19 Mayıs 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

19 Mayıs 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cumhurlyet SOIS «pEL.GRAFL.AD Bombay'daki boğuşma dün de devam etti lngiîiz'ler «Böyle bir Hindistan'a nasıl istiklâl veririz!)) diyorlar Bombay 18 (A.A.) Ru sabah kargaşalıklar yeniden bas'.amış ve şimdiye kadar 4 telef ve 60 yaralı sayıltnıştır. Bombay 18 (A.A.) Hali hazırda sükunet hükümfermadır. Bugün telef olanların miktarı 24 ve yaralıların miktarı 200 dür. Bombay 18 (A.A.) trlanda Kraliyet silâhendazları dün aksam, kargaşalıkların başhca ocağt olan Bhendy pazarındak! dükkânları yağma etmeğe ve oralarda yangın çıkarmağa devam eden müslümanlardan mürekkep bir kütleye karsı ateş aç mıştır. 28 sivil yaralanmıştır. Polis, mü dabale ve silâh istimalî mecburiyetinde kalmıştır. SAN'AT VE EDEBtYAT \ İ H F M NALINAI Neden bir mecmuamız yok? g n C r I MIH1NAİ PEYAMl SAFA hut ta, iki üç meşhur imza birleşirler, karilere sezdirmek istemedikleri hususî maksatlarla bazı şahsi ideolo jileri telkine çalışırlar; ve nihayet, Maarif Vekâleti, kuvvetli bir sermaye ile kendisine mensup otorite sa • hibi kalemleri toplıyarak bir mec mua çıkanr: Bunun resmî bir tebliğden farkı yoktur; gençlere «hazır ol!» kumandası veren bu resmî neşriyat, ekseriya, Darülfünunda verilen derslerin notlarına benziyen mücerret ve kuru malumattan ibarettir. Bütün bu neşriyatın bir bakıma faydalarım inkâr etmek mümkün değilse de, mecmua ve mecmuacılık noktasından kıymetleri olmadığı da muhakkaktır. Çünkü, hiç biri, muayyen bir sistem etrafında bulusmuş. muarız fikir zümrelerile usul dahilinde mücadele etmiş, akide sahibi grupların neşriyat vasıtası olmamış • lardır. Gerçi, her mecmuanın ınut laka bir mektep veya akide etrafında neşriyatta bulunması lâzım gel • mez. Muhtelif kanaatlerin izharına müsaade eden serbest kürsü mahi • yetinde mecmualar ve fikir gazeteleri pek çoktur. Fakat, ne olursa olsun bu mecmuaların suurlu zümre ler tarafmdan ve metodik bir surette idace edilmeleri lâzımdır. Her mecmuanın biri mücerret yazı, öteki de hayatın cereyanlarma bağlanmış, canlı ve dinamik ta • rafları vardır. Bizde bunların ikincisi daima ihmal ve mecmualar hep mücerret yazı neşrine mahsus vası talar telâkki edilmiştir. Halbuki, mecmuaların belki de ilk vazifesi, fikir cereyanlarını büyük bir dikkatle takip etmek, çıkan eserlere, verilen konferanslara, öteki mecmualarda ve gazetelerdeki neşriyata makes olmak, bilmukabele cereyanlar <u r yandırmak ve halkın fikir mes'elelerine karşı duyduğu kayıtsızlığı sarsarak, alâkasını, tecessüsünü hare kete getirmek olmalıdır. Bizde fikir cereyanları olmadığını da zannetmiyelim. Az veya çok, iyi veya kötü neşriyat, hareketler ve münakasalar eksik değildir. Bunları sistem dahilinde idare eden bir mecmua, memleketin kültür hayatına hayat katar, alâka dairesini genişletir, yalnız meclis, oda veya kahve mü nakasaları halinde kalan peraken de fikir cereyanlarını toplar, onların daha ilmî, daha esaslı ve usul dahi< 4inde inkişaAarrna zemîn hazırlar. Klişe cevaplar davet eden bir takım anketler bunu temine kâfi değildir. Fikir «actualitet lerini takip eden, tesirlere makes olan ve aksi tesirler yapan, Zaman haricinde, afakî ve mücerret kalmıyan, canlı ve dina mik bir mecmua, iyi imzaların de vamlı yazı yardımlarile de, mutlaka yaşıyacaktır. Böyle bir mecmuanın doğacağı günü pek uzak bulmuyo rum. Şimdiye kadar gecikmesini «meşimei mader» de bir hazırlık devresi geçirdiğine atfedenler yanılmı yacaklardır. PEYAMl SAFA Belediye, horozların ve tavukların sokaklarda dolaşmalarıni, koyun ların ve keçilerin arsalarda otla malarını menetmiş. Bu, bir cihetten iyi, bir cihetten fena bir tedbir... Filhakika, tavukların sokaklarda dolaşmaları, keçilerin viranelerde otlamaları, fstanbul'u Avrupai bir belde olmaktan çıkarıyor, şehrimize Asyai bir kasaba manzarası veriyor du. Tabiidir ki sokaklarında kütnes hayvanları dolaşan bir yere şehir değil; köy demek daha doğrudur. Fakat bütün bu hayvanların şehrin sokaklarında ve arsalarınd'a dolasıp otlamalarınm bir de faydası vardı. Bu fayda Belediyeye yardım şeklinde tecelli ediyordu. Filvaki, tavuklar, nadiren süpürülen sokaklarda gübreleri temizliyorlar, keçiler, koyunlar ise arsalarda ve sokaklarda biten otları yiyiyorlardı. Ba iki ve rfört ayaklı hayvanlar her halde Belediyenin bir vazifesini bedavadan ifa ediyorlardı. Tavuklarla koyun ların sokaklara sahverilmesi mene . dildikten sonra, İvtanbul köye benzemekten kurtuiacak ama sokak lardaki gübreleri ve otları khn temizliyecek? # ** Bu gece, müstacel me | vaddı görüşecek Heyeti Vekile * ^ İngiliz gazetelerinin neşriyatı Kalküfa'da arbedeler Kalküta 18 (A.A.) Sabah leyin mecusilerle müslümanlar ara sında çıkan arbedeler esnasında polis komiser muavini ile beraber bir İn giliz vatandaşı ve bir çok poli» me murları yara'anmıştır. Kargaşalıklar, müslümanların bir alayı geçtiği »ırada bajtlamıştır. Me • cusiler bu alayı taşa tutmuşlardır. Müslümanlar taşlann gelmekte ol duğu eve hücum ve taarruz eylemiş lerdir. "< Londra 18 (A.A.) Muhafaza kârların naşiri efkâri olan gazeteler. son günlerde Bombay'da vuku bulan hâdiseler münasebetile Hindistan'ın İngiliz vesayetine muhtac olduğu fikrini yeniden ileri sürmeğe başla mışlardır. Morning Post ve Daily Telegraph, bilhassa Yuvarlak Masa konferansı istişarî komitesinin bir itilâf elde etmek imkânmı elde edememiş olduğunu ehemmiyetle kaydetmekte dirler. Daily Express yazıyor: «tcabında müdahaleye âmade fazla miktarda asker bulundurmaklığımız lüzumu ileri sürülebilir. Fakat, bunun hila.fi bir tezi müdafaa etmek hatıra bile getirilemez. Biz Hindistan'da bulunmamış ol • saydık, Bombay vakayii gibi vakayie memleketin her tarafında tesadüf edilecek idi. Bundan kim şüphe ede bilir?» Ankara 18 (Telefonla) Heyeti Vekile bu gece saat 10 f da toplanarak İsmet Ps. nm g hareketi dolayısile müstacel 2 maddeleri müzakere edecek ğ tir. Bu meyanda bir vapur şir | keti teşkili lâyihasının da gö $ rüşülmesi muhtemeldir. 200 yolcusu ile yanan gemi Kurtarılanlar faciayı anlatıyorlar Marsilya 18 (A.A.) Georges Phüippart gemisinin yolucları ile mürettebatını hâmil olan Mashud ve Contractor vapurları dün saat 17,45 te Aden'e vâsıl olmuslardır. Aden 18 (A.A.) Aden'e nakledilen Phüippart yolcuları, vapurda ciddî hic bîr panik zuhur etmedif ini bildirmişlerdir. Bir elektrik kontağından zuhur eden yangın, sabahleyin saat 2 de çıkmıştır. Alevler arasında kalan bir çok yolcuların yandığı zannedilmektedir. Gece yangından ansızın haberdar olan yolcular, çok bafif geyinmiş bulunuyorlardı. Aden 18 (A.A.) Georges Philippart vapurundan kurtarılan yol cuların ifadesine göre yangın va purda verilen bir balo esnasında zuhur etmiş ve çalınan imdat çanını volcular çok geç olarak işitmişlerdir. İlk olarak denize indirüen tahlisiye sandalındaki yolcular ancak 5 saat sonra Mahsud İngiliz vapuru tarafmdan kurtarılmışlardır. Aden 18 (A.A.) Georgeı Philippart vapurunun yangını sırasında görülen kahramanlık sahneleri Mahsud ve Contractor tngiliz vapur] an tarafmdan kurtarılan yolcular ta • rafından anlatılmaktad'ır. Maamafih nakledilen şeyler birbirinden çok başkadır. Bazıları vapurda umumî bir panik çıktığını söyledikleri halde diğerleri de bilâkis büyük bir sükunetin hükümferma olduğunu teyit eylemektedirler. Ancak bütün yolcular çocuklan kurtarmak için tayfalar ve bir kısım yolcular tarafmdan gösterilen fedakârhk ve istihkarı hayatı, takdir ve hürmetle yadediyorlar. Vapur terkedildikten sonra hiç bir hâdise olmadığı, miktan 200 ü bulan kaza kurbanlarının kamaraları alevlerle sarılmıs olduğu için kurtarılamadıkları söyleniyor. Tahlis ameliyatına iştirak eden gemilerin tnürettebatı, Georges Philippart vapuru yolcularının istimdat sadalarının çok uzak mesafelerden isitilebilecek derecede olduğunu anlatıyorlar. Yangın nasıl çıktt? tıııııııııllllinillHlllllllllllllllllllllllllllllllllllllinilHininılMimıııniHi Mançuri'de Kan ve ates! Japonya asilerin bir şehrini zaptetti Harbin 18 (A.A.) Japon'lar Mançuri kıyamcılarınm baslıca üssüharekesi olan İlan şehrini işgal et mislerdir. Katiller Tutuldu mu? Lindberg'in çocuğu mes'elesinde yeni safhalar Nevyork 18 (A.A.) Lindberg'in çocuğu mes'elesinde dünkü günü «itiraflar günü» diye tesmiye etmek mümkündür. Milyoner mücehhiz kaçakçılarla ancak hayalen müzakerelerde bu lunmuş olduğunu ittraf ederken Lind\>»rg mes'elesinde kat'îyyen methaldar olmıyan ve fakat terketmiş ol duğu karısı tarafından vaki şikâyet üzerine tevkif edilmiş bulunan Frank Parzych isminde bir bahriyeli, vicdanının yükünü tahfif etmek istediğini söyliyerek heyecanh bir takım be yanatta bulunmuştur. Frank Parzvch, küçük Lindberg'in kaçırılması işinin faillerinden oldu • ğunu 6 şeriki cürmü ile iştirak etmiş bulunduğu bu işe bundan 8 ay evvel bir içki kaçakçı gemisinde karar verdiklerini söylemiştir. Merkum demiştir ki: « Kaçırma işinde kullanmış olduğumuz merdiveni Long İsland'da kendimiz imal ettik ve Hopewell'e bizi nakleden otomobrlle getirdik. Kaçırma ameliyesi esnasında oto • mobilde kaldım. Şeriki cürümlerim geldikleri zaman, çocuk ölmüştü. Çünkü arkada&larımdan biri çocuğu getirmek üzere merdivenden inerken çocuğu düşürmüştü.» Akliye mütehassısları tarafmdan hemen muayene edilmiş olan Frank Parzych'in aklı yerinde olduğu anlaşılmıştır. Merkumun beyanatı, dikkatle tetkik olunmaktadır. Fakat bunun iyi bir iz olup olmadığı bilinmiyor. Vapurda verilen balo Bu sualin cevabı çok hazin olabilir: «Çünkü neşredüecek fikrimiz yok!» denebilir; fakat, kültür ve kalem sahibi Türk'Ieri böyle hain bir isnattan korumak için, Türkiye'de esaslı bir fikir mecmuasının yaşama sına imkân bırakmıyan sebepleri a raştırmalıyız. Arz ve talep kaidesile düşünerek, ihtİyaç olmadığı için mecmua yaşa madığını zannedenlere inanmıyalım. İhtiyaç kendini hissettirecek dere cede vardır. Bunun en görünür alâmetlerinden biri, Anadolu'nun uzak yerlerine kadar, her tarafta bazı heveskârlar, gençler ve lise talebeleri tarafmdan çıkarılan mecmuaların bolluğudur. Bunlarla beraber ve bunlar haricinde, îzmir'in «Fikirler» mecmuasını, Ahmet Kudsî ve Ahmet Hamdi Beylerin *Görüşs ünü, Ada na'nın ömrü uzamıyan «Toros* unu, Kilis'te liseliler tarafmdan çıkarılan «Kilis» i, İstanbul'da Mülkiye mektebi, Galatasaray, îstanbul Erkek !isesi, Feyziati mektepleri tarafın • dan çıkarılan temiz ve itinalı mec • muaları da analım. Daha isimlerinî burada sayamıyacağımız pek çok meslekî fikir neşriyatı da var. Fakat itiraf etmeliyiz ki pek çok mecmuamız olmakla beraber, bir tek mec muamız yoktur. Bunun hüsranını, ve utancını hisseden münevverlerimize çok tesadüf ettim. Meslektaşlarımızm üçü, dör dü bir araya gelince, ekseriyetle en hararetli mevzularını bu mecmua ihtiyacı teşkil eder. Hatta arada bir gruplar toplanır. muharrir listeleri yapılır, sistemler münakaşa edilir, çıkanlacak mecmuaya isim ve biçim aranır, fakat hepsi bulunduğu halde ele geçmiyen bir şey vardır: Sermaye. Büyük bir ihtiyacın küçük bir sermaye olsun yaratmaması kabil değildir. Ancak, buhranın neşriyat Üzerine yaptığı şiddetli tesir, büyük sermayeyi bu işe karşı müstağni bırakı yor, küçük sermayeyi de ürkütüyor. Mes'elenin iktisadî yüzü hemen de bundan ibarettir. Şimdiye kadar çıkarılan mecmuaların yaşamaması da müteşebbisin ve halkın cesaretini kırıyor. «Bizde mecmua yasamaz» cümlesi, atalar »özü haline gelmiştir. Bizde mecmua yasamaz mı? Niçin? Biz yaşamıyor muyuz? Eğer bugüne kadar çıkan bellibaşh fikir mecmualarmdan hiç biri sağ kalmamışlarıa bunun aebebini karilerden ziyade kendilerinde aramak lâzımdır. Bizde şimdiye kadar, bütün yazı ve teknik şartlarile mükemmel bir mecraua çıkmıs değildir. Bunlar bir kaç kısma ayrılabilirler: Ya iki üç arkadas bir araya gelir, para kazanmak ve edebiyat yapmak ihtiyacile, ufacık bir sermayeyi kâğıt ve mürek kep haline getirirler. Bu mecmuala rm ilk nüshalarında, beş altı rica ve minnetten sonra bir defa vazısı alınmış maruf iki imza, hiç bir sistemle alâkası olmıyan bir sürü yazı, nesir nazım, hikâye ve makale bulunur.Ya Tavuklara ve keçiiere dair Horozun sesi Mademki bugün tavuklardan söz açıldı. Devam edelim. Bizim kom • şunun susmak bilmiyen geveze ve cırlak keçilerinden başka bir de horozu var. Bu horoz ya boğaz olmuş, yahut ta nezleye tutulmuş olacak ki hiç sesi çıkmıyor. Fakat hayvan gene bağırmaktan vaz geçmiyor. Uzak lardan Denizli'li ırktaşlarmın bü lentavaz ile gazel okur gibi uzun uzun bağırdıklarını duydukça o da aşka gelerek cevap vermek iatiyor. Fakat boğazından boğuk ve kısık bir feryattan başka bir şey çıkmıyor, ben, öncrleri bu horoz a kızıyordum. Sesinin çıkmadığını iştimiyor mu? diyordum. Fakat sonra kızmaktan vaz geçtim: Nice ya maddeten veya manen kısık ve çirkin sesli insanlar vardır ki, seslerinin boğukluğunu ve çirkinliğini farketmezler, bağırır durur, herkesi iz'aç ederler. Eşrefi mahlukat olan insan kendi kusurlarmı görmez, göremezken kus beyinli horoz dan bunu beklemek elbette doğru değildi. Onun içiı» hwi|nnun horozu boğuk boğuk bağırmağa çalıştıkça hayvancağızı noş görüvori'm Kital Harbin 18 (A.A.) Bir takım âsiler îraç şe'hrinde 35 Japonya'lıyı ütdürmuslerdir. Asiler, Cuchun'a doğru, çekilmezden evvel şehri ateşe vermişlerdir. Kurtulanlar ne söylüyorlar? tstilâ siyaaeti! Londra 18 (A.A.) Manchester Guardian gazetesi, başmakalesini uzak sark vakayiinde tahsis etmiş oIup pek bedbinane mütalealar serdeylemektedir. Bu gazete, Japon militarizminin harpcuyane olan mahiyetini ve Ce • miyeti Akvamm sulhcuyane tekliflerine karşı göstermekte olduğu alâ • kasızlığı ehemmiyetle kaydetmektedir. Âyin davası Manisa'daki muhakeme devam ediyor Manisa 15 Bektaşi ayini maznunlarının muhakemesine devam edilerek şahitlerden polis komiseri Nail Bey dinlenmiştir. Nail Bey İzmir'den gelen bir bektaşi babasının Sait Ali Beyle beraber Tevfik Beyin evinde toplanarak ayin yaptıkları tesbit edildikten sonra bu vaziyeti de aynen gördüklerini, avuçta rakılar içilirken söylenen gazele hanımlar dan birinin (yetiş imdadıma Mürtaza medet ya Ali!) diye bağırdığını söyliyerek demistir ki: * Bu hal bir ayin hissi veriyordu. Tevfik Beyle Remziye H. zaten bektaşidir.» Polis Ali Galip Ef. de ayni ifadeyi vermiş ve muhakeme bir hazirana kalmıştır. Yeni Japon kabinesi Tokio 18 (A.A.) Muhafazakâr fırka> ezcümle çiftçilerin yüklerinin tahfifi için rüsum tarhı sistemini ve çiftçilerle perakende satıciların aktettikleri borçlar üzerine morator yom vazıni ihtiva eden nasyonalist fırkası programını kabul ettiği takdirde, nasyonaliıtlerin tnukai ka • binesinde dahiliye nazırı olan (muhafazakâr) M. Seyukai'in riyasetinde bir kabine teşkiline simdi muvafakat etmeleri mümkündür. Müddet uzatıldı Hangi dövizler hüku mete bildirilecek ? Ankara 17 5 numaralı kararname mucibince döviz bejtinnameleri için tayin edilen 15 günlük müddet 16 mayıstan itibaren 15 gün temdit edilmiştir. Bu muamelâta dair hazırlanan izahname bu* gönlerde He^eti Vekileden çıkacaktır. Sermayesi ecnebi parası olan ban kalar yalnız memleket dahilindeki eş • hasın mevduatını bildireceklerdir. Muvakkaten gelenler bundan müstesnadır. întihar haberleri Kanun maddesi tadil edildi Ankara 18 (Telefonla) Ad liye ve Dahüiye Encümenleri bugün müştereken toplanarak Hakkı Tarık Beyin intiharlar hakkındaki tefsir fıkrasını müzakere etti. Neticede yeni bir madde tesbit olundu. Buna göre ecnebi memleketlevde olsun, d'ahilde olsun intihar vak'alarının yazılması mahallin en büyük zabıta memurlarından ahnacak müsaade ile olur. Bir gazetenin alacağı müsaade diğer gazetelerin bunu yaz ması için kâfidir. İntihar veya inti hara teşebbüs edenlerin resimlerinin gazeteye derci memnudur. Maddedeki ağır hapis ve ağır ce Gorguloff ağlıyor Paris 18 (A.A.) M. Doumer'in katili Gorguloff, dün öğleden sonra yeniden isticvap edilmiş ve evvelki beyanatını tekrar ederek Sovyet'lere karşı harbetmek istemiyen Fransa'dan intikam alraak için yalnızbaşına hareket etmiş olduğunu teyit etmiş tir. Katil, bavulunda bulunan yeşil bayrak kendisine gösterilince şaşır • mış ve ağlamağa başlamıştır. Ruhi yat mütehasııslarınm müşahedelerine tevessül edebilmelerini teminen cumartesiden evvel hiç bîr isticvap yapılması ihtimali olmadığı zannedili yor. da yuvarlakça mantar şeklinde bir seyahat şapkası vardı ki, çocuklar gibi kesilmiş olan beyaz saçlarını kapatmıyordu. Orta boyu, zayıf hali, yol yor gunluğu, keskin bir sesle terennüm eder gibi söylediği rusça ile göze çarpıyordu . Litvinof nihayet ikisini bir ara baya yerleştirdi, kend'si de karşılarına geçip oturdu. Atlara kırbaç ınerken, delikanlının üzerine de sualler yağıyordu. Evvelâ yeniden birbirinin ellerini sıktılar, güldüler, cemileler yaptılar. Litvinof bir nefes aldı. İlk an pek fena geçmemişti. Tatyana h;ç bir şey farketmemiş, hiç bir şaskınlık göstermemişti. Hep mes'ut ve mutmain nazar • larla bakıyor, nazenin bir eda ile kızarıyor, büyük bir hulus ile gülümsiyordu. Litvinof'un içinde bir merak koptu; gizlice, kaçamak suretile değil; kızın üzerine gozlerini apaşikâr tes Mısır kredi Fonsiye Kahire 18 (A.A.) Yüzde 3 faiz ve ikramiyeli Misır Kredi Fonsiye tahvillerinin 17 mayıs 932 tarihlî keşidesinde: 1886 senesi tahvillerinden 350707 numaralı tahvil 50,000, 1903 senesi tahvillerir'l^n 623521 numaralı tahvil 50,000, 1911 senesi tahvillerin • den 84,290 numaralı tahvil 50,000 frank kazanmışlardır. Rus maslâhatgüzarı Bir çay ziyafeti verdi Ankara 18 (Telefonla) Rus maslâhatgüzarı Yoldaş Astahref bugün saat 5 te, Rusya'dan gelen heyetimiz şerefine sefarethanede bir çay ziyafeti verdi. Ziyafette İsmet Paşa ve vekiller, Ha • riciye ve hükumet erkânı ve gazeteciler hazır bulundular. almak, vermek, eşyalarını çıkart mak, araba tutmak gibi şeylere ve • rerek bir çok hareketlerde bulunrfu. Etraf gürültülerle dolu idi. O, bu müz'iç gürültüler sayesinde bir rahat duyuyordu. Tatyana biraz açılmıştı. Dudaklarına hep o güzel tebessüm revnak veriyor ve bu halde onun hummalı hareketlerinin nihayet bulmasını bekliyordu. Markovna bilâkis meydanda duramıyordu. O daha Bat'a geldiğine inanmıyor, birden: Tatyana! Şemsiyelerinfiz, şemsiyelerimiz nerede kaldı? Diye bağırıyordu. Şemsiyeler kendi kolunun altında idi. Yolda, Haydelberg ile Bat arasında tanıdığı bir madamla vedalaşması da bir türlü bitmiyordu. Bu madam tanıdığımız di kolunun altında idi. Yold%, Haydelberg'e Gubaref'i selâmlamıya gitmis, bazı talimat alarak dönüyordu. Markovna'mn başı oldukça garip alacah bir atkı ile örtülüydü. Basın Kira ile gaz tesisatı Be^cclu Havagszi Şirketi, gaz isti • malinin temin ettiği fevaidin herkese teşmili için trayet cüz'î bir kira ile kendi hesabına gaz tesisatı yapmaktadır. zayi naktî bu madde He tahfif e dilmistir. Eski maddeye göre mahkum onların cezaları da affedilecektir. Moskova Sefirimize Ameliyat yapıldı Moskova 18 (Hususî muhabirimiz den) Sefirimiz Hüseyin Ragıp Beye kulağından hafif bir ameliyat yapıldı. Ameliyat muvaffakiyetli olmuştur. Hastanın sıhhî vaziyeti iyidir. CUMHURtYET'in tefrikosı7~4B DUMAN Muharriri /. Turgeniyef Mütercimi Haydar Rifcıt Nihayet uzun bir ıslık aksetti ve Iokomotifin yavaşlana yavaşlana yaklaftığı görüldü. Bekliyen kalabaIık harekete geldi. O, bir mahkum gibi, sendeliyerek ileriledi. Artık, vagondaki hanımların şapkaları, simaları seçiliyordu; bir pencered'en beyaz bir mendil sallanıyordu, bu teyze Markovna idi. Olan olmuştu: Birbirlerini görmüşler, farketmiş • Ierdi. Katar durdu. Litvinof kosarak kapılarını açtı. Tatyana teyzesinin yanında ayakta idi. Dudaklarında saf ve berrak bir tebessümle elini u zattı. Litvinof inmelerine yardım etti, ve adi, sebkü rabıttan âri bir kaç cümle tarfetti ve kendini biletlerini bit ederek bakmak istedi. O ane kadar gözlerine bir hükmü geçmemiş, kat'î bir kumanda verememişti. Derakap ruhunu gayri ihtiyarî bir şefkat ve rikkat kapladı... Bu samimî, nezih simanın o derece sakin ifade si acı bir vicdan azabı verdi. tçinden şunlar geçti: Zavallı genç kız! Buralara geldin. Seni ne kadar beklemiş ve muhabbetlerle dolu ne büyük bir iştiyak ile davet etmiştim... Sen ki, seninle ömrüm old'ukça beraber yaşamak istiyordu. Bana inandın, geldin. Halbuki ben .. ben... Başını iğdi. Fakat Markovna onu hayalâta dalmağa bırakmadı, suallere boğdu: Şu bir çok sütunlu bina nedir?.. Burada kumar nerede oy narlar? Acaba şu kim? Tatyana, Tatyana, hele şu etekliğe bak! Şu kadın da kim? Burada bir çok Paris'li kadınlar olmalı? Aman yarabbi, ne şapka? Paris'te imiş gibi, insan burada da her şey bulabiiir mi? sonra geleceğini söyliyerek odasına Fakat galiba her şey ates pahasına çekildi. Odasına girmesile beraber olmalı? Ah, yolda ne zeki, ne yükbir an içün nefsini kurtardısn fü • sek, bir kad'ınla dost oldum; ta nıyorsunuz, Suhançikof, sizi gene sunlu cazibe yeniden tesir ini yaptı. büyük bir Rus mütefekkirinin evinde Bir gün evvelindenberi bu odanın görmüş? Vadetti, gelip bizi bula havasının her zerresine kadar, bu • cak. Bütün şu asılzade denilen masrada her şey Onun saltaaati altına, karalara ne okuyor! Harika bir kaonun kalemrevine geçmişti. Burada dın! Şu kır bıyıklı efendinin hali hâkim olan o idi. Burada her şey onedir? Sakın Prusya Kralı olmasın? nun mutlak kemaline dair kasideler, Tatyana, bak, bak, Prusya Kralı ola fahriyeler tertil ediyordu. Litvinof cak!... Değil mi? Ay değil mi? Feartık bir esirden başka bir fey ol lemenk elçisi mi? Ay dumuyorum, madığını yeniden duydu. İrenin menşu arabların gürültüsünden aman dilini göğsünd'en çıkardı, dudaklayok ki... Aman ne güzel ağaçlar!... rına götürdü, damarlarında rakik Kız gibi ağaçlar!. . bir zehir dolaşır gibi, çok acı hatı Evet teyze, çok mükemmel. Bu ralar içinde kaldı; anladı ki, artık rada her şey yeşil, her şeyde bir seçme ve karar devri geçmişti; ar neş'e var! Öyle değil mi Litvinof? tık rücu imkânı kalmamıştı. Tat • O dişlerinin arasından cevap veryana'yı gördüğü zaman duyduğu edi: lim teessürler, ateşe tutulmuş kar Evet, pek ferah bir yerdir! lar gibi eridi; nedamet sustu; e kadar tam bir suretle tustu ki, Kİnrfe Araba otelin önüne yanastı. Lit • ki bütün ihtilâller dindi. vinof kadınları kendilerine tahsis Mabadi var, olunan daireye ffötürdü. Bir »aat

Bu sayıdan diğer sayfalar: