5 Eylül 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

5 Eylül 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 1 anananaa»a»şğZ ÜZME AKŞAM 5 Eylih 1949 | Ayşenin sırı J* Biz MİRAYE Ahmed Kadri yeni hizmetçiyi tepe- den tırnağa kadar süzdüklen sonra sordu: — Peki kızım, en son çalıştığın yer- Ahmed Kadri Garip yer dedi, Verdiği benliği tan Ahmed Çürüktahtayabazmaza te- şekkür ettikten sonra telefonu” ka- den sana bir kâğmd filân vermediler |pattı. Karısına döndü: mi? Senin huyuna, ahlâkına dair bir tezkere? Genç hizmetçi kızı bilgiç bir tavır- İa gülümsedi, cevap verdi: — Evet efendim... İşte; size göstereyli Bonservisim Yar... — Ayşenin en büyük kusuru ne miş biliyor musun? dedi. Sonra onun cevabını beklemeden hemen ilâve etti: — Cam kırmak! Bu pek mühim bir kusur mu Allah aşkına? Bir in- Böyle söyliyerek çantasını açtı, Birİsan senede kırsın kırsın da Iki, hay- küğıd çıkarıp Ahmed Kadriye uzattı. Bu hizmetçi kızın pek lehinde yazıl- mış bir tezkere idi. Kâğıdda geçn kı- an çalışkanlığından, hamarallığın- “dan, terbiyesinden bahsediliyordu. Ahmed Kadri: — Peki kızım, dedi, artık bizim evi- mizde çalışabilirsin. Yapacağın işleri hanımefendi sana söyliyecek,. Bundan sonra Ahmed Kadri kârıs- na döndü: — Öyle değil mi Şakireciğim?.. Şakire kocasına cevap vermeden > kaymış büyük camlardan kirmaşti. genç kıza: — Haydi yavrum, sen artık çekile- bilirsin. Sülalne sana yatacağın oda- yı gösterecek!,, dedi, Hizmetçi kız odadan çıkınca kan koca birbirlerine baktılar, Ahmed Kadri gülümsedi: — İyi bir kıza benziyor amma tu- valetine pek düşkün galiba . Şakire hemen cerap verdi: — Sinema artisti gibi bir şey. Ope- ret filimlerindeki hizmetçi kızlarına Hani «Kongre Eğleniyor») winde bir hizmetçi vardı. Tıpkı © deği mi?,, Hem biliyor musun? Hiç de çirkin bir kız değil... Gayos de hüma- rata beziyor.. Acaba en &ön çalıştığı yerden niçin çıkmış?. di haydi üç dört cam kırsın.. Güya Ayşe günde bir Iki cam kırıyormuş.. LâfI. Mübalâğa!, Güya bu onda bir hastalıkmış.. Böyle hastalık olur mu u?... id Kadri belki daha birçok şeyler söyliyecekti. Fakat tam bu a- rada dışarıda müthiş bir şangırtı ol du, Şakire merak ederek odadan fır- ladı. Biraz sonra kocasının yanına döndüğü zaman şu havadisi verdi: Yeni hizmetçi salondan geçerken aya. Ahmed Kadri le kanısı garip garip birihirlerini süzdüler. Bu ne acajip şeydi?.. Acaba cam kırmak yeni hiz- metçide hakikaten bir hastalık hali- ne mi girmişti, Karı koca şimdiye ka- dar hiç böyle hastalık görmemişler, İşitmemişlerdi. Kadri Şakireye: — Ne dersin? Bu kızı yanımızda $u- tatım mı? Yoksa hemen yol mü ve- relim?.. — Bir hafta kadar tecrübe edelim!.. Ayşe biç hafta içinde evi âdeta ta- İnılmıyacak bir bale sokmuştu. Ha- kikaten pek tertipli, eli çabuk, gayet İyi iş bilen bir kızdı, Bütün evi par- mağının ucunda çeviriyordu. Doğru- su Şakire son derece rahat etenişt. Demin bizmetçi kızın verdiği kâğıda | Hakikaten Ayşe bulunmaz bir “hiz-| bir kers daha göz gezdiren Ahmed Kadri birdenbire kerdisine dühiyane bir fikir gelmiş gibi: — Mükemmel bir şey düşündüm.. Ben bu hizmetçi kızın yani Ayşenin en #on çalıştığı ailenin erkeğini tanı- rım. Kâğıddaki İmzasını evvelâ oku- yamamiştım. Şimdi okudum: Ahmed Çürüktahtayabasınaz... Şimdi bu za- ta telefon ederim. Ayşe hakkında da- ha esaslı malimat alırım. Hem de onun niçin kendi yanlarından çıklı- ğini öğrenirim... Ahmed Kadri böyle söyliyerek tele-|rın fonu açtı, Bir takım numaralı, de- likleri parmakları ile çevirdikten son» ra Pe başladı: Bay Ahmed yal ene konuşmak istiyorum. Ben Ahmed Kadri... — Bendenizim efehdim.. Çürüktahtayabasmaz benim. Bir em- riniz mi var efendim? — Bir müddet evvel sin yanı- ruzda çalışan Ayşe adındaki hizmetçi kız hakkında biraz malümat rica cde- cektim efendim.. Kendisi bizim ya- nımızda çalışmak istiyor da... Ahmed Çürüktahtayabasmaz tele-|şanlım vardır. fonun öteki tarafından cevap veri- yordu: — Ayşe mi efendim? Fevkalâde 2e- ki, terbiyeli, hamarat, derli toplu, temiz bir kızdır... Bizden evvel de pek kibar yerlerde çalışmıştır. Gayet iyi usul, erkün bilir. En kibar misafir. lerin yanında bile insanı mahçup et- mez. Doğrusu bulunmaz bir hizmetçi- dir... İdesi bir hizmeltçidir. Bunları dinleyen Ahmed Kadri di- En'n ucuna kadar gelen bir şeyi sor- maztan kendisini alamadı: — Peki efendim.. Bu kadar iyi bir hizmetçi olduğu halde onu neden bi- raktınız?.. Cüretimi af buyurunuz. metçi idi, Lâkin bu işin güzel tarafı $di, Bir de madalyanini tesr tarafı vardı ki o müthişti. Bir hafta içinde evde ona yakın cam kırmıştı. Halbuki başka şeylere karşı hiç de sakar değildi, Me- selâ geldi geleli bir tek bardak, ta- bak, çanak kırmamıştı, Fakab Gam- lara karşı vaziyeti değişiyordu. Bere- ket versin ki Ahmed Kadri çok zen- gin adamdı. Eseeh, Ayşeden de pek mamnundular... Lâkin Ayşe gittikçe kırdığı camla- mikdarını çoğalıyordu. Hattâ garip bir kaza neticesi olarak süpürge! sopası ucüe bitişik apartımanın İki camını bilg İşte Şalkresin | -İbuna aklı ermiyordu. Ayge bitişik! apartımanın camlarını nasıl kırmıştı. Kendi evlerinde kırdığı camlar ye- Ahmed RE EN Me a e a Mihayek bu esrar çözüldü. Ayşe bir sabah Ahmed Kadrinin karşısına karak: — Efendim, dedi, bu aydan Itibaren evi beri bir ni- cameıdır. Hep bu semtlerden geçer. Fakat Ayşenin neden dolayı yanınız- dan çıktığını öğrenmek isterdim. Eğer beni bu hususta Lenvir buyururşanıs pek teşekkür ederim. Ahmed Çürüktahlayabasmazın te- Jefonun öteki tarafında kısa bir te- reddüd geçirdiği mâzasız * bir takım kelimeler murıldandığından anlaşıy- yordu. Nihayet: — Btendim. dedi, tabii kul kusursuz olmaz. Bu Ayşenin de garip bir ku- suru vardır: Evdeki camları kırmak... Gün geçmez ki Ayşe evdebir iki cam kırmasın, Çok Iyi, çok hoş kızdır. Lâ- kin işte bu huyu vardır. Cam Kirmak onda âdeta tuhaf bir hastalık haline | gelmişlir. Cam görünce diramar kız) Şaban ? — Hızır 133 8. İm, Gü, ÖZ. İki, Ak Yat E. 9091045 536 9151200 135 Va, 4,46 631 13,13 1631 1936 2113 Esrarlı Yüzük Tefrika No. 89 Nakleden: (Vâ - NO) v5 dikkatle dinliyordu. İşte bu söz üzerine çime müdhiş adın devamla: bir şüphe düştü. Ona hayretle bak- — İşte öfendim, bütün bu vazi:|tm. Bu sırada yalnızdık da,.. Yü- zünden zerre kadar bir şaşkınlık ifadesi okuyamadım. İlk defa ola- rak bu yüz bana «başka» göründü. Şimdi artık gördüğün senelerin ve seyahatlerin tesiri değildi; hayır... Cidden o, «bambaşka> biriydi... Bunu farkediyorum... yemli e Hemde kalkimıştı... VAZ oımdan bir feryad yükseliyordu: «Bu karşındaki Raif değildir... O değil...» “yetler, senelerce zihnimi kürcaladı, ii Çok hemşire hanım... ki bunlarla günahlarınızı ödemiş ola- ıztıraplar çekmişainiz, Temenni ederim sınız... Fakat bütün bu dinledikle- rimin makul bir izahı olabilir. Raif bey manen hastalandığım farket- miş, uzaklara kaçmıştır. Orada şifa bulduktan sonra geri dönmüştür. Art mazi nazarında mevcud de-| İbrahim: öildi, Onun için sizin yanınıza s0-) — Düşüncelerimin takib” ettiği kulmakta mahzur görmemiştir. Size | istikamet dolayısile size bir sual hiç telmihte bulunmamıştır. jsoracağım? - dedi. — Fakat arkas var, efendi haz.| Kadın ret'e Sünün birinde, bana sahte — Ne arzu ederseniz sorunuz... Raif bey ovlâdımız Hayriyi göste-| Size — hele bu umman ortasında — «Bu çocük babasına hiç ben») öyle bir yakınlık bissettim ki her Tamamile sizin karakter | $9yirci anlatabileceğim. lerinizi almış... O haşin huylu İs) — Teşekkür ederim... Fakat Raif kene; beyin oğlu olduğunu isbat|bey, baba olduğundan şüpheleni- içi bin bir <delil lâzım..i> dedi. yordur belki... Çünkü siz evliydi. Hitler İngiltereye cevap VETİyor Baş tarafı 1 inci sahifede) Harbin birincisi senemi (bitmiştir. Bu birinci senenin muvaffakiyetle- rinin misli yoktur. Bu harbin birinci senesi, İ9İ4 harbinin birinci senesi ile mukayese edilemez. Çünkü 1914 harbitin ilk serisinde, fevkalbeşer cesarete ve muazzam fedakârlıkla- ra rağmen, kati hal sureti değil an- cak kısmi neticeler alınmıştı. Führer, bundan sonra, Alman kuvvetleri işgalinde bulunan inuaz- zam coğrafi sahayı hatırlatmış ve İsözlerine şöyle devam etmiştir: | Birçok muhasımlar, ortadan kal- dırlmıştır. Eğer İngiltere henüz ay- ni akibete uğramadı ise, bü, ancak iyi coğrafi vaziyeti ve kaçmaktaki fevkalâde mehareti sayesindedir. Bazı İngiliz politikacıları inandır. mak istiyorlar ki, İngikiz ordusu, gemini çiğniyen azılı bir at gibi, ni- hayst düşmanın üzerine atılmak ar- zusu ile yanmaktadır. Halbuki hiç de böyle değildir. İngilizler bire pek yakın bulunuyorlardı, Bu ar- zularım mükemmel tatmin edebilir- lerdi. Fakat kendiliklerinden çekil- diler ve kendilerine, bu ricatları büyük muzafferiyetler diye tesmiye etmek tesellisi Hâlen Alman kıtalarının işgali altındaki büyük arazi, müttefikimiz İtniya tarafından daha ziyade ge- İtalya da Şarki Afri- inisyati İmiş, mevkiini takviye eylemiş ve İngiltereyi geri atmıştır. Bittabi, «muvaffakiyetler» den bahsedebilirler. Fakat, bunlar, normal ve makul insan düşüncesi- nin anlıyamıyacağı muvaffakiyetli dendir. B. Hitler, Polonyada, Norveçte, ve Fransada harp olurken İngiliz propaganda ve politikacıları tara- fından ortaya. atılan fikirlerin aksi- ne daima Almanya lehinde netice- ler verdiğini uzun uzadıya anlattik- tan sonra şöyle demiştir: «İngilizler yalan söylediler ve daima yalan söyliyeceklerdir. De- inize atıldılar ve (Bu, büyük bir za” ferdir) dediler, Führer, sözlerine demiştir ki: İ İngiltere için, barp daha üç sene devam edecek dendi. Fakat ben vaktile Reieh o mareşal Göringe, her seyi bez için hazı de- dim. Ter Yaainre yi | re seri lecektir. Ben bundan başka nihai devâm ederek bu kadar mütecessis iseler ve s0- ruyorlar: «Neden gelmiyorsunuz?» diyorların onlara cevap veriyorum: İ «Merak etmeyiniz, geleceğiz.» İnsan daima bu kadar müteces- isis olmamalıdır. Bu dünya kurtari- lacaktir.. Bu sisteme, bir millete keyfemayeşa bütün bir kıtayı abloka etmek imkânmı veren bir sisteme İmhayet vermek lâzımdır. Bundan böyle, bir korsan devletin arada bir keyfine göre, 450 milyon insanı fakro ve açlığa garkedebilmesine mani olunmi 83 milyonluk bir milletin hayatının bir plütokrat çe- tesinin aklına esince, diğer bir mil let tarafından ber zaman tehdit edi- tarih tanımıyorum. Eğer İngilterede! Afrikada harp EŞ Bir çok noktalar bombardıman edildi DE Kahire 4 (A.A) — Hava kuv- vetleri kumandanlığı tebliği ediyor: Habeşistandaki Pesar'ın rıhtim ve antrepolarına İngiliz! bombardıman tayyareleri tarafından diğer bir hü- cum daha yapılmıştır. Bütün bom- balar hedef mintakasına düşmüşse de neticeleri sarih bir surette tesbit etmek kabil olamamıştır. Bir gün evvelki İngiliz tayyare hücumu -€- nasında zuhur etmiş olan yangının erek vin etmekte olduğu gö” rülmüşti a dahilindeki Buna mıntaka- unda cenubi Afrika tayyare kuv- vetleri düşman kıtalariyle nakliye kollanna taarruz etmişlerdir. Diğer tataftan o Rodezya tayyare filoları diğer mıntakalar üzerinde keşif uçuşları yapmışlardır. Kenya hududunda Nairobi 4 (AA) — Reuter: Yağmur mevsiminin yaklaşması do- layisiyle, Moyale'nm tahliyesinden- beri Buna'yı işgal etmekte olan ileri kıtaatın geçen perşembe günü geri alındığı resmen o bildirilmektedir. Bu kıtaat düşmanın mukavemetine maruz kalmamıştır. Sair mevkilerde hiç bir faaliyete işaret edilmemek- tedir. e ayi Hava kurumuna teberrüler Ankara 4 (A.A)— Bugün aldığımız talgraflara göre İzmirden Salâhaddin ve eşi Aliye Çıtay, Ahmed ve eşi Fer- hunde Batın, Neşet Erensoy. Hamdi Törü. Eskişehirde Dr, Fuad ve eşi Melek Erler, Bursada Müzikevi şefi Zeki ve eşi, bando şefi Halil ve eşi İstanbulda borsada Zeki ve eşi Nihal Kortav, Halil ve eşi Kadriyo Teker evlenme yüzüklerini, İstanbulda Ah- med va eşi Yükseler, Bursadan emek- İli binbaşı Ahmed ve eşi ikişer altın İ bileziğini kava Kurumuna teberrü 87- lemişlerdir. Bunlardan başka Hava Kurumuna İstanbuldan Mihati Tikvaşril 1,309, Fahri Birol, M. Şakar, Amanyadis mahdumlar; 650 şer, Vahram Koser #vrelee verdiği beş yüz liraya ilâveten 150, Darld Binar 130; Bursada keres- teci Hüseyin 160 Ura para teberrüün- de bulunmuşlardır. » Köprünün Kadiköy. iskelesinde gizete satrankta olan on Üç yaşların- dâ Şengül İsminde bir çocuk, vapur- daki bir yoleuya gazete vermek için miiş, etraftan yetişen sandalcrlar ta- rafından kurtarılmıştır. # Galatada üvey babası İsmaili, tabanca ile öldürmeğe teşebbüs ettiği| sırada tabancasının ateş almaması; dolayısile kama ile vücudünün muh- tell€ yerlerinden yaralıyan Zarif, dün İ Adliyeye verilmiş ve dördüncü sorgu; hâkimliği tarafından ilk isticrabı ya| pılarak tevkif olunmuştur. İstanbul Eğlenceleri Halkevleri Sosyal yardım kolu adi- nâ tertip edilen Şehir eğlencelerine iştirak etmek Üzere Trabzondan İl ki- şilik bir heyet hareket etmiştir. Bun- Jar Karadeniz oyun ve havalarını temsil edecekler ve İlk müsamere pa- zar günü Tepebaşı bahçesinde yapıla- koşarken ayağı kayarak denize düş-| Karşımdan) caktır. #eeteteeeeeeeeıeee020200000) İ Almanya ve İtalya, tarihte böyle İbir şeyin bundan böyle tekerrür et- memesini temin eyliyecek tarzda hareketi üzerlerine alacaklardır. ve bunu ne İngilterenin bütün mütte- lebilmesi bence kabul edilemez. Führer, bundan sonra, bir antant için İngiliz mill o derece çok defi duğunu hatırlatmış ve demiştir ki: Siz de biliyorsunuz ki benim ha- irici siyaset programım bu idi. Şirm- İdi sarih ve kati bir hal suretine ka-|fikleri ne de plânları değiştirebile- dar çarpışmayı tercih ediyorum ve) cektir. Biz, her şeye hazırız ve ber bu hal sureti, ancak alçak ve adilzamanda harekete iyice azmetmiş kundakcılar (o rejiminin © ebediyen) bulunuyoruz. Her şeyden evvel yokedilmesi ve bir milletin iatikbal-| bizler, Alman nasyonal sosyalistle- de bütün Avrupa üzerinde tahak-İri, dünyanın en çetin mektebinden kiemüne imkân vermiyecek bir vazi-| geçtik, Hiçbir şey bizi korkutamaz, yetin vücuda ii, olabilir. !hiçbir şey bizi gafil avlayamaz. niz... sen bunu da ben istemişti yorsunuz... Fakat şüphelenecek gi-| olmadan buraya bir daha dönmel? bi değildi. Zira kocamla aramda |demiştim. her türlü münasebetin kesildiğini) — İyi ya, işte... Binek arzunu- biliyordu. Raif beye kendimi ver-(za itaat etmiş yavrum.. diğim andan itibaren artık İskender | unutmuş... beyin zevcesi olmaktan çıkmıştım... | — Şayed mesele yalnız maziye Hakikt Raif buna emindi... Şayed|münhasır kalsaydı ben da bir ha- şüphelenirse Raif olamazdı... Hattâ|rekette > bülunmıyacaktım... Fakat anne olduğumu hissedince “bütün|tam Raifin şahsiyetinden şüphelen- hakikati kocama itiraf etmiştim...İdiğim vs en küçük teferrüat gözü” Belli o av felâketi zuhur etmeseydilnünde bulundurduğum bir sraday- ayrılacaktık ve Raifle evlenecek-İdı ki, başka bir meseleyle daha kar- şılaştım: Evlâdlarımız biribirini 86“ wiyordu... Şeyh: — Aman yarabbi... « diye elleri! ni havaya kaldırdı. — Ya... Gördünüz mü)... ikisi de henüz çocuk denecek bir çağdaydı... Fakat Hayri için Masu- me ile evlenmek gaye haline gel- mişti... Bunu da fatketmekte gecik- nedim, Av ve körlük faciasn da bü- tün vafsilâtile uzun uzun hikâye etti. Şeyh İbrahim: — Zavallı kadın... — diye acı du. — Fakat iyi insanmışaınız doğ- İ rust... Demek bu sebepten dolayı kocanızı terketmediniz? — Bırakmak, ona evvelce yap- tığım ihanetten bile daha büyük bir ihanet olurdu. Bu yükün altın- dan dünyada ve ahrette asla kal- kamazdım. Hülâsa, İskenderin ka- cm kaldım... Doğan oğlumuz da rmen onun evlâdı sanıldı... Raife| hakkındaki kanaatim arttı. «Oğlum, artı. yapacak bir tek şey kalmıştı; İkendi babasının evlâdını seviyorle Muhitimizden uzaklaşmak... Esa-|diye düşünmeğe başladım. Nihayet, — Netice na oldu?... - dedi. — Raifin başka bir inean olduğu —— Bilmediğiniz için böyle söylü- | bindeki hisleri uyutmağı muvaffak | içi — Demek ki hakiki ÂŞIK GARİP Tefrika No, 67 Akdenizin bü zili korsanı Tilos- tan kaçar kaçmaz, o civarda bir baş- ka adanın körfezinde saklı duran gs- misine ailıyarak Türk denizcilerini uramağa . başlamıştı. Hamiza relsin nereye gittiği belli değildi. Yuvan, Tilosta saklı olduğuna 'yies inandığı büyük defineyi elde eder et- #nez, paraları alıp, sevgilisile birlikte uzak ve emin bir yere kaçarak izini! kazbedecekti. Yuvan, Târanın ken- disi hakkında neler düşündüğünden haberdar değildi. sadece onu sevi- yor, ondan ayrılamıyacağinı biiyordu. Yuvan yolda giderken, önüne gelen balıkçılardan Türk donanmasının ne- rede olduğunu soruyor ve hiç birin- den müsbet. bir cevap alamıyordu. Arşipel'e kadar gitmeğe karar ver- mişti. Bu uzun Yolu geçlikten sonra, ecaba Hamza reisin orada bulabilecek miydi? Yuvan bu endişe e yoluna devam tderken, adalar civarında bir küçük yelkenliye rasladı. Bu yelkenlide beş tayfa Ile bir kap- tandan başka kimse yoktu. Tekne ol- dukça denize gömülmüştü, belliydi ki, gemi yüklüydü. Bu, bir Rum kaptanı- nın gemisiydi. Yuvan, kaptanı çevir- &1. Nereden gelip nereye gittiğini sor- du. Kaptan: — Arsipelden geliyorum. mal götürüyorum. Deyines Yuvanın gözleri açıldı: — Ne diyorsun.. Arşipelden mi £9- ilyorsun? Âlâ... şimdi bana haber ver bakayım: Türk denizcileri oraya gel- diler mi? — Hayır. Limanı terkettiğim daki» kaya kadar geimemişlerdi. ru söylüydesun, değii mi? — | — Yalan söleyip me kazanacağım? | Hakikati söylüyorum. Arçşipele mi gis| diyorsun? » Öyle bir niyetim vardı amma, çimdi vazgeçtim. Yollarda “Türklere raslamadın mı? — Hayır. neden soruyorsun? — Onları arıyorum da, — Mademki onları arıyorsun.. ben tana Türk denizcilerinin şu dakikada nerede bulunduğunu söyliyebilirim. Yuvan sevindi: — Ne duruyorsun.? Haydi söle bakayım. Onlarin görülecek hesabım! var. Bir haftadır Türklerin peşini, xoralıyorum. İ — O halde beni dinle: Türkler şim- di Venedik yolunda (Yeşli ada) nın arka körfezinde yatıyorlar. Adarun ör körfezine yalniz izl gemisi girmiştir. Bon Venediğe gidecektim, bu malları tatmak içir. Otların Cyaşılada) ar- kasında gizlendiklerini duyunca 7o- lumu çevirdim, Sakıza gidiyorum. | Parmakaz Yuvan birdenbire hay- rete düştü; — İyi âmma, Yeşi ada, bir korsan yatağıdır, Dananmanın arka ikörtezde İ saklandığını oadallar haber alama- iılar mı? | — Nereden haber âlsınlar? Türkler, denizdeki. ada gözcülerini yanlız i götürmüşler, Halbuki adalıların Bakıza Yâzan; İSKENDER FAHREDDİN üyecekti. Türklerle İtalyanlar müsa- lâha yaptıkları için, “Türk dehizeile- rinin bir İtalyan yelkenlisini çevirme lerine sabep yoktu. Yurana, gemicilerinden biri sordu: — Türklere karşılaşmamız Ihsimall var midir? — Evet, «- O halde kendini onlardan koru- mağa mecbursun! Onların arasında seni tanıyanlar çoktur. — Başımda İtalyan şapkası var. #ocuğumun yakasını burnuma Kadar kaldırır ve İtalyanca “konuşurum; be- ni lanıyamazlar. n9 yapacaksın? — Ya parmağını Gömiye girerlerse.. Yuyan ürperdi. Bir an için yaka- lanmak ihtimalini düşünerek; — Hakkin var, arkadaş! dedi. Ba- na “bir uzun sargı verin. elimi iyice sarayım. soran olursa bir kaza ge- tirdiğimi söylerim. parmaklarımı ilm. 88 görmez, Yuvan sol elini yarahlar gibi sardı, Yuranın dibinden kösik- $. Ona boş yere mi Parmaksız diyor- tardı! Yuvan © artık tanınmaz bir hale gelmişti, Bu amlı korsanın en büyük mehareli şu idi: Denizde düşmanının elinden ve önünden şayanı hayri süratle kaçardı. Zikzak yörüyüş- hasmının yolunu Keser, kendi yol . ve Akdenizde birçok kap- tanların bilmediği gizli körfezlere gis Si saklanırdı. n 6 güne kadar — çok takip diği halde — Türklerin eline düş- memişti, Yuranın yelkenlisinin de di- Ber yelkenllace benrsmiyen hususi yelleri vardı. çok hafifi. kaburgas gürgenden yayılmıştı; çok sağlamdı. Kaç kore kayalara bindirdiği halds bir şey olmamıştı. Direğini istadiği za“ inan uzatıp kısaltırdı. başındaki kor- sanların hepsi de kendine çok sadık ve bağlı kimselerdi. Gemide yirmi bir kişiydiler. Bunların her biri haydud. lukta on kişiye bedeldi. Hepölnin biri bir masorası valdı Denizden, fırta- nadan, bücumdan yılmazlardı. Kaç kere Türklerin puzsusuna düştükleri halde gene yakayı kurtarmışlar.. gene kaçkçılıktan, vurgunlardın geri dur mamışlar, daime Akdenizin huzurus nu kaçırmışlardı Yuvan . (Yeşil ada) ya giderkin kendi dümencisine ilk defa vaziyeti anlattı Türklerin peşinden niçin gidiyoruz, — Amira: gemisinde «Âşık Garib adu biz di nli varmış. Onu yaka. layıp Tüosn götüreceğiz. — Giüş bir iş. Onu yakalarsak, eli- mize ne geçecek” — Bir define, — Ne dedin. bir define mi? Yuvan meseleyi sanları avlamak Viziradı, — 'Tilosta bir Türkler dönüşte bu dei götlireceklermiş. Biz bu'igi o bİS | önce yapıpızengin olacağız. veyden haberi yok. «Gözcülerimiz ada burnunda duruyor!» diyerek, büyük İbir emniyet ve huzur içinde oturuyge- Yuvan, Rum kaptanıma teşekkür ederek, geminin burnunu aç$ı, yolu- nu çevirdi. İtalyan sularına âöğrü Werilemeğe başladı. Yuvan yolda giderkön düşünüyor- du: — Türklerin. Yeşi adada ne işl var? Venedikli korsanlara yataklık *den bu küçük adaya kadar Türkle- rin sokulmasının elbette başka bir sebebi vardır. Asaba orada beni mi arıyorlar?! Fakat bu mümkün deği, Türkler beni ancak Arşipelde araya- bilirler, Yeşli ada benim uğradığım yer değildir. Yuvan İtalyan sularına gelir gel- mez, gemisinin direğine İtalyan san- cağı çekti. kendi başıma ve gemici- terine İtalyan şapkası giydirdi. Za- ten ar ve biihassa Yu- van Italyanca ordu. Eğer yolda Türk denizellerine — olursa, | İ uyan İtalyan kaptanı olduğunu söy-' ileri bile, anlıyor musunuz, efendi haz- retleri, 6 bile, çocuğunun babası ol- mas iktiza eden Raif bile, Hayri! Maziyi|ile Masumenin izdivaçlarını muv: fık buluyordu. İnsaf buyurun: Genç- kiğimda tanıdığım şayed bu Raif olsaydı, bana soğukkanlılıkla böy- le bir korkunç ve meşum teklifte bulunabilir miydi? Şeyhi ii... — dedi, — Buluna- — Tal mazdı... Fakat hanımefendi, şu da-|Y0'9 kikada beni nasl tezadlar ortasına atuğınızı bilseniz... Şu ana kadar bütün izablarınızı süphe ile karşıla” mıştım... Sözlerinizi seven bir ka- dında hasıl olması icap eden aksülâ- Se le telâkki ediyordum. Fakat ba son ifadenizi havsalam alamıyor: Nasl?... Raif bey, oğlunuzun kendi evlâdı olduğunu bildiği halde kızını ona vermek istiyor... Nasil olur? Raif bey döğl... Basit mesele... Şeyh: | — Gülden... Öyle olacak... De ek Ral ba balk Raf bey de Kadın Ni — Bizim hisslerimiz rit olacak? — Buhu sarmağa Türum yas'mı? Her şey gibi, onu da âramızda paylas şacağız. Yuvan” bu işi arkadaşlarından g'»lf yapamıyacağını o anlamıştı. Saklıya- ğİ cak olursa, Tilostan nasıl kaçaçık ve nereye gidecekti? Korsanlar bu haböri alınca! — Hurrrraaa... Yaşın Yuvan Diys bağrışmağa başladılar. Yuyan eli açık bir adanidı. Zaten onun eli açık olmasaydı, bugüne kadar bunca baydudu başında tutabilir miydi? Korsanlar şimdi büyük bir heveş ve ümidis Yeşil adaya doğru Herliydr- Tardi. ; a Âşık Garib, acaba, kendini urulan bu müthiş tuzağa düye- eek miydi? Yuan, Yeşil adanın en gizli koylar rnu, hası bütün girintili çıkinbin yerlerini biliyordu “Türklerin eline düşmeden Garibi avlamak için ne mümkünse yapacaktı, — © (Arkası vac) Si sahte dediğimiz Raif beyini — Evet, bildiklerimin hepsini öğrenmelisiniz ki birlikte muhakeme edelim, Zira bizzat içinden çıkami- mn. — Allah Allah... — Görüyorsunuz ki, efendi haz- retleri, beni sevk ve idare eden hir ler, kin, nefret, kadın kıskançlığı değil... — Hakkınızda böyle hükümler verdiğinden dolayı beni nffediniz, hanımefendi kızım... Şimdi kanimt Son derece samimisiniz! Lâkin her şeye rağmen, tanıdığımız Raif be- yin sahte hüviyetle gezen bir sahıs olduğuna İnanamıyorum... Bana bı şka bir tefsir şekli olduğunu 4öy- lediniz. Bu, bizzat Raif beyin izahı imiş. Hislerim ona temayül ediyor. En doğrusu o olacak! (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: