15 Nisan 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

15 Nisan 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

I Venizelosun Yaptıkları Yazan: Sablk Intellices Ser\ıs Şefi Sır Bazil Tomson r Camhuriyet' Tarihten kjrpıntslar j Güzel bir grafik İstanbul hapisanesine girenlerin tasnifi tstanbul Hapisane Sertabibi Zati İstanbul Hapisanesine dair gü • zel bir grafik vücude getirmiştir. Bu grafikte şu malumat vardır: 1929 »enesinde hapisaneye gi renler 1350, 1930 da 2006, 1931 • de 3210, 1932 de 3342, 1933 te 3181, 1934 te 2338 dir. 334 sene sinde hapisaneye girenlerin 2052si erkek, 286 sı kadındır. Bunlardan 865 inin yaşı 25 ten eksiktir. Girenlerin suç itibarile tasnifi şudur: 118 katil, 62 cerh, 627 hırsızlık, 18 fili şeni, ve izalei bikir, 3 ko münizm, 21 şakavet, 150 uyuştu mcu madde, 129 kaçakçı, 1307 adi ve muhtelif auçlar. Mabpuslardan 39 kadın hapisanede çocuk doğurmuştur. Umumî Hapisanede çalışanlar: 162 imalâthanede, 14 matbaada, 130 çorapçı, 2 terzî, 3 marangoz, 5 terlrkci, 1 eskicidir. Hapisanede 76 çorap makinesi çalışmaktadır. Bir senede 381 kisi hapisane hastanesine girmiştir.Bunlardan altısı vefat etmiştir. 934 »enesinde hapisaneye gi • renler arasında 48 frengi vak'ası, 81 verem vardır. 20 kişinin cezası tecil edilmiştir. Şimdiki tstanbul Hapisanesi Uçüncü Ahmed zamanında ya pılmıştır. Evvelâ Mehterhane kışlası olarak kullanılmış, bilâhare 1294 senesinde umumî hapisane yapılmıştır. Bundan evvel ha • pisane olarak Topkapı sarayın • da Kapıarahğı ve Totnruk daire • sile Tersanede ayrı mahaller kul • lanılmıştır. Geçenlerde Ankaradan gelen haberlerde Adliye Vekâletinin U • tanbul Umumî Hapisanesinin ye • rine yeni bir hapisane inşasraı düşünmekte olduğu bildiriliyordu. Hakikaten tstanbul Hapisanesi sıhhî olmadtğı gibi şiddetli bir sar • •mtıya mukavemet edemiyecek kadar da cürüktür. Ayrı höcrelerin azlığından mahpuılar hayatlannı kısmen birlikte geçirmektedirler ki bunun adlî ve içtimai mahzurlan görülrnektedir günün kiytna makine]«rinden çıkan lif lif etlerden çok daha ince kıyilmiş, saç teli gibi uçacak hale konulmus bir balıketi. Harun Reşid bir balığm bu kadar ince doğranmasıni, beyaz bir kd kümesi haline getirilmesini luıumsuz buldu: Kardeşim, dedi, bu ne külfet?.. Zavallı balığuı kılçiklarinı ayiklatmak yetmez miydi ki böyle didim didim didikletmişsiri. Göze hoş gelse bile boş bir emek. tbrahim yerlere kadar igilerek haş • metpenah kardeşini selâmladı ve şu cevabı verdi: Balık eti değfl efendimiz. Bu, bahk dilidir. Bana bin dirheme mal oldu! Harün Reşid, kar deşinin gösterdigi zarafetten çok memnun kaldı, yeni icad olunan yemeği seve seve yedi. Hiç şüphe yok ki o, balık dilinden yapıl ma bu yemeği yerken iki yüz sene ev • velki millî yemek Iistesini, sütle un • dan yapilan regideleri fflân hatirina bile getirmiyordu. Kendinden sonra gelecek hükümdarlann yalnlz mutfak ördekleri için ayda yüzlerce kile arpa sarfedeceklerini ve o hükümdarlarin mutfak takimlannin bir yerden bir yere altı yüz deve 3e taşinacağini da tasavvur edemezdi. Eğer bunları düşü nebilseydi kendinden dört buçuk asir sonra Bağdad tahbna çıkan torununa Helâgunun bir tabak altuı sunup ta: «Ye, bakalim» diye istihza edeceğini defaelkisezerdi. • j Kadı^lık dünyası I•••IIIIIIMII •lllltlllll ••••••••••••••••|t«t «•••••«•• Kuş sütü gibi birşey!.. tslâmdan evvel Arablar çok sade gejinirlerdi. Çoğu sırtmda kısa bir gömlek, yahud astarlı bir entari taşir • dı. Yiin, aba giyenler pek azdı. Don, şalvar ve kaftan bilmezlerdi. Papuç, çizme, kundura, çank gibi şeyler de kullanmazlardı. On binde birinin ayağmda topuksuz nalin bulunurdu, üst tarafı yalmayak gezerdi. Arablarin yemekleri de elbiseleri gibi sade idi. Sütle ekmekten tirid ya • parlardı, gene sütle undan rehide, regide, asîde adlı basit yemekler pişirirlerdi. Yağm kariştığı tek bir yemekle • ri vardı. Buna bekâle derlerdi. Tatlı olarak tanıdıklan da ballı undan ve yağdan yapilan vazîa idi. Hemen ilâve edelün ki bu saydığı • mız yemekler, ancak zengin sofralarmda bulunurdu. FUcara takimı hemen bütiin ömürlerini kertenkele, çekirge, karaböcek, akreb gibi hajarata ye • mekle geçiririerdi. Bunları da bula • miyanlar deve tüyünü taş üzerinde kanla yoğurup kannlarinı doyururlardı. tlk genişleme, büyüme ylUarmda giyme ve yiyip içme sadeliği gene de • vam ettL Çöl çocuklan Mezopotam • yada, Suriyede, tranda, Misirda gördiikleri elbise güzelliğine, yemek bol • luğuna karşı ilkin şaşkmlıktan gelme bir çekingenlik Uşuruslardı. BÖrek yufkasmı yazı için kullanüan çok ince bir deri saniyorlardı. Pişmi» pirinci zehirli birşey sanarak ağizlanna koymuyorlardı. Buna mukabil kâfur de • nilen maddeyi tuz zannederek yalı • yorlar ve o tadı bulamayinca firlatıpatiyorlardı. Elbiseye karşı da muhafazakâr ka • hyorlardı. Muhammedin: «Uzun entarilerle diz kapağıni örten kismindan fazlasi cehenneme aiddir» dediğini unutmuyorlardı, kiyafetlerini değiştir • memekte ısrar ediyorlardı. Bu muhafa» zakârlık otuz sene kadar ancak süre bildi. lran ve Bizans elbisesüe yemekleri birdenbire Arab hayatma hücum etti. Eski «adelik şaçiJacak bir hız i • çinde sönüp gitti. O kua gömlekli çöl çocukları devrin en şik adamları olu > verdi. tçtimaî beyetlerde taklid, yüksek tabakalardan başlar ve halk, o tabakaların gidişine ayak uydurur. Bu giyin me ve yiyip içme değişikliği de ilkin Şam sarayında ve Ümeyye ogullari a rasında yüz gösterdi. Muaviye bir tran Şahinşahi, bir Bizans tmparatonı gibi giyinmeğe başladı. tlk atlas kaftan giyen, ayağina ilk çizme geçiren de o nun valileri oldu. Dünyanın her yerinde kadınm kurtuluşu yakındır GÖrdüğü hak f" Varsm, dün ,aksızlıktan, çek k yanın şurasın Yazan: Şükufe Nihal ü;« da, burasmda tiği acıdan, düş I hâlâ yer yer kadına karsı • tüğü gerilikten kendisini kur • komalar, onu gene evinin dört dutarmak için elele veren dünya van arasına kaptmağa uğraşanlar kadınlığı, önüne geçilmez coskun bulunsun... Tabiatin, düsünmek, çabir sel halinde yol almış, gidiyor... Iışmak, bultnak, yaratmak, zevk Nereye? Yasayışmm, özünün no • almak ve kazancmı aramak için mal hakkı olan güneşleri görme • yarattığı başlarm, kalblerin işle ye!.. O güneşler ki, yüksek, dik, mesi, çarpması durmadıkça bu bükurumlu dağlarla örtülmüştü; ka • yük selin akın ve içîne hapsolduğu dın dört yanını çerçeveleyen bir kauçurumlan aşması da durmıyacakranlık ortasında boğuluyordu... Butır... gün o karanlık uçurumlan milyonlarca gönülde gizlenen gümüş kayKadına karşı koyanların, geride naklar dolduruyor. Bugün bir gü • kalmış insanlar ve çağlar olduğu • müş göl; yarın bir umman olup tenu; tersine olarak yüksek kadınla • pelere ulaşacak!.. rin da büyük adamların var olduğu Bu çarpışmada epeyce yorıUan parlak çağlarda yetiştiğini tarih ve birçok yerlerde hâlâ dileğine eribize göstertniyor mu? şemiyen dünya kadınlarının en mutlusu, «Türk kadını> dır. En nomal hakları yönünden bile birçok tutsaklığa uğrıyan Türk kadınının ziyanını, sevgili cumhuriyetimiz, • ona değeri olan haklarını bu kadar kısa bir çağda vermekle ödemiş oldu. Bugün bizim hiçbir da vamız kalmamıştır; kalsa bile bundan sonrası kolaydır. Bugün, mekteb sıralarından Kamutay kürsüsüne kadar her ünlü yer, bize açık • tır. Türk kadmını hâlâ kafes ardında sanan; Türk evlerinde harem dairelerî düşünen yabancılar şaşa • kalsın. Bizde kadın meselesi artık eskitniş, modasi geçmiş bir meseledir. Bunun için Türk halkının ne kadar göğsü kabarsa yeridir. Bu • gün Türk kadını, Türk erkeği yal • nız kendisi için değil, yurdun eş derdleri için birlikte çalışıyor. Artık ayrı derdler, ayrı kazanclar bitmis; eş derdler, eş gerekler kalmıştır. Dünyanın dört bucağmdan akın akın tstanbula gelen Uluslararası Feminizm kongresi üyeleri, Türk kadınına içlerini çekerek bakacaklar. Biz onlara, yürüdükleri yolda çok yorulmamalarını, Türk kızkardeşlerinin eriştiği haklara kendilerinin de ylıkın çağda erişmelerini dileriz. Atinada, tskenderiyede, ttalya ve Fransada en parlak çağlar, ka • dına değer verilen çağlardır. TUrklerin zaferden zafere koştuğu yüzyıllar, hep kadınm siyasal ve soy • sal haklara sahib olduğu; çocuğile beraber yurdun işlerile de uğraştığı yüzyıllardtr. Fransanın en par lak çağı, en büyük kadmlarm ye • tiştiği On dördüncü Lüi çağıdır. Geri insanlar ve bazı dinler kadını küçültmüşlerdir. Kadına hiç • bir hak vermiyen; (Havva) nin insanın felâketine sebeb oldı^unu söyliyen hıristiyanlıktan önce, kadınm (tanrı) olarak tamndığını görüyoruz. Afrodit, Sibel, Edda, Freya ve eski TUrklerm (Omay) ı buna birer örnektir. Bilgisîz hocalann ve hodbinle • rin kafasile değişmemiş olan ger çek islâm dininin de kadına neka • dar değer verdiğini hepimiz biliriz. Ne olursa olsun, dünyanın her yerinde kadınm kurtuluşu yakuı dir. Kadm da erkek gibi hür bir yaratıktır. Yeryüzünde kimse kimse • nin baskısı altına giremez. Artık kadını hor gören, onu erkeğin bir gölgesi yapan (Kod) lar yazacak Napolyonlar gelmiyecektir. Sühufe Nihal J8 Yunan efkârı umumiyesinin büyük bir kısmı sullı taraftarı idi! General Joffee tarafından bir pıoje hazırlanmış ve Yunanistan muvafık cevab vermediği takdir de bu proje tatbik edilecekmiş. Eğer, Itilâf devletleri tarafın • dan Sırbların yerine Selâniğe gönderilen 150,000 asker tam zama • nında varsaydı, harbin tarihi bu yüzden derin surette değişecekti. Fakat bütücı birinciteşrîn ayı geç tiği halde Selâniğe 50,000 den fazla muharib gönderilememişti. (Bu mütalea doğru değıldir I 50,000 Ingiliz Franslz vaktinde yani 1915 birinciteşrininde de Selâniğe gönderilseydi gene Sırbistanln mukadder akl beti ve tanh değismiyecekti. Yalnlz Makenzen ordulari, daha fazla uğraşacaklardL Çünkü Itilâf ordulannin 150,000 kişisine mukabil bütiin Bul gar ordusıle en az yuz bın kiçılık Türk ordusu vardl. Bulgar ordusu, Sırbıs tana karşl Makenzenin emrine verdi ği firkalarlnln bir kismınl da aşağiya çekerek Slrb ordusunun imhaslnı yal nlz Avusturya, Macar ve Alman ordularlna blraklr ve Türk ordusıle bera ber, Ingılız Fransız orduaıle onlara iltıhakı takdirinde Yunan ordusuna karşl pekâlâ mukavemet edebilrrdi. Müteaklben de Slrb ordusunu mağ lub ettıkten sonra, cenuba tevecciıh edecek olan Alman ve Avusturya Macar ordulanle bırlikte Itilâf ve Yunan ordularina taarruz ederdi. Kaldl ki İtiiâf kuvvetleri, daha evvel gelmiş olsavdı, Alman ve Avusturya Macarlar da Slrbistana ve Itilfçllara karyl sevkettikleri kuvvetleri bir mıktar daba artlrabilirlerdi. Üç dört flrkanln daha bu darülharekâta sevki, herhalde, ımkânsız değıldL Nıtekım daha dar zamanlarda Romanyaya karşl böyle yapmlslardl. Cumhuriyet) Fransız ve İngiliz ordulanndan mürekkeb İtiiâf ordusu, düşmanm ileri hareketini durdurm»k için çok uzakta iii. Bu*ünler propaganda cı ile san*ürün günleriydi. Efendi lerinJen emir ve ilham alan ttüâf matbuatı, Yunan ordusunun Al manlarla anlaşarak, Selâniği ve civarındaki Itilâf ordusunu geriden vurmak için ihtiyatta kaldığını yazdılar. Sözde Alman ordusu, ,S'rb hududundaki ttilâf kuvvetle • rine karşı taarruz a geçince Yunan ordusu da arkadan taarruz edecek» ti. Yunan hükumeti, bu iftira.'a karsı, boşubosuna protesto edip duruyordu. Sansür, bu protestoyu boğdu. Herşeye rağmen ikinci de • recede ehemmiyeti haiz bir darül harekât telâkki edilen Selânik cephesi iflâsa mahkumdu. Meğer ki evvelâ, garb cephesinde kat'î ne • ticeli bir zafer kazânmak mümkün ola... Böyle salim fikhler sahibi olması, Itilâf matbuatınm, hep birden SkuIudise hücum ve onu Alman dostu addetmeleri için kâfi geldi. Fran sız kabinesi, müttefikan Yunanis • tandan şu garib talebde bulunma ğa karar vermişti: Yunanistan, La Haye mukavelenamesinin kendi sine tahmil ettiği vazife hilâfma, Yunan hududuna iltica edecek Sırb kıtaatının silâhlannı kat'iyyen al mamağı ve onlan karargâhlara sevketmemeği açıkça tahhüd etmelidirj Yunan hükumeti, müttefik lerin tarafmı iltizam edip etmediğini restnen bildirmelidir. Bu vaziyet karşısmda Itilâf matbuatı tenkidlere, Fransa ve Ingil • terede, efkârı umumiye telâf ve endişe göstermeğe başlamıştı. 28 birinciteşrinde, Alman ve Bulgar ordularının Sırbistanda birleşmek ü • zere oldukları haber ahnmıstı. Bes kıymetli hafta geçirilmişti ve düşman bundan istifade etmişti. Ar • tık, Bulgar ordusunun toplancnası bitmeden baskın şeklinde bir taarruza bel bağlanamazdı. Bu itibarla Selânik seferi, sadece Fransa daki ttilâf cephesini zayıflatmak • tan baska bir işe yaramıs olmuyordu. Selâniğe Itilâf kuvvetleri gönderilmesi, Fransız cephesinden, muhakkak, biraz kıtaat alınması • na sebebiyet vermiş, fakat Selânik seferinin asıl hedefi elde edilememiş, Sırbistanı istilâdan kurtara mamıştı. Makedonyadaki Yunan ordusu nun, Selânikteki Itilâf kuvvetlerini ilerledikleri takdirde, gerilerinden tehdid etmek suretile, harektsizli • ğe mahkum etmeğe yaradığı hak kında dedikodular işitilmeğe baf • Iamıştı. Yunanistan fena vaziyette 1915 ikinciteşrini, Balkan rnem leketleri için tarihin bir dönüm yeri oldu. Bulgar ve Alman kuvvet leri Sırbistanı işgal ederek muzafferane Yunan hududuna doğru yürüyorlar ve önlerine çıkan zayıf Saray kuvvetlerini geriye püskür • tüyorlardı. Bu zatnanda, Yunanis tanın harbe girmesi demek intihar etmesi, harbe girmemesi ise Itilâf devletlerinin husumet ve adavetini kazanması demektiı Yemekte de bu değişiklik kabol e • dilmişti. Artık kertenkele yiyen çöl çocuğu, vazîa tathsile iktifa eden zengin yoktu. Her evde sirkeli et suyüe Fransanın yeni Atina seftri M. yapihp yemeklerin padişahı denilen Guillemin eylulde Yunanistana gelsekbaçlar, en nefis bir helva olan fa miş olup daha ilk görüşmelerinde luzeçler, içi badem ve şekerle dolduruBaşvekil Skuludisi «Sırb ordusu Yulan luzinçler, cevizle yapılan cuz'ablar, nan hududunu geçtiği takdirde ne çeşid çeşid hoşaflar gÖriilüyordu. yapacaksınız?> diye tazyika baş Abbas ogullari elbise işinde EmeviIamıştı. Bu tazyiklar neticesinde leri fersah fersah geçtiler. Hatta bu i sefir, Yunan Basvekilinden niha • şi kanun çerçevesine de soktular. O yet şu itirafı kopartnıştı: aileden gelen ikinci halife Mansur, ka Yunanistan, bitaraf olmak sınun kuvvetini taşiyan bir emirnamesi4 ikinciteşrin 1915 te, ehemmi fatile, nazariyat bakımından La le eski basit «anklann atılarak yerine yetsiz bir mesele neticesinde, Yu Haye mukavelenamesinin ahkâmı • içi çubuklu uzım külâh giyümesini ve nan meclİEİcıde verilen bir itimad • na riayete mecbur olacaktır. iistüne müslin sarık sanlmasinı, eskisızlık reyi üzerine Zayimis istifa Fransiz elçisine bu kadarı kâfi idi. den omuzda taşmilan kılıçlarin bele ya mecbur oldu. Kral, Başvekâlete Hemen Parise telgraf çekerek, Yunansanlmasinı, elbise kumaşinın mutlaka M. Skuludisi intihab etti. O da, 1 • lılarm Sırb ask«rlerinin silâhlannı al siyah renkli olmasmı ilân etmişti. tilâf devletlerine karşı selefinin simak ve onları karargâhlara göndermek Abbas ogullari devrinde Halifrain yasetini değiştirmek istemediğini yanina girebilmek için sevad adı veniyetinde olduğunu bildirdi. Paris matgöstecmek için Zayimis kabinesi • rilen ve iç entarisini örten bir siyah buatile Franslz sansürü, efkârı umu • cübbe giymek mecburiyeti vardl. Halk nin bütiin nazırlannı yerlerinde bımiyeyi zehirliyen gazlerinin musluğu • ta en çok ferace, kaftan, şalvar, sun • raktu Yeni Başvekil, eski an'ane nu sonuna kadar açtılar. Isviçre ile Hove hislerine uyarak Itilâfçılann zalandanm, kendi hududlarmi geçen roü durma, çorab ve çizme giyiyordu. Evlerde kirmuı, san, yeşil renkli kumaşferini şiddetle istiyordu; fakat o da sellâh müfrezelere karşı La Haye muIardan yapilma donlar, şalvarlar, gömKral gibi, Yunanistam muzaffer kavelenamesi ahkâminı tatbik ettik • lekler kullanıliyordu. Kumral saçlan Alman, Avusturya Macar ve Bullerini unutmuş görünüyorlardı. Bu iki zafran, kirmızi saçlari kina, beyaz saçgar ordularının istilâsmdan kırrtardevlete ses çıkarilmamisti; yalnlz Yu lan siyah boya ile boyamak moda idi. manın yegâne çaresi bitarafhkta nanistan, bitaraflık vazifesini yapmak Bazan saç ve sakab beyaz göstermek devam etmek olduğuna kanidi. cür'etinde bulunursa, düsman muameiçin kükürt te kullanirlardı. lesi gorecekti. Yunan efkârı umumiyesinin bü Fakat yemek işinde uluorta israfa gi[Arkası var"] dümişti. Artık o eski sofralartn hatı yük bir kısmı sulh taraftarı idi. rası bile yoktu. Pek çok etli yemekler yapiliyordu, iştfhayi açmak ve kuv vetlendirmek için çeşid çeşid baha • rattan istifade edüiyordu. Hükümdarlar ve zenginler, yemeğe oturduklan vakit bir sürii hekim de sofrada yer alırdı, mevsime göre yapihniş macunlar •unarlardL Seyfüddevle adlı bir beyia sofrasinda daima 24 hekim bulunur • du ve onun iştihası kontrol ediltrdi. Apaçık pisboğazhk demek olan bu yemek bolluğunun alabildiğine ilerle • diği bir sirada Halife Harun Reside biraderi Ibrahim bir ziyafet vermişti. Ibrahim, yalmz bir prens degü, dev • rinin en yüce bir musiki üstadı idi. Onun musiki ile uğraşmağa başladığı günlere kadar Arab şarkılari, eskiden nasil okunuyorsa öyle okunuyordu. Musikiye yenilik girmemiş gibi idi. Ibrahim: «Ben Emir oğlu Emirim. U tediğim gibi şarkı söylerun» dedi, hanendelikte mühim bir değifiklik yaptı ve yaphğını da herkese beğendirdi, Muğlada bir sağlık yu vası Senede binden fazla vatandaşı tedavi eden bu müessese röntgen cihazile de techiz edilecek Yunan kabinesi degişiyor I "Muğla Metrdeket hattanerindeyeni yapıtan röntgen paviyonu Edirnede Tayyare Cemiyetine verilen koyunlar Edirne (Hususî) Bu seneki kurban bayramında Edime köylüleri kurbanlannı canlı olarak Tayyare Cemiyetine vermiş ve böylelikle Tayyara burumumuza karşı büyük bir yardım Tayyare Cemiyetine verilen koyunlar da bulunmuşlardır. Köylülerîmizm Tayyare kurumuna teberrü ettikleri koyunlar şehrimizde merasimle dolaş • tırılmıştır. Bu koyunlardaa Tayyare Cemiyeti 1237 lira elde etmiftir. tşte Harun Reşid, bu san'atkâr kardeşinin evinde yemek yiyecekti, onun sazmı dinliyecekti. Masmetlu misafir, konuk gittiği sarayda kurulu olan süs • lüpüslü, cicilibicüi sofraya oturunca önüne bir tabak konuldu, Içinde balık eti vardı. Fakat nasil balık eti?... Bu Muğla (Hususî) Memleket hİMeden hastalarra naklmd'e görO hastanesi vilâyetin biricik sağlık len tehlike ve mUfkülât bu cihazın müessesesidir. Kadrosunun küçük hastaneye konulmasım elzem ve lüğüne rağmen yaptığı hizmet pek hayati bir 1? haline sokuyordu. büyüktiir. Vilâyetin genis srnırlan Vilâyete geldiğindenberi sağlık içinde ta Fethiyeden Milâsa kadar işlerine büyük alâka gösterem, yevatandaslarm kuduz, frengi den tuni paviyonu da hiçbir tahsisatsız, tunuz da her türlü iç ve dış has hususî bütçeye yük olmadan tami tahklanna dev a aramak için koş • rat ve inşaat fasıllanndan şuurlu tukları hep bu hayırlı müessesedir. : bir ekonomiye riayetle elde ett ği Deve sütünü unutup kuş sütü içme Burada senede yatakta 600 ü geçen para ile memlekete hediye edeıt ğe yeltenenlerin, sade bir tiridden baayakta 1000 kiisur hasta tedavi eValimiz Cevad öztekinin ve U dilmektedir. Son zamanlard'a bütün hk dili yemeğe geçenlerin »onu daima mumî Meclis üyelerinm himmetüe kazaların otomobil gidebilecek yoyıkim ohnuştur. Abbas oğullarinin gö bu mühim noksan da ortadan kal • lile Muğlaya bağlanması, hastane • çüp gitmelerindeki sebebler arasında, dırılmak üzeredir, nin ehemmiyetini bir kat daha ar hiç şüphe yok, mideyi doldurup kafayi Geçen ve bu sene bütçelerine kotırmış, 50 yataklık kadrosu ihtiya • boş birakmak ta vardır!... nan tahsîsatla cihazın alınmasına cın pek az bir kısmına cevab verebilecek vaziyete dü'rnüştür. tesebbüs edilmis, bütçeye röntgea M. Tarhan TAN mütehassısı tahsisatı konmustur. Son senelerde yeni yeni tesisat, Eski Sadırazamlardan Halu Rtfat PaRöntgen mübayaasına bu cihazın inşaat, tamiratla modern tababe şanm kvn ve Şukru Stmavi Paşamn hakıymet ve ehemmiyetini takdV e • rin icab ettirdiği yeniliklere doğru remi Bayan Nuhbeye: den halkımızdan hamiyetli birkaç hızla kosan hastaneye yeni bir paBır müsahabem dolayısıle rahmetîi kişi iki bin küsur liralık teberrüatle viyon daha ilâve edilmiştir. Bu pababamz hakkında gönderdiğmiz tezkiye iştirak etmişlerdir. Getîrtilmest arviyona ida>"e kısmı, röntgen, eczane, mektubunu aldım. Siz bubanızın ne gıbi tık kısa bir zaman ls£ olan röatgeneıerler btraktığtm jundan bundan duy banyo daireleri yerleştirilecektir. muf veya şurada bvrada okumıiisunuz. den dolayı halkımız büyük sevinç Muğlanm, röntgen bulunan Aydın Ben o eserleri yerlerinde gordtim, babcu ve tzmire uzakhğı, röntgene ihtiyaç ve rahatlık duymustur. nıza da bol bol rahmet okudum. Bunun. la beraber fikrimden donmüyorum. Halil Rifat Paşa, çok çalışkan ve iyi işler Ankara 14 (Telefonla) Çekos Tanmmış Fran gören bir vall idi. Hiçbir zaman iyi bir lovak anlaşması fethedilmediğinden Sadırazam olmadı. Onu kendinden da sız âlimlerinden bu anlaşmaya bağlı sayüı listedeki ha beceriksiz Sadırazamlarla mukayese profesör Dumas kontenjanlann bu yeni altı aylık dev etmek doğru değildir. Reşid, Âli, Ftutd dün gece ttal ve Midhat Paşalarla, hatta Mütercim re başı olan 3 mart 935 tarihinden yadan şehrimi • Rüftü Pasa ile karşuaştırtrsanvı bana itibaren yenilenmeti tktısad Vekâletinhak verirsiniz. Bu, bizim gibi bitaraflann ze gelmirtir. den alâkadarlara bîldirilmiştir. Bu anProfesör Du dufüncesidir. Siz gene pederiniz hakktnlaşma feshedilmedikçe kendiliğinden daki kanaatlerinizi değiştirmeyiniz. Ev mas tstanbul üuzatılmış addedileceğinden ilk altı aylâd zitnmetine terettüb eden necabet niversitesinde ilık yeni devre başmda 2 sayüı listeboreu da budur muhterem bayan. k! konferans v»> deki kontenjanlar yenüenecektir. M. T. T. recektâr. "*W. Duma* Profesör Dumas geldi Çekosiovakyadan gelecek emtia

Bu sayıdan diğer sayfalar: