23 Haziran 1931 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

23 Haziran 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 Haziran T93Î 5 = 5 Cumhurtyet SON TELGRAFLAR Bütçe encümeni masraf bütçesi ile meşgul. Başvekâlet, Şurayi Devlet, İstatistik, Rüsumat bütçeleri çıktı Ankara 22 (Telefonla) Bütçe encümeni masraf bütçeleri üze rinde tetkikatına devam ederek MaHye, tapu, kadastro, Düyunu umu miye bütçelerinden sonra, bu sabah ta Başvekâlet, Surayi Devlet, ve istatistik müdiriyeti umumiyesi bütçelerini müzakere ve kabul etmistir. Encümen öğleden sonra da rüsumat müdiriyeti umumiyesi bütçesini tetkik etmistir. ti Vekilede kararlaştırılacaktır. Bu yüzden umum idarei hususiye ve belediyeler bütçelerinde 3 mil • yon lira kadar bir tenzilât vuku bulacağı ve bu dairelerin kadrolarında yüzde 1015 nisbetinde tasarrufat yapılması icap edeceği tahmin ediliyor. Bir çok sefaretlerin, tasarruf için lâğvedileceği haberi Hariciyece tekzip edilmekle beraber Tokyo sefa retinin maslâhatgüzarlıkla idare e dilerek sefir Cevat Beyin Varşova • ya tayin olunacağı mukarrer bulunduğu haber verilmektedir. Tasarrufatın temini için; Vekâlet sefirlere uzun müddet mezuniyet verecek ve bu zaman zarfında elçilerin msaşı Ingiliz lirasi yerine Türk li rası olarak tesviye edilecektir. Sıcaklar artıyor Fakat şişmanlar cemiyeti reisi müşteki değil Mevsim kendini göster mekte ve sıcaklar günden güne artmak tadır. Derecei hararet henüz otuzu geçme • mekle beraber kapah yerlerde çahşmak mecburiyetin Şışmanlar Cemıyetı reisı Akıf B. de dulunan kimseler sıcaktan pek müşteki dirler. . ötedenberi halk arasında hasıl olan bir telâkki var: Şişman lar zayıflardan ziyade sıcaktan müteessir olurlar. Filhakika sıcak günlerde vücudünün her noktasından ter sızan bir şişmanı gördüğümüz zaman haline acırız. Fakat şişmanlar cemiyeti reisi ve Çiftçi kütüpanesi sahibi Akif Bey bu telâkkinin tamamen aleyhindedir. Akif Beye göre sı cakların artması bir mendil mes'elesinden başka bir şey değildir. Akif Bey, bilâkis bu sıcak gün lerde zayıflara acımaktadır. Dün öğle vakti Babıâli yokuşunu terliye terliye çıkan Akif Beye rast geldik: Ne var, ne yok, sıcaklarla nasılsın? Dedik. Ne olsun! Biraz daha seri lip açılabilmek için sıcakların artmasım bekliyoruz! Demek havalardan hiç bir şikâyetiniz yok? Havalardan şikâyet, ancak sizin gibi zayıf ve cılız vücutlerin işi. Bana gelince: Henüz günde bir mendil ile iktifa edebiliyo rum. Biz şişmanlar vücutlerimizdeki yağlar sayesinde sıcaklara mukavemet edebiliyoruz. Siz zavallı zayıflara çok acıyorum. Ben vücudümde kanın azhğı hasebile ancak soğuktan müte essir olurum, sıcaktan değil!..» UaLyada sıcaktan ölenler Roma 21 (A.A.) Gazetelere nazaran Frioul'deki sıcaklardan dört kişi ölmüştür. Nissato'da da diğer bir teşemmüs vak'ası ol mustur. Torino'da nehirde yıkanırken bir çok kimseler boğul mustur. Kahramanlar geliyor!.. Yer veriniz! yetperverîere düşen vazife onların bu hayat güneşini tahdit veya taksire matuf meşru veya gayrimeşru hareketlerini imhaya ça lışmaktır.» «Demek oluyor ki mefkureli Türkiye bugün değil, ancak yarın doğacaktır. Maziden kalan ve bugün yalnız haricî kıyafet lerini değiştirmis olan istibdat yetiştirmeleri kara toprakların arasına... karıştıktan sonradır ki..» «Bu vatanın saadetine, ıztıraptan kurtulmasına vakfi hayat etmiş, kellesini bile koltuğuna(!!) alarak hayasız bir güruh ile mücadeleye atılmış» bulundukla rını iddiadan utanmıyan bu hayasızlara göre kendileri gibi gör miyen, düsünmiyen ve söylemi yenin akibeti ölmektir. Verdik leri hüküm şudur: «Bunları millet linçetse yerden göğe kadar hakkı vardır.» İktidar mevkiinde kim varsa hepsi, ama bilâistisna hepsi mes'ul.. Hiç biri Bali ve ortağı 7'ıbı bu memleketin ıztırabile alâkadar d?ğil, herkes cebini, mide sini doldurmakla meşgul. Nereye gidiyor, memleketi nereye götürmek istiyorsunuz ey ârü hayadan bihaber mahluklar? Utanmıyor, insaf etmiyor ve bu memlekete acımıyorsanız kanundan da mı korkmiyorsunuz?.. Gözleriniz hırs ve hasetle bu kadar mı karardı?.. Fakat eminiz kî sizin kulaklarınız da vicdanınız kadar sağırdır. Kör hırsımzdan başka hîç bir şey işitmiyecek, dinlemiyecek siniz. Devam ediniz bakalım. Sahtekâr, iğrenç tavırlarınızla kaç safdil avlamağa ve aldatmağa muvaffak olacağınızı göre ceğiz... IHEM NAL1NA MIHINAİ Haridye bütçesinde tdarei Hususiye ve Belediyelerde Vergî tadilâtı; bir kısım vergilerden idarei hususiye ve belediyelerin aldığı hissei ianeleri de tenzil ede ceği için bittabi bu bütçelerde de tasarrufat yapılması zarurî olacaktır. Tasarrufatın miktarı; vergilerin son »ekli takarrür etikten sonra Heye Osmanlı borçları Bütçe Encümeni tahsisatı kabul ettl haziran taksiti bankaya yatırıldı Ankara 22 (Telefonla) Bütçe encümeni senevî 3 tebir nis • betinde hâmillere tediye ettiği miz Düyunu umumiye taksitleri tahsisatım kabul etmistir. Tah • sisat yekunu, hakikî taksit mik • tarının 3 te biri olan 5 milyon küsur Türk lirasıdır. Maliye Vekâleti Osmanlı borçlarmın haziran taksiti olan 620 bin lirayı hâmiller hesabıntoOsmanlı Bankasına yatırmhştır. ıA~ Bu hattı hareket, bilhassa hârnillerin son kararmdan sonra, taksitleri yalnız ve nihayet 3 te bir nisbetinde verebileceğimiz hakkındaki ilk ve daimî iddia • mızın fiilî bir tekrarı demektir. Düyunu umumiyenin ödenmesi yolundaki hüsnü niyetimiz; tnalî ahvalin icbarile bütün masarifin kısıldığı bir devirde, ahtimiz uğrunda bir fedakârlık addedile bilecek olan bu nisbî taksit te diyatile de bir daha tahakkuk etmiş oluyor. Hâmillerle yapılan müzakeratın mevzuu; bîttabi bu fevkalâde vaziyetin meydana koyduğu zarurî şekli tevsikten başka bir şey olamıyacaktır. İstibdat ile mücadele edenler, meşrutiyet devrinde çalışanlar, istiklâl mücadelesi yapanlar, cumhuTİyeti kuran ve koruyan paşalar, beyler, efendiler!.. Artık siz yerlerinizi terkediniz, kimsenin haberi olmadan yeni kahramanlar türemiştir, «geliyoruz!» Diye haber veriyorlar, bıraktığınız yerleri onlar işgal edeceklerdir. Bırakmazsanız, bu kahraman • ları dinlemezseniz ne mi olacak, diye düsünüyorsunuz? Bu suallerin cevabını da bu mezbele kahramanları çoktanberi ilân edip durmaktadırlar, şimdi meydanı geniş buldular, daha sarahatle söylüyorlar: Linç var, linçl.. İyi yaptık, iyi yapıyor, daha iyi olmasına çalışılıyor ve çalışıyoruz, diyenlere artık söz söylemek hakkı yok! Bu iddiada bulunmak hiyanettir. cinayettir. Böyle canilerin cezası «linç» tir. Bugüne kadar iş görmüş, memlekete, millete hizmet etmiş kim varsa hepsi yeni kahramanların teşvikile linç edilecekler, öle cekler, öldürüleceker, kara toprakara gömüleceklerdir. Ondan sonradır ki «Cumhuriyet tam ma, nasile feyiz gösterecek» tir. 1 Bunu düşünen, söyliyen ve ya ! zan biz değiliz, kendileridir, J memleketin mukadderatını elle rine almak istiyen vicdan ve iz'an düşkünü kahramanlardır. Bunlar da kimlerdir biliyor musunuz? Mahut Arif Oruç ve şürekâsı ile (Kadri • Bali) kumpanyası ve benzerleri... «Kadri Bali ve kumpanyası» nın gazetesi dün barbar bağırı yordu. «Maziden kalan unsurînr idamei hayata fırsat buldukça bizim gibi gençlere ve cumhuri Muhalefetin vazifesi Muvafık matbuatın muhalif gaze> telere karşı yaptıkları hücu mu, gene muhalif bir gazete, "batarya ile ateş başladı> diye tarif ediyor. Muvafık matbuatın bu yaylım ve yahut salvo ateşine, muhalif gazetelerin münferit, fakat mütemadi tâciz ateşleri sebebiyet vermiştir. Harpte hasmı iz'aç için yapılan ateş ve hareketler bir gün, birdenbire, büyük bir taarruzla karşılanır. Siyaset te, zaten, harpten başka bir şey değildir. Onun için muhalif gazeteler, muvafık matbuatın bu batarya ile ateşine hiç şaşmamahdır. Esasen, üzerlerine celbettikleri bu atese mukabelede masallah kusur da etmiyorlar. Aradakî fark, muvafık matbuatın müttehit ateşine mukabil, muhalif tarafın karmakarışık ateş etmelerinden ibarettir. Fakat, gazeteler arasındak! bn mütekabil ve şiddetli topçu ateşî esnasında, hedefini şaşıracak mermilerin yarahyacağı bigünahın memleket olmasından endişe edilir. Memleket işlerinde, ne muvafakat, ne de muhalefet gaye değil; vası • tadır; gaye memlekete hizmettir. Bizde, hiç bir hatayı görmiyen ve yahut kusurları meziyet gibi gören muvaf ıklar olduğu gibi isi azıtan ve nihayet memleketi uçuruma sürükliyen muhalifler de vardır. Temiz muhalefetin bir vazifesi, tenkidi menfi değil; müsbet yapmak, muhalefetin ikinci bir vazifesi de bizzat muhale lefeti siyanet etmektir. Çünkü, şedit ve azgın bir muhalefet, muha lefeti öldürür. Bu itibarla, muhalefetin vazifesi, muvafakatin vazife sinden daha müşküldür. Bağırıtıak, her zaman bir marifet değildir, bazen susmak ta en büyük hizmet o l«r. Bütün mes'ele, söylemeği, ba • ğırmağı, susmağı bilmekte ve ye rînde kullanabilmektedîr. Bizde, senelerdenberi, memle ket işlerinde nazım hizmetini göreçek brr muhalefetin tesekkül edememesindeki en mühim âmil, muhalefete henüz alışılmamış olması kadar, muhalif diye ortaya atılanlardan eWserisinin, ipin ucunu kaçırmış ve mu< halefeti ihanet şekline sokmuş ol • malarıdır. Sade yaygaradan bir fayda gel ^ mez. Yanlıslığı iddia edilen işlerin, daha iyisî nasıl yapılabileceğini de isbat etmek gerektir. Yalnız, «halk açtır* diye bağırmak, eğer hakikaten açlık varsa onu def'e kifayet etmez, açlığı gidermenin ve halkı doyurmanın yolunu da göstermelidir Tekrar ediyorum: Muhalefet, IMI» lekete muhalefetin lüzumu olduğunu da düsünerek kendi kendinî sî yanet etmekle mükelleftir. Bu da, kuru patırdı ile olmaz! 1 İdam mahkumları Tayyare piyankosu Aclık grevi yapanlardan Piyanko içinde, piyanko yapanlar var! birisi kurtuldu Ankara 22 (Telefonla) Bugünkü Meclis ruznamesinde 4 kişiye ait 3 idam mazbatası vardı. Birisi Kars'lı İsmail oğlu Nev ruz'a, diğeri Sıvas'lı Kerim oğlu Necdet'e, üçüncüsü de Yavuz'da Rıza onbaşıyı çakı ile öldürmekle maznun Ahmet oğlu Ali Rıza ve Rasim oğlu Hamdi'ye aitti. Adliye Encümeni Hamdi'ye faili aslî olarak telâkki etmediği için ölüm cezasını 15 seneye tahvilı sure tile tahfif etmistir. Meclis te idam lâyihalarını bu şekillerile tasdik ederek diğerîerinin idamını ve Hamdi'nin ölümden kurtulmasını kabul etmistir. Tayyare piyankosunun bir keşi delik biletleri bir müddettenberi üzerindeki fiattan aşağıya satılmaktadır. Bazı kmiseler de aralarında bir komite teşkil ederek ucuz fiatla almış oldukları yüz, iki yüz bilete daha ucuz fiatlarla halkın istirakini temin etmektedirler. Meselâ: Uç kisi yüz bilet satın almakta ve bir çok kimseler yirmi otuz kurus mukabilinde bu biletlere çıkacak ikrami yeden istifade etmektedir. bu takdirde piyanko içinde piyanko yapıl maktadır. Düu bu hususta Piyanko müdürü Fikri Bey bir muharririmize de mistir ki: * Bazı bayilerin müsterisi zu hur etmiyen, ve yahut müteakıp kesideyi almaktan vaz geçmis olan müsterilerin biletlerin altıncı kesidesini daha fazla bedelle satmak ümidile, üzerinde vazıh bulunan fiattan aşağı bir fiatla sattıkları görülüyor. Buna mâni olmak için, müdürlük (keşidelik) damgasını haiz olan biletlerden, müteakıp kesidelere ait o lanlarının hâmillerine verilmesini temin için piyanko izahnamesine bir madde koymustur. Nitekim (kesidelik) bilet namı altında her hangi Bulgaristan intihabı Muhalifler büyük bir farkla galip geldiler Sofya 22 (XA.~) tntihabat her tarafta s*kunetle ikmal edilmiştir. Şimdiye kadar hiç bir tarafta hiç bir vak'a kaydedilmemiştir. Kat'î netice bugün tebliğ edilecek • tir. Neticelere nazaran, memleketin geçirdiği buhran ve bu buhrandan intihabat mîrcadelesi zamantnda mahirane bir surette istifade edilmesî yüzünden muhalefetin mevkii mahsüs bir surette kuvvetlen diği anlaşılmaktadır. Sofya 22 (A.A.) İntihabajın ikmalmden iki saat sonra Sofya'da bir cinayet vuku bulmuştur. Cinayetin kurbanı bir Makedonya'hdır. Maktule refakat eden diğer bir şahıs yaralanmıştır. Hâdisenin intihabatla kat'iyen alâkası yoktur. Sofya 22 (A.A.) Beş intihap dairesi müstesna olmak üzere memleketin her tarafından alınan malumata göre hükumet koalizyonu 372,000, muhalefet bloku 561,000 ve komünist fjrkası 14,600 rey al mışlardır. Malî buhran Hindenburg'un Amerika Reisicumhuruna telgrafı İsmet Pş. enstitüsünde sergi Berlin 21 (A.A). Dün gece Reisicumhur Hindenburg, Hovver'e uzun bir telgraf çekmiştir. MontagsPost gazetesine nazaran Hinden bourg bu telgrafta Alman milleti nin ümitsiz vaziyetinî ehemmiyet • le kaydetmiş /e bu vaziyette Al manya'nın tahmil olunan tamirat yükünü taşımağa devam etmesini aklın alamıyacağını söylemiştir. Hindenbourg, Almanya'nm vaziyeti hakkında M. Hoover'in bugün yap tığı ilk beyanatı telmih ederek ilti zam olunan yardımın müessir ola • bilmesi için imkân dairesinde sür' I atle yapılması lâzım geldiğini bildirmiştir. Mezkur gazete M. Hoover'in düşüncelerini ecnebî mümessillerile bildirdiği esnada bu telgrafın he nüz Washington'a varmamış olduğunu ve M. Hoover'in vaziyetini Amerikan milletine karşı muhik gösterecek bir vesika elde bulunmasıiçin mezkur telgrafın Amerika ta • Ankara 22 (Telefonla) İsmet Pş. Kız enstitüsü sergisi bugün açıldı. Salonda teşhir edilen kıymetli el işleri bir çok zevat tarafından tak • dirle ziyaret ve seyredilmektedir. rafından arzu edildiğini ilâve et mektedir. İtalyan sefiri fBırıncı sahifeden mabait > Amerika'nın teklifi Londra 21 (A.A.) Reuter A jansına Washington'dan bildirili yor: M. Hoover'in cihana yaptığı vait hükumetler arasmdaki borçlar, tamirat ve harpten sonraki muave net istikrazlarına ait tediyatm bir sene müddetle tehirden ibarettir. Bu hususta 7 kânunuevvelde toplana • cak olan kongrenin tasvibi lâzımsa da bîrinci kânunun on beşinden evvel hiç bir tediye vaki olmıyacaktır. Berlin 21 (A.A.) Alman hü kumeti, M. Hoover'e teklifini kabul etmekte olduğunu bildirmiştir. İdam mahkumu Sabri Divani Harbe sevkedilecek İzmir 22 (A. A.) Geçenlerde derdest edilen idam mahkumu Sabri tekrar Divani Harpçe muhakeme edilmek üzere ciheti askeriyeye tesKm edilmistir. bir millet haline getirdiğini göreceklerdir.» Seyyahlar, yolda Rados ada sına uğramışlardır.Şehricnizde iki gün kaldıktan sonra Pire ve Ati na'ya gideceklerdir. Sefir Cenapları dün akşam konsolosanede seyyahlar şersfine bir ziyafet vermiştir. Bu akşam da Tarabya'da Tokatlıyan otelinde bir ziyafet verilecektir. lllMllllllllllllllllllllllllllllllllMIMIIHIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIUIIIHtl bir bayiden bilet almış müşterilere d« altıncı keşide biletleri için fazla pa« ra almmaksızın verilmektedir. Biz mümkün olduğu kadar bunu menetmek icin tedbir ahyoruz.» EDEBÎ TEFRtKA : 6 KOKAiN Yazan: AKA GÜNDÜZ Yalnız İbrahim Ali, Fahri ve bir gazeteci finale kaldılar. İkisi yakışıkhklarına, ga zeteci de kalemine güveniyordu. Kadının bana çok sokulgan • Iığı vardı. Herkesten ziyade bana iltifat ediyordu. Sebebi bence gayet aşikârdı. Bara Ercan ile en sık gelen, beraber oturan ben idim ve kadın dostluğumuzun derin liğini sezmişti. Benden bir gönül imdadı umduğu için iltifat üs tüne iltifat yağdırıyordu. Bir gün kadına İbrahim Ali ile Fahri'yi sordum: Evet, dedi. Fakat ikisî de sadece güzel. Dişlerinde ısıncı bir tebessüm, gözlerinde ilik * lere işleyici bir ihtiras yok. Ben çok macera geçirdim. İsterik bir kadınım. En son bir Sırp zabitine vardım, çok çürük şeymiş, iki ayda limon gibi sıkıp posasını atı • verdim. Ya gazeteciye ne dersin madam? O d e biraz kadın güzelli ğine malik. Hem lenfavi kadına benziyor. Hem biraz fazla şan • tajcı. Yüz vermedtğimi anlayınca tehdide başladı. Gazetesine tel • graf çekermiş, skandal çıkarır mış, beni buradan atarlarmış. Bunun üzerine hiç yüz vermiyorum. Ya Ercan? Dedim. Kim o? Tanımıyorum! öyle acemice tecahül etti ki, ben gülmeğe basladım. Ham patlıcana benziyen suratı kızıl mora döndü. Uzun etme, dedim. Hoşuna gîden yegâne adam o. Siz, dedî. Bu barın içinde en bitaraf adamsımz, daha doğrusu işin alayındasınız, hem de onun dostusunuz, size itiraf ederim ki zannınız doğrudur. Kadın bunları söylerken tez gâhtan üzerime doğru öyle bir tarzda eğildi ki Ercan niyetine beni armut gibi ısıracak sandım. O derece hırslı idi. Ve kadın birdenbire güzelleşti. Şehvet buh ranı içindeki en çirkin kadm bile en güzel kadın oluyor. O dakikada Ercan'ın mühim semeyişine kızdım, kadına acıdım. Gelince acı acı söylendim: Bu kadın seni seviyor. Dikkat et. İhmalde devam edersen haberin olsun ki bir gece tezgâhmdan kalkıp boynuna sarılı verecek, hepimiz kepaze olacağız. Peki ama ne yapayım? Azıcık kaknem suratına gülüver. Ben maca dahil değüim ki. Hariçten meydan oku. Ama ben kısa yoldan yü rümesini severim. Garsonu çağırdı: Git madama sor, dedi. Tezgâha gelirsek kendi elile birer viski verir mi? Ben de maça dahil oldum. Garson şu cevabı getirdi: Maçı kazanabilirsiniz. Ercan, ben, Kerami, K. Hamdi, Dilâver oturuyorduk. Ercan ile ikimiz tezgâha gittik. Bonsuvar madam, dedi. Kadının gözleri parladı, elleri titredi, kekeledi: Bonsuvar mösyö! Viskiyi nasıl doldurduğunu, nasıl verdiğini farkedecek halde değildi. Kadıncağız feci bir isteri buhranı geçiriyordu. Ercan kısa yoldan gittî: Ben müstacel adamım madam. Maçı derhal kazanmak i«terim. Kadının beyaz dişli iri ağzı nın iki köşesi, köpüklendi sandım. Gözbebekleri kaybolur gibi bir beyazlık peyda etti. Nasıl isterseniz öyle olsun mösyö. Nasıl olacağını siz söyleyi niz. Etrafıma bir göz attım, maça girenlerle diğer müşteriler gÖîkesilmislerdi. Kadın şimdiye kadar kimse ile bu tarzda konuş mamıştı. Neler görüşüldüğü işitilmemekle beraber kadının tavrı bir fevkalâdelik gösteriyordu. Kadın gözlerini dikerek, kar şısındakini adeta ipnotize eder tarzda: Peki, dedi. Ben birazdan direktöre giderim. Sizin için derim ki (bu efendiyi îstanbul'dan tanıyorum, ahbabımdır, iyi bir zattır, beni bir otomobil gezin tisine davet etti. Ben de direk • töre sorayım izin verirse mem • nuniyetle gelirim dedim. Siz ne dersiniz?) Direktör, verdiğim bu paye ve ehemmiyetten mahzuz olur, koltuklart kabarır ve muhakkak izin verir. Saat on ikide çıkarız. Yerimize oturduğumuz zaman bütün gözler bizde idi, sanki herkes: Günlerdenberi devam eden macı derhal kazandığınızdan dolayı tebrik ederiz. Diyorlardı. Saat on ikiye çeyrek kala di • ğer arkadaşları dağıttık, İkimiz kaldık. Ercan'da bir tereddüttür başladı: Birader, diyip duruyordu. Ne hallettik biz? Şimdi ne ola • cak? Bu ne yenilir ne yutulur cinsten değil. Gerçi kadının fe • nası olmaz ama, bu türlüsünü d« tanrı yaratmah mı ya? (Mabadı vvt

Bu sayıdan diğer sayfalar: