1 Mayıs 1933 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

1 Mayıs 1933 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 Mayjs 1<>33 Tertip eden Koprüluzade Mehmet Fuat MİLLİ KÜLTÜR S AHİFESİ 1314 üncü asırlarda 2 3 bir möddet Ayasofya'da patriyarh ; metinde oldu. Merhum mağfur Saru Saltuk anı patriyarhtan dilek ettü . Patriyarha San Saltuğun vilâyeti malum olmustu. Sultanuı kardeşini sözün sımayup (kmnayıp) Saru Saltuk katma gönder di. Bir mSddet dahi Saru Saltuk hizmetrâde tecdidi islâm kdıp hırka giydi. San Saltuk ol emaneti ki Kutbülevliyai v« • elmuhakkdcin zübdei al Talıa ve Yasin Aksehir'de Seydi Mahmut Hay • ran rahmetullah San Saltuk çobanken Seydi Mahmut an a uğrayu gelüp yo ğurtla bir lokma ağzma vermişti. Ol lokma bir bakla miktan bez gibi olup damağına yapısup durordu. San Sal tuğ'a kusmak vaki olmuştu, ol kusun tuyu yedi. Sarı Saltuk anı Baragum (Barak: Köpek demektir) diyüp ohşadı ve SuHaniye tarahna (Tebriz civa rmda, tlhanilerin yaptnrdığı şehirdir) gönderdi. Barak Çelebmin ziyareti şimdi Snltaniye'dedir ve Barakiler. amn müritleridir. * * * San Saltuk Barak Baba meseleleri, umumiyetle Anadolu din tarihinin gayet mühim meseleleridir ki burada onlardan bahsetmek bizi çok uzaklara, asıl bahsimizin dışına götürür. Yalnız • tkinci Murat devrindeki Anadolu edebî diline güzel bir örnek olan yukariki parça bize gösteriyor ki, San Saltuk ve maiyetindeki Türk'leT Kınm'da kalmryarak tekrar Dobruca'ya dönmüflerdir. Eski tarihlerimizden başlıca Münecchnbaşı (Camiüddüvel) atlı mühim eserinde Selçuknamenin bu husustaki ifadelerinden »tifade etmiş ve takribî olarak vak'alann senelerini de göstermistrr. Ona göre San Saltuğ'un Kmm'dan Dobruca'ya dönmeai takribî olarak 680 (hiçrî) yıllanndadır. *, Selçukname ve ondan alarak Cami üddüvel, San Saltuğ'un ölümünden ve Anadolu Selçuk devletinin inkırazın dan sonra, bu Dobruca Oğuz'lannın da yerlerinde rahat edemiyerek, reisleri olan Eçe Halil ile birlikte Karesi memleketine döndüklerini ve bunun Karesi beyi «Kara tsa» bey zamanmda oldu • ğunu söylüyorlar. Bu dönüş meselesi hakkmda vaktile bir makalemde izahat vermiş ve bu husustaki bazı yanlıslık lan düzeltmege çalışmıştım (Türkiyat Mecmuasj, 1928. C. 2, S. 3 4 ) . Orada da söylemiş olduğum gibi, Eçe Halil kumandasında dönen bu Oguzlar, Dobruca Oğuz'lannın ancak pek ehemmi yetsiz bir kısmıdır. Nitekim Balasçef te yukanda bahsettiğimiz risalesinde bu hususta diyor ki: «Bu OğuzSelçuk Türk'lerine, Dobruca'daki hâkimiyetlerini ve bu kıt'anın tabiî zenginliğini bıraktıracak hiç bir sebep yoktu. Çünkü, malum olduğu üzere, orada türkçe konuşan ırktaşlan nı yani UzKoman'lan bulmuşlardı ve bunlar da kendilerine kanşmak suretile kuvvetlerini arttırmışlardı. Bu Komanlar, vaktile Cengiz çocuklannm ordularından kaçarak buralara gelen rrktaşla nnın iştirakile büsbütün çoğalmışlardı. Hele Berke Hanm torunu Nogay Han, bu Dobruca Oğuz'lanntn en büyük harnisi idi...> Şimali Şarkî Bulgaristan'daki Tiirkler ve Türk lehceleri hakkındaki fikir lerini vaktile gene bu sahifelerde anlatmış olduğumuz Profesör Kovraılski'nin de bizim ve Balasçef in vaktile ileri sürmüş olduğumuz bu fikirlere. yani San Saltuk Oğuz'larının en büyük kısmınm mat ile, elde mevcut fütüvvetname nüshalannın mündericatı arasında bazı mukayeseler yapıyor. Risalemn nihayetindeki küçük bir kayh, Gülsehri'ye ait bv yazmanm Profesör Ritter tarafından Fatih kütüphanesinde bulunduğunu bildirtyor (2557 numaradır). En sonda arap harflerile Gülsehri mesnevisinin 325 beyituk bir faksimilesi vardır. Gülsehri gibi büyük bir Anadolu şairinin, Ahi Evren'in halifesi olmak itibarile Anadolu Ahileri arasmda yüksek mevkii olan bir sofunun fütüvvet hakkmdaki bu mesnevisini neşretmekle Dr. Taeschner kültür tarihimize yeni bir hizmette bulunmuş oluyor. Yalnız, Gülşehri hakkmdaki bu risalede etrafile gösterilmiş olan bibüyografyayı tamamlamak içm, bir iki küçük noktayı ilâve Her halde tran'da Selçuki'lerin, Maveraünnehir'de Karahan'lılann hâkimi etleri kurulduktan sonra, gerek Hora san'da gerek Irak'ta bir çok Kâşgarlı Türk'lerm kültür hayatına kuvvetle iştirak etmeleri tabiî idi. Selçuk imparatoru Meliksah'm zevcesi olup Kara • hanh'lar sülâlesinden olan Türkân Hatun'un maiyetinde bir çok Kâşgarhlann Irak'a geldikleri malumdur. Karahanhlar devletinin yüksek aristokrasisme mensup olan Mahmud'un da böyle bir sebeple Bağdad'a geldiğini tahmin et • mek, o kadar aykın düsmez. Kâşgarlı Mahmud'un eseri sadece bir Iugat kkabı değil, Türk'lüğe ait emsalsiz bir kültür hazinesidir. Aarapça gayet metin bir üslubamalik olan ve Arap dOini ve edebiyatını pek iyi büdiği anlasılan müellifimiz, kendi tabirince «türkçenin arapça ile koşu atlan gibi j yans edebileceğini» anlatmak için eserini imam Halirin «Kitabülayn» i gibi yazmak istemişse de, uzatmamak için, bu sekli iltizam eylemistir. Yani, lugatIeri alfabe sırasfle yazmış, misal olarak cümieler tertip etmis, her lugata müteallik «hikmet, seci, mesel, siir, recez» gibi seyleri kaydeylemistir; esasen türkçe olmıyan sözlere ehemmiyet vermemiş, erkek kadın adlannm en belli baslı lannı yazmış, müslüman Türk memle • ketlerine ait coğrafî isimlerin meshur lanm, sair Türk memleketlerine ak coğrafî isimlerin de ufak bir kummt toplanushr. Türk lehceleri ve lehcelerin fonetik hususiyetleri, morfolojisi, lugatleri hakkında Mahmud'un eseri uzun uzun tetIdk edilecek bir malumat membaıdır. Fakat bunlardan başka, tarihî ooğrafya, tarih, mitoloji ve foHdor noktalann dan da emsalsiz bbr vesikalar hazinesidir. Eski Türk siirinm, darbı mesellerinin mezbul nümunelermi flıtiva eden bu eserde, yalnız halk şiirleri değil, saray şarrlerinin mahsulleri de mevcuttur; yalnız halk dfli değil, KarahanTılar saraymm yüksek dili de bu kitaptan . öğrenilebilir. Kâsgarh Mahmut, yalnız kendi gorüp isittiği, topladığı maddeleri tesbit ile iktifa etmemis, Barthold'ün hakh mütaleası veçhüe, bizim elimize geçemiyen eski bir takım tarihî eser lerden, bize göre Türk tarihine ve edebiyahna ait eski Türk eserlerinden de istifade etmistir. Son tetknderden anlasıldığma gSre, Mahraut Kasgarî'nm bu emsalsiz kitabı, simdiye kadar zannolunduğu gibi o kadar meçhul kalmamıştır. Mısır'ın meshur Türk müverrihi Ayintapli Bedrettin El Aynî clktülcüman» adh umumî tarihmde Türkier faslmda Mahmud'un e • serinden istifade etmis ve bunu açıkça söylemistir. Mahmud'un Oğuz kabileleri, Türk lehceleri ve uygur harfleri hakkında verdiği malumat Aynî tarafn»dan 8rt3ba« edflmiştir. Elimizdeki basma Divanilugat ile bu eserin mukaye • sesi, Ayni'nin bizim nüshadan biraz farklı bir Divanılugat nüshasmdan istifade etmis olduğunu gösteriyor. Mısırda Kâşgarlı âlim ibni Mehmet tarafından (hicri 764) te telif edilen «Tacüssaadet» atlı eserdeki ban cümleler aynen Divanılugattan almnus olduğu gibi, cEbu Hayyamstn «Kitabülidrak» indeki ban cümlelerde Divanılugat'ın bu müelüfler tarafından her halde görülmüş olduğunu açıkça meydana komakta dır. ••• •• •• • Millî kültürümüzün eski bir âbidesi Divanı lugatüttürk Kâşgarlı Mahmud'un hayatı hakkın da, Divanı Lâgatüttürk'ün muhtelif yerlerinde kendisi tarafından verilen malumat haricinde hemen hiç bir şey buIunamamışhr. tptida M. Hartmann, kitabın ilk cildi çıktıği zaman Millî tetebbüler mecmuasında neşrettiği bir makalede («ayı 4, tstanbul 1331, S. 167170), Divanı Lugatte Mahmud'un hocan olarak gösterilen Kâşgarlı Hüseyin isminde bir âlime dair, «Sem'anî» nin «KitabalEnsap» rada malumat mevcut olduğunu bfldirdi. Sem'anî, Kâşgardan yetişen »limlerden bahsederken, Hü • seyin'den de bahsediyor; ve onun Fazil, zahit bir şeyh olmakla beraber, sikrettiği rivayetlerin, hâdiselerin inanznağa lâyk ohnadığmı söKiyor. Gerek Sem'anî'nin kitabmda, ge • rek diğer tarihi membalardan, o sıra larda Karahan'Iılar devleti sahasınm «n şarki memleketlermde bfle Ulâm flimlerinm yâksek bir inkisaf gösterdiğini anlamak kabil oluyor. Bunu açıkça söyliyen Hartmann, o sıralarda islâmUr arasmda yalnn din ilimlerme kıy met Tcrüdiğini, onun haricindeki bflgilerle uğrasanlara ehemmiyet atfolun • madığmı, ve bunun ber halde bir inhitat alâmeti oldnğunu söylüyor ve yalan yanbş hadis rivayet edenlerin isimleri biyografik eserlerde tesbit edüdiği halde Mahmut Kâsgarî gibi bir adamdan bahsolunmamasım buna isnat ediyor. Nkekira o devre ak tarihî membalar, Kutadgu Büig sahibi Yusuf Has Hacip hakkmda da hiç malumat vennezler. Şa halde Kâşgarh Mahmut hakkm3a, ancak dianılAgatürtürk'ten çıka • nlabflecek malumat ile iktifaya mecbur kalacağiz. Mahnud'un babası, kendi rivayetme göre, Barsgan'Iı imiş (C.3, S. 3 1 2 ) . Meshur Türk padisahı Gaz neli Mahmud'un babası Sevük Tegin'in Isıg Gol civanndaki bu Barsgan « yahot Banhan • şehrinden olduğunu Oâveten kaydedelim. Gene müellifin diğer ban ifadeleri, onun yüksek aristokrasiye menaup olduğuna, hatta, bdIrf de Karahan'Mar ailesme de yabancı PMihmmadığmı göstermektedir. Meselâ (C 1, S. 102) de kendi ecdadınm Oguzlar tarafmdan bu lehcede e yerine h kuüanıldığı îçin hemirler diye ta • nıldığmı ve bonun emirler demek olduğtrau söyluyor. Acaba onun ecdadı elan Karahan'h beyleri Oguzlar'la meskun vüâyetleri mi idare ediyorlardı? Yoksa, onlann kumandalarmdaki ordular daha ziyade OğuzMardan nn teşekkul ediyordu? Kitapta bunu halledecek hiç bir ipucu bulamıyoruz. Gene Mahmut, bnrada, babasınm (yahut ceddinin) THrk Slkelerini Saman Oğullanndan zapteden Emir Beherkin olduğu • nu toylüyor. Maaraafih profesör Barthold, bu kaydin müellifm şahsma ah ohnaytp, daha yukanda «Nizamettin Doğantekm kendi pederi ağzmdan naklediyordu» suretinde zikrettiği meha xe yani Doğan Tekin'e ait bir söz olabüecegini fleri sürüyor. Mahmut, ken disinin maiyetmde bulunduğu Kmk isminde bir Emir'den de bahsetmektedir. Her halde bu kayitlerden Mahmu d'un Karahanh'lar ailesinden değüse bfle, o aflenin etrafmdaki yüksek Türk aristokrasisme mensup olduğu anlaşı hyor. Kitabmın başmda Nesebce Türk'lerin en ileri gelenlerinden olduğunu söylemesi de bunu teyit ebnektedir. Mahmud'un gene orada en iyi sflâh Imuananlardan olduğunu söylemesi, kitabmda Karahan'Iılar sülâlesine mensup ban fonr""»» adamlardan rivayetler nakletmesi, sonra, eserinde cenk şiirlerine, askeri ıshlahlara, ve Kara han'hlann devlet teşkilâtına ve saray âdetlerine dair malumat vermen de buna bir delildir. Belki de bunlardan, müellifîmîzin Karahan'lılann askerî hiz metlerinde bulunduğu neticesi de çıkanlabifir. Kâşgark Mahmut, kendisinin Bağ dad*a ne gibi sebeplerie, niçm ve ne zaman geidiğmi söylemiyor. Yalnız, Türk sahralannda seyahat ettiğini, türlü türlü lefacelerini, âdetlerini öğrendiğini, Tarun, tle, Çu, Sirderya havzalarmdaki Türk sehirlerhti bizzat gördüğünü, muhtelif sehirler ve kabileler halkmın teliffuz farklarmı, Iugat hususundaki ban aynhklarmı bDdiğini anlatıyor. Her halde Mahmut Bağdad'a geldiği zaman fcütün bonlan öğrenmiş, tesbit etmiş, yani yaşı oldukça ilerlemişti. Arap diImi o kadar mükemmel surette yazabümek kudretini ve islâm ilimlerini de her halde Türk ellerinde iken, Karahan'hlar devrinin müslüman Türk âlimlerinden almıs okcakfar. Bu cihet, Hart • mann'ın itiraf ettiği gibi Kâşgar ve Barsgan sahalannm medeniyetçe çok üerle, mis olduğuna bir delildir. Mahmud'un Bağdad'a gelmesmm başlıca sebeplerini, o devir islâm tarininin umumî fartlannda aramalıdır. Dobruca'da Oguzlar burada kalmıs olmalan fikrine içtirak ettiğini ilâve edelim. Hemen sunu da ilâve edeyim: Ne Balasçef benim ma kalemi, ne de Kowalski onun makalesini görmüştür Biribirinden habersiz üç kişinin ayrı ayn sebeplerle ayni neticeye varmış olmalan, elbette, elde edilen neticenin kuvvetini gösterebilir. Dobruca'ya verilen bu isim, malumdur ki ancak 15 inci asırda meydana çtkmifbr. Umumiyetle kabul edilen ve İslâm Ansiklopedisine bu maddeyi çok , sathî bir surette yazan Cl. Huart tarafından da tekrar edilen fikre göre, bu isım, orada 1 4 üncü asırda hâkim olan Dobrotiç atlı bir prensin isminden a hnmıştır. Umumiyetle bir Bulgar prensi olarak kabul edilen bu mühim tarih! sansiyetin bir Bulgar prensi değil, galiba anası Bulgar olduğu için bu ismi almış hıristiyan bir Türk hükümdan yani Dobruca Oğuzlan'nın reisi olduğu, Balasçef tarafından meydana çıkanlmıstır. 1 4 üncü asiT Balkan tarihinde mühim bir rol oynıyan ve kuvvetli bir donanma yaparak Karadeniz'de mühim hareketlerde bulunan bu Türk hiiküm dan, Dobruca Oğuz devletinin tarihinde büyük bir mevki rutar. Yukanda Seyit Lokman'dan nakletmi? olduğumuz parçalar, Dobruca O ğuz'lannm tarihi için mühim olmakla beraber, tamamile doğru değildir. Bi • zans tarihçilerinin yazılarile karsilas tını#*a. ondaki bazı rivayetlerin tamamiU esasmz olduğu anlaşılır. Simdiye kadar bu meselelerle uğraşan Garp âlimleri, Lagus'un terrümesi ve daha ewel Hammer'in meşKur Osmanlı tarihi sayesinde ondan istifade etmişlerdir. Fakat Seyit Lokman'ın risalesinde bulunmayıp Yazıcı oğlu Selçumnamesinde ve Camiüddüvel'de bulunan çok mühim malumat, bugüne kadar Avrupa âlimlerine meçhul kakruatn. Balasçef, Bizana memba • lanndan ve Hamrrier'in tarihi de dahil olmak üzere muhtelif Garp eserlerindea istifade etmişse de, islâm ve Türk membalarına vakif olmadığı için, tetkikinin < ktsmı tamamlanmağa ve bazı noktalardan düzeltilmeğe muhtaçtır. Biz bu ktsa makaiemizle, sadece millî tarihimi zin simdiye kadar memleketimizde çok meçhul kalmıs bir köşesini biraz aydmlatmak, daha doğrusu, bunun ehemmiyetine kısaca isaret etmek istedik. Makalemizi bitirmek için, Balasçef in ba Dobruca Oğuz devleti hakkmdaki umumî mütalealannı tekrar edelim: San Saltuğ'un halefleri istiklâllerina sahip idiler. Tırnova Bulgar krallarile. Bizans imparatorlarile, Tuna kıyılanndaki Türk'lerle, Tatar Hanlarile, Venedik'liler ve Cineviz'lerle ticaret muahedeleri yapmışlardır; Şiltberger, Karadeniz'in GaTp kıyılarından bahsederken, oralarda üç krallığın mevcut olduğu * nu söyluyor ki, bunlann üçüncüsü Oğuz devletidir: Merkezi Kaliakra (KaliAkra) olan bu devlet, Tuna'nin denize döküldii^ü yerden Balkan burnuna kadar sahillere ve Balkan'm dağlık yerlerine hukmediyordu. Her halde bu Selçuk devri Oğuz'lannm Dobruca'daki dev leti 1263 (Milâdî) tarihinde sekizmci Mihael Paleologos'un yardımile KaTadeniz'in Garp kıyısmda kurulmuş miista kil bir devlettrr; buradaki hınstiyan TiİTk'ler de yüz otuz sene yani müstakil yaşadıL'lan kadar tstanbul patrikhanesine tubi idiler... ^M«Köprülüzade AnadoTa Tttrk »a n*a« alrfdeTertndenı Beysehlr'd« Bçrefoğlu ca.m1«1n<n meçhur menberl Halk türkülerimiz [ Yeni İdtaplar 1 17 18 inci aaırlardan ... Tnrkaler 1 ; Hasretinle beni hasta eyledin Halimi sormağa kız sen mi geldiü Gonlümün arzusu bağı bostanı Turuncu koynunda kız sen mi geldin Baçımın ucunda oturan mısın Serimi sevdaya yetiren misin Agır salacamı götüren misin Namazım kılmağa kız sen mi geldin Karadır kaşların hindidir hindi Aslı huri ama biı melek kendi Bir sucağız ver ciğerciğim yandı Ağustos ayında kız sen mi geldin Felek ecel şerbetini içirdi Can çıkb bedenden göçün göçürdü Egnime yakasız gömlek biçildi Kefenim sarmağa kız sen mi geldin Dr. Franz Taeschner, Da» ¥utuvvetkapitel in Gülsehri» altos manischer bearbeitung von Attârs Mantık ut Tayr, Berlm 1932. Prusya tlhnler Akademisinin fflolojitarih subesi zabıtlanndan çıkanlarak aynca bastınlan bu yirmi sahifelik küçük risale, Münster Unhrershesi profe sörlerinden Dr. Taeschner tarafmdan yazılmışhr. Osmanb'lar da coğrafya 3mmin mkiyf"m ve Anadolu yoüarma ait ban makaleleri türkçeye de tercüme edilen bu aziz meslektaşmıtz, son senelerde, Anadolu'daki Abiler teskilâb hakkmda muhtelif makaleler nesretmektedir. Bütün islâm dünyastndaki fütuvvet teşküâtüe yakından bağlı olan bu mesele, Anadolu tarihi için çok ehem • miyetlidir. Yalmz siyasî Urifa değil, din tarihi, fikirler tarihi, iktısat tarihi, bir kelime ile kültür tarihi noktasından, bunun büyük bir kıymeti vardır. Hatta, Anadolu'da Osmanlı devletinin kuru lusu meselesinin bu Ahiler teskilâ • tfle çok sıkı münasebeti olduğunu 1922 de «Anadolu'da islâmiyet» ismile yazdığım bir makalede biraz izah etmistim; islâm ansiklopedisinde Osmanlı devleti hakkındaki maddeyi yazan Doktor Kramers bunu aynen kabul ederek makalesine geçirmistir. tşte bütün bu sebeplerden dolayı, Doktor Taeschner'in bu yeni risalesmi de büyük bir alâka ile karşılıyoruz. Selçuk devrinin sonlannda yetişen büyük Anadolu Türk sairi Gülsehri, Feridettin Attar'm Mantıkuttayrmı muhtelif membalardan ve bilhassa «Mesnevi» den aldığı hikâyelerle, zamanına ait bir çok hasbüudler ve sikâyetlerle, nasihatlerle tevsi ederek büyük bir mesnevi yaz mıebr. (717 Hicri) de yazıknış olan bu mükemmel eserden baska, aynca bir takmı şiirleri de eUmtzde bulunan bu büyük sairden ve eserlerinden ilk defa bahsetmek şerefi, bu sahrlan yazana nasip olmuştu. 1919 da «Türk edebiyatmda ilk mutasavvıflar» atlı kiubımızda Gülşehri'den ve eserlerinden bahsetmis ve onun büyük mesnevismde fütüvvete ait bir bahis bulunduğunu söylemiştik. 1931 de profesör Teaschner, bu büyük şairin manzum bir risalesmi almanca terciimesüe neşretti: Anadolu'nun meshur velisi Ahi Evren'in kerametleri hakkındaki bu küçük mesnevi, Gülşehri'nin Ahi Evren halifesi olduğunu meydana çıkardı. İşte Taeschner'in bu yeni risalesi, Gülşehri'nin büyük mesnevisinde fütüvvet ve Ahiler hakkındaki mühtm fasla aittir. îptida sairden ve eserinin 3ci nösha smdan bahseden muharrir, kitabın muhteviyata, imlâsı, bazı dil husosiyetleri hakkmda malumat verdikten sonra, fntüvvet hakkındaki faslın bir parçasınm transkripsyonunu ve almanca tercümesini veriyor; İki nüsha arasmdaki farklan gösteriyor. Sonra, burada verilen malu 2 Canım ne kaçaram benden Adam yiyici degiliz Şeftaliden paç alınz r Cana kıyıcı değiHz ^ ı, . " ' • Dermedim hüsnün güliinden Yandım ağyann dilinden Aynlm?ni ^ r n •>*r>lundan Yüze gülücü değiliz . • • • Hey kara gözKı giızelım Gel güÜstanda gezelim Gönlün olmazsa a zalim Güçle alıcı değiliz Sanma ki bizi naşiyiz H«r âşıkın dert eşiyiz Biz bir misafir kişiyiz Divaıulugat'ın meydana çdanan, en Bında kalıcı değiliz fleri gelen Avrupa türkiyatcılannm da 3 itiraf ettikleri gibi, türkoloji tetkikleri Sevdiğim bir yana ağam bir yana için âdeta yeni bir merhale olmuş, bu Ciğer kebap oldu döndü bir yana sahada yeni yeni ufuklar açılmı»tırGüzeller sancağın açmış bir yana Türk kültürünün, bütün menft kanâatlere rağmen, ne kadar zengin ve ne ka Bülbül gülden vazgelirse ben de yarimden dar eski olduğunu bu eser çok parlak Ne bülbül gülden vazgelir ne ben eşimden bir surette meydana çıkardı. Orhon kiSefer yollannda göç katat katar tabelerinin ve Şarkî Türkistan eserleriEşinden ayrılmış tumalar öteT nin meydana çıkmasmdan sonra, türSenin derdin birdir benim beş beter koloji sahas.nda bu kadar mühkn bir malumat hrzinesinin daha ortaya kon Bülbül gülden vazgelirse ben de yanmden ması, elimize çok zengin yeni ma'zeme Ne bülbül gülden vazgelir ne ben eşimden verdi; memleketimizde ve \vrupa'da Ağlasın ağlasın kendi dinlesin' bu yeni malzemeye istinaden epiyce VaTiin zabitime sekva eylesin " seylsr yazıldı ve nihayet profesör drocSuçumu bulsun da hakkımdan gelsin kelmann, Mahmut Kâsgarî'ye istmat Bülbül gülden vazgelirse ben de yanmden ederek yazmış olduğu bir çok k.ymetli makale'erden sonra, bu eoerdeki keli Ne bülbül gülden vazgelir ne ben eşimden melerin alfabe sırasına konmus transkrilugatin Türk UjıKtrünün muhtelif jube pisionunun ve almanca tercümesini de leri 'cib verdiği malzeme, bir çok îtlim1928 de Mittehürkischer Wortschatz lerl düıa uzun zamanlar uğraşhracak ismi aHmda r»«şretti. Türk dili tetkik kadar jengindir. Biz, bugvnkü ve ya remiyetinm bu mi'Lim küHs* hazi tesini rmki turkiyatçıUnmızın ba eser üıerinterciim* ettirmekte olduğunu ve pek de lâvık olduğu ehemmiy<*tle uğrasnayakında meydana çıkaracağını da bü • larmı candan dıleriz; cünkü bu malz.yük bir sevincie cğrendik, 1 'vanı lugatm verdiği malzemeden istifade edfleme türkoloji vadisinde yeni ufuklar rek •n^mleketimiyde ve Avrupa'da yaaçarak büyük te*kiklere esas olabiiir. pılan tftkikleı^pn bahsetmek, ne kaYeter ki sağlam bir usul, geniş bir ihadar ihtısar ediK'se edilsin, başlı basına ta, derin bir itina ile bu millî vazifeyi bir nvkale me/zuu teşkil eder. BUUJ yapmaga hazırlanahm! başka bir fırsata bırakmakla beraber, Köprülüzade son «öz olarak juı.u söyliyelim: Divanı MEHMET FUAT Bhmedi edelim: tkinci Murat devri şakletiudea ömer bm Mezft'in (Hicri 840) ta yazdığı «Mecmaünnezair» de de Gülşehrinin şürlerine tesadüf ohntur (bu eser hakkmda tafsüât icm bakmn: KoproKizade Mehmet Fuat, Dhram türlrii basH ve millî edebiyat cereyanmra flk mü • beşşirleri, htanbul 1928, 6 0 6 1 ) . 14 üncü asnn meşhur Anadohı Türk şahi Şeyh oğlu'nun bkicik nüshast husust kütüphanemize yazmalan aracmda bulunan «Kenzülkübera» ath eseriade d« Gülşehri'nin bazı parçalan vardır. B8tün bunlara ilâve olarak, tskendemaım salubi Ahmedî gibi büyük bir (aira, kendisinden evvelki Türk şairleri ara $ında yalnız Gülsehri'den hürmetle bahsettiğini de söyUyeEm. MEHMET FUAT *:. M. F.

Bu sayıdan diğer sayfalar: