25 Mayıs 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

25 Mayıs 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'a Sahife 9 K ea eee eee eee Eskülâpta muazzam bir aa tarihle başbaşa! Katıla katıla te bir ihtiyaç değil midir? Dünkü doktor, yorgun argın da olsa Ruhi muvaze- |(aSasına dayanır, giderdi! nesizliklerin sebebi Hayat, çalışıp, yo- Tulup, yiyip, içip yatmaktan mı ibarettir? YAZAN: | Ozhan Rahmi Gik;e Beş arkadaş ( Asım Anadola Ajansı mümessili Mus- tafa Doğan, İlktedrisat Mi- fettişlerinden Refet, bizim ga- Ztte muharrirlerinden Şahap) .ııgıııı yolunda son — hızi ile İleeliyen bir otomobildeyiz. Sağa sola sa'lanan başları- Buz, bütün bir şehir yorgunlu. Şunu iki tarafa fırlaıp geçiyor #ibi.. İasan değil miyiz? Dim lenmek ve biraz da şehirlerin Mahdut çerçevesinden, muay- yen dekor ve şartlarındın, hatta temiyetin, içimize vurduğu çe #itli bağlırdan — kurtulup, — bir &z da bağırmak, çağırmak isti- Yoruz.. Varlığımızın her köşesi- he — başıboşluluğun, — kayıtsızlı- n geniş ovalardan toplanmış ür havasını vermek ihtiyacı ile sarsılıyoruz. *“Çalış, çabala, yorul, yi, iç Ve yat, terkibi içinde sıkışıp kalan gündelik şehir hayatımı- Tn suratına biraz gülmek, biraz tabil olmak ve tabiatla başbaşa kalmak lâzım değil midir? İsmet, Bence, bütün ruhi muvazene * tizlik ve kararsızlıklarımız, bü- tün me'ânkolilerimiz. hep bu derunt ihtiyaç ve tazyike karşı kandi kendimizin vaz'etmiş ol- duğumuz zoraki mukavemelten doğuyor. Hiç insan şarkı söy- lemek ve katılasıya gülmek is- temez mi? İster, fakat nerede tatmin edebilir bunu? — Şöyle, birkaç arkadaş - kahve, salon köşesindin — kurtulup * bürecu burcu kokan bir tabiat ortasın- da, göklerde İleylekleri, ağaç- rda meyveleri ve kuşları sey- Tetmek için, #rtüstü çemenler- de yatmak istemez mi? Hayat, Sadece şu bzm yaşadığımız tey midir? Biz herşeyden evel, Yani içtimat olmaktaa çok evel birer mahiük değil miyiz? * . Karşımızda muazzam eskülâp haaklepiyon) hepimiz de bu #ski medeniyet karşısında dü- #ünüyoruz: Bugün, onlardan daha - ileri Olarak ne yapmışız? Şu müh: teşem sağlık yurdü, karışlığı #sane içinde, mukaddes suları, Avuzları, — tiyatrosu, eğlence — Yerleri, füya mabedleri, muz hane ve herşeylerile bize, milâdın ilk zamanlarının ilim ve tıbbının, ayni zamanda mi- mari ve san'atının bugüne mu- vazi bir mahiyet taşıdığınm gör teriyor. Freud, İpsen, tahteşşuurlarla, komplekslerimizle — uğraşadur- sunlar, o zamanlarda da buna yakın şeyler vardı.. Milâddan önceki Be-gamalı doktorlarla meşhur - Calinos ta aşığı yukarı bu mevzu üzerinde uğraşıyorlardı. Yanıbaşımızda yürüyen bekçi, bize izahat veriyor. Evet, Mü- zeye bir bekçi — koymuşlar ki sadı Mehmeddir.. bizim bazı tarih hocalarından ziyade"Ber- gama medeniyetini ve Sağlık- yurdunu biliyor. Bu çarıklı arkeoloğ, ayni zamanda — kibar ve nazktir. B lâhare işitiyorum ki, onun bir arkadaşı dal varmış: Ressam.. Hatta iki tablosunu seyrettik. Son büyük ze zelenin yıktığı Sağık yurdunun yerde yatan muazzam sütunlarını, bu tablolardan birinde ©o kadar gizel şekilde restore etmiş ki, teknik, hatta orta bir tahsili olmadığı halde başardığı bu esere hayret etmemek mümkün değildir. Dedim ya, buraya gelirken yalnız hür ve tabii olmak, içi- mizle başbaşa kalmak istiyor- duk. Eskülâpta bulduğumuz da ayni şöy oldu: Misi “dağları yamaçlarında kurulmuş, şimal — rüzgârından mahfuz, eskiden denize çok ya- kın olan ve güneşi de hezmen her taraftan göğsüne çeken bir EVs. Z Milâda tekaddüm eden ve mabudların hâkim - bulundudğu devirlerin içinden gelen bu ese- Orhan Rahmi Gökçe Asım Sağtla Eskülâptan bir görünüş, solda arkadaşlardan bir grup re, sağuak tanrısının adı verik miş: Eskülâp.. Tıpkı güzellik ilâ- hesi, gazap ilâhesi, bereket ma- budu, saadet, güneş vesaire mabudları gibi.. Bergama müze müdürü dos- tum Osmanın (Bergama « Sağ- lık yurdu) eserinden öğreniyo- ruz ki, Eskülâpın bizdeki adı Lokman — hekimdir. Buradaki hekimlerin hepsi hem bedeni, hem de ruhu ve içi ele alarak çalışmışlar. Ollar ilk devrede hastayı içnden tutuyor ve en tabi şartlarla tedavi ediyo:lar, Buraya, ölmesi muhtemel hiç bir hasta alınmazmış.. Her has- ta evvelâ sıkı bir muayeneye tâ- bi tutulacaktır, ondan sonra mukaddes suyun başına gide- cektir.. Hastaya yaplan telkin şudur: Bu su, cennetten geliyor ve Eskülâp — tarafından — gönderi- liyor.. Hasta, daha girer girmez, iyi olacağı hakkında kat'i bir inan- ca sahip oluyor. İçindeki aki- delerin, endişelerin, kavgaların yerinde hayat emniyeti, yaşa- mak sevgisi başgösteriyor ve kendni, doktoruna terkediyor: İşte mühtelif banyo ar.. İşte, bol ışık, işte karşlarda deniz, işte rüya mabedi.. İşte diğer mabedler, şte yukarıda tiyatro, işte gezinecek yerler, işte müzik. Tabimtta, işe yarıyacak bâş- ka ne var: Ot.. (Yani ilâcın anası, babası) oda tamaml. Arkas'ndan da iyilik başiyor, evvelâ ruh kab- kıyor ve sonra, en ziyade ru- humuzla beslenen gövdemiz da onun sırtına biniyo”, diriltiyor. Yurdun üç sağlık sembolünü kaydetmeden geçemiyeceğim: Yılan, tas ve asal Bunlar, hâlâ ve hâlâ hekim mesleğin.n remz dirler. İçlerinde asanın bulunuşu biraz garib görünür, fakat ifadesi şudur: Doktor, yorgan da - olsa, ar- | İtizar ) Dünkü yazımın tashihi esna- sında, yeni tertip makineleri> mizin kullınma ve provaların- daki tecrübe azlığı dolayısile bazı tekerrürler ve cümle ha:- taları olduğunu gördüm. Özir dilerim. O.nRG gülmek, bağiırmak ve şarkı söylemek İIsmet Kültür rüya mabedinde 'V — / ANADOLU Profesör Pikar şimdi de su- TTT A , yun dibine iniyor Denizin dibindeki mevcudatı filme veya fo- toğrafa çekmek istediğini söylüyor, muvaffak olacağım, diyor. ölüm tehlikesi de var! Gemi ile irtibat ve muvaffakıyet ümidleri.. vablo kopar ve küre sayun sathından uzaklaşıp giderse bu taygars ile aranacak Buadan evel 16-19 bin metre ile atmosfere çıkan ve bilâh ire 27 bin metre tecrübesinde mu- vatfak — olamıyan' maruf alim prolesör - Pıkar, göklere nasıl çıktıysa, şimdi de, suların dibi- ne inmeğe çalışmakta ve bu iş için bir küre veyahut deniz ba- lonu hazırlanmaktadır. Bir Fransız mecmuas'ında bu mevzu —üzerinde gördüğümüz yazıyı hulâsa ediyoruz: Profesör Pikara Brüksel üni- versitesinde rasgeldim; asrımı- zın belki en maceralı, en bü- yük ve en cür'etkâr plânı hak- kında onunla orada konuştum. Profe > bana, ba hususta, şayanı hâyret — tafsilât verdi. Böyle olmakla beraber, beni en fazla hayrete düşüren, onun son derecedeki tevazuundur. ğın ve hasta da olsa, asasına dayanarak kendisini bekliyen hastanın başına gidecektir. He- kimliğe verilen bu insani vazife ağırlığını, dün bir asaya tevdi etmişlerdi. Ş mdi bilmem nelere verdik onu? Bazan yalvarıyor- sunuz da gelmiyorlar. Arkadaşlarla beraber dolaşı- yoruz. Müusiki tedavi, güneşle tedavi, raks ve tiyatro seyrede- rek tedavi, uyuyarak — tedavi.. Bütün bu topyekün tecrübe edilmiş ve muvalfak — olmuş esaslar ve onların muhtelif yer- lerde kurdukları - eserler, bi- âhare — Hiıristiyan mistik — ve telâkkisi ile göçüb gitmişler. Hiristiyanlığın - vaz'ettiği — yeni ölçüler, bu inançları lâalettayin birer ot imişler g bi, insanların ruhundan koparıp başka yer- lere dikmeğe çalışmışlar, zek- zeleler de imdada — yetişince, hepsi tamam olmuş.. İnsanı tabiattan ve tabil ok maktan, insanı kendi rubunun kabından, kendi içinden alıp götüren bütün müessese, bütün mezhep ve medeniyetler, yık- tıkları sahanın üstünde, — şimdi hicöpla dürüyorlar amma, iş işten geçmiş. Ağır ağır, yurdun her tarafını dolaşıyoruz: Meydana çıkarılmış — eserler gösteriyor ki, burada güneşin bütün bir sağlık yurdunu baş- ile tan aşağı işık ve harareti içne| bizim alab.lmesi için, hususi bir mi- mari kurulmuş. Hatta profesör 4 şaşkınlığını gizlemiyerek: — Ya, dedi, demek sırf beni görmek için o kadar uzaktan geliyorsunuz? Fakat size söyliyecek entres- san hiç bir şeyim yok. Endişeli, endişeli yüzüne ba- kıyordum. Birden: — İyi amma, dedim, denizin satbından beş bin metre aşa- ğıya inmek için geceli güsdür lü yaptığımız hazırlığı bana bir mektupla bildirmiştiniz. — Bu teşebbüsüm size hari- kulâde göründü, demek.. Fakat bu hususta birkaç gün düşünür ve ilmi tatkikat yaparsanız plâ- nım size giyet tabil görünecek- tir.. Mademki ilmi imkânlar müsaade ediyor, niçın denizin S bin veya onbin metre derin- liğine inmiyel m? Tam Ou sene, bu Mimariaın mahiyeti üzerinde durulmuş.. Eserin azamati, şununla da pekâlâ sabittir sanırım. Bekçi, bir aralık: — İşte * dedi - doktor Ca- Hinosun mesai odası ve kütüp- hanesi.. Duvarları ve zemini mer- merle kaplı iken bilâhare hepsi dökülen bu oda karşısın- da duruüyoruz: Calinos, şu bizim İslâm hekim filezoflarının Ebü- letibba hekim Calinos de- dikleri büyük adam, 500 eserini burada vermiş, Hipok- ratın meslek yolundan gittiği halde, onun İran hükümdarı Serhasin davetine —“vatanımın şerefi, düşmanımın hizmetinde bulunmaklığımı menediyor, şeklindeki yolunu — tutmıyarak fen ve ilmin beynelmilel o'du. ğunu anlatmak için, her hasta- ya, milliyet, sınıf farkı gözetmek- sizin her dertliye el uzatmış. Romaya gidip iki Roma hü- kümdar leştirmiş ve istir- kap düşüklükleri — karşısında gene memleketi olan Bergama- ya dönmüş, burasını kurmuş.. (Doğumu 131 M. 5.) Asım İsmet heyecanlandı: —Hler bir yeni şeyin tohumu, çok evelden atılmıştır. Diyor. Nihayet mabedlere gi- riyoruz. İçinde, değil hastaların gibi sağlamların ble muhtaç olduğa derin ve serin bir sükür esiyor. Biz de şu ve We gand bile, hayrete düşmüş.. | rüya mabedinde, eski bir ha- Profesörün âleti, denizde işte böyle yüzecek O zamandanberi çok düşün- düm ve prolesörün bana yapr tığı ilmi izahata rağmen, itiraf etmek — mecburiyetindeyim ki Belçikalı alimin cesaret we so« gukkanlılığı beni şaşırttı. —İşte söyledikleri: *Denizin dibini tetkik et mek için, şimdiyo kadar ancak iki vasıta vardı; araştırma « nasında tesidüf edilen şeyleri suyun sathına çıkarmağa yarar inco gazlı bir kumaş ağ va kabloyaa raptedilmiş bir küre, Ağ oldukça derinliklere indi- rilebiliyordu. Fakat küçük ok duğu için den.zin yüzüne çıkarı dığı şeyler ya harab oluyor, ya ölü geliyordu. Amerikalı Bec- — Lütfen çeviriniz — KMT ASAM LK sır üstüne serilip rahat rahal uyumak ve rüya görmek ist- yoruz. Bu rüyadan sonra bize, bugünün hekimleri acaba ne söyliyeceklerdi? Hakikaten me raka değer; acaba ne diyecek: lerdi? Ben böyle düşünürken, diğer bir fikir, onu amuden katedip geç yorr: Esasen kafası ve asâbı bozul olduğu ve daima birbiri üstünı gelen yorgunlukların — ağırlığilı ezildiği için bugünkü rüyası di para etmez, hulyası da.. İki katlı koridorların yanıba şında çok enteressan helâla var, Evet, yenilik namına hi bir yeni şey yok. Ö zamanı; abdesthanesi, bugünkünden v bizim bildiklerimizden — çok iy imiş. Sıhhatte, onun da kendi ne mahsus ve bazı defalar is çok mühim rolü olduğunu bil diğim içindir ki, ona da iki &: tırla doczunmadan geçemedim. Vakit geçiyor. Bekçiye ved ediyoruz, kasketini çıkarıp bi; nezaketle uğurluyor: ! I— Geno teşrif edin, güle gi e! Diyor. Gözlerim, şimdi ot Mobilin penceresinden tâ ka şıdaki akrapole dikildir — Tarih, sağlık yurdunda : ravari yatıp ikiye bölünen ma teşem mermer sütunlar balin; şurada, ayaklarimızın dibind gözümüzün önüüde bi betı, bülün sa ceraları ve geniş lerile yatıyor. — — Diye miril dışıı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: