18 Temmuz 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

18 Temmuz 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHUEÎYEÎ 18 Temmuz 1935 KüçUk hikâye Ana kalbi Danunziyodan Evet, evet, dedi. O halde dur; işte Lue da gelıyor.. İhtiyar dereye doğru yürüdü. Koyun dolu bir kayık kancalarla itilerek ilerliyordu. Donna Lauranın gözleri yaşarmıştı. İhtiyar: « Niye ağlıyorsun, Madam? Rahatsız mısın?» diye sordu. Hayır... Birşey değil... Üç arkadaş kıyıda bekliyordu. Yükleri ağırdı. Aralannda konuşuyorlardı. Donna Laura afallamıştı. Gözyaşlan kirpiklerinde parlıyordu. Hiçbir şey anlamıyordu. Neredeydi? Ne yapıyor du? Kayık yanaştı. Koyunları birer bi rer indirdiler. Bu iş bittikten sonra Lue Marino kayığı bağladı. Bahçeye girdi. Bu kırk yaşlarında, uzun boylu bir adamdı. Gözleri kanlı idi.. Geldi, sırada, Donna Lauranın yanma oturdu: «Of, diyordu, Nekadar susadım?» Donna Laura a deta kendinden geçmişti: «İşte bu a dam, onun oğlu idi: Bu adam... Onun oğlu...» Karnı şişkin bir kadm kocasına bir maşraba şarab getirdi. Luc bunu sonuna kadar içtikten sonra: «Haydi gide lim, dedi.» On beş yaşında bir çocuk, ağabeyi sinin yardımile kayıkla kıyı arasına bir kalas attı. Niye binmiyorsun Madam > Donna Laura ihtiyarın arkasmdan kayığa bindi. Niçin biniyordu? Niçin dereyi geçiyordu? Hiç birşey düşün medi; ne yaptığını bilmiyordu. Yalnız aklında birşey vardı: « İşte o adam, onun oğlu idi!» Yavaş yavaş içinde birşeyin söndü ğünü, bittiğini hissetti.. Ruhunda bü yük bir boşluk belirimişti. Artık hiç birşey anlamıyordu? Eşyanın sadanın, onun için bir rüya hali vardı. Kayık kalkmazdan evvel Luenun çocuğu gelerek para istedi. Fakat kadm duymadı. Çocuk, elinde paraları şakırdatarak, daha yüksek sesle söyledi. Kadın baktı, herkes elini cebine gö türüyordu. O da öyle yaptı ve fiatten fazla verdi. Çocuk bozukluğu olmadı ğını söyledi. Kadın şuursuz bir vazi yette omuzlarını silkti. Küçük kayıkçı bütün paraları cebine attı. Dudakia rında alaylı bir tebessüm belirdi. Htrkes güldü.. Birisinin aldatıldığmı gör dükleri zaman köylülerin güldükleri gibi... Kaym hareket etti. Donna Laura, Luenun sade sırtını görüyordu. YoicuIardan biri: «Geldik, dedi.» Herkes inmeğe başladı. Donna Laura ilerliyordu. Ona öyle geliyordu ki her adım atışında toprak çöküyordu. Birdenbire başı döndü, bir ağaca çarparak yuvarlandı. Karşıki sahilde dilenciler bir budalayı soyup suya atmışlar ve kadından para iste mesi için onu taşlıyorlardı. Adamcağız zorla karşıya geçebildi. Bu sırada kadm da kendini biraz top lamış, ayağa kalkıyordu. Karşısında bu mahluku görünce geriledi, haykırarak dereye koştu. Ne yaptığını bili yor muydu? Ölmek mi istiyordu? Kı yıya geldi ve suya düştü. Sular kay naştı, sonra tekrar gene dümdüz ol du... İçiçe daireler uzuyordu. Sonra bunlar da silindi. Diğer sahilden dilenciler bağırdılar: Hey! Lue! Hey! Lue Morino! Lue arkadaşile vak'a yerine geldi. Budala dilenci asıl noktayı gösterebi lirdi.. Fakat yazık ki kaçıp gitmişti. Lue arkadaşına: « Benim kayığa gel, sen kürek çekersin, ben ararım» dedi. Lue kancasile derenin dibini arıyordu. Neye ilişse: «İşte» diyordu. Uzun müddet aradıktan sonra: « Bu sefer buldum, dedi.» Kancaya takılan cesedi yavaş yavaş kaldırdı. Arkadaşı kü rekleri bırakarak: «Yardım edeyim mi?» diye sordu. Lue cevab verdi: Hacet yok Ciul ve gulyagı ürünlerimiz İsparta ve Burdur vüâ yetlerinde nekadar gülyağı yetişiyor? «Türk filozoflarî antolojisi)) hakkında Değerli yazıcımız Bay Turhan Tanın bu addaki kitabım için 15 temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinde yazdığı tenkide önceden teşekkür etmeyi borc bilirim. Turhan Tanın kitabı övmek için söylediği şeyler arasında, iliştiği birkaç noktayı aydmlatmak ihtiyacım duyuyorum: «Türk Filozofları Anto lojisi», 193233 te çıkarmış olduğum «Türk Tefekkürü Tarihi» ni (cild 1 ve 2) tamamlıyan bir kitabdır. İki cildde bitecek olan bu kitabm on formalık birinci cildinde ilk altı forma yalnız Farabi, İbni Sina, Şahabeddin Sühreverdi ve Kınalızadeye ayrılmıştır. Son dört formada ise bazı Türk mutasav vıflarına ve bir iki sahifede siyasal düşünceye aid örnekler vardır. Kitabm kalınlığma göre, en çok kimlere yer verildiği ve siyasal düşüncelere hangi ölçüde dokunulmak istendıği anlaşılır sanırım. 1 Kitabm kabına ve önsözüne bakılırsa birinci cild olduğu görülür. Bundan dolayı bütün Türk düşüncesinin örneklerini bu cildde aramağa lüzum yoktur: Değerli münakkidin kitabda görmesini istediği fılozoflardan hiç değilse bir kısmının ikinci cildde olmıyacağı ne belli? 2 Hâmidi yerine Hamdi dizilme sinin bir tertib yanlışlığı olduğu mey dandadır. Bu gibi sürçmelerin hiç ol maması daha iyi olmakla beraber, büsbütün kaçımlamadığmı Bay Turhan da pekâlâ bilir sanırım. Söz gelimi Celâ leddin Devvanî kendi tenkid yazısında Derrani olmuş. 3 Filozoflarm biyografisi diye konulan parçalar, en kısa şekilde, fikir vermek içindir. Bunlarm hayatları ve kitabları daha etrafh olarak «Türk Tefekkürü Tarihi» nde (cild 1 ve 2) ya zılmıştır. Bu antoloji, henüz üçüncü cildi çıkarılamamış olan o kitabı tamamlıyor. 4 Tarihçilerimize filozof gözile bakılmış değildir. Yalnız j'ukarıda da söylediğim gibi kısaca siyasal düşüncelere aid bazı örnekler almmıştır. Koca Sekbanbaşının Fransız inkılâbmdan bahseden sahifelerini almamakla o başlığı eksik bıraktığımı görüyorum. Ek siklerden bahsetmek ancak kitab ta mamlandıktan sonra yerinde olur. Kitabım için verdiği öğüdlerden dolayı Bay Turhan Tana yeniden teşek kür ederim. HlLMt ZİYA ÜLKEN Ha geçti, «c^ , \ O Hâ geçiyor Tarihî roman 15 Yazan: M. Turhan Tan Genc Silâhtar, nihayet bu zorlamaya boyun iğdi. Hattat Hasanla hesablaş mayı kararlaştırdı. Saraydaki ruhu pek iyi kavnyan bu zeki delikanlı, düşmanını ayakta tutan tarihî hatıradan kendi hesabına istifadeyi tasarlıyordu. Zaten me rama ermek için başka çare de yoktu. Borcdan kurtulmak için alacaklıyı öldürmek istiyen adamlar vardır. Bosnalı Silâhtar, ayni rolü efendisine oynatmak azminde idi. Hattat Hasan Paşa hak kında derin bir şükran duygusu besliyen hünkâr, onun fikrince, bir nevi borclu demekti. Halbuki her borc, bir yüktür. Taht üstünde oturanlar ise yük taşımağa mütehammil değildir. Genc Mustafa bu temel üzerine plânını kurmuştu ve bir şarab sofrası Haşında hünkân sıkıştırmağa girişmişti: Efendimiz diyordu, babam kulu nuzdan mektub aldım. Ne yazıyor? Omrünüzün, şevketinizîn çoğalnasına dua ediyor, mübarek ayaklarınızı öpüyor. Pir adamdır, duası geçer, hazzettim. Eyalet halkınm hali harabmış. Orayı ter geç. Ucu bizim Hasana dokunur! Ter geçilecek değil, hünkânm. Kulun okurken hafakanlar geçirdim. Dedim ya, ter geç. Hattat Hasan için şekva dinlemem. Varsın biraz aşın gitsin. Süleyman Paşa, işgüzar bir ku * lundur. Ferman buyurursamz onu Bos naya gönderelim. ' O gecenin seherinde Süleyman Paşa, zorla yola çıkarılmıştı ve iki menzili bir edip Bosnaya yetişmesi emrolunmuştu. Silâhtarın bu emre ilâve ettiği dilek te şa idi: Hattat Hasan Paşanın ba§ı ulaklarla İstanbula gönderileceki.. Yeni vali, bu korkunc emre uyaraK yolu Tatar gibi aşıyordu. Sağdan, sol dan, yukandan, aşağıdan hergün bir vezir alayının gelip geçtiğini görmeğe alı şan köylüler, bu devletlinin kısa bir a * layla fakat acele ile yol alışına şaşıyorlardı. Sanki o, vali değil, Tatar ağası idi, durmadan, dinlenmeden at koşturu yordu. Geceleri durduğu konak yerle •rinde üç, beş saatten fazla kalmıyordu. Bir kısım uykusunu at üstünde alıyordu* Hududlarda harbeden ordulara kumandan tayin olunan devletliler, bu kadar hızlı vazife başına gitzmezlerdi ve ça lımları bozulmamak için ağır yürürlerdi. Fakat Süleyman Paşa, an'ane dışına çıkarak işte doludizgin koşuyordu. Köylülerin ve yol uğrağı olan kasabalar halkınm hayretini uyandıran başka bir manzara daha vardı. Süleyman Pa * şanın konak yerlerinden ayrıldığı hergünün ertesinde menzil seyisleri kıyafetinde bir delikanlı geliyor, köy gizirlerine, kasaba kârvansaraycılanna telâşla soruyordu: Donna Laura kocasma rica ediyor du: « Haydi Pentiye gidelim, burada sıkıldım.» Donna Lauranın bir sırrı vardı. On sekiz yaşında iken Baron 'Albouico ile evlenmişti.. Bu izdivaç her iki aile için de uygundu. Lâkin Donna Lauranın gencken bir macerası olmuştu. Baronun bulunmadığı bir sırada evli ve çoluk çocuk sahibi bir genc Maıki de Fontanella, Donna Lauraya tutul muştu. Güzel ve girginçti. Kadının son mukavemetini de kırarak onu elde etmeğe muvaffak olmuştu. Donna Laura günün birinde, gebe olduğunu anladı. Ne yapacağını bilmiyor, ağlayıp çırpmıyordu. Nihayet Markinin tavsiyesi üzerine Fransaya giderek çocuğunu orada, bir köyde dünyaya getirdi. Marki de o köye geldi. Çocuğu annesinden aldılar ve kadın yavrusunu bir daha görmedi. Onu nereye götürmüşlerdi? Kadın kocasmm evine döndü ve artık sakin bir hayat geçirdi. Baska çocuğu da olmadı. Lâkin Fransada do ğurduğu yavruyu çılgınca seviyor, onun hatırası içinde yaşıyordu. Markiye birçok defa yalvarmıştı: « Oğlum nasıl? Ne olur, bari nerede olduğunu söyleyuı!» Fakat eski âşık kadının bir ihtiyatsızlık yapmasmdan korkarak hiçbir zaman buna karşılık vermemişti. Marki günün birinde ölüm döşeğine üüştü. Donna Laura onu görmiye git ti. Çok heyecanh idi. Evvelâ Markizi sordu. Markiz misafirini kabul etti. Donna Laura hastayı görüp göremiyeceğini sordu ve kadın «gelin» diye cevab verdi. Marki Donna Laurayı gö rünce gülümsedi, halsiz bir sesle te şekkür ederim, Baron, dedi. Hastanın aklî melekelerine hâkim olmak için büyük bir gayret gösterdiği seziliyordu. Birçok şeyden bahsetti. Donna Laura karanlık bir köşeden ona gözlerile yalvarıyordu. Marki an ladı. Karısına: «Kuzum, Jeanne, dedi. Bana bu sabahki gibi bir posyon ha zırlar mısın?» Markiz hiçbir şeyden şüphe etmiyerek misafirinden özür diledi ve çıktı. Donna Laura hastanın yanına koşarak yalvardı. Marki zorla: Pentide, dedi, Luc Marino, şimdi karısı ve çocukları var... Rahatı iyi.. Hayır, hayır.. Onu görmemelisin!... Luc Marino Pentiye kendini hiç tanıtma... Hiç! Markiz posyonla beraber içeri girdi. Biraz sonra Donna Laura Markizden müsaade istiyerek çıkıp gitti. Donna Laura bahçede oturmuş, bü tün bunlan düşünüyordu. Şimdi oğlunu görmesi için hiçbir mâni kalmamıştı. Heyecanına hâkim ola rak kendisini birdirmiyebilirdi. Bütün emeli, kucağında yalnız bir gün taşıyabildiği çocuğunu görmekti. Kimbilir nekadar büyümüş, ne kuvvetli, ne güzel bir delikanlı olmuştu? Donna Laura kendi kendine vola koyuldu. Pentiye yaklaşıyordu. Bir ka dın ona: « Nereye gidiyorsunuz?» dedi. Gelin içeride biraz dinlenin dedi ve anlatmağa başladı: « Lue buralı değildir. Marinolar, çocukları olmadığı için, ona baktılar. Yabancı bir adam onu evlendirdi, para verdi. Şimdi kendisi rahat rahat yaşıyor. Çalışkan bir adam.. Lâkin içkiye çok düşkün. Donna Laura «Allaha ısmarladık» diyerek ayrıldı. Ev sahibi « Bu yoldan, bu yol\. dan... Küçük patikadan, diye arkasından bağırıyordu. Biraz sonra, birkaç evlik bir mahal[. leye girdi. Peşinden birkaç dilenci ellerini uzatarak: Birkaç para! Allah rızası için birkaç para! diye yalvarıyordu. Donna Laura nihayet kavaklı eve geldi. Çitten içeri girdi. Kapıda bir ihtiyar göründü: « Ne arıyorsun Madam? Karşıya mı geçmek istiyorsun?» Kadın şaşalamış, ne söylediğini, ne yaptığını bilmiyerek: Sümer Bankın tspartada açtığı gülyağı fabrika&ı Sümer Bankın Ispartada bir gülyağı fabrikası kurduğu ve fabrikanm ima lâta başladığı malumdur. Banka tara fından neşredilen üç aylık bültenin i kinci sayısında Isparta ve Burdur vilâyetlerinin gül ve gülyağı ürünleri hakkında dikkat değer malumat var dır. Bu malumata göre, Isparta vilâyetinin Isparta, Eğridir, Doğu Karaağaç, Ulul»urlu, Yalvaç kazalarmda, yani bütün Isparta vilâyetinde 1934 yılında 737 gülistan sahibi vardı ki bunun 682 si Isparta merkez kazasında idi, bu külistanlar 179 hektar, 9800 murabba metro genişliğindedir. Gülistanlardan elde edilen gül 576.640 kilodur. Bu kadar gülden 238 kilogram ve 969 gram gülyağile 6,944 kilogram gülsuyu çı karılmıştır. Burdur vilâyetinin ürünlerine gelince. Burdur, Bucak ve Tefenni kazala rında 361 gülistan sahibi, 138 hektar, 1424 metro murabbaı gül bahçesi vardır. Bu gülistanlar 402.188 kilo gül vermişlerdir. Gülyağı ürünü 63 kilo 897 gramdır, gülsuyu da 19.643 kilogram. Her iki vilâyetin gül yetiştirenleri 1,093 kişidir. Bunların elindeki gülis tanlar 315 hektar, 1224 metro murab baıdır, gül mahsulü 978,828 kilogram. bundan çıkarılan gülyağı 302 kilo ve 866 gram, gülsuyu da 26,587 dir. Bu iki vilâyette, umumiyetle beher gülistan sahibine isabet eden vasatî gülistan miktarı 2869 murabba metrodur. Beher hektara isabet eden gül mahsulü, 3247 kilogramdır. Beher hektara isabet eden gülyağı 0,967 gramdır. U mumiyetle 3,367 kilogramdan bir kılo gülyağı alınmaktadır. Sümer Bank fabrikası açıldığı için bu iki vilâyette gül, gülyağı ve gülsuyu ürünlerinin artacağı kuşkusuzdur. POLÎSTE Polislere yeni elbise EVnniyet Direktörlüğü tarafından lstanbuldaki polislere yeni yazhk elbiseler dağıtılmaktadır. Yeni elbiseler dün otomobillerle merkezlere gönderilmiş ve polislere verilmiştir. Vinc çarptı Gece saat 2 de Galata rıhtımına bağlı su vapuruna safra vermekte olan Ba])tiyar motörü gemicilerinden Salâhattine geminin vincindeki sapan çarpmış, zavalh sol tarafmdan ağır surette yaralanmışiır. Salâhattin söz söyliyemiyecek halde Beyoğlu hastanesine kaldınlmıştır. îzmir sergisi Arsıulusal İzmir panayın bu yıl 23 ağustosta açılacaktır. Bu serginin fevkalâde olması için her bakımdan çalışılmaktadır. Bu yıl îzmir panayırına Yunanistan resmen iştirak edeceğini bildirmiştir. Bundan başka Iş, Sümer ve Ziraat Bankalan da sergide geçen yıllardan daha büyük paviyonlar yaptıracaklardır. Sergi 162 paviyondan mürekkeb olacakhr. Bunun 102 pavijronu şimdiden tutulmuştur. Sergiye gidecekler için trenler yüzde 80, vapurlar yüzde 50 tenzılât yapacaktır. Beygir zavalh kızın yüzünü parçaladı Dün akşam, Pangaltıda Tapo sokağında oturan arabacı Celâl, Terkos çeşmesinde hayvanlan sularken birdenbire hayvanlardan bir tanesi ürkmüş ve çeşliyen bekçi Hüseynin 10 yaşındaki kızı ma başında su doldurmak için sıra bekFethiyeye tekme ile vurarak zavalh kızın yüzünü darmadağın etmiş, dişlerini kırmıştır. Yaralı çocuk hemen Çocuk hastanesine kaldırılmış, arabacı yakalanmıştır. Buradan vezir alayı geçti mi? Aşın gitmesine zaten gidiyor. FaMüspet cevab alınca suallerini çoğalkat şimdi işi azıtmış. Efendime de dil utıyordu: zatıyormuş. Nerede yattı, kaç at değiştirdi, sa Dördüncü Murad birden irkildi at kaçta yola çıkn, hangi semte çıktı? * Ne, dedi, bana dil mi uzabyor Ve sonra gamlı gamlı içini çekerek mımuş? nldanıyordu. Silâhtar, ellerini uğuşturdu: Yetişemediı. Küfürün nakli küfür değildir ama Her konak yerinde bu manzara taze' dilimin kurumasından korkanm, onun leniyordu. Süleyman Paşa geçiyor ve bir dediklerini dile getiremem. Korkma, sana danlmam, babana gün sonra da o seyis kıyafetli delikanlı kırılmam. O habis, ne demişse aynen söy boy gösteriyor. le. Köylülerle kasabalıların bu yanıls Muvaffakiyet tahakkuk ediyor gibiysorgulardan çıkardıkları anlam çeşid çedi. Biraz evvel «bizim Hasan» diyen şiddi. Kimi delıkanhnın paşa takımından hünkâr, şimdi o adamı «habis» kelimenasılsa ayn düşmüş bir hizmetkâr oldu * sile anıyordu. Demek ki kızgmlık başla ğuna hükmediyordu. Kimi, onun paşaya mıştı ve bu halden istifade lâzımdı. Bumühim bir haber götürmek istedığine inunla beraber kurnaz Bosnalı, düz nanıyordu. Fakat herkes, ona acıyordu. me bir utanış daha gösterdi: Çünkü hcı oual sonunda ellcıinl gogsune Vallahi sıkılıyorum, lisana alınır kavuşturup dalgınlaşmasında acındıncı söz değil ki. Hiddetle merak arasında bocalıyan bir eda vardı, adeta paşaya yetişmezse büyük bir saadet kaybedecekmiş hissi hünkâr, bağırdı: Gayn uzun etme, söyle. Anama veriyordu. Bu, Hattat Hasan Paşanın Istanbuldaki memuru Şaban idi. Sa sövmüşse bile söyle. Haşa ve haşa, size efendilik etmiş raydaki dostlanndan Süleyman Paşa i nın Bosnaya vali tayin olunduğunu, e « imiş! Dördüncü Murad, dudaklannı ısır fendisinin öldürülmesine de ferman çıktığını haber alır almaz atlanmışh. Emeli dı: Hattat Hasan Paşaya ölüm götüren şu ya Efendilik mi, efendilik mi? Amcanızın kafese konulduğu ge ni validen evvel Saraybosnaya yetişmekce, siz ağlıya ağlıya kendisine yalvarmış ti. Istanbuldan çıkarken pek te endişelî değildi. Bir vezirin yorulmadan yol alasmız. cağını zannediyordu ve ardına düştüğü Yalan! Yüzünü bile görmedim. Valide hazretleri de onun ayağına devletliyi nasıl olsa geçeceğini umuyordüşmüşlermış. • du. Halbuki birinci, ikinci, üçüncü men• Yalan, anamm sesini bile duymf zillerde Paşanın kendisinden daha hızlı mıştır. .«,* gittiğini görmüştü ve telâşa düşmüştü. Bu Ve birdenbire önündeki masayı yum gidişle belki ona yetişemiyecekti, yetişerukladı, kadehleri devirdi, korkunc bir meyince de efendisinin kellesini kurtar « sesle haykırdı: mak mümkün olmıyacaktı. Uzayan dil, kesilir. Tez bir adam Şaban, tam sekiz gün at koşturdu. Azbul, yola çıkar, mel'unun kellesini bana railden vekâlet alarak efendisinin canınî getir! almağa giden veziri geçmeğ çalıştı; muBosnalı delikanlı, buna benzer emir vaffak olamadı. Aralarındaki açıklık hiğ lerde olduğu gibi hünkârı selâmladı ve değişmiyordu soğukkanlılıkla cevab verdi: (Arkan var) İzmirin Şaşal suyu çok rağbet görüyor Çalınan 5,000 lirahk mücevherler bulundu Kadıköyünde Bahariye caddesinde doktor Necmettin Rifatin evinden kıymetli mücevherler çalınmışh. Dün, bu eve giren Kigork ismindeki hırsız yakalanmış ve çaldığı mücevherlerden 5,000 iiralık kıymerindeki mücevheri, Samatyada Müdafaaimilliye sokağmda oturan eniştesi Heranın evinde sakladığmı söyîemış mücevherler orada bulunmuştur. Polis sorgusuna devam etmektedir. VARAL Hergiin bir ecnebi karikatürii Aksarayda ekinler çok iyi Aksaray (Özel) Son aylann kurak gitmesine rağmen tanm durumu iyidir. Buğday ve arpa değerleri değişmemiştir. Gün dönmesinde başlıyan Aksaray panayırı üç hafta sürdükten sonra . bitti. AIış veriş geçen senelere nisbetle ha az olmuş ve muamele hayvan üze•rine yapılmıştır. Burada 928 denberi kurulu bulunan "Azmi Millî şirketi şehre clektrik vermek için belediyeden 40 senelik bir imtiyaz almıştır. Şirket fazla elektrikle de Nevşehiri ışıklandırmak için ora beleidiyesile bir mukavele yapmıştır. îşin tuhah şuradadır ki şirket pazar günleri fabrikayı işletmiyor ve şehir ışıksız kalıyor. Bu ne biçim hafta tatilidir anlıyamadık. Şekerin ve bilhassa tuzun ucuzlatılnası köylüyü pek çok memnun etnjjgtir.ı Takas yolsuzluğu araştırmalan Ilbaylık yönetim (idare) komisyonu takas yolsuzluğu etrafında araşhrmalaıına devam etmektedir. Bu işe aid dospa 400 sahife tutmaktadır. Yönetim heyeti takas yolsuzluğunun tütüne aid kısmını araştırmağa başlamıştır. Çırağın marifeti Beşiktaşta Köyiçinde 50 sayılı dükkânda Sadettin adında biri meyhanecilik yapmaktadır. Bunun da Koço adında bir çırağı vardır. Çırak Koço, dün dükkândan iki şişe rakı çalmış, işin farkına varan Sadettin de hemen Koçoyu dükkândan koğmuştur. Ustasma kızan koço gece meyhanede kimse olmadığı ve bekçilerin de mahalleyi gezdiği bir sırada kepenkleri kırmış dükkâna girerek rakı şişelerini çuvala doldurmuş ve kaçmıştır. İşi anlıyan Sadettin polise haber vermiş ve Koço yakalanmıştır. Şasal suyu damacanalara dolduruluyor ^ îzmir (Özel) » Şaşal suyu, İzmir j Memurin kooperatifi de satışın bir kıs< piyasasında yavaş /avaş, bütün Istanbul mını üstüne almıştır. Yakında Istanbul, ve diğer yerler sularile olan rekabetini Ankara ve Mısırda şubeler açılacaktır* artırmakta ve gördüğü ilgi gün geçtikçe Şehirden başka, civar köy ve kazalardş artmaktadır. da satış artmıştır. Suyun doldurulmasî, taşınmasî, satış Kaynağın bulunduğu yer, bir baKçe, teşkilâtı yeni bir düzene konmuştur. T e bir park haline konmuştur. Ağaçlar, çi * mizliğe verilen önem büyüktür. Şimdi çekler yetiştirilmektedir. Suda mikyas fiatler üzerinde de durulmakta ve çok u 2,7, radyoaktivite c/c 1215 dir. cuza satış yapılması imkânlan araştırıj ' Izmit fabrikasına bugünlerde dama maktadır. canalar ısmarlanacakür. Bigada bir büyücülük vak'ası Biga (Özel) Burada tuhaf bir büyücülük vak'ası olmuş ve bu işi yapanlar yakalanarak adliyeye verilmişlerdir. Vak'a şudur: Ayşe adında 50 yaşında bir kadm sevdiği evli erkeğe malik olabilmek için rakibesini büyü ile öldürtmek jster. Büyücü kadına müracaat eder. Büyücü de Ayşeye, erkeğin evindeki abdeshaneye dökülmek üzere bir şışe okunmuş su hazırlar. Ayşe şişedeki suyu dökerken cürmü meşhud halinde yakaJanarak adliyeye yerilir. , Normandi diye bir şarkı biliyorum. Sonra Normandi lâvantası var.. Normandi vapuru da malum. Fakat bir de Normandi adında memleket var mtydı, yok muydu?, Onu hatır • lıyamıyorum !..

Bu sayıdan diğer sayfalar: