4 Ocak 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

4 Ocak 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DBilmeci İZİM halk bilmecelerimiz sihirli bir — bir şiir cenneti imiş meğer... Faka ben bu cennete ya çok erken giriyorum, a çok geç! Çünkü içinde kimseler yok. Halktan çok halkiyatı, bilmecelerden çok bilmece tiles nı seven ecnebi ve Türk Folklor mütehassıslarını bu cennete girmiş saymıyorum. ee pe bilmecelerin şiirle “e akrab il, Azeri, Çağatay, Macar e Tatar eden A olan münasebetlerini, ka» diye alıp rafa koymuşlard erçi bazı- ları bilmecelerden hoşlandıklarını -itiraf eder gibi olsun- söylemekte, at serisi bu acaip sözlerde bir takım (psikolojik), (sosyo- lojik), (pedagojik) kıymetler aramaktadırlar. O göre bilmece ya çocukları eğlendirir, ya âlimleri... Halbuki asıl Şan kütlesi ne PER oyuncağı ister, ne de Onu sl bilmece arasındaki ananevi lık, akılla ruh arasındaki ayrılık gibi zahiri ve izafidir. Hâlâ yaşıyan bir şiir kr san'at güzel- mânası hemen göze çarpmıyan likleri bilmeceye benzetilerek tahkir edilir. yanlardır. Bu bilmecelerin cennetine giremiyeceklerdir. Şiirle bilmece yi sezri bir fark yolu vardır : Benzetmek... Şiir her şeyden evvel merek rim bir dildir. Teşbih, mecaz, istiare, (sembol) ve Ma vi kris u kadar, ve meri de şiirde» kinden fazla, tatmin edilmekte ilmece İle şiirin aynı Si dili rını size, birbirine ikiz ruha benziyen şu mısralarla göstereceğim. Birisi şiir iddiasiyle, öteki bilmece olarak meydana getirilmiş olan bu mısraların ikisi de deniz ve yelkenlileri anlatıyorlar : «Üstünde güverçinler yürüyen bu sakin dam. (Pol Valeri) «Mavi tarla üstünde beyaz güvercin yürür.» (Bilmece) Fransız şairiyle meçhul bir Karadenizli. nin ruhunu birleştiren bu iki mısra, şeeniye benzeterek değiştiriyor; ikinci bir şeeniyet, bir şiir ez eti ea, va m dama benziyen deniz, ve güve ben: yel- kenli, artık tabiata değil “sir Vm di z — akma â A L K.M tirler. Başka bir bilmecenin gökten düşen incilere benzettiği ya ve artık bulutların değil, ruhun yağmurudur : Gökten inciler düşer Sana da düşer, bana da düşer Benzetilen şey, ister istemez, ruhun süz- gecinden geçer ve benimsenir. Ruh kâinatı imsiy. ver, Zaten şiirin en derin mânası da, kâinatı be- Bilmece — Bedri Rahmi, Eyüboğlu Bilmeceler kâinatı benimsediklerini, gök- teki ayı katar çocuğun saffetiyle söylüyor- lar, her şeye «benim» diyorlar. İşte yıldızla. rın bilmecesi : Benim bir kalbur boncuğum var kşamdan atarım Sabahtan toplarım. Yıldızlara benim diyen ve onları her gece ruhundan çıkarıp göklere serpen bu bilmece bana Fransız şairi (Rembo) nun bir şiirini hatırlatıyor : e Gökte yıldızların tatlı bir hışırtısı vardı / Bilmeceler e se ağaçlara, mey- valara, kuşlara hep *«k deşim» , <kızım», «gelinim» diyari ar. ei hiçliğini kabul etmiyen erer günleri bir salkım üzüm benzetiyorlar «Benim bir salkım üzümüm var» «Yarısı ai yarısı beyaz» (Gün ve gece) Bilmecelerde yaşamak, bir salkım üzüm kadar tatlı ve taze... Yüzlerine bakmadığı- mız ev eşyasının her birine beye seven ve «sevinen» bir can veriliyor : er sabah bizi kucaklayıp yüzümüzü ai bir s bardak her me veren cö- ert bir kız oluyor. mek, içmek, yatmak, kalkmak gibi tabit ayata bilmeceler. de Ni birer oyun hâlini alıyor. Bilmecelerde birçok şeyin geline ben- zetilmesi dikka ta şayandır. Her nesnede bir gelin görmek, yeryüzüne sevgilerin en sami- misi ile Mane Eşyayı bir gelin ka- dar ve bir gelin gibi güzel görmek, ruhun va elrakldi kâinat sevgisinin bir hâline gelmesi demektir. Bilmeceleri bir düğün ameli dolduran gelin «dünyevi cennetin şultanıdır. nimetlerin» (sembol) ü,. ve yeryüzüne çıkan dır. : Z Jr Sabahattin &yüboğlu Bizzat gelinin bilmecesi, bakın ne zen- gin ve ne taze tedailerle dolu Üç gemi yolladım Mısır hurmasına Altın direk diktim burmasına Ana var getir, gelmezse yalvar getir Koklanmamış gül, açılmamış nar getir Eşyayı en tabil bir ihtiyaçla canlandıran ve insaplaştıran bilmecelere bazan gizli bir elem ve gözyaşları da karışıyor. gözyaşları temiz bir bayram havasında eriyor i akraç yukarıya ağlayarak ne : «Aşağı iner güle Yukarı çıkar giz geo Vücudu zanbaktan birer rakkaseye, ya- hut garip bir Dabeaiaii e ilen mum, be- yaz göz yaşlariyle ağlıyo: i var parmak gibi, r göz yaşı ırmak gibi. ürge ayd bir hürriyeti dü- şünerek içini çekiy. «Ah, ne idim ne idim 3 Sahralarda > ve Felek beni ne yapı Beli bağlı kal esi akat bu güler yüzlü elem yalnız ev eşyasında kendini gösterebiliyor. Evden çı- ınca tabiatın taşından toprağından hir neş'e fışkırmaktadır. Meyvalar, çiçekler ve sebzeler bilmeceler cennetinin en neş'eli perileridir. Nar bir gelindir : «Uyanır, cama dayanır, cam kırılır, kana boyanır.» Zeytin yaramaz bir kızdır : «Fare kız sarka taze Bilmeceler âdeta çocuk ruhunun karşısındaki hayretini ifade etmektedirler. leme hayret ve are a bakan bir ruh .. e ağaç ne büyük bir mucize, bir v garip bir Kriz bir insan gözü döle ne harikulâde bir varlıktır. Bilmeceler evvel acaip cennetlerdir. Güzellik karşısında ilk duyulan şey hayrettir. > Bilhassa (Rembo)dan sonra Fransız. şiiri — biriz bilmeceleri arasında hayrete şayan uh benzerliği ii açi Dünya sevgi. veren, kâinatı çok ta. sine ei bir mâna xe bir iştiha ile kucaklayan bu şiirin cenneti, 'bilmecelerin cenneti ile kardeştir. Her ikisin- de aynı bahar ve düğün havası esmekte; ru- boş bir tabiatta nasıl hazlar ara hun başı! yacağı a ber — — aynı cevabı ver. cennet ve şamağı bir düğün Me kelle

Bu sayıdan diğer sayfalar: