20 Ağustos 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

20 Ağustos 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

rTAKSİTLE SiGORTA Küçük Hikâye CUMHURİYET 20 Ağustos 1936 ANONİM TÜRK SİGORTA ŞiRKETi Iki încir yüzünden öldürülen adam Izmir (Hususî) Şehir civarında birkaç incir yüzünden bir insan öldürüT müştür. Katiller, Izmirli Ismail, Rama zan ve Konyalı Cavid namında üç arkadaştırlar. Tepecikte Altındağ arasında Mustafa oğlu Rasimin tncir bahçesine girerek incir koparmışlardır. Bahce sa hibi: « Bahçeme izinsiz olarak girdiniz. Henüz olgunlaşmamış meyvalan kopanp yazık ettiniz. Bana haber verseydiniz size olgunlanndan kendi elimle verirdim.» Demiştir. Üç arkadaş bunun üzerine: Canımız istedi, kopardık. Senden dc izin mi alacağız? Şeklinde bir mukabeleden sonra bahçe sahibile münakaşaya başlamışlar ve zavallıyı bayıltıncıya kadar dövmüşlerdir. Rasimin küçük kardeşleri yetiserek elini yüzünü yıkamak suretile kendisini ayıltmışlardır. Bu sırada kavga tekrar hararetlenmiş ve üç arkadaş, Rasimi daha ileriye sürükliyerek orada bir daha dövmüşlerdir. Zavallı hastaneye kaldınlmış, fakat orada ölmüştür. Katiller yakalan mıştır. ^ ^ ^ ^ ^ ^ L Istanbul'da Yeni postahane karşısında büyük Kınacıyan hanındaki idare merkezîne müracaat ederek senelik yaptıracağmız sigortaları on iki aylık taksitle yapmaktadır. Mütemmin malumat ve sîgortaya aid bilumum müşküllerinizin halli içîn gişelerine müracaat ediniz. Telefon: 24294 Fiırarı Dünya Yahudileri Cenevrede kendileri için bir Cemiyeti Akvam teşkil ettiler! Daily Herald gazetesinin Cenevre muhabirinden aldığı bir habere göre 14 ağustosta Cenevrede son celsesini akde den «Dünya Yahudileri kongresi» konsey, asamble ve umumî kâtiblikleri ihtiva etmek üzere Cenevrede daimî Yahudi teşkilâtı kurulmasına dair olan teklifi kabul etmiştir. Bu celsede te§kilâtın büt çesi de konuşulmuştur. 1936 1937 bütçesi muvakkaten 15,000,000 îngiliz lirası olarak tesbit edilmiştir. Bu meblâğm yüzde ellisi A merika, yüzde onu îngiliz, yüzde dokuzu Fransız Yahudileri tarafından temin edilecektir. Yeni teşkilâtın mesaî teferruatına aid mesail icra komitesi tarafından tesbit edilecektir. Kongre son celsesinde gerek Filistin mandasını elinde bulunduran devlete, gerekse Milletler Cemiyetine tethiş ve katil siyasetine boyun iğmiyerek Balfur be yanatına sadık kalmalan için müracaatte bulunmağa da karar vermiştir. Kongre ayni zamanda Filistin Yahudilerinin Arablarla birlikte yaşamak ve onlarla teşriki mesai etmek hususundaki karar dan da Milletler Cemiyetini haberdar edecektir. Isim Aranıyor Bulana meecanen bir senelik sinema duhtıdiyesi veriHcektir. Sabık Elhamra sineması yeni ve çok değerli bir müdiriyctin idaresine geçmiştir. İstanbulun en birinci sinemaları fevkine yükselmek için hiçbir fedakârlıktan çekinilmemiştîr. 1 (StNEMA) en modern dekorasyonlarla yepyeni bir hale gelmiştir. 2 (AKUSTİK) en mütehacsıs tnühendisler salonun akustiğini mükemmel bir hale sokmuşlardır. 3 (MAKİNELER) sinema maki neleri dünyanın en son sistem ve en yeni modelidir. 4 (FİLİMLEB) birinci vizyon ve bu senenin en yiiksek san'at harikala • ndır. 5 (FİAT) hiç kimsenin inanamı yacağı kadar ucuz olacaktır. İşte böyle bir sinemanın ismini bul • masını müdiriyet mtıhterem halkımızın htisnü intihabına bırakmıştır. Halkımızın beğendlkleri isimleri aşağıdaki adrese bildirmelerini ve intihab edilecek ismi bulmuş olana bir senelik ve iki kişilik meecanen sinema diihuIiye kartı verilecektir. RADYO Bu aksamki ISTANBUL: 18 dans musikisi fplâk) . 19 haberkr i 19,15 muhtellf plâklar . 20 sıhhî konfe i rans: Dr. İbrahim Zatl Öget tarafmdan • 20,30 stüdyo orkestraları 21,30 son ha «. berler. Saat 22 den sonra Anadolu AjanBinın gazet^lere mahsus havadis servisi verilecektir. VIYANA: ı 18,30 konser, konuşma, fennî haberler * 19,40 konuşma, haberler, hava raporu 20,15 ulusal yayın . 20,35 eelencell konscr22.05 scnfonik konser 23.05 haberler 23.15 eski Viyana havaları 24.20 konuş . ma 24.35 Amerikan dans orkestrası. BERLİN: 18,05 edebî yayın . 18.35 piyano ve keman konseri 19.05 halk musikisi ve dansları 20,05 eğlenceli konser 20,50 günün akisleri 21,05 haberler 21,15 aşk şarküarı 21,45 senfonik konser 23,05 haberler 23.35 musiki eğlencekri 24,05 dans musikisi . 2.05 gramofonla konser. BUDAPEŞTE: 18.25 konser, piyango 18,05 Macar »arkılan, konferans 19.40 konser 20.25 piyesler 22,05 haberkr, spor, röportaj 23.25 orkestra, konseri 24,35 Çlngene musikisi 1.10 son haberler. LONDRA: 18.20 çocukların zamanı 19,05 havadis, National istasyonu 21,05 açık hava kon . seri 20,4 Olskoçyadan nakil 23,15 spor, havadis 23,35. dans musikisi, havadis 24,45 kıraat. PARİS [P. T. T.]: 17,35 balet musikisi, gramofon . 17,55 konuşma 19.05 Ork konseri, havadis 19,45 sarkılar, konuşma 21.20 gencligin zamanı 21,30 tayyarecllik haberleri 21.35 eski musiki . 23,35 havadis 23,50 tıbbl konferans. ROMA: 18,05 havadis, konser 19,25 yabancı dialerde yayın 20.05 liman haberleri ve gramofon 20,10 ispanyolca turizm haberle. ri 20.25 eğlenceli musiki 20,50 fransızca haberler . 20,55 Yunanistan için yayın 21.10 havadis. konuşma . 21,45 opera orkestrası, istirahat esnasında konuşma 24,05 havftdls. insrilizce haberler. J. H. Rosuy'dan İsmim Pi«re Laveranddır. Ben gü lünc bir kimscyim. Çocukları güldüriir, büyükleri tebessüm cttiririm. Fakat b« nim asıl hususiyetim kadınların şaklabanı t olmakhğımdır. Bu nedir, ben de bilemiyorum. Tabiatin bir vergisi mi, yoksa bir dehamı? Gülünclüğümün iki kat çoğal ması için genc bir kadının boşuma gitmesi kâfi. Fakat ona âşık olayım dersem ihtiyar metrdotellerin bile kahkahası tutar. Eğer kendisine ılânı aşketsem hem keli meleri ağzimda geveler birşy söyliye mem, hem de yüzüm öyle bir ifade alır ki genc kız altı ay sonra bile hatırlasa gene bana güler! Bu yüzden aşk hayatım gayet kısa oldu. Daha yirmi beş yaşıma gelmeden evlenmekten vazgeçmiştim. Nerede gü zel bir kadına rasgelsem, kimseye bir şey söylemeden sıvışıp giderdim. Ne yapayım, çok hassas bir insanım. Hiç dik kat etmediniz mi? Gülünc adamların ekserisi hassas ve müşfik olurlar. Ben içimi yer ve bir hastalıktan kurtulup öbürüne yakalanırken Helene Mireville sanki gökten indi. Helene beş parası olmıyan bir öksüz kızdı. Onun fakir olması benim için çok iyi idi. Ince ve zayif bir kızdı, hiç te güzel değildi, fakat fevkalâde gözleri vardı... O gözleri hiç unutamıyacağım. Ben onlarda güzellikten çok başka bir güzellik buluyprum. Bizi birçok insanlar arasından birini seçmeğe sevkeden tılısım iş\ te bu değil midir? Bu kimsesiz kız bütün hareketlerimle servetimin hâkimi oldu. Fakat bunu hiçbir zaman sezmedi bile: Bu sefer aşkımı gizlemesini bilmiş, ona babaca bir himaye süsü vermiştim. *** Hemen hemen mes'ud denilebilecek seneler birr birer geçti. Helene, genc mahluklar için gayet tabiî olduğu gibi, yaptığım iyilikleri hüsnü niyetle kabul etti. Yavaş yavaş büyüyor ve her sene güzelliğine bir güzellik katıyordu. Aşkımı görmek istemiyor, isteklerimi bir aziz sabır ve enerjisile yeniyordum. Sefil olmamam için onun yanımda bulunması bence kâfi idi. En büyük korkum bir gün olup onun benden ayrılacağı idi. Bunu dü şündükçe büyük bir korku buhranına kapılıyordum. Ona gelince, beni tam bir kız evlâd şefkatile sevdiği muhakkaktı. Kalbinin müsterih attığı birçok şekillerde tezahür ediyordu. Yalnız iki sene evvel melânkolik ol mağa başladı. Kalb fırtınasına tutulduğu belli idi. Çok endişe ettim. Etrafıma dikkat ediyor ve bir züppenin sevgılimi e limden kapmasından korkuyordum. Son derecede kıskanc olmuştum. Hizmetçi Ierden bile şüphelenmeğe başladım. Fa kat hiçbir şey keşfedemedim. O zaman genc kızın bu halini bir ya| buhranına hamlettim. Riyakârlığım da son haddine ermişti, baba muhabbeti maskesi altında sakladığım aşkı en ince bir insan bile ^ farkedemeezdi. Fakat biliyordum, mahmimin kalbi günün birinde konujacak ve ben de o zaman tabiî ve içtimaî kanuna boyun iğ mek mecburiyetinde kalacaktım. Bu düşünce ilkönce beni iğrendirdi ve ümidsizliğe düştüm. Fakat insan her şeye, hatta işkenceye bile alışır. Binaenaleyh ben de Helenei bir gün olup ev lendirmck lâzım geleceği fikrine sonunda alıştım. Bu fikre o kadar idman yaptım ki, şöyle demeğe başladım: Mademki bu nasıl olsa baştan geçecek, baribumeşum işj ben kolaylaştirayım. Bu suretle genc kızı, beni sevecek bir delikanlı ile evlendirmeğe muvaffak olurum. Böyle ce hem Helenei sıksık görür ve belki de genc çifti evimde alıkoyabilirdim. Gencler arasında bir tanesi çok hoşuma gitti. O da beni sevmişti. Lucien Valreve, uzun boylu, utangaç bir delikanlı idi. Çok zeki değildi. Ateşli hislerden ziyade sakin ve emın muhabbetler için yaratılmıştı. Kendimi ona daha fazla sevdirdim. Helenee karşı başlıyan aşkını da teşci ettim. Bir gün oldu, genc kıza tek bir kelime söylemeden, kalbini bana açarak talihini ellerime teslim etti. Kendisine He lenein yanında tavassutta bulunacağımı vadettim; samimî idim ve buna kat'î surette karar vermiştim. Fakat delikanlı gider gitmez içimde bir kin uyandı. Hayattan iğrendim. Bir yandan da gencin işini yapmazsam daha feci ıstırablara düşebileceğimi hatırlıyordum. Helenei çağırdım, ona Lucien Val reveden bahsettim. Evvelâ sesim titredi; sonra ağzımdan sadece tek tek heceler çıktı. Sonra birdenbire kederden coştum, delikanlıyı büyük bir belâgatle methet meğe başladım. Helene beni dalgın dalgın, kederli kederli dinliyordu. Sözümü bitirdiğim vakit ancak işitilebilen bir sesle: M. Valreve ile evlenirsem çok mu memnun olursunuz? dedi. Yavrum, öyle zannediyorum ki saadetiniz... Omuzlarını silkerek sözümü kesti: Saadetim mi? Bırakalım onu bir tarafa. Bilirim, bu adamla mes'ud olu ruz. Lâkin yalnız öğrenmek istediğim şu: Evet dersem memnun olur musu nuz?.. Bu sesteki tazallüm edici ihtizazı farkedemiyordum. Vazifemin yalan söyle mek olduğunu takdir ederek: Evet, dedim, tam manasile mem nun olurum. Rüyada imiş gibi: O halde kabul ettiğimi ona söyli yebilirsiniz... Bir sükut oldu. Ağır ve melânkolik bir sükut. Bu, insanların bütün suitefehhümlerinin, ruhlann bütün hatalarının, bizi birbirimize yaklaştıran veya birbiri mizden uzaklaştıran bütün dahilî hâdi selerin cereyan ettiği dakikalardı. Helene odadan çıktığı vakit ben fe nalaşmış ve bayılmıştım. Hiç kimsenin başına gelmesini temenni etmediğim ıstırabh bir geceden sonra ertesi sabah aşağı indim. Helene muta dın hilâfına olarak beni kahvaltı için beklememisti. Betim benzim attı. Genc Orman mektebi Bursaya naklediliyor Bursa (Hususî) İstanbuldaki Or man mektebi bu seneden itibaren Bursaya nakledilecektir. Orman mektebi için burada Uludağ yamaçlarında bir yeni bina yapılıncıya kadar tedrisata muvakkaten başka bir binada devam edilecektir. Orman mektebi miidüru bu is icin sehrimize gelmiştir. kızın odasına koştum, Şu mektubu bul dum: «Biliyorum ki bu fena birşey, biliyo rum ki seçtiğiniz adamla evlenmeli idim; biliyorum ki en küçük bir işaretiniz üze rine hertürlü fedakârlığa hazır olmalıy dim... İşte ben de herşeye hazınm, yal nız buna, başkasının kansı olmağa de gil... Beni affedin, size itaat etmeme imkân yok; sizin olamadığım ve olmamaklığım lâzım geldiği ve aşkımı» hamime karşı bir cürüm olduğu cihetle, sizi ebediyen terkederek kendi kendimi cezalandırıyorum!» «Helene» Hayret ve sevinc, bir sürü endişe ve çıldırtıcı bir ümid beni birkaç dakkika yerimde hareketsiz bıraktı. Kuvvetim ye rine geldiği vakit baştanaşağı faaliyet keksilmiştim. Bütün hizmetkârlanmla beraber atrafı aramağa çıktım. O gün böyle geeçti. Bunun gibi daha bir seneye yakın bir zaman da ayni boş ümid pe şinde koşmakla söndü. Polise haber, gazetelere ilân verdim. Hiçbir netice ala madım. O gündenberi kâh en feci ümidsizliğe, kâh en çılgın ümide düşmekte Demek ki bütün çirkinlik ve gülünclüğüme rağmen sevilebilirdim, bana tam bir saadet verebilecek biricik insan tara fından sevilebilirdim... Eger tek bir söz söyliyebilseydim... Evet bu tek bir ke limeye bağlıydı, ve ben o kelkimeyi söyliye<ıemiştim. İşte günün her dakikasında, fakat bilhassa gecenin uzun sa atlerinde kendi kendime bunu söylerim.. Bir taraftan kalbimin sefil saati kakran lıkta buhranlı buhranh çırpınır ve saçlanm ağanrken... „ F. VARAL izah edeceğini pek merak ediyordu. Mehmed Kudsi anlattı: Bazı silâhlar var ki ısırırken ulumıyan köpeklere benzerler. Yani sessiz rövolver öyle mi? Bu suali sorarken genc adamm yü zündeki meserret panltısına sivil serkomiser dikkat etti. Evet, dedi, belki bu ihtiyarı öldüren silâh ta sessizdi. Fakat bu meselede bir hüküm vermeden sizin müşahedeleri nizi sonuna kadar dinlemek lâzım. Bu otele birkaç saat için geldiğinizi söylemiştiniz, değil mi? Evet, biraz evvel trenden indim. Edirneden geliyorum; orada akrabam dan birini ziyarete gitmiştim. Tren bir yoldan çıkma tehlikesi yüzünden birkaç saat geri kaldı. ^ Peki, sabah saat beşe doğru Sirkeciye geldiğiniz zaman... Müsaade edin, Sirkeciye gelmeden evvel, yani daha Edirneden anlatayım. Çünkü maktül, ta Edirnede benimle beraber trene bindi. Öyle mi? Zabıta memurunun gözlerinde yeni bir alâkanın ışıkları parladı. Bütün yolculukta karşı kar§ıya ve Sabık Elhamra sineması müdiriyeti Şarkî ve merkezî Avrupa devletleri Elhamra pasajı No. 5 Beyoğlu. nin ekalliyetler hakkındaki garantilerinin tatbik mevkiine konmasını da Milletler DOÇENT Cemiyetinden kongre talebe karar ver DiŞ HEKİMİ tnistir. Sovyet hükumetine de mekteblerde eski ibranice derslerin tedrisine müsaade ve Avrupadan gelmiştir. Ycnipostane memlekette Yahudilerin takibata ugra caddesi No. 8 TeL 24156 tılmaması için müracaatlerde bulunulroağa karar verilmistir. Suad Ismail Gürkan Dil&izlerin müsameresi TAKSİM BAHÇESİNDE HALK PPERETi f Nöbetçî dır Bu Eczaneler 1 2 3 4 H A L K OPERETİ Bu akşam 21.45 te yf v Şirin Teyze Yarın akşam 21,30 da büyük müsamere Şirin Teyze operet 3 perde Orta oyunu. Kavuklu Ali ve arkadaşları. Elektrikli kukla. Monolog. Konsomasyon: 75 50 30 Kurumumuz menfaatine tertib edilen müsamere 22 ağustostan 12 eylul 1936 cumartesi akşamına tehir edilmiş ol duğundan bilet ve davetiye alan zeva tın ayni biletle 12 eylulde müsamere ye gelmelerini saygılanmızla bildiririz. Hazin bir ölüm Elâziz Valisi Tevfik Gürün annesi, eski Meclis Maarifi Kebir azasmdan merhum Süleyman Sırnnın eşi ve Maltepe Tütün Enstitüsü kimyagerlerinden Osman Said İncelerin kaymvalidesi Bayan Nesime ebediyen gözlerini ka pamıştır. Bugün Beyoğlu Zükur hastanesinden saat 10,30 da kaldırılacaktır. Cenabı Hak garkai gariki rahmet eyliye. gece nöbetçl olan eczaneler şunlar: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Ziya Nuri). Alemdarda (Eşref Neş'et), Bakırköyde (Merkez), Beyazıdda (Sıtkı), Eminönünde (Hüsnü Haydar), Penerde (Arif), Karagümrükte (A • « rif), Küçükpazarda (Hikmet Cemil), Samatya, Kocamustafapaşada CRıdvan), Şehremlninde (Nâzım), Şehzadebaşında (A saf). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (İsmet), Hasköyde (Barbut), Kasımpaşada (Vasıf), Merkez nahiyede fKanzuk). (Parunakyan). (Itimad), Şi? i lide (Neodet). Taksimde (Taksim). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakller: Büy'Aadada (Merkezl, Heybelide (Yu * suf), Kadıköy, Muvakkithanede (Saadet), Kadıköy. Söğüdlüçeşmede (Osman Hulu n si). Üsküdar. Ahmediyede (Ahmediye). BERLiN OLiMPiYADLARI llk filmler geldi. Yapılan Muazzam resmigeçidler şalesinin getirilmesi, ilk galibleri meşhur Ovens küşad merasimi Olimpiyad memüsabakalar ve vesaire vesaire..» Alenî teşekkür Böbreğimden senelerdenberi çek mekte olduğum ıstırabı derin bir vukuf ve hazakatle ameliyat yaparak kısa bir zaman içinde tedavi eden çok değerli ve kıymetli doktorlarımızdan Gureba hastanesi Bevliye mütehassısı doktor Bay Ali Eşrefe ve bu hususta kendile rine yardımda bulunan muavini doktor Bay Sedada ve hastanede yattığım müd det zarfında pek çok ihtimam ve şefkat gösteren hastabakıcı hemşirelere sonsuz minnet ve şükranlarırm stınarım. Cemal İliş sırada saat nekadar vardı? Beşi çeyrek geçiyordu. Kapıcının yanında nekadar kaldınız? Bir, yahud iki dakika. Demek geri döndüğünüz sırada ihtiyarı yalnız buldunuz. Kadın gitmişti, öyle mi? Evet, iyi tahmin ediyorsunuz; gitmişti, daha doğrusu gidişini de gördüm, Koridorda karşilaştık. Birşeyler söylediniz mi ona? Hayır; ne münasebet! Halinde şaşkınlık var mıydı? Yottu demek. Zaten bu sualime cevab ver meğe mecbur da değilsiniz. Halbuki telâş içindeydi. Acaba hiç tanımadığınız bu kadmın, yüzünü bile iyice görmediğiniz halde sizi bu derece alâkadar etme • sinin sebebi nedir? Maamafih... Isterseniz buna da cevab vermiyebilirsiniz. Ahmed Kenan bir lâhza durdu, dü şündü. Çünkü ayni suali o, kendi kendisine de sormuştu. Ne cevab vereceğini bilemiyereek: Ben de anlıyamadım, dedi. Fakat garib bir hisle bu kadmın böyle bir işe kanşamıyacağını ve yammdan geçerken çok sakin olduğunu sanıyorum. lArkan varj , nuz MELEK ve İPEK SiNEMALARINDA Birden gösterilecektir. yalnızdık. Kaza sırasmda bile güç u yandı; saatlerce, bütün gece horladı, dersem yalan söylememiş olurum. Doğ rusu horlıyan adamlar beni şiddetle si nirlendirir. Amma bir adamı horladığı için öldürmiyeceğimden emin olunuz. İnsanda bir şüphe uyandırmasa bile bir şüphe imkânını hatırlatan bu sözler Mehmed Sıtkı ismindeki zabıta memurunun yüzünde en küçük bir değişiklik yapmadı ve sordu: Bu yolculuk sırasında şu cinayetle münasebattar olabilecek hiçbir hâdise hatırlıyor musunuz? Hayır. Ya istasyona çıkınca.. Hayır, hiç. Trenden hanginiz daha evvel in diniz, siz mi, ihtiyar mı? Ben. Fakat ben bir hamalla görüşürken o benden evvel yürüdü. O da bu otele gelmiş, Bana burasını tavsiye eden hamal oldu. Müsaade ediniz: Salona girdiği niz zaman o nerede idi? Yoktu. Ben onu şu koridorda pabuçlarını bağlarken gördüm. İkinci defa dışan çıktım. Otel memuruna bavulumu sormak istedim. Tekrar döndüğün za man o pencerenin önündeki kanapeye yerleşmişti. O girmeden evvel salon bomboş muydu? Hayır, değildi amma benim hayalini gördüğüm genc kız gibi bir kadından şüphelenmeğe imkân var mı bilmem?... Evet, sizden evvel burada bir kadın bulunduğunu biliyorum. Kenan hayretle sordu: Nereden biliyorsunuz? Sizden evvel başkalarını da istic vab ettim de ondan. Peki, bu kadın siz geldiğiniz zaman nerede oturuyordu? Sobanın önünde, yani sonradan benim oturduğum koltukta. Vaziyeti nasıldı? Ne demek istiyorsunuzV Yani tabiî bir halde mi, yoksa a sabî ve telâşlı mıydı? Onun ne yüzünü, ne hareketlerini adamakıllı göremedim ki bileyim. Peki amma size yaklaştığı sırada da görmediniz mi? Bana yaklaşmadı ki. Dediğim gibi ben geri dönmüştüm. O sırada ihtiyarla görüştünüz mü? Hayır. Bu salona girdiğiniz ve oturduğu YARINDAN İTİBAREN Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 2 (Dünkü kısmın hulâsası) (Ahmed Kenan sabahleyin erkenden Sirkecide trenden iniyor. Katar gece birde raydan çikma tehlikesi vıtlatmıştır. Ahmed Kenan kızkardeşinin Erenköyündeki kösküne gidecektir; lâkin daha vakit erkendir. Vapurun işleme sini beklemek üzere bir otelin salonuna giriyor. Sobanın başvnda güzel bir ka dtn, kenarda trende Ahmed Kenanı iz'aç eden • bir ihtiyar oturmaktadır. Biraz sonra kadın dışarı çıkıyor, ihiiyar sandalyesinde uyuya kalıyor. Gözleri ağırlaşan Ahmed Kenan birdenbire kendine geliyor ve ihtiyara bakıyor: Adflm yerinde ölmüştür.) Bildiğimi gördüğümü mü anlatayım, yoksa sizin suallerinize mi cevab vere yim? Belki anlatırken bazı noktalarr da, sizce mühim bazı delilleri de aîlarım. Onun için siz sorsanız... Bununla beraber doğrusu bea silâh sesi bile duymadım. Oyle mi? Garib şey.. Halbuki bu adam ölürken siz yanıbaşmda idiniz. Evet... Fakat yarı uyumuş gibiydim. Gece uyumadığım gibi, bizim trenin başına geleni de belki duymuşsunuzdur. Onun yorgunluğu... Sakm sizi silâh sesi uyandırmış ol masın. Hiçbir gürültii duymadınız mi? Hayır. Hiçbir gürültii. Yanınızda bir adam bir kurşunla vuruluyor, siz silâh sesini duymuyorsu nuz. Bunu nasıl izah edebilirsiniz? Bilmem, siz nasıl izah edersiniz? Bu suali sorduğu zaman Kenan göz lerine dikilen gözlerde keskin bir zekâ ve intikal kuvveti gördü ve bu memurun, herhangi bir memur olmadığına kanaat getirdi. Bu adam vazifesini mahdud bir zaviye içinde görüp işin içinden çıkmaktan ziyade muvaffakiyetle başarmayı goze almiş ve bunun için bütün zekâsını, bütün mevcudiyetini ortaya koymuştu. Fakat Ahmed Kenan, silâh sesini duy mamış olmasını zabıta memurunun nasıl

Bu sayıdan diğer sayfalar: