisi rikada ön ziyade Hollyvood'da tesirini göstermiştir. Burada bülün artistler harp ile çok fazla alâkadar oluyorlar. Yıldızlar da dahil olmak üzere kadın artistlerin hepsi askerlere gönderi mek üzere hediyeler hazırlıyorlar, win yelekler örüyorlar, Eolliyvood'daki yıldızlar arasında harp İle ne fazla alâkadar olan Jeanette Mac Donald'dır. Güzel sesli artist Amerika ve İngiliz'radyolarının haberler neşriyatmı katiyen kaçır- mamaktadır. Bunun haricinde boş vakitlerini bahçesinde geçiriyor. Mac Donald şimdiye kâdar toplantıları, cemiyet hayatını çok seviyordu. Ko- cası Gnee Raymond ile birlikte sık Esrarlı AŞK ve MACERA ROMANI 'Tefrika No, 4 pardı. Şimdi bunlardan vazgeçmiş, kendisini bahçe merakına kaptırmış- tır, Jeanetie Mae Donald bahçesini iki- ye ayırmıştır. Bir kısmı çiçek, bir kısmı sebze bahçesidir, Sevimli artist bahçesinin iki kısmiylede bizzat meşgul olmaktadır. Çiçek kısmında yeni yeni güller yetiştirmektedir. Sebze kısmında da her türlü sebzeleri yetiştiriyor. Artist evinin sebze ihti. yacını temin ettikten başka dostları- na da hediye olarak sebze göndermek- tedir. Jeanette Mac Donald kendisine bir bahçe kıyafeti hazırlamıştır. kıyafet, işçilerin giydikleri keten pantalon ve ceketlere benziyor, Ar- Yüzük Nâkleden; (Vâ - Nü) — Rica ederim... Bırakın... Konuş- mak İstemiyorum... Allemizin mah- rem işlerine kulak misafiri olduğunuz için bile müteessifim... Arap: — Nasıl? - dedi. - Bana bu tarzda mi muamele ediyorsunuz? Maamafih zarar yok, Yü bey. Ben kızmam... Maahaza, biliyorum ki şayet bir tek söz söylesem derhal bana kulak vere- ceksiniz... Beni söyletmek için Tica» da bulunmanız icap ediyor, halbuki susturmağa uğraşıyor... — Bilmece gibi konuşuyorsunuz! Ve fazla tafsilât istemtden, ahenk- tar yürüyüşle binaya doğru ilerledi. Adımlarını sıklaştırdı. Kızını görmek arzusundaydı. Bu badirede onun me- sut yüzünü bir elem gölgesi kaplama» sın diye korkuyordu. «— Fakir olmasına rağmen bu ge- daha rahat düşündü. geçirecek!» diye Servet farkından dolayı ailenin iki kısmı arasında bu derece hakkaniyete sizlik yapan felekten böylelikle kü- çük ve manevi bir intikam almış olu- yordu. i Salona girdi. Feriha da, Masume de dans ediyor- lar... İkisi de son derece güzel... Fa kat ev sahibinin kızı hakikatte daha casip olmasına rağmen şu esnada kendininki göze daha şirin geliyor... Zira Masume dalgın, düşünceli... Hattâ bir an, yanındakiler, hâsta- landığına bile zahip oldular, Yalnız Mahir bey bu genç kalbi üzen iztıra- bı keşfedebiliyordu. Kızcağız, başka bir kavalye ile dans ettiği sırada, bir uşağın sevgili- sine yaklaştığını, bin şeyler söyleyin- ce Hayrinin aceleyle dışarı çıktığını görmüştü. Hattâ bir <Allaha ısmar. ladık!» bile demeden gidiş... Buna ne mâna vermeli?... Genç kız, ne olduğunu anlamak üzere dans bitince kapının önüne çıkmıştı, O sırada annesile babasının bahçeden döndüklerine rasladı. Annesinin söylediği şu cümleler ku- lağına çalındı; — Yarın her şeyi öğrenirsin... Esa- Ba | budamakta, meyva ağaçlarile de bizzat meşgül olmaktadır. Artist kendisiyle görüşe bir gazeteciye şu sözleri söylemiştir: «Bahçe ile bir kaç aydanberi meşgul olmaktayım Gün geçtikçe bende bi merak artıyor. Açık havada Çalışma, nın hakikaten söylendiği Kâdaş şihiğ olduğuna kanaat getirdim Hergün sinirleri bozan bir çok şayialar çıktığı | şu sırada açık havada Çalışmak İir nevi ilâç hükmüne geçiyor. Niyetim bir müddet sonra filim çevirmekten vazgeçerek küçük bir çifliğ, çeldi. mek, burada bahçe işlerle meşgul ol. maklır, O zaman bunu İŞ olarak Ya. pacağım, çifliğin idaresile kendim meşgul olacağım. YAİNIZ ârasıra Kin. serler vermek niyetindeyim.,, sen benden öğrenecek bir şeyin de yoktur... Bu akşam €v sahibesi ol. duğumu ve evimde davetliler bulun. duğunu aklımdan çıkârtnıyacağın... Ona göre hareket edeceğim, Sonra, kızını gördü. — Masume... - diye mırıldandı, - Senden gayret, cesaret, İrade Küyyeti beklerim, evlâdım... —? — Haydi, dans et... Eğlen... Oya lan... Ve bilhassa yüksek bir ailenin evlâdı olduğunu aklından çıkarma, yıp haysiyetini gözet. Bu sözler üzerine, hep pirlikia sa. Jona girdiler. Kalabalığa kartlar, Masüme'nin aklı fikri aiçüst olmuş. tu. Bütün azmine, gayretine riğmen | tabii görünemiyordü. Zihninin her. | cümerci çehvesine Vuruyordu. Hayranları ona bakınakta ve has- talandığını sanmaktaydılar. Hakika- tende bu zengin Silenin güzel ve yegâne varisi pek çok kimseler tara. fından beğenilmekteydi. Yüksek mey. kideki gençler arasında ona pek çok | talipler zuhur ettiyse de annesi ve ba- | bası kendine bir nümzed seçmek hu- | susunda onu serbes bırakmışlardı, Zira Maşume hayatta her İstediğini yapabilecek bir servette bulunuyor. du. Çocukluk arkadaşı Hayriye kar- şı olan alâkası da gözlerinden kaçma mıştı. Buna mâni olmak istemediler, İ yordu. Tefrika No, 89 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Türkân hatun da oğlu gibi Moğolların uzun zamani Harzem iline akın yapamıyacaklarını sanıyordu Sultan Mehmed, bu sahte mektup üze- rine, Bedreddinin Oynadığı Yolü öğrendi ve hemen bütün generallerine birer mektup yazarak, her birini bir kaleye tayin etti. Za» ten erlerini ds kalelere dağıtmıştı Sultan Mehmed/ bu mektup hadisesin- den srmra bütün kumandanlarından şüp- halenmişti, O yık bir generalin ma ne bir ordu /eremezdi, Kalelere © oralarda suly #abitleri Kalelerde /hiç denle aleyhinde başkaldırıp faaliyete ge İşte, Altan Mehmedin, memleke$ zınır- larını #nuhafaza kaydından uzaklaşarak kalelg“İe tutunmak siyasetinde ısrar et- maşitin sebeplerinden biri de Bedreddi- nl Salıte mektupları olmuştu. Bu mek- #yiların uyandırdığı şüphe ve tereddild- — belki — ancak zamanla £xll olabilir- Halbuki, hadisat o kadar süratle yürü- Yordu ki, sultan Mehmedin beklemeğe bir gün bile vakti yoktu. Ateş, saçağı sari ikümdan Türkân hatunun endişeleri Tajikler'in, her yakalanışında Moğol- lara ald mühlm haberler vermesi, nihayet Valide sultanı da harekete getirmişti, Türkân hatun oğlile barıştıktan sonra, memleket işlerile daha yakından ve can- dan meşgul olmağa başlamıştı. Sultan Mehmed generallerini ve asker- lerini kalelere göndermekle beraber, Se- merkandda aynca âskeri tedbirler alıyor, surların etrafında büyük ve derin harus- lar kazdınıp içine si dolduruyordu. Birçok kimseler, gizli gizli konuşarak, Sultan Mehmedin Moğollara büyük bir meydan muharebesina girişmeğe cesaret edemediğini Teri sürüyorlardı, Özcan, bu iddiayı ileri sürenleri yakala tıp hapse attırıyordu. Özcan âdeta sultan Metimedin sağ kolu olmuştu. Artık İmadın sesi duyulmuyordu. Kaymış seferinden muzaffer olarak dön- dükten sonra, derhal Türkân hatunu ziya- rete giden İmad ondan da Yür bulamamış- tı, Valide sultan, İmada: — Sen de vaz geç artık bu sevgiden, de- mişti, oğlumun hoşlandığı ve zevceliğe ka- bul ettiği bir kadını onun elinden alıp sana verecek değilim ya! O güne kadar oğlu ile arası şeker cenk olan Türkün hatun, şimdi, İmada Ytfat bi- 18 etmiyordu. İmad, valide sultana fazla birşey söylemiyerek saraydan ayrılmış, bir daha sarayın semtine uğrumamıştı. İmadin Özcan, Har?emde biribirini çeke miyen iki tanınmış kumandandı, Garip bir tesadüf eseri olarak, ikisi de sevgililerine kavuşamıyor ve sevgililerinin hasretini çe- kerek ıstırap İçinde yaşıyordu. İmadın vaziyeti Özcanınkinden dâha acıklıydı: İşodan bir çocuğu olmuştu... Imad bu çocuğu bin müşkülâtla büyütüyordu. Ço» cuğunu her görüşünde annesini de hatırlan vei — İşocuğuma ne zaman kavuşacağım?! Diye ağlardı. Türkân hatun elbette bir gün gene bir güçlükle karşılaşır da hizmetine koşarım diye bekleyen İmad, Semerkandda yedek ordu kuman, olarak oturuyordu. İmad bir gün Buharya gitmek Sultan Mehmod müsade etmedi: — Benim ona ihtiyacım vardır. Günün birinde düşman ülkemize hücum edersa, Semerkandı Özcanla sen müdafaa edecek- siniz. Diye cevap verdi. İmad, sultan Mehmedin. bu cevabından memnun olmamış değildi. Demek ki, hü“ kümdarın gözünden düşmemişti. Gelgelelim, Türkân hatunun dalkavuğu Necabeddin, İmadın Semerkandda kalma- sını istemiyordu. Sebebi şu idi; İmad, Mo- gollarla harp aderken, Necabaddir nini zorla harp meydanına sürm! istedi. Bilâkis Hayriyi muvafık buluyorlar- dı. Ancak biraz zaman geçmesini ve | hislerdeki ciddiyete kanaat getirme- gi bekliyorlardı. Ondan sonra işi resmiyete vuracaklardı, Netekim bir müddet beklodiler, Delikanlı, Avru- pada üç sene slaj yapıp döndükten sonra, Masume'ye karşı ayni alâkayı gösteriyordu. Galibe'nin oğlu, ciddi bir çocuktu. | Kendini eğlenceden ziyâde okumağa verirdi. Avrupâdan dönüşte evinde büyük bir kütüphane, bir de hususi lâboratuvar tesis etti. Çalışmağa baş- ladı. Gözü evinde, meşgalesinde, ga- yesinde olan bu güzel ve asil delikanlı tam maânasile bir ideal damaddı. Her hâlde kızlarını mesud edecekti Hayri de bu akşam Masume'yi son derece sevdiğini, biricik aşkının o ok duğunu ve o olabileceğini anlıyordu. Kız da, delikanlı da bu gece biris bilerini nişanlı addettikleri için her kesin ne diyeceğine bakmadan İste- dikleri gibi dans etmekte mahzur gör- memişlerdi. İşte böyle bir saadet ortasında fe- lâketin yıldırımı üzerlerine bütün şeametile düşmüştü. Lâtife hanım, azının saâdetile bizzat Masune'den daha fazla alâka- dar olmakla beraber, işte birdenbire bu münasebeti kökünden baltalamış- tı. Sebebini anlamamakla beraber, hastalıklı bir delikanlı idi, Harp meyda- nunda kendini düşmanın bücumundan ko ruyamamış, ölmüştü. Harp dönüşünde Neca- beddinimn adamları bu hâdiseyi kmdisine Necaboddin, Türkân hatuna İmadın İmadın Buharaya © ğu zaman — fırsat bulsaydı mede bile: | Bırakınız, gikslü.. Arık ondan hayır tını bulmuştu; ne € dedikoduları kulak veren bir hükümdardı. Sultan Mehmedin bir iyi huya vardı: Biri- nin öteki aleyhinde söylediği sözleri kati- yen dinlemez ve böle kimselerden hoşlan- mazdı. Hükümdarın bu huyunu bildikleri için, kendisine hiç kimse hakkında dediko- du yapmala cesarvi edemezlerdi, Fakat, Türkân hasun hiç de oğluna benzemezdi. O, her şikâyeti ve her dedikoduyu can ku- lağile dinlerdi; sarayında ber gün bin big enirika dönerdi. Necabeddin, son günlerde Türkân hatu- nun kâtipliğini de yapmağa başladığı için, devlet işlerine biraz daha. burnunu sokmak fırsatını ele geçirmişti. Zavallı İmad, Necabeddinin kendi aley- hinde faaliyete geçtiğinin farkında bile dağildi. Annesinin evinde oturuyor ve hiç kimse ile temas etmiyordu, Cengiz hanın, o yıl sonbaharında (1210 ML İrtiş suyu kıyılarından bir ordu ile kalka» rak, Tajik iline, yani Seyhuna inmiş ve (Otrar) civarına yaklaşmıştı. Bu haberi sultan Mehmedden önce Tür- kün sultan duydu; fakat oğluna bir hafta kadar birşey söylemedi. Valide sultanın endişesi büyüklü. O da, oğlu gibi, Moğollar rın uzun zaman Harzem iline akin yapmı- yacağını sanıyordu. Halbuki, Cengiz han, Sultan. Mehmedealaha iki ay önce şöyle bir haber göndermemiş miydi? «— Senden intikam almağa and içtim. Çok yakında hem seninle, hem de mağrur ananla karşı karşıya geleceğim. Hazır olle Sultan Mehmed bu sözlere ehemmiyet vermemişti ümma, Türkân hatun Gongi- #in no yaman bir adam olduğunu biliyor ve gönderdiği haberi unulmuyordu. Cengiz hanın, ordusile (Olrar) civarına inişi Türkün hatunun fena halde canını sıkımıştı. O gün, Nesaheddin — birşeyden haberi olmudun — gene her zamanki gibi, İmad aleyhinde atıp bulduktan sonr: — Bu adam Buharaya gitmek istiyor, Hü- kürndar onu neden bırakmıyor? Siz bari delilet, iseniz de, adamcağız Buharaya git- 30. Oradaki işlerini görse, Dedi. Türkân hatun dayanamadı: — Oğlum, onu göndermemekte hakiıdir. Düşman Otrar civarına gel Yarın 88 merkand üzerine yürürse, bizi ondan baş- ka kim müdafaa sdeoek? Necabedain göbeğini hoplat — A Sullanım, neden merak ve endişe ediyorsunuz? Özsan Semerkand kalesinin yegâne muhafızı ve komulanıdır. Sizler ordunur başında bulundukça ve Özsan gibi ubruman, kalelerimize canını si- gixin bir avuç baldırı çıp- ur iu? ne kadar kuvvet- u. Fakat o, kendi kuv- A ve kumandanlarına cak güldü: Türkün hatun C: li olduğunu Güli vetine de, ordu veniyardı. — Hen oğluma İmad hakkında birşey söyliyemem, dedi. Nocabeddin o gün İmadın Semerkanddan uzaklaştırılmasına çok çalıştıysa da mu- vaftak olamadı. Elbette bir başka gün bu fırsat gene elime düşer. Harpte yeğenimin ölmesine se- bep olan bu herifin sırtını yere getirmek boynuma borç olsun.. diye söylendi. (Arkası var) genç kız, başırın üstünde bir felâket fırtınasının koptuğunu tüssediyordu. İ İşkence halinde devam eden tango | nihayete erince, en babasını ara. İ mağa çıktı. Ralf bey ona kati vaziyeti bildirir dı. Onun azim ve iradesinden bir an İ bile şüphe edilemezdi. Masunte, babasını, büfede, gayet mütebessim yüzlü, gen bir kadının yanında buldu. Sarıvasıf pâşazade | de konuşup gülümsemekteydi. O de | rece tabii bir vaziyetteydi ki, kız: «-— Acaba rüya mı gördüm?» diye şaşırdı. Fakat zavâllıcık, çok geçmeden korkulu rüyaya tekrar girdi. Kâbus- I tanda daha müthiş bir vaziyete! Çünkü hakikalin tâ ortasına! Babası, evlâdını elbisesinden de daha bembeyaz bir betbenizle karşı- sında görünce, alçak, fakat mânidar bir sesle: — Masumoe!... - deği - Ailemizi elâlemin dedikodusundan masun bir halde bulundurmak vazifesini sana tevdi ediyorum. Hayri bu akşam bu- raya dönmiyecek. Kız, dudakları ttriye: — Döniniyecek mi?... Bu akşam mı?... Yani: «— Sade bu aksam mı?» demek istiyordu, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: