23 Ekim 1931 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

23 Ekim 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CumhuTÎyet S ON TELGRAFLAP KÜÇÜK KÖŞE: Fransız Başvekili Amerika'ya yasıl oldu buhranma çare arıyacaklar Nevyork 22 (A.A.) M. Laval'ı Amerika'ya getirmekte olan «İle de France> vapuru bu sabah saat 3 te Nevyork açıkianna gelmiştir. M. Laval saat 9 da Nevyork'ta karaya çıkacaktır. Vaşîngton 21 (A.A.) Ameri ka'nın resmî 'mehaf ilinde M. Laval'ın seyahati dolayısile beyan edildiğine göre Amerika hükumeti Fransa'nın yahut Avrupa hükumetlerinden her hangi birinin emniyet ve selâmeti hakkında bir vaitte bulunmasına imkân olmadığı mütaleasındadır. Gazetecilik mektebi Bir vodvildir!. M. Hoover ile M. Laval dünya iktisadî „ JİHİT HIİH1 MI HWf HflllllllHlıwn ı " " ' " ™ •"«" "•"•••• • •• •• •*•« Çin Japon Müzakeresi 40 yaşmda Üç mahkum Çin Mançuri'nin tahliye Bursa'da kendi talerleri ile sünnet edildiler sinde ısrar ediyor Tokyio 21 (A.A.) Japonya'nın bu akşam göndereceği cevabî nota üç kısımıdan mürekkeptir. Cemiyeti Akvam misakını imza etmiş olan devletlere Japonya'nın vazif e ve mükcllefiyetlerini takdir ve idrak ettiğine dair yeniden teminat vermek • tedir. İkinci kısımda hükumet Japonya'nın Çin'i temsile salâhiyettar ve mes'ul bir hükumetle müzakereye girişmeğe hazır bulunduğunu beyan etmektedir. Üçüncü kısımda hükumet Çin'de Japonya ve Japon'lar aleyhinde baş gösteren galeyanın ve ticarî miiba delelere nihayet verilmiş olmasımn hususî efradın kendi isteklerile gi rişmiş oldukları bir hareket mahiyetinde olmadısinı, belki kendilerinde ceza vermek salâhiyetini farzeden bazı teşkilâtın tertibi eseri olduğunu tekrar ve teyit eylemektedir . "">°'C«Ae%*e 22 (A.A.) Çin hükumeti gönderdiği son muhtırada Man« * " çt*rt"tah4iyte edilmeden evvel Japonya •• ile doğrudan doğruya müzakereye girişmeğe imkân olmadığını beyan etmiştir. Cumhuriyet Bayrami Çok Parlak olacak Yeni Sef aret Müsteşarlarımız Çin'lilerle Japon'lar arasında bir çarpışma Londra 21 (A.A.) Tokyio'dan bildiriliyor: Mukden'den gelen bir telgrafa göre Tiehting civarinda Japon muhafız kuvvetlerile 2000 kadar Çin'li asker arasında şiddetli bir çarpışma ol muştur. Japon'lar Tiehling şehrine doğru alelâcele takviye kıtaatı göndermişlerdir. Mukden 22 (A.A.) Mukden' • 3e neşredilen resmî bir tebliğ Tiehling civannda dün vukuu bildirilen çarpışma hakkındaki İ4k haberin mübalâğah olduğunu göstermektedir. Japon'lar takviye kıtaatı göndermek niyetinde değildir. Hakikati halde bu müsademe telgraf ve telefon hatlannı kesmekte olan 500 kadar eşkiya ile Japon muhafız kuvvetleri arasında şiddetli bir çarpışmadan ibaret kalmıştır. Japon kuvvetleri şakileri püskürtmüştür. Çin'liler bir Japon tayyaresine ateş açtılar Tokyio 22 (A.A.) Mukden'den gelen bir habere göre Çin askerleri Taonan Anganchi demiryolu boyunca bir keşif hareketi yapmakta olan bir Japon tayyaresine ateş açmış • lardır. Tayyare bir çok bomba atmak suretile mukabelede bulunmuştur. EDEBİ TEFRtKA: f3 Hiç kulak asmamış, nikel metetiK bile vermemiştim. Fakat bir arkadasım: llle bak! Ille oku! Diye zorla yınca baktım. Sahi imiş. Bir (Gazetecilik mektebi) açılmah imiş. Hem nerede? Beyazıt meydanında. Hem kim okutmah imîş? Beyazıt Dariilfünunu profesörleri... Ee, şaştım kaldım bu lâfa. Gazetecilik mektebi bir herze ve hezeyan, veya, bir Amerikanizm değilse, bir tiyatro piyesinin adıdır. M. Hoover ile M. Laval arasında Hem de vodvil, Komedi buf piyesi.. yapılaeak mükâlemelerin münha • Muktedir bir piyes muharriri (gasıran bütün dünyanın iktisadî vazizetecilik mektebi)adında bir kel Hayetini düzeltip yükseltmek esasına san, bir Naşit, bir Dumbullu kome • istinat edeceği ve bu mülâkatlarda disi yazar, Darülbedaiy'e verir, heriktisadî vaziyete ait safhaların hep kes seyreder ve güle güle katıhr: Kadınlar terzihanesi, Bir kavuk devsinin tetkik olunacağı zannedilmekrildi, Rüyada taaşşuk, Ağam eğlenitedir. yor, ve saire gibi... Harp borçları mes'elesinde Ame • Yahut bu vodvil, bir trajedi olur: rika'nın göz önünde tuttuğu ve tutDarülfünun profesörlerini derahanemakta devam edeceği umumî ölçü ye katıştırmak sureti ile... borçlu hükumetlerin tediye kabili Profesör, profesördür. Hiç şakası yetlerinden ibarettir. yoktur alimallah! «Kabak tadı veren» komedilerle meşgul olamaz. 1nanmazsanız bizim Kâzım Nami'ye sorunuz. Ağzının payını aldı, Beyazıt meydanından tintin çekildi. Bunun ciddî tarafı da var. Ben diplomalı muharrir, sertifikalı profesör değilim ama, bunu da bilirim, Ve bilgimi başkalarma öğretmeği kıs • kanmadığım için söylüyorum. Be • niro iki tane çok aziz dostum vardır. Hatta birisi felâket ve esaret arka Bursa 21 (Hususî) Bursa hapidaşımdır: Minimini Ahmet Emin'le sanesinde garip bir hâdise olmuş şişko Ahmet Şükrü... tur. Şarktan gelen mahkumlardan Bunların ikisi de Amerika'nın Pa3540 yaşları arasında bulunan 3 kişi tagonya kasabasmda mı, Kaliforniya bir istida vermişler, sünnetsiz ol köyünde mi pek bilmiyorum, fakat dukları için sünnet edilmelerini is • her halde Amerika'da gazetecilik temislerdir. Hapisane müdiriyeti bu tahsil ettiler. Hem gazetecilik mekmahkumları hastane operatörüne tebinde değil, haşa, gazetecilik Dasünnet ettirmiştir. Masa rülfünununda... Çarşaf kadar dip • lomaları da vardır. Bir deve yükü tez de yapmışlardır. Emmâââ... Gazetecilik Darül • fünunundan doktora ilmühaberi alan Ankara 22 (Telefonla) Cum huriyet bayramrnm bu sene çok par Ahmet Emin'im, bugün dazıradazır, otomobil lâstiği ile radiyotar bujisi lak olacağı yapılan hazırlıklardan satmakla kantere batiyor. anlaşılmaktadır. Tribünlerm inşaatı ötekine gelince.. tnsafınıza iki bitmiştir. Yapılaeak geçit resmine büklüm sığınırım: Bir, paflagonya 50 tayyare iştirak edecektir. gazetecilik Darülfünunundan doktora almış Ahmet Şükrü'me bakınız, bir de harıl hanl çıkarmakta olduğu gazeteye! Gazetecilik dediğin Darülfünun Ankara 22 (Telefonla) Berlin profesörlüğüne benzer. tlmin ma ElçiliŞi Müsteşarı Nurettin Ferruh halle muhtarmdan «bilgi vesikası» Bey Londra elçiliği müsteşarhğma, veya diploma almağa ihtiyacı yoktur. Londra elçiliği müsteşarı Tahsin Rüştü Bey Paris elçilik müsteşarlığına, Dünyanın evvelki günkü, dünkü Paris elçilik müsteşarı Orhan Şem • ve bugünkü meşhur gazetelerine ve settin Bey Berlin elçilik müsteşargazetecilerine bakınız, gazetecilik lığına tayin edilmislerdir. mektebinde âminli hatim indirmiş tstifası kabul edilen Hüseyin Hak bir tanesini bulursanız bir parma ğımı, iki tanesini bulursanız iki parki Beyden inhilâl eden merkezdeki elçilik kitabetine konsolos muavinle mağımı, üç tanesini bulursanız a yaklarım da dahil olmak üzere yirrinden olup hakki müktesebi bulu • mi parmağımı keserim! nan Saffet Azmi Bey tayin edil • miştir. Bütün bunlar bir nevi (halka yaranma) oyunlarıdır. Demagoji değil de, Elitogojidir. Yani halkın yüksek fikirlilerini kafese koymak oyunla • rıdır... Ben kendimce karar vermi • Ankara 22 (Telefonla) Ankara şimdir, artık her millî işi apaçık konuşuvereceğim. Işte açık teklif ediPosta ve Telgraf Başmüdiriyeti vezyor um: Bana gazetecilik mektebi • nedarı Mehmet Efendi yapılan tet • kik neticesinde açığı çıktığından tah nin lüzumunu iddia ve ısrar edenler tı tevkife alınmıştır. kimlerse bu fikirlerini benim gibi açık teyit etsinler. Fakat vereceğim cevapiara ve yürüteceğim mütalealara karşı danl • maca yok... Biz, idealist inkılâpçılar ve idealist Bursa 21 (Hususî) Bir genç kızı meslektaşlar demagojinin önüne ne dört beş gün beraberlerinde gezdiren, kendisine taarruz ve tecavüzde kadar geçmek istiyorsak Elitogoji bulunan beş kişi müddeiumumilikçe den de o kadar nefret ediyoruz ve tevkif edilmiş ve haklarında taki > meralekete, inkılâba muzır görüyo batı kanuniye icrasına başlanmıştır. ruz. Bursa'da tevali eden bu kabil çirkin Ben bir Elit olsam; hâdiseler karşısmda adliyenin gösBir adam bana gelse de: terdiği cezrî hassasiyet memnuniyet Efendim! Beyim! Dese. Ben uyandırmıştır. mahalle bakkalıyımdır. Peynir satarım, kinin satanm, tuz satarım, karbonat, sinamekî, aspirin satanm. Binaenaleyh tababet isini bilirim. AAnkara 22 (Telefonla) Tokat pandsiti nane ile, kanseri boza ile ve Evkaf Müdürü Rifat Bey Kayseri zatürreeyi buzlu demir hindi şurubu Evkaf müdürlüğüne tayin edilmiştir. Ingiltere ile Almanya'da ziraat sanayie nîçin ve nasıl feda edildi? 2[*] Her ne kadar harpten evvel Ingiltere liberal partisinin ziraatin ihyası hususunda bazı teşebbüsleri vuku bulmuş, bu hususta teşkil edilmiş nimresmî komisyon, bir kaç senelik tetkikten sonra ziraat ve arazinin ihya ve ıslahı için gayet kıymettar ve miikemmel bir rapor yazmış ve bu ce • reyanın başına Loit Corç gibi liberal partisinin mühim liderlerinden ba • zıları geçmiş ise de harbi umuminin zuhuru, bu rayorun ihtiva ettiği fikirlerin tatbikına mâni olmuştur. Maamaf ih harbin devam ettiği müddet zarfında siyasî fırkaların Iiderleri her ne suretle olursa olsun memIekette kalan ve yenecek madde yetiştirici çiftçilere bu hareketleri ile cephelerde harbeden oğullan askerler kadar mühim ve vatanî bir vazife ifa ettiklerini söylemek suretile teşvik ve teşçi etmişlerdir. tngiliz ef • kârı umumiyesi ziraatin ihya ve ıslahına her vesile ile taraftar oldu • ğunu izhar etmişti. 1924 senesinde Londra'da in'ikat eden Imparatorluk iktisat kongre • sinde Ingiliz Ziraat Nezareti fen müşaviri ve tngiliz ziraatinin tamnmış simalanndan Sir Danyal Hol'iin tavsiyesi ve Kanada Başvekilinin teklifi üzerine şu karar Htihaz edilmişti: «tngiltere tmparatorluğunun re fah hali müterakki ve mütekâmil bir ziraat sistemine vabestedir. Ziraî feyiz ve terakki ise şu üç şartın ifa tına menuttur. 1 Hükumetin yardımı ve reh • berliği altında f ennî bilgilerin ziraate tatbikı. 2 Çiftçilerin iş maktadı ile kooperasyon esası dahilinde ihtiyarî bir surette teşkilâtlandınlması. 3 Köy veya çiftlikler hayatı içtimaiyesinin şehir ve köyler arasındaki müsavatsızlığı ortadan kaldı • racak, çiftlikleri kasabalar kadar cazip bir hale koyacak bir tarzda ihyası.> Ingiltere'de ziraati sanayile ayni seviyeye is'at edecek, memleketin iktisadiyatında «coordination> u temin edecek olan bu kongre ile bunu takip eden konferansların mukar • reratı her taraftan vaki olan ziraati ihya taleplerine rağmen tatbik edilmedi. Ve Mister Blandel'in dediği gibi tngiltere Yİraati bir iki asırdanberi sanayi menfaatine feda edildi, artık tngiltere'de ziraat inkişaf ve terakkiye mesnet bir meşgale değil, mü • zelerde saklanmağa lâyık bir iskelet halini aldı. Bu vaziyeti takdir eden tngiltere millî sanayi ve ticaret meclisi «Case for agriculture> ziraî vaziyet unvanlı risalesinde «tngiliz ziraatinin Ingiliz sanayii inkişaf halinde bulunduğu müddetçe, o sanayiin muhtl numaraü makale 14 tesrinievvel nushamızda cıkmıştır.l ile tedavi ederim! Ben bu adamcağıza bakanm. Eğer bu adam bir Elitogoj ise polise teslim ederim. Eğer bir deli ise timarhaneye gönderirim. Eğer bir akıllı ise, uşağımı çağınp, nezaketle kapı dışarı ettiririm. Onun içindir ki bu gazetecilik mektebi muzipliğine bir vodvildir diyorum. Yani işi ciddiye almıyorum. Bu muazzam inkılâp işinde Türk gazetelerinin ve Türk gazeteciliğinm tabiî ekseriyeti mutlakayı teşkil eden müsbetleri kastediyorum • Pek büyük rolu, hizmeti olmuştur. On • lan tahkir etmek hakkı kimseye verilmemiştir. Dara gelince aman matbuat! Bola girince defol matbuat! Lâf mı bu da, rica ederim. Ortahğın süt limanlık mı olmasını istiyorsunuz ? Kolayı vart Dema • goglarla elitogogları bertaraf ve defediniz. Ortaya bir de kendiliğinden tez Dörde bölünen bir solucanda, solu • canın benlik rubu benlikler mi vücude getirecek, yoksa her rubu solucan yeni bir benlik mi istiyecek ?.. Hoş, değil mi?. Dostum Monroe, tabiatle alay edermiş gibi, iri gözlüklerinin arka sından gevrek gevrek güldü. Doktoru sadede davet ettim: Bakınız, azizim, rubu solucanlarınızla benliğin eczası şu sırada beni alâkadar etmiyor. Mes'ele... Affedersiniz! Hakkınız var!.. Mevzuu bahis kadına gelelim. Vatandaşım Locke ile size lâtince cevap veriyorum: Nihil est in intellectu quod non prius fuerit in sensu . Bu rümuzu bilirim. Hatta «fazla şehvet, fazla budalalık getirir.» tarzmda tercüme ettim diye mektepte ceza almıştım. Esas itibarile tercümeniz fena değilmis, Ama cezayı da haketmiş siniz.. Size Locte'yi likredişim şu Cihan iktisadî buhranı [HEM NALINA MIHINA Şehrin gürültüleri! Geçenlerde, şehrin gürültülerini azaltmak için Belediyece bazı tedbirler aiınacağım gazeteler yazıyor du. Filhakika, İstanbul, Avrupa şe hirleri, hatta Balkan'ların Bükreş'i ve Atina'sı kadar kalabahk olmadığı halde, gürültüsü müthiş bir şehirdir. Çünkü şehrin bir çok şeyleri gibi gürültüleri de başıboş bırakılmıştır. Beyoğlu'nda bir ekalliyet mekte binde hocayım. Bu mektep pek fazla işlek bir cadde üstünde olmadığı ve yük arabası, otomobil ve kamyon gibî fazla gürültücü vesait oradan fazla geçmediği halde, ders esnasında gen< ikide birde dışarıdan akseden va veylâlann ve gürültülerin kesilmesini beklemek mecburiyetinde kalı yorum. Bazan bir kamyon müthiş tarakalarla ağır ağır geçiyor. Haydi, iki dakika tevakkuf ve intîzar... Yokuş çıkan bir kamyonun hırıltısını kesmenin imkânı yok, tabiî!. . Ya, seyyar satıcıların naralarına ne diyelim. Bazılan, halkın dediği gibi, Allaha şükür, hiç ısıtma çek memiş... Camları titreten bir sesle bağırdıkça benim ders takrir eden sesim o kadar kayboluyor ki talebe değil, kendim bile duymuyorum. Mübarekler, o kadar da çok ki sokağın içinde feryatları zincirleme usulile hiç kesilmeden devam edip gidiyor. Keten helvacı Acem'in pek musikiye vâkıf olmadığım için iyi bil miyorum Acemaşiran'dan mı, Es fahan'dan mı, Hüseyni'den mi, hangi makamdansa yanık yanık yükselen feryadı kesilmeden Anadol'lu Mehmetçiğ'în gür ve kahraman sesi çınlıyor: Alma var alma! Artık Ermeni balıkçı, Arnavut ciğerci, Yahudi çikolatacı, Rum me • taksasçı birbiri peşi sıra, inceli ka Iınlı, bağıra bağıra geçiyorlar. Karşımdaki çocuklar, kırk beş dakikalık ders esnasında, beş dakika benim sesimi dinliyebilirlerse ne mutlu! Mütebaki zamanımız, hürmetkâr bir sükutla hep ayak satıcılarının naralarım dinlemekle geçiyor. Yokuş çıkan kamyonun hırıltısını azaltmak fenne ait bir vazifedir. Fen, bu işi yapıncıya kadar, haydi bekliyelim; fakat bu seyyar satıcıları bangır bangır ba ğırtmakta manamel H«m, o ne merhametsizce bağırış, bu adamlar, haydi halka acımıyorlar, kendi boğaz larına da mı merhametleri yok? Ayak satıcılarının seslerine bir surdin takmanın zamanı geldi. Çünkü bu, yapılmazsa, halk harp gemilerindeki topçular gibi bir kulaklık takmağa mecbur olacak! temel ve mefruz ihtiyaçları uğruna feda edilmesi zarurî görüldü» demek cesareti medeniyesini göstermesine mukabil, ilhamlarını sermayedar ve amele zümrelerinden alan tngiliz hükumet adamları vaziyeti kavrıyamadılar; çünkü Ingiltere işsiz amelesine 1929 teşrinievvelinde bir hafta için bir milyon yedi yüz elli sekiz bin tngiliz lirasını ödemeği bir vazife ve ayni zamanda tesis edilecek bir ziraat tecrü beistasyonuna on beş bin tngiliz lirasını vermeği bir lutuf ve ihsan telâkki ettiler. Bu halin tabiî neticesi olarak 1928 de buhrana tutulup 1929 da o buhrandan kurtul mağa muvaffak olan Ingiltere 1930 da belki bir daha çıkmamak üzere tekrar buhrana tutuldu. Almanya'da kulüplerinde Deutschland über Alles şarkısını terennüm eden mes'ut amele kütlesi karşısında günlük yiyeceğini temin etmekten âciz olan fakir Alman çiftçilerinin terfihi halleri için Reifeisen tarafından, geçen asırda tesis edilen ve son zamanlarda memleketin dört köşesine dalbudak salan muhtelif tea • vün cemiyetlerinin gayretlerine ve hükumetin ziraati rasyonalize etmek hususundaki himmetlerine rağmen Alman ziraati Alman sanayii ile boy ölçüşebilecek bir hale getirilmedi; nitekim 1930 mayıs tarihinde sanayi mamulâtının fiat derecesi (harpten evvelki fiat 100 addedilmek şartile) (151) olmasma mukabil ziraî mahsulâtın fiat derecesi (110) idi. Bu, çiftçinin aldığı pahalı, sattığı ucuz demekti; ki Alman sanayi kartelleri himaye edildiği halde çiftçi ve ziraat erbabı hakikî bir himaye görmüyordu. Nasıl ki harpten evvel de sanayi erbabı çiftçiye, mahsulünü istediği fiatla vermediği takdirde daha ucuz verecek olan ecnebi çiftçisine mü • racaat edeceğini söylerdi; yani şöyle böyle bugünkü vaziyet başka bir şekilde gene mevcut idi. ŞÜKRÜ HÜSEYtti... Cemiyeti Akvam Sıhhî komitesinde azamız Cenevre 21 (A.A.) Sıhhiye müsteşarı Hüsamettin Bey Cemiyeti Akvam Sıhhiye şubesine merbut sıhhî komiteye daimî aza intihap edilmiştir. Sıhhî komite senede bir defa içtima eder. Bursa'nın 6azi heykeli Bursa 22 (Hususî) Heykeltıraş Nijat Beyin yaptığı Gazi heykeli için Maarif Vekâletince gönderilen heykeltıraş İhsan ve Mahir Beyler eseri tetkik ve kabul etmişlerdir. Heykelin küşat resmi Cumhuriyet bayra « mında yapılacaktır. virlik çıkıyor: Ben.. Darülfünundaki gazetecilik dershanesine talebe ya zılıp gideceğim! Kimden okuyaca ğım? Sahici profesör olan Köprülüzadeden mühürlü, parmak basılı şehadetname sorandan!.. Hadi efendim hadîîîî! Sana gazeteciliği kim öğretecek? ömründe bir makale yazamamış profesörden... Geç efendim geeeeç! öteki kimden gazetecilik feyzi alacak? Kırk yıllık Kâzım Nami'ye balkabağı diyenden!. Berikine kim feyiz verecek? Ben «Tan> gazetesinden baş • kasını okumam ve yalnız ona ina nırım! Diyenden!!! Olmaz böyle şey! Böyle şeye müsaade edemeyiz! Gazetecilik kursu, gazetecilik dershanesi, gazetecilik mektebi, gazetecilik darülfünunu mu istiyorlar? Sacmalamağa, elitolojiye lüzum yok! Bizde bunların hepsi var: tşte Anadolu!... AKA GÜÜNDÜZ kanaati vermek içindi: Bu kadını ipnotize eden adammki gibi kuvvetli bir irade, bazı eşhasın zor muka • vemet edebilecekleri bir manyatizma kuvveti neşredebilir. Zannedermisiniz ki böyle bir adam uzaktan şikârınm dimağı üzerine tesir yapabilsin?.. Tasrih edi yorum: Uzaktan... Böyle bir faraziyeye girişmek biraz müphem olur... Yapılan tecrübeler bu gibi ahvali kaydetmiştir... Lâkin bundan bir kaide çıkarmağa, tifo hümması veya her hangi diğer bir klâsik hastalığm tekâmülü ön ceden görüldüğü gibi bununkini de vukuundan evvel teşhise gelince... O kadar ileri gidemem.. Yani netice itibarile kat'î bir şey söyliyemiyorsunuz. Affedersiniz! Size şunu söy liyebilirim ki macerasım anlattığınız kadını tanısaydım, onun üzerinde manyetik nüfuzü olan adamdan çekinir ve işlerine karışmayı tercih e M. Litvinof < Birinci sahtfeden mabait ) Ankara Posta Veznedarı tevkif edildi mi kabulde hazır bulunacaktır. M. Litvinof'un teşrinisaninin bi • rinde tstanbul'a geleceği ve geldiği gün «Ege» vapurile Trieste'ye müteveccihen hareket edeceği anlaşıl maktadır. Ankara 22 (Telefonla) Bir kaç güne kadar buraya gelmesi beklenen Rus Hariciye Komiseri Litvinof Yoldaş Ankara Palas'ta misafir edilecektir. Eğe vapurunun 30 teşrinievvelde Tiryeste'ye hareket etmek üzere hazırlanması Seyrisef ain îdaresine emredilmiştir.M. Litvinof ttalya'ya Eğe ile gidecektir. Bursa'da kız kaçîrma Vak'aları çoğalıyor Matbaamıza davet Vakit muhabiri adresile gazete • mize Anadolu'nun bazı yerlerinde abone kaydeden Memduh Beyin ts tanblu'da bulunduğu haber alındı ğından Mumaileyhin matbaaimza müracaati. derdim... Ya o adamla mücadeleye gi rişmek isterseniz?.. Doktor iddianız itibarile eminim ki bir çaresini bulup... Şüphesiz! Ve bu çare kendimi menzil haricine çıkarmak olur... Şahitlerin yaralandığı döellolar görülmüştür... Kendinizi böyle bir maceradan koruyunuz, azizim. * Eskoryal şatosu, 18 mayıs Evkafta bir tayin Kadife alev MAURICE DEKOBRA'dan Lilâ'nın tab'ında hissettiğim menf i tezahürlerden telâşe düştüğümden Madrit'ten geçerken dostlarımdan İngiliz sefarethanesi tabibi doktor Monroe ile görüşmek istedim. Dostum, Braid'in hayvanî manyatizma nazariyelerini tez mevzuu ittihaz eden ve Londra'da ruhî taharriyat cemiyetine uzun müddet devam eden mütehassıs bir asabiyecidir. Ona uzunboylu tafsilât vermeden, sevgilimin vak'asını açtım. Söz benIiğin düştüğü sukutların münakaşasına intikal etti. Maddî bir tngiliz, ispirtizma merakhlarmm taassubundan âri reybî bir hekim olan Monroe bana şunları söyledi: Azizim, fennin henüz ihtiyatlı bir nazar atf ettiği bu mes'elelere te mas eder etmez, her türlü hazırlanmış fikirleri ve kanaatleri bertaraf etmeli. Toptan inkâra kalkışmak tehlikelidir. Ancak ihtiyatlı davran • mak ta lâzımdır. Semada da yankesicilik vardır. Söylediğiniz genç kadının vak'asında bir fevkalâdelik yok. Hepimiz, muhtelif derecelerde, kavi iradeli mahluklarm eebrî te • sirleri altında kalan mahluklar müşahede ettik. Burada mevzuu bahsolan ne beyaz kefenli hayaller, ne de loş salonlarda danseden masa veya iskemlelerdir.. Size sadece Myers'in benlik üzerine meraklı nazariyesini hatırlatayım. Her gün menşurun yalnız yedi rengini farkediyoruz. Fakat tayfın tahlili infra rouge ve ultra • violet şualarının mevcudiyetini ortaya çıkarmıştır. Bunda hiç bir sihirbazlık yok. Benlîk ise güneş tayfına benzetilebilir. En kısa günlerimiz, her gün benliğin göze görünür renklerini farkederler. Niçin benliğin tesiri, parıltısı bu yedi renge mün hasır kalsm? Asıl benlik bu tayfın görünmez kısımlarına tekabül eder. Sırf uzvî faaliyetler inpra rouge'ye kabili tatbiktir, metapsychique faaliyetler, şahsiyetlerin dağılması, seyir filmenam, isteri benliğin ultra violetidir. Anlıyor musunuz? Nazariye gerçek akla yakın, çünkü benliğin birliğini teyit ediyor. Lâkin uzvî şahsiyetle kabili telif mi? Yani ferdin tabiatteki varlı ğile mi? Evet. öyle ise size şöyle cevap vere ceğim: Bir adam, bir ayı, bir sinek, bir istakoz fertlerdir, yani gayrikabili inkısam küller... Bununla beraber!.. Bir adamm kolunu keserseniz, mutlaka ölmez, malul kalır; halbuki bir istakozun pençesini veya bir kertenkelenin kuyruğunu keserseniz yeniden uzar. Ve bazı httşeratı bir kaç parçaya bölerseniz her parçası bir haşere olur... Demek tabiatın sırrı bize şu garip mes'eleyi arzediyor: Esköryal yolundayız. Lilâ mek • tepli iken günahlarını, çıkaran pa pazın, muhteşem vekarını metheylediği Saint Loran manastırma çoktan beri görmek istiyordu. Bir Alaman diplomatının «hem at, hem de araba ile seyrüsef ere müsait» diye tavsif eylediği Manzanares nehrini takip eden otomobilde Lilâ bana «Riç< te yediğimiz yemek listesinin üzerine kurşun kalemle yazıdığı bir Aragon şarkısını gösterdi: Maba&i var

Bu sayıdan diğer sayfalar: