2 Ocak 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

2 Ocak 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 İkincikânun 1937 CUMHURİYE1 Anadoluda AMİD Scın'at tetlcikleri Bir süvari polis atından düştü Başı boş kalan at müşkülâtla yakalandı Dün akşam üzeri saat 17 raddelerin de Beyoğlunda devriye gezmekte olan süvari polislerden bir tanesinin atı Taksimde ürkerek üstündeki polisi yere düşürmüş ve dörtnala kalkarak Harbiyeye doğru kaçmağa başlamıştır. Başıboş attan halk zorlukla kendisini kurtarmış ve başka bir süvari polisi kaçmakta olan beygiri kovalıyarak epeyce uğraştıktan sonra yakalıyabilmiştir. Bu yüzden halk heyecan içinde kalmıştır. YOLUNDA Kayseride Türk evleri Bu eski Türk eserleri 240 senelik bir tarihe ve yüksek san'at kıymetine maliktir. Bunları müze olarak saklamak çok yerinde bir hareket olur Büyük Fransız şairi Victor Hugo ve ruhlar Şair Victor Hugo bilhassa 13 rakamınm şeametine çok inanırdı Gizli ilimlere göre Scharnhorst Seeckt Iman ordusunu reorganize ede rek Avrupanın göbeğinde yeni bir silâh çağlıyanı yaratan General von Seeckt'in ölümü bütün dünya gazeteleri için önemli bir mevzu teşkil etti. Yerli ve yabancı gazetelerin hepsinde )nun insan kılığında tersim olunmuş bir lakinelitüfeği andıran sert çehresi görü iyor ve her satınnda barut kokusu sezin hal tercümesi okunuyor. Fakat bu yazılarda bir eksiklik var. 4emen hiçbir muharrir, Seeckt'in mucid Jeğil mukallid olduğunu yazmıyor. Bu, belki onun üstadını geçmiş bir şakird, aslmdan daha cazib görünen bir suret ol masındandır. Lâkin her şakirdin hocasını, her suretin aslını hatırlatması gibi Seeckt'in de General Scharnhorst'u ta hattür ettirmesi icab eder. Çünkü Scharnhorst olmasaydı Seeckt'in var olması ve hele Alman ordusunu yeniden yaratması hayli güç olurdu. Ikincisi birincisine çok şey borclu olan bu iki askerin tarihte işgal ettikleri yeri hakkile tesbit için gözlerimizi 1807 yılına doğru çevirmek kâfidir. O tarihte Napolyon îena ve Oerstaedt'te Prusyalıları, Eylau'da Ruslan ağır hezimetlere uğratmış ve Tilsit muahedesini kabul ettirerek Prusyanm iler tutar yerini bırakmamıştı. Artık ortada Büyük Fredrik'in Prusyası yoktu, hallaç pamuğuna çevrilmiş perişan bir ülke vardı. Kırk iki bin kişilik bir ordudan başka asker namına tek bir nefer beslememeği ve o orduyu da icabında Napolyonun emrine vermeği taahhüd eden Prusya, bir sürü de harb tazminab ödemek mecburiyeti altında bulunuyordu. Napolyon, Prusyalılann nefeslerini bile kontrol edebilecekti. O, «Haşmetlu Rusya Çarının hatın i çin Prusya Kralı Üçüncü Fredrik Giyyom'a biraz toprak ihsan et mişti. Fakat bu siyasî cömerdliğe karşı tarihte eşi görülmiyen bir hovarda küstahlığile kalbî taviz istiyordu, Prusya Kralınm güzel kansı Louis de Mecklembourg'a aşk teklif ediyordu. Kadın, bir aralık Baltık kıyılanna kadar kaçh ve Fransız süvarileri tarafından kovalandı. Sonra yurdunun selâmeti uğrunda her hakareti gözüne alıp Berline döndü, Hohenzollernler sarayında suvareler t e r tib eden Napolyondan «Prusyaya mer hamet» dilendi. lşte bu vaziyette bir Prusyanın yüzünü eşikten göke kaldıran General Scharnhorst'tur. Bu yaman asker, Napolyonun itimadını kazanarak Prusya Kralına kendini müşavir tayin ettiren Baron de Stein ile elele verdi, saman altından su yürütür gibi sessiz bir davranışla ve inanılmıyacak kadar az bir zaman içinde bir ordu vücude getirdi. Tilsit muahedesinden topu topu altı yıl sonra Leipzig muharebesinde Napolyonu tarumar eden kuvvetin en canlı unsuru bu ordu idi ve Waterlos'da Korsikalı cihangiri tam bir izmihlâle uğratan Blücher de o ordunun generallerindendi. General Scharnhorst yeni bir Prusya ordusu yaratırken Tilsit muahedesi mucibince silâh altına ahnabilecek askerleri çok kısa bir müddet kışlada talim ettir dikten sonra terhis ediyor ve yerlerine yenilerini getiriyordu. Bu suretle muahede hükümleri bozulmamajja beraber yılda bir iki yüz bin Prusyalıya askerlik talim edilmiş oluyordu. General Seeckt* te ayni şeyi yapmış ve üstadının plânlannı bu asnn ihtiyacına göre tadil ve tevsi ederek tatbik etmişh'r. Şu halde onu a narken üstadmı da ^atirlamak doğru ol Geçenlerde bu sütunlarda neşrettiğimiz (Gizli ilimlere göre) serlevhah biı makalede (Victor Hugo) nun itikadatbatılaya tâbi ve hurafata mutekid ol duğundan kısaca bahsetmiştik. Okuyucularımızdan bir çoğu buna dair tafsilât vermemiz arzusunu izhar ettiklerinden bu isteklerini memnuniyetle yerine getiriyoruz. * * * 1813 te, Fransız ordusunun îspanya Ankara 28 (Hususî) Cebecideki dan ricatım temine memur edilen GeAnkara Cezaevinin kapısında ufak bir neral «Hugo», Burgos kalesini berhava sergi kuruluyor: Süslü ipek abajurlar ettikten sonra yoluna devam ve «Celadan, yastıklardan, yağlı boya resimli dos» a geldi. Bu küçük köy baştanbaşa mektubluklara, çekmeceden, komodin harab olmuştu. Yalnız bir kaç duvar den, gayet kullanışlı maltızlara kadar kalmıştı. O devirde, generaller harbe giderlerbemen her eve ve herkese lâzım eşya, ken ailelerini de beraber götürürlerdı pek ucuz fiatla satılacaktır. Kendisi de bizzat san'atkâr olan Mehmed Demir is Aile reisleri gündüz harbederler, ak minde, hayırsever, çalışkan bir usta, şam olunca geri hatta, çoluk ve çocuk Cezaevindeki mahkum san'atkârlara larınm yanına gelirler, yerler, içerler malzeme alabilecekleri bir meblâğ a eğlenirlerdi. îşte, böyle bir akjam, ordu karargâ yırmış, Cezaevi müdürü Kemal de Zennecioğlu evinde lambri Franttz şairi Victor Hugo mahkumlann çalışmalarını teşvik için hmdaki çocuklar arasında bulunan 11 olan bu evin selâmlık dairesi cepheden mümkün olan her türlü kolayhğı gös yaşmda (Victor Hugo) ile kardeşleri Mimar Koca Sinanla beraber Türk torunlarile birlikte san'at tarihine daha birçok mimarlar ye görülen ihtişamile ortada yüksek tavanlı termiştir. Sergi bu ufak sermaye ile, bu harabeler arasında, &sker oyunu oynu nanmağa başlamıştır. yorlardı. lşte o zamandanberi ispirtizme ma tiştiren Kayseri, hakikaten bir san'atkâr bir salon ve iki tarafmda birer odadan himmetin ilk mahsulüdür. Teşhir edilen eşya arasında çok makaynağıdır, Ankaranın imar faaliyetinde ibarettir. Fakat bu salon ve odalar yük(Aleksandre Duma) nın naklettiğine sasma müracaatten kendini alamıyordu. (R. Tesclide), (Victor Hugo'nun Maen sıkışık günlerimizde Kayserinin yetiş »ek bir san'at zevkinin, Türk ağalarına nidar olanları da vardır. Bu meyanda göre: «Yüksek yerlere tırmanmaktan mahsus debdebe ve ihtişamın birer canlı iki güvercini gösteren işleme bir yas hoşlanan küçük Hugo, şüphesiz arka sa Dedikoduları) adh eserinde şu vak'atirdiği taşçı, boyacı, sıvacı ustalan biz tık ta bulunuyor: Bu güvercinler, yur daşlarım aldatmak maksadile, yüksek yı naklediyor: mimarların eli kolu mesabesinde idi, bu ifadesidir. «Şair, diyor ki, masa konuşmak arzudun her hangi bir cezaevinden uçurul bir duvarın üstüne çıkmak için koşar çalışkan çocuklann modern Ankaranın Salonun duvarlan kâmilen ahşabdan muş olabilir; fakat gönderildikleri yer ken ayağı kaydı, tepe aşağı yalnız du sunu izhar ediyordu. Karım, bundan cedoğumunda da şerefli hisscleri vardır. lâmbrilerle kaplanmıştır. Bu kısımlarda bellidir ve gagalannı sımsıkı kapayıp vardan değil, duvann kenarındaki ha saret aldı ve bir sual sormamı söyledi. lşte bu san'atkâr kaynağı olan şehrin muhtelif dolablar ve hücreler vardır ki taşıdıkları ay yıldızlı mektublardan an rab bir mağaranın dibine düştü. Başı İlk evvel ona sor, bana cevab ve kâmilen oyma ve geçme olarak yapılmış. laşılıyor: Bir zarfm üzerinde Antakya, sivri bir taşa tesadüf etti. Sukut o ka recek mi?.. dedim. Masa şu cevabı verevlerinin ve sokaklarının manidar ve ?ayam dikkat olduğunu daha başlangıcda Bu san'at eserleri en nefis renkli kalem ötekinde îskenderun adresi yazılıdır! dar şiddetli olmuştu ki zavallı çocuk di: Evet... Bu müessir sergiden, sahibleri, belki kendinden geçti, bayıldı, kaldı. söylemiştim, buradaki evlerin ilk göze işlerile de müzeyyendir. Sağdaki odada Pekâlâ, işte sualim: Yeryüzünde çarpan inşaî hususiyeti kesme taş olma Kırşehir taşından bir şömine vardır. Bu birer tütün parası beklemektedirler; faBu sukut neticesinde küçük Hugo'nun kadar nefis bir san'at eseri hiçbir yerde kat daha hazin olarak, bu yılbaşı gü başında büyük bir yara açıldı. Ve nişa insanların vazifesi nedir? sındadır, kesme taş işleri o kadar revacda Bu sırada içeriye bir kaç dostumuz olarak devam etmiştir ki bir yere çekile görmedim. Tavanlan, duvarlarile bu da nünde hatırlanmış olmanın geniş tesel nesini, ölünciye kadar taşıdı. 1813. girdi. îçlerinden birisi: lisini umuyorlar. Şairin kafasına, mevzuubahs yara cek ekleme bir duvan ve yahud bir bahçe ire hiçbir şeyini kaybetmeden, yapıldığı Çok güzel bir sual... nın nişanesi gibi bir daha silinmiyen imuhafaza duvarını bile kesme taştan yap devrin hususiyetlerini yaşatmaktadır. Dedi. Charles da ilâve etti: Kibarlığı her halinden belli, güzel Atina elçimizin bir ziyareti tikadatı batılaya, hurafata inanmak fi Bakalım, masa ne düşünüyor. Bu Atina 1 (Hususî) Türkiye elçisi kirlerinin yerleşmesine sebeb, geçirdiği suale cevab vermek işine geliyor mu? yüzlü, ihtiyar bir bayan ev sahibi sıfatile kaza ile 13 rakamının bu ilk tesadüfü bana rehberlik ediyordu, evin tarihçesi Ruşen Eşref dün Hariciye Müsteşarı M. Masa, titriyerek harekete geldi. Ve müdür?. Bu, malum değil... beş darbe vurdu. Bu, evvelden kararlaşhakkmda bilgisini sordum, bana bu evin Mavudis'i ziyaret ederek iki devleti alâFakat, 9 sene sonra ve gene feci bir tırdığımız veçhile E harfi idi. Sonra yapılış tarihinden 240 yıl geçmiş olduğu kadar eden muhtelif meselelere dair uzun surette 13 rakamile karşılaşmıştır. dört darbe D, yeniden beş darbe E. Bu nu söyledi.. Bu rakamla benim görüşüm müzakerelerde bulunmuştur. (Victor Hugo), 1822 senesi teşrini üç harf büyük bir şey anlatmıyordu. arasında da kuvvetli bir tetabuk vardır, Romada bir ziyafet evvelin 12 nci günü, (1+8+2=13), (A Devam ettik. Yuvarlak masa, sırasile zira şu evin tâbi olduğu Barok tarzı yurRoma 1 (A.A.) M. Ciano, dün dele Foucher) le evlendi. Şairin kar şu harfleri işaret etti.. I. O. R. A. Evveldumuza 1703 tarihinde gelmiştir, yani deşi (Eugene), düğün sofrasmda herkes kilerle beraber şu kelime meydana gelkendi şerefine tngiliz sefiri tarafından ve233 yıl evvel.. Bu evde gördüğüm tez güler, eğlenirken birdenbire abuk sa di: EDEÎORA. îlk evvel bir şey anlıyarilen bir ziyafette hazır bulunmuştur. buk sözler söylemeğe başladı. Kendisini madık. Çünkü bir mana ifade etmiyoryinî kısımları tetkik edince görüyorum Viyanada Nazi sofradan kaldırdılar, evine götürdüler. du. ki daima klâsik tarza kaçmak istiyen bir Eve girer girmez bütün lâmbaları yakpropagandacıları Sorduk: elin Barok'a üzenişi vardır, yahud da ditı. Sonra eline geçirdiği bir kılıcla per Cevabınız bu mu? ğer bir tabirle Barok tarzında yapmak Viyana 1 (A.A.) Son gunlerde deleri, koltukları, kanapeleri kesti, ma Evet! mecburiyetinde kalan san'atkâr elin, klâ polis, bir çok siyasî tahrikçiyi tevkif etmiş salan, dolablan kırdı. Sağlam ne bir Fakat bu kelime fransızca değil? sik tarza henüz sadakati vardır. Binaen ve mühim miktarda propaganda evrakı ayna, bir camekân bırakmadı. (Eugene) Evet. aleyh bu hususiyete de bakarak biz bu müsadere eylemiştir. Son gunlerde keşfe çıldırmıştı. Ertesi gün akıl hastanesine Lâtince mi? eve tereddüdsüz 230 yıllık bir ömür tah dilen bir çok nasyonal sosyalist ve ihti naklolundu ve 15 sene sonra öldü. Hayır! min edebiliriz. (Sefiller) muharririni ve ailesini malâlci sosyalist merkezleri kapatılmış ve Lâtince müteaddid kelimelerin birEvin harem dairesine geçtik. Bu ta ekserisi nasyonal sosyalist olmak üzere tem içinde bırakan daha başka vak'alar leşmesinden mürekkeb bir kelimeye da var: Çocuğu (Françoi Victor) un benziyor. rafta ailece Yıldızköşkü namı verilmiş 130 kişi mahkemeye venlmiştir. , vefatı, 26 kânunuevvel 1873 te vukua iki katlı bir daire var. Oraya çıktık.. Evet... Hakikaten bu kelime şu suretle ay Yıldızköşkü dört cephesi pencereli geniş aileler de teyid eder sözler söylediler, bu gelmiştir. (2 defa 13). Zennecioğlu evinde Yıldtz köşka bir odadan ibarettir ki buna zarif kemer iki ailenin yekdiğerile münasebetleri de (Victor Hugo), eserlerinde ve hususî rıhyordu. (EDE I ORA), yani, «ye, yanot defterlerinde 13 rakamınm kendisi şa ve dua et...». mışlardır, nerede kaldı ki evler.. ler ve tahta sütunlarla odadan aynlmış varmış.. ve ailesi efradı için şeametli olduğunu (Hauteville House) kapılanndan biKayseride eski ev aradım bana Barok bir merdiven sahanlığı iltihak etmiştir. Şimdi bu iki kıymetli evi görüp ayrıl yazıyor, ve buna dair bir çok vak'aları rinin üzerine •hâkkolunan bu kelime tarzında iki ev gösterdiler, klâsik stilde Yıldızköşkü nisbeten harabdır. Fakat dıktan sonra gerek değerli Kayseri Va kaydediyor. el'an mevcuddur. ev bulamadım. Belki var da ben göreme kolaylıkla tamir ve restore edilebilir.. Kardeşi (Eugene) nin, oğlu (Vic lisinden, gerekse san'atkâr bir nesil olan (Victor Hugo) gibi yüksek bir zekâ dim. Çünkü sıkıca araşrırma yapmama Çok nazik davranan ihtiyar ev anası muhterem KayserilileBden bir dileğim tor) un ölümü gibi ikinci oğlu (Char sahibi bir adamm böyle şeylere inan imkân yoktu. nın nezaketini suiistimal etmekten çekin vardır ki o da bu iki evden hiç olmazsa les) in vefatı da 13 rakamına tesadüf masına karşı hayret gösterenlere, şair, Gördüğüm evler Kayserinin eski aile diğim için harem dairesini tamamile gör birisinin satm alınarak etnografik bir mü eder. evvelinden şu cevabı veriyor: 5 kânunusani 1874 te, Parisin muha lerinden Zenneci ve Kavramoğullarına mek arzusunu içime akıttım, bu vakitsiz ze yapılmasıdır. Tarihte ve folklor bah «Alelâde zekâ sahibleri her türlü esaid olan evlerdir. Zennecioğlu evinde ziyaretimi ihtisar ederek ayrıldım, yoksa sinde çok canlı olan Kayserililerin burayı sarası esnasmda not defterine şunları rara, hurafata körü körüne inanırlar. sokaktan dümdüz ve sessiz bir duvara a bu evin daha birçok şayanı dikkat taraf yüksek bir kadirşinaslıkla dikkate değer yazmıştır: «Bugün (Feuillandine) de Kuvvetli zekâ sahibleri ise bunları inidim. Yanıma bir gülle düştü. Yemek kâr ederler. Yüksek zekâlar ise, esrar, çılmış küçük ve mütevazı bir kapıdan gi lan bulunduğu muhakkaktır. malzemelerle dolduracaklan muhakkak te, mutad davetlilerimden maada (Loui leduniyat, hurafat ve meçhuliyet karrince insan kendini bir bahçede, biraz Ikinci olarak gördüğüm ev KavTamo tır. Bu suretle bu evlerin sahibleri de a Blıuıe), (Baul de Saint Victor) vardı. şısmda ciddiyetlerini muhafaza ve ne sonra da bir avluda buluyor ki evin se ğullanna aid etdir ki bunun plânında bir ilelerinin namını tekrar tarihe çıkarmak Sofrada 13 kişi idik.> evet, ne de hayır derler. Yüksek zekâlâmlık ve haremlik daireleri bu avluya başkalık mevcud olmakl? beraber san'at ve yaşatmak şerefini kazanmış olurlar.. (Victor Hugo), Jersey'deki menfa lar, alelâde zekâlar gibi her şeyi tasdik nazırdır. itibarile ayni devrin, hatta ayni san'at sında iken adanm (Beyaz perisi) ne aid etmez. Fakat kuvvetli zekâlar gibi red Mimar Baştanbaşa Barok tarzında yapılmış kârlann eseridif. Bu RÖrüşümü içindeki ** * SEDAD ÇETİNTAŞ rivayetleri duyduktan sonra ruhlara i de etmezler.> 'OTT^"jr ^ Zarif olduğu kadar hazin bir sergi mazmı? M. TURHAN TAN Koğuşta o kadar uğultu var ki, yansı boş olduğu halde ilk bakışta hmcahınç dolu tesiri veriyor. Çoğu Kozahane vak" asının kahramanları ve birkaçı Kuvayı Milliyeye casuslukla itham edilen deli Cumhuriyetin ictimaT romanı: 7 8 Yazan: Hilmi Ziya kanlılar.. Aralannda rumca konuşan Giridliler, Boşnaklar ve hiçbirile konuşmaKumandan, galiba tercümenin tam ya yanm türkçe ile izahat veriyor: pılmış olmamasından, hiddet eseri gös Iğnebey medresesine giriyoruz. dığı için ne milletten olduğu anlaşılamı termedi. Yalnız, onun taşkın heyecanını Buranın şöhreti »alum olduğu için, De yan garib birisi vardı. Bu korkunc, hatta görünce kalemle işaret etti. Sonra yanın mir üzerinde yapacağı fena tesiri sil menfur denecek derecede çirkin yüzlü bir adamdı. Gardiyanlann tenbihine rağmen daki küçük zabitle yunanca konuştu. Az mek maksadile ilîve etti: durmadan sigara içiyor, öksüriiyor, yere sonra bu adam nezaketle selâm verip Ayn odad» kalacaksınız zannedetükürüyordu. Ötekilerin söylemek için tevkifhaneye götürmek için emir aldığını rim. Ötekilerle ajni iş olduğundan ku yaptığı denemelere aldırmıyor ve sanki söyledi. mandan böyle düıünmüş. * * * Birazdan eski oederese önüne geldi konuşmak ihtiyacmı dişleri arasından mınldanarak kendi kendin« tatmin eder giKonuşmadan, Ulucamiye doğru gidi Ier. bi, inadına susuyordu. yorlar. Eski ^pisane önünden geçtiler. Dış avlu ve koridorlar dopdoluydu. Adımlannın yavaşlamadığını görünce, Başını bir omuza dayayıp kalanlar, u Odanın ilk manzarası onu fevkalâde «niçin gfrmiyoruz?» diye sordu. Küçük zun zaman bir arada duracakmış gibi rahatsız etti. Kanşık, uykusuz, abus yüzzabit, cevab verecek yerde gülerek bak söyliyecek söz bulanadan göz göze ba ler, çökük su'ratlarını kara bir leke gibi b ve yoluna devam etti. Demir asabiyet kanlar, ve son karapanasını vuran bir çerçeveliyen pis bıyıklı, tıraşı uzamış akle yere tükürdü ve bir sigara yaktı. tren penceresindeki telâşla konuşanlar si adamlar, yanıbaşındaki öksürdü diye Önce, dalgınlıkla tabakayı, cebine vardı. Bir çocuk, gırdiyanın çatık kaşla boğazına sarılmağa hazır lânetlemeler, koymuş olduğu halde, bu sırada zabitin nndan ürküp anasuın eteğinde için için kökleşen ve derinleşen korkusunu birden bir ürkme haline getirdiği için hemen o gülümsediğini farkedince, garib bir te ağlıyor.. dai yüzünden titredi. Mekanik hareketKüçük zabitin taidimi üzerine, hapi dasma kapandı. Mektublarını yazdı. Ie, bir sigara da ona verdi. sane müdürü gülerek karşıladı. Siyasî Öğleyin gardiyanın getirdiği bir so Tahal caddesine saptılar; adımlan mevkuflann koğuşuudan geçilen küçük munla kurufasulyeyi yemeğe çalıştı. Fakat üzüntüden iştihası kaçtığı için bir lokkendiliğinden hızlanmıştı. Yunan zabiti, bir oda verdiler. adant ma ekmeği zorla çiğniyerek üst tarafmı geri verdi. Her kapı açılışta yerinden fırlayıp kenara çekiliyor. Gardiyan ekseri aralık bıraktığı için gidip tokmağı çevirdikten sonra söze koyuluyordu. Bu gardiyan elli yaşlarında, güçlü kuvvetli bir adamdı. Çatık kaşlan ve somurtkan yüzü konuşmağa başlar başla maz açılıyor, insana emniyet ve huzur veriyordu. Bir eski şarab muhammini gibi insanları görünce tanıdığı, ciğerlerinin içini okur gibi bakmasmdan anlaşılıyor. Yemekten sonra aralannda daha fazla yakınlık oldu. Sigaralan pofurdatırken koğuştakiler hakkında bir bir izahat vermeğe kalktı. O kadar kanıksamış bir hali var ki en korkunc vak'alan anlatırken, çünlük işlerden bahsediyormuş kadar alâkasız görünüyor. O bunları istemeden dinledikçe, korkusu ürküntü ve nefret halini alıp artık dışarı çıkmak değil, aralıktan bile bakmak istemiyordu. Bütün gün böyle kapandı kaldı. îlk defa Cemal ziyaretine geldi. Bu sırada ürkekliği son dereceye varmıştı. Her kapı vuruluşta içeriden sesleniyor, tokmağı ağır ağır çevirip aralıktan bakıyor ve sonra tekrar kilidliyordu. O, bir hapisaneye sokulmamış, adeta kendini hapsetmişti. Fakat Kurdoğlu bu son gunlerde ardarCemal, bu değişikliği farkettiği için da o kadar darbeye uğramıştı ki, eve sık sık ziyaretine geleceğini söyledi. hükmetmeğe başlıyan yeni hava üzerine Kasden mevzuu uzaklaştırmasından çe hiçbir tesir yapamıyacağım pekâlâ anlı kinip, her söz başında Nurdan bahset yordu. Hatta Cemalin, bir zamanlar en meyi düşündüğü halde, buna bir türlü yakm dost sayılan bu çocuğun ziyareti cesaret edemediği görülüyor. Cemal, o kankocada gizlenemiyen bir hoşnudsuz nu temin edecek kuvvetli birşey bulamı luk uyandırdığı zaman, önlerine geçmek yacağını düşünüyor. Belki de hiç bekle şöyle dursun, hücumlarına uğramamak medi^i bir aksülâmelden korkarak susu için kendini gizlemek istiyen bir hali bile yordu. vardı. Akşam, tevkifhaneden çıkar çıkmaz Nuriye, son defa tecessüsle Cemale Bekir Beylere gitti: Yangın ve grevden baktı: Bu sırada adeta «verilecek hiçbir sonra evin neşesi yerinde değildi. Hepsi şeyin yok mu?» demek istiyordu. Cemal birer kenara çekilmişri. Arasıra cebri Nuru aynca görüp boş yere aralarını anefsederek konuşruklan belliydi. çan fena tesadüfleri ona anlatmak, ha Cemal onlara dündenberi geçen hâdi pisanede bir defa olsun ziyaret etmiş olseleri anlattığı zaman odada hayret, a sa bu yanlış anlayışlann silineceğini, bu lâka nev'inden bir değişiklik olmadı. kadar felâket içinde ufak bir tebessü Yalnız Bekir Bey sinirli adımlarla do mile bütün kırgınlığmı unutup ona koşalaşmağa ba^iadı. Yumruğunu sıkarak, kendi kendiaf konuşur gibi «zavallı ço cağını söylemek için tutusuyor. Geç vacuk! Başını belâya sokacaklar» diye kitlere kadar saatlerce, bu fırsatı bulmak söyleniyor. Zeki Bey, bu işlerle alâkası için oturduğu halde, ötekilerin adeta kasvok görünmek için başını gazeteden kal d.en onu yalnız bırakmadıklannı, hatta dımnıyor. Fahriye elişi ile uğrasıyordu. açıktan açığa müşkülât çıkarmağa çalış Nur, bu sırada babasının gözleri içi tıklannı gördükten sonra, nihayet çaresİ7 ne, onu anlamayı kabul etmesi ve imda eve döndü. dına koşması için yalvanr gibi bakıyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: