13 Aralık 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

13 Aralık 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a 13 Kânünevvel 1948 Otur birader otur! Hüsnüden bahsedilirken: «Bırak gu Kılıbığı... derlerdi, yeryüzünde bir kı- Hbıklar cemiyeti kurulsa burası için en münasip Yeis Hüsnüdüre Onun kık- bıklığı hepimizin arasında pok mMeş- hurdu. Zaten kendisi de inkâr cimez- di, İkide birde: zi — Evet, derdi, ben Ylıbığım.. Ne yaparsınız? Hayatta rahat öömek, kurgasız, gürültüsüz, sakin kafa ie yaşamak için kılıbık olmaktan çart yoktur. Aklnız varsa siz de denim gibi kılıbık olunuz... Kazaklıkdddin et- mek nafil bir bir don- kişotluktur, Ben kendi kılıbıklığım ile iftihar ederim. Arkadaşlarımızın bepsi Hüsnü ile alay eder, onun yüzüne Karşı söyleme. birlikte bir birahaneye gidilip duble bira içilmesi düşünülse herkes Hüscüye: — Tabii sen gidemezsin” Sebep malüm... Evden izin vermezler.i Gidi koca kılıbık gidi... 'Yahud bir vaz gecesi mehlapla bir sandal sefası yapmağı düşünsek biça- re Hüsnüye: — Sen mehtap safasına gelmiyorsun tabii... Nerede sende o cesaret? Sen kim? Mehtap safasi kim? İlâhi koca eslik! Belki başkası olsa bu sözlere kızar. dı. Fakat Hüsnü hakikaten pişkin ço- cuktu Böyle şeylere aldırış etmezdi. Arkadaşlarının hepsi kazaklık iddin ettikleri halde o bu gibi meselelerde ağır açmazdı Lâkin xavallıya yapılan sakalar, muziplikler gittikce , artıyor, kdeta çekilmez bir hale geliyordu. Hele aramızda Hüsnünün aksine olarak Kazaklığı ile meşhur Kadri ona pek fazin takılıyordu. Bir gün bütün arkadaşları ona bir müddetteybi — Tile bize evinde içkili bir ziyafet şek.. diye israr ediyorlardı. Nihayet Hüsnü bir gün buna razı oldu: — Peki çekeyim!,. Ne zamğn ister- sehir... Hiç birimiz onun bu sözlerine pek nanmamışlak: — Haydi canım, diyorduk. Sen evindel arkadaşlarına içkili ziyafeç çekebilir misin? Ne münasebet? Hepimizi bir- den erden kovdurmak mı İstiyorsun? Hüsnü bu sözlere gülüyor” — Ziyafeti çekecek ben değil miyim? Artiz o gece biraz gösteririm, sizl evden koğdurtmam... Merak etme. yiniz.. Meşhur Kazak Kadri: — Peki... dedi, o gece sizde yermek yeriz, içeriz, sonra da hep birlikte si- zin evden çıkar bara gideriz. Olur ou? Bu orsareti de güsterebilir mizin Müs- nü? Büsnü «bar» kelimesinin sözünden bile korkmuş gibi bir tavır aldı, Hepi- miz birden ona şefaat etlik: — Canım Hüsnüden o kadar büyük) dir kahramanlık istemiyelim!... Zaten keudisi de karbıklığını inküf ettdiyor Kİ... Bize evinde bir içkili ziygfeğ çek-| mesi kâfi bir essarettir. Mesele İşte böylece karitlaştıırdı. Bir hafta sonra bir cumartesi akşamı hep birlikte Hüsnünün evine gil İçimizde büyük bir merak vardı. Aca» va Hüsn st hayal nasıldı? Bu- gür ta Ema en ş meşhn: hususi hayatını görecektir. HAHA içi-!. mizde buna dair tahminler yürüten- ler: — İster misiniz Hüsnü bizim yanı m karısıydan dayak yesin... Olar M5 olur. Fakat Hüsnünün evine gittiğimiz za-, man tahminlerimizin tamamile aksine şahid olduk. İkide bir kılıbıklığından bahseden Hümiü eyin içinde bir aslan Kesiimişti. oHizmetşilere sertleniyor,' ma buna çıkışıyordu. Sofradaki sala- alara kusur buldu. Yemeklerin uzu 3un fazla olduğundan bahsetti, Bütün bunların karşısında zevcesi onu t35- dik ediyor, yapılan kusurlar için âde- ta özür dillyordu. Yemekten sonra Hüsnü karısına: Nazan... Biz bara gidiyoruz. Yeni bir İspanyol artisti varmış... Biz bu ge- ee gidip görelim de eğer İyi ise seni de götürürüm. Haydi Allaha ısmarisdık. Sen beni bekleme... İhtimai'pek faz- la gecikirim. Yat uyu sen, Hüsnünün bu sözleri üzerine hep beraber erden çıktık. Doğrusu onun klıbıklığına dair olan söslere artık inanmamak lâzımdı. Hep birlikte bir bara gittik. Ezlenmele başladık. Ara sıra gene eski ağız alış- kanlığı He Hüsnüye takılıyorduk: — Hümücülüm.. Sen fazla geç kalmasan... Sonra hakkında hayırlı ol- max sanırım. Hüsnü: — Siz bana bakmâyınız.. Şuraya biraz eğlenmeğe geldik. Keyfimize ba- kalım... Lâkin saatler geçtikçe aramızdaki meşhur Kazaklar mızmızlanmağa baş- ladılar. İlk olarak o dalma Kazaklı- ından bahseden Kadri saatin! çıkar- dı: — Vay efendim vay... Saat bir bu- çuk yahu... Amma da geç kalmışız ha! | Ben artık gideyim bari... Evden merak ederler. Hüsnü: — Vaz geç yahu... Otur oturduğun yerde. Bu zaman eve dönülür mü? di-| ye onu kolundan çekerek yerine oburt- ! t - Fakat Kadri şimdi âdeta telâş için- de israr ediyordu: — Hayır hayır gitmeliyim... Mutla- ka gitmeliyim... Sen benim vaziyetimi bilmezsin... Hüsnü gülümsiyerek: — Otur canım... Otur... Gibi sözlerle onu İskemlesinden kaldırtmak istemi” yordu. Kadri: — Hiç değilse eve bir telefon ede- yim... Şimdi onlar dehşetli merak için- dedirler. Diye âdeta Hüsnüye yalvarı- yordu. Nihayet Kadri kalktı Biraz snra onun telefonda #öyle konuştu-| gunu işitiyorduk: — Aman karıcığım... Müsaade bü- yur, müsaade buyur da ben de bir ke- me söyliyeyim... Fakat kendimi mü- dafaa etmeme imkân bırakmıyorsun KI... Affet nonoşum, affet. Vallahi arkadaş sözüne kandım da bu zaman. lara kadar kaldım. Ne söylesen hak- sın... Hattâ ben! dörsen bile... Şimdi hepimiz hayretler içinde onu dinliyorduk. O maruf Kazak Kadri te- lefonda karısına ne şaklabanlıklar ya- pıyardu, onun şöyle dediğini Işitiyor- İkem a e Peki öyle olsun... RA non dğeli miyim? Hav, hav, hay... Teceğim şimdi geleceğim.. Kadri telefon başından döndüğü zaman kam ter içinde idi. — Aman ben gidiyorum.. Vaziyet — Birader, sen şü Kazaklıktan vaz geç de gel benim gihi kılıbık ol.. diye alay ediyor, onu eve göndermek iste. miyordu. Nihayet bizim Kazak; — Yüz numaraya gidiyorum!.. diye yalancı bir babane ile savuştu Bir) 7 daha görünmedi. Ondan sonra bütün «Kazakslar bi- ref birer möşhur kılıbıktan izin ala- Tak telâş içinde bardan çıkıp gittiler. Nihayet Hüsnü banaz — Eh... dedi, Kazaklar gitti, Kil- bıklara Şol göründü demektir. Haydi kalkalım... Şu erkekler gariptir: Buyıları Kazak olduklarını iddin ederler, mükemmel hirer kılbıkdırlar, Bir kismı da, sm- « pek azı, kılıbık olduklarını #öyler- ler. Mükemmel Kazaktırlar. Mikmet Feridun Es Ev, Apartıman kiralamak için İ «Akşama ın Küçük İlânları en süratli ve | 'Tefrika MEZE 3 Kadının Zaferi Müelliği: E. de Coulevaln Tercüme eden: (Vâ - Nü) Amerikalılara arkasını dönmekle beraber, ihtiyar rar bir zevk sahibi adamın... İlerini alabildiğine açtı. Bu, ona has srkek, onları aynadan du. O da henüz gelmiş olacaktı. Zira Helâne, ihtiyarın yermek wmar ladığını kulak misafiri oldu: . Da- mak zevkini bilen insanlara mİ, ince biz yemekti bu. lizce: liyer! - dedi — İnsan böyle sırtı olunca, ta- bii... < diye matmazel Carroll yine dilde devam etti, - Sırtını görünce, ismarladığ. o yemekleri de ».tahmin edebilirdim. Russsm sordu: — Sırtla yemek arasında ne mü- amsebet vardır? Dora, ileri sürdüğü fikirlerin doğ- tuluğundar erin; Çok ..- cevabını verdi. - Sur- > de kendine göre gi yazır. ağzının tadını bi- e yi Nasıl tarif edeyim. e Beauchamp: — Acaba benim sırtım da ayhi kategoriye dahil midir? Matmazel Carroll, bir istihfaf ifa- — Yok yok, emin olun; Char ley'ciğim... Emin olun, sizin pek faziletli adamlara has sırtınız var... Tam bu sırada, bayan Ronald, «Prenase baktı, Aynada onun ma- zarlarile karşılaştı, İhtiyar öyle gü- yea ki, kadın kıpkırmızı kesil- i Genç kıza: -— Susun... — dedi. — E: ki komşumuz ingilizce biliyor. — Tehlike yoktur... Ancak bi- zim kadınlarla evlenen Ftansizlar azıcık ingilizce bilirler... Bu zat genç- ken Amerika gerçi keşfedilmişti Parisin meşhur polisi öldü Sakalı göbeğine kadar uzıyan bu memur 30 sene aynı yerde seyrüseferi İdâre gimisi kalabalık bir yerinde Saint Denis kapısında seyriseferi idare eder- di. Otomobillere güler yüzle yol gösterir, ihtiyar kadınların, ç0- 'cukların beklemiyerek bir taraf- tan diğer tarafa geçmelerini te min etmeğe çalışırdı. Remy Leclerog dünyânın her jtarafında meşhurdu. Pariste re- ivülerde dalma kendisinden bah- sedilir, Fransız payıtahtını ziya- ret eden seyyahlar behemehal Saint Denis kapısında durarak bu uzun sakallı, güler yüzlü me- murun çalışmasını seyrederdi. Fransız gazeteleri bu çok ta- nınmış ve sevilmiş polis memu- runun geçen hafta vefat etitğini haber veriyorlar Remy Leclerog Remy Leclereg harbin İlk gün harpten biraz evvel tekaüt ol- lerinde kask ve gaz maskesile muş Fransanın şimalinde Picar- seyrüseferi idare ediyor diedek! Bacout sur Selle li medi iy, ei ge köyüne çekilerek orada balik avı verm yüne kilmeğe mecbur olmuştu. ve resim yapmakla vakif geçir- Çok zaman geçmeden Fransa- meğe başlamıştı. Harp ilân edi- lince kadrolarda boşluk husule |d2 bozgun baş gösterdi. Remy geldiğinden Remy tekrar hiz. | cenuba doğru hicret etti, fakat mete çağınılmış ve Parise gelerek | yeniden hastalandığından uzak- otuz sene müddet çalıştığı Saintllara gidemedi, tekrar köyüne Denis kapısındaki eski işine tek- döndü. Köyünde bir müddet has- rar başlamıştı. Otomobillerle ge-|ta yattıktan sonra 63 yaşında lip geçenler bu eski tanıdığı ye-| vefat etti, «Saint Denis kapısının niden görünce hem şaşmışlar,| polisi, diye meşhur olan Remy- hem sevinmişlerdi. Fakat Remylnin vefatı Pariste büyük tesir üç ay kadar çalıştıktan sonraluyandırmıştır. BULMACAMIZ 12345678910 cuma öğle ve aksam 15 kânumuevvel 1230 Program, 113 Şarkılar, 1250 Haberler, 13,95 Zeybek ve oyun hava- lari, 13,20 Karışık program (PL), 183 Müzik, 1830 Surkt ve türküler, 19 fn- ai heyeti. 1939 Haberler, 1945 Seçil- miş sârkılar, 20,15 Radyo gazetesi, 2045 Temsil, 1140 Konuşma, 2145 Salon orkestrası, 22,30 Ajatıs.ve borsa haberleri, 22,45 Salan orkestrası, 3 Dars müziği €P)) 14 kânansevvel cumartesi sabahı 8 Program, 803 Hafif müzik (PL), 815 Haberler, 830 Hafif müzik (PL), 845 Er kadını. YENİ NEŞRİYA' ———— İslâm - Türk Ansiklopedisi Soldan sağa ve yukurıdan aşağı: 1 — Bam 3 me Dördüncü nüshası çıkmıştır. Bu sa- yıda mühim yazlar vardır: Abıhayat, ve Hazır İle gri hayatı, profesör İs- mail Mukkı İzmirli; Hazreti Muham- medin yabancı bir muallimi bulundu- guna dir Avrupada yarılan İslim an- sikiopedisine cevaplar, Ömer Doğrul; Âd kavminin tarihi hakkin- da tedkikler, Âd kavminin akıbeti, Kuran, ahlâk ve Kanun bakımından Adhbı umumiye Gülhane Müsamereleri Gilhznenin mutad olan tibbi mü- Olukaşıyor, 4 — Pak, Risâle, 5 — Eka-| samerelerine 14/12/94) Cumartesi gü- İrip, 6 — Reçibreçlö, 7 — Arıs, Evalr,İnü saat 1340 da Gülhane konferans İ8 — Taya, Ça, Tü, 9 — İzotelitel, 10 — kunda “ başlanacaktır. Arzu eden. * Fire, Örül meslekdaşların teşrifleri rica olun! 4 — Dikey - Minalar. 5 — Hayvan yiyeceği - Kimya. 8 — Bir nevi kanaviçe - Başma rİ> gelirse büyük olur. 7 — Yetireler - İçki çerezi 8 — Dairelere şitap et. 8 — Vasıl olan - Tecrid edilmiş. 10 — Tersi güzeldir - Merkep. Geçen bulmacamırzın halli Soldan sağa ve yukardan aşağı: 1 — Kooperatif, 2 — Otlakerazi,3 — a Amerikalı kadın keşfedilme- Köne, bu teminata rağmen ra Es Sn Muhavereyi değiştir- sele bahsetti, Bir gün evvel bu eseri görmüştü. Bs sıralarda Dora kedivâri kıs- ğı gözlerile etrafına bakınıyordu. Sonra, intibaı tamamlanınca, kirpik- Genç kız, salonu doldüran aha iyi bir ker; daha süzdükten sonra: — Evet... Katiyen... » diye tek- rarladı. — Genç ressam: Fransız erkek terzilerinin de bayli fene olduğunu buna ilâve edin. Bayan Ronald: — Hakikaten... Hepsi de, baş- e pek | kasının elbisenin; giyiyor gibi... San bir yüz hereketiydi. Kendi ei kendilerine göre ya yaptıramamış- de yakışırdı. Birdecbire. — Avrupalıların niçin böyle tu-| Ee Terkalâde güzel giyinmiş; ka- haf insanlar olduğunu anladım! İdinlar pek sakil... Acaba niçin?... dedi. Ressam Wille Gray: — Zira erkek İngiliz, güzel vüö- — Tuahf m?... — dedi. —İcutlu olduğu için terziye ilhâm ve- Tefrika No. 149 — Aman gidip bulalım öyleyse onu, Hangi çilehanede? xadar dişeyim ki, Garib tam beş ay sonra çikacak. vep usta! Sen bana yorini söyle, Zü- Garibi meydana çıkarır. Zaten bu iş için önüne gelene para veriyor. Ga- ribi aratıyor. — Zübeyde onu çok mu seviyor? — Çok seviyor demek de lâf mı, Re- İ Nerdeyse dell olacak zavallı kadınca- diz. Serdengeçti Recep, sa adi- muştı. Osman kâhyaya döndü: — Sana hakikati söyler göçe- miyeceğim, Osman! Biz Garibi Karneaahmette miskinler tekkesinde çilekeşler arasında gördük. Kendisile görüşmemize imkân yoktu. — Tuhaf şey! Nerden düşmüş ora- ya, Âşık Garib. Mlskinler içinde yaşı- yacak kadar sünepe ruhlu bir adam İ değildi. | — Bu, uzun bir hiküyedir, Orası sına İlâzım değil, Ben, onun şimdi nerede | balunduğunu söyledim ya. Belki Zü- | beyde onu bu miskinler yuvasmdan çıkarmağa muvaffak olur. Ne de ol 3a kadındır — Elbette, Âşık Garib, miskinler tekkesinde Kalacak bir adam mıdır? Biz onu nasil olsa çıkarırız oradan. Allah senden razı olsun. İyi ki rasla- (dım şurada sana, — Yalnız senden bir ricam var, Os- man kâbya: Eğer sitti Zübeyde bu iş- ie elddi surette meşgul olacaksa, sa- kım Âşık Gar'bin başına Çallı Mehmed gibi serserileri musallât, etmesin... Bu- ını belâya sokan bep bu gibi serseri- lerdir. | Sen merak etme, Recep usta! İs- tefsen, bir iki gün sonra bize de uğ- Tayıver. Hem bir kahremizi içer, hem de Âşık Garibi görürsün! — Fena olmaz. Uğrarım. Kadırganın heresinde oturuyorsunuz? fırmının tam karşısın» daki pembe bayalı konakta. Serdengeçti Recep, Osman kâhyaya bu haberi verdiğine pişman olmamış- t. — Bazen erkeklerin yapamadığı işi, kadınlar görür. Zübeyde, umarım ki, Âşık Garibi miskinler tekkesinden çi- karımuğa muvaflak olacaktır, Diye söylenerek yoluna devam etti. Recep, iki Üç çün sonra eti Zü- beydenin Kadırgadski evine uğrama- ğa karar vermişti. Miskinler tekkesinde iki kadın kavgası Sit Zübeyde, Garibin izi bulundu- Buna çok sevindi Osman kâhyayı Üs- küdanda miskinler tekkesine gönderdi, Oşman, Âşık Garibie görüşmeğe Mu- vaffak olamadı. Ertesi gün Zübeyde, kübya ile biikte Üsküdar geçti, Miskinler tekkesine gitti, Torühim hasânın gözdesi, asaba, Aşik Garibi miskihler yuvasından kurtarabilecek miydi? O gün Recep usta da Kadıryaya uğ- ramış ve sitti Zübeydenin Üsküdara geçtiğini öğrenince, merakından dön?- ) memiş, köşe başındaki mahale kah- İvesinde oturup beklemişti. k İ Biz gelelim miskinler tekkesine... Osman kâhya tekkenin bahçe kapı- $ında durdu. Aptal Cemal bahçede dolaşıyordu. Osman, aptal Cömale sordu: — Dün geldiğim zaman Âşık Garibi sordum, uyuyor dedin. Şimdi de uyu- yor mu? — Evet... Uyuyor... Altı ay geçmeden. uyanmıyacak, — Bu nasil uyku be? Sen bizimle alay tu ediyorun? Karşındakinin kim olduğunu biliyor musun? * Aptal Cemal omuzunu silkerek: Kim olursan ol, dedi, burası der- let kapısı değil, Erenler evidir. Buraya İ şeyhim pizim hazreti Ahmetten başka kimse karışamaz. Zübeyde, aptal Cemale bahşiş verdi; kulaklarınızı rencide edecek şeyler- le karşılaşmak üzere gelmişsiniz...) dah Böyle diyordunuz, değil mi? — Ecnebilerin sözleri ve hareket- leri karşımnda irkilmeği isterim am- ÂŞIK GARİP Yazan: İSKENDER FAHREDDİN — Haydi, uzun lâf: birak da Aşk Garibi çağır buraya: — Orasanı söyüyemem. Yalnız şu) Cemal paraları yere ati: — Bunlar ne İşo yarar? Bizim ülke mizde para geçmez ki, Ne diye veris — Pekâlâ. Seni memnun etmek için — Bizin gili beş ay bekliyemez, Re-| yorsun bunları bana? beydeye anlatayım. O, ne yapıp yapar,| ne yapmalı? — Buradan defolup gitmeli, Osman hiddetlendi: — Bu miskinler çok küstah şeyler, Şimdiye kadar bunların ağına tokat Turan olmamış galiba! Ve elinin tersile miskinin suratın& bir tokat indirdi. Aptal Cemal şaşa- ladı.. a bir sesle; Diya bap bağırarak yere yuvarlandı. — Recep usta bunlardan bana üzün uzadıya bahsetmişti. Hüsmen reis de pâlasını çekerek girmiş buraya. Tam içeriye gireceği sirada, bahçe parmaklığı önüde genç bir kadın gö” ründü Osman Kâliya başını çevirince, be güzel kadını-tanıdı. — O ne?! Bu kadının burada ne ii var? Zübeyde, kâhyasına sordu: — Tanıyor musun omu? — Evet... — Kimdir 07 Buraya Kimi aramağa gelmiş?.. İkisi birden sustular... Kulak verdiler. Genç kadın yavaşça tekkenin kapı- sna sokuldu ve yerden güçlükle kal- kan aptal Cemale sordu: şık Garibi görmek istiyorum. Haber verir misin derviş babat Zübeyde: — Âşık Garibi soruyor, dedi, bu ka- din kimdir? Haydi, çabuk söyle banat Osman, Zübeydenin kulağına fuhl- İma sen de gayret et! Zira Garibin ba-| dadı — Âşık Garibin (Tilos) getirdiği kadın... — Adı ne? — Tür. — Bum mu? — Evet... Şimdiye kadar nerde idi bu &a- adasından dın? — Hamza reis onu Âşık Baribe he- idye etmişti. O da esircilere satmış Esirci, Türayı bir vezire satmış, Vezir öldükten sonra, onu bir denizciye çi- rak etmişlerdi. Galiba şimdi kocasi Akdeniz seferindedir. — Evli bir kadın ne diye buralars geliyor ve Âşık Garibi arıyor? Ong haddini bildirmeliyiz. Zübeyde yavaş yavaş yürüyerek, TAS ranin yanına sokuldu: — Kimi arıyorsun burada? — Âşık Garibi... — Onun burada bulunduğundan emin misin? — Emin olmasam yelir miyim? — Niçin arıyorsun onu? — Bu kadar inee sorgüya gelemem. Sen kimsin? — Ben, owun sergiliriyim Târa re gözlerini açtır — O kim — Âşık Gm 'Târa kaşlarını kaldırarak güldü: — Onun hakiki sevgilisi benim Onun kahrını ben çektim. Kaptan pa- şa beri ana hediye etmişti — Sen esirlere satılmış bir fettan” sın! Âşık Garib seni görse, yüzüne tü“ kürür. — Ya sen kimsin a şırfıntı? Bön dö seni tamr gibiyim. Galiba rahiri paşanın şu mahud gözdesi Osman kâhya lâfa karışı; — Terbiyeni bozma. 'Ben insanın ağzını yırtarım.., Anlıyor musun? 'Târa müslebzi bir tavırla cevap — Eski çamlar ae bardak oldi. Senin borun paşanın devrinde öterdi. Haydi çolal şuradan enez herifi Bu uğız kavgası, bilhassa böyle ten- ha bir yerde bundan fazia süremezdi. İkisi de kavıa ve filnede biribirinden baskın olan kadınlar birden saç saça, başbaşa gelerek Iyice kavgaya tutoş- muşlardı. Bahçeden bu kavgayı seyreden ap- tal Cemal en siyade Zübeydeyc ve orun kâhyasına kızgındı. Kendi ken- dine (Arkası var) ra şehirlerinde bile halkın evleri m az âdice döşenmiştir. Zira göz önünde nümune bulunmaktadır. Charley: — Ben de hemşirem gibi düşünü” yorum ...- dedi, » Fransanın kral B. Beauchamp, müstehzi bir te-|yahut imparatorluk olmasını tercih bessümle: — Bu tefrik hoş! - dedi. - Bizle- ederdim. — Şüphesiz bu saltanat rejimleri re hiç müsamaha yoktur. Bir şeye daha dekoratiftir... Daha fazla iti” müsaade edilmez. Willie Grey: — Avrupada erkek olmak, Ame- ur! - diye ilâve etti Matmazel Carroll; — Memleketinizin kadınları için hhiher edilecek öeyl;.. "Güyet bop: ları Nevyorkta tekrarlarsam avde- Dee Seyi yet, Fransanın kanında, canında sa gerek... Çünkü bu rejim yıkıldı İngilterede iş aksinedir: Erek: İrikada olmağa kat kat mürcecah.| yıkıldı. üç kere kuruldu. Bu mem” okuyunca, leketin tarihini hâlâ kraliyete namzedler sına insanın şaşacağı geliyor. Dora, alaycı alaycı: — Bay Grey... Fransızları met Fransada bulunma” Bense onları sadece enteresan bulu. | tir.;. İngiliz kadını ise... Denebilir)tinizde nasıl karşılanacağının dü-| hetmekte devam edin... « dedi ” şündünüz mü? Bı; yorum. ki Cenabıhak, bu kavmin erkekleri- — Evet «Şüphesiz... Enetere-ni halketmek için bütün balçığı kul- sandırlar amma, tuhaf olmalarına (anıp sarfetmiştir. Kadınları yarat- mâni değil... Hâlâ bıyıkları var...)mak içinse kâfi malzeme kalmamış” Geçen asırdan kalma gibiler... tr... Behemehal vücutlarında bir — Adam sen de... noksarları bulunacak, » Ronald: Bence Fransaya ( yakışmıyan » Cümhuriyeti - Hes yeni seyahatim- Tablonuz şimdilik sergiye kabul edildi. Bu tarz konuşmalarınız de" vam belki eserinizi devlet , bilir misiniz? - diye sordu. »İsatın alır. Tablomun kabul yahut redde” de nezaketin ve inceliğin biraz da» | dilişi hükümlerim Gemi SE tesir sl — Bıyıkların törlü türlü minela-| Dora: ha azaldığını hissediyorum. rakmuz... seni cı var: Kruliyetçi, emperyalist, ken- - Haydi haydi... — dedi. —| Ressam: rada ei dini beğenmiş, kahramanane ve ze-|Parislileştiğiniz. — anlaşılıyor, bay) — İnkâr kabul etmez hakikattiriri hakkında kati fikir pim ia kico... Bunlar hep güzel olabilir-| Grey! ki bir hükümdar sarayının milli ter-İrada buluna bulma, asillerin niçin er.» Fakat modern kostüme uyar | — Acaba sizi vencide mi elim). İhiye ve neraket üzerinde derin te: Jerük bökim sınıf olmadıklarını ö Katiyen... Fakat giz Avrupaya nazarlarınızı ve | sirleri olur. Meselâ şatosu olan taş- anladım. (Arkası var) er edem dü nemi sisin inni nan İndi. 'icümekiğineme Un

Bu sayıdan diğer sayfalar: