18 Temmuz 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

18 Temmuz 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 18 Temmuz 1938 KüçUk hikâye Sene farkı anlattım. O zamana kadar bu müşabe hetin farkına varmadıkları için hayretler içinde kaldılar. Hayret edilmiyecek gibi de değildi. Çünkü Napolyon'un hayatile benim hayatım arasındaki bu benzerlik, demin söylediklerimden ibaret kalmıyor. Meselâ, benim anamla babam, ben doğduğum tarihte, biri yirmi beş, öteki on dokuz yaşındaymışlar. Tıpkı Napol yon'un dünyaya geldiği tarihte babasının yirmi bes, anasının on dokuz yaşında olması gibi. Nasıl büyük bir istikbalin yanından sıyırtıp geçtiğimi görüyorsunuz ya! Ah, Napolyon olabilseydim; hayatım, hiç şüphesiz, baştanbaşa değişecek Tıbbiyenin 329 yılı mezunları Dün, kendi aralarmda bir toplantı yaptılar Tıbbiye mektebinin 329 yılı mezunları, dün Büyükadada, Akasya otelinde toplanmıs ve mektebden mezun oluşlarının yirmi beşinci yılını kutlulamıslardır. 329 senesinde Tıbbiyeden 1 1 7 kişi mezun olmuştur. Bunlardan ancak 63 hekim, bugün hayatta bulunmaktadır. Dünkü toplantıda, bu 63 hekimden ancak 26 kişi hazır bulunabilmiştir. Birbirlerini uzun zaman görmiyen bu arkadaslar, dün aralarında eski hatıraları tazeliyerek neş'eli bir vakit geçirmişlerdir. Bindiğim araba, eski usul bir posta arabasıydı. Bavulumu arabacıya teslim edip yerime henüz oturmuştum ki, önünde durduğumuz hanm kapısmdan bir ihtiyar çıktı. Bir elinde heybeye benzer bir çıkın, ötekinde kalın bir baston vardı. İçeri girdi, bana askerce bir selâm verdikten sonra tam karşıma geçti oturdu. Bu esnada, araba da hareket etmişti. İhtiyarın yüzüne dikkatle baktım. Altmış beş, yetmiş yaşlarında kadar vardı. Yüzü tamamile matruştu; başına, dağda kırda giyilen cinsten geniş kenarlı bir hasır şapka giymişti. Çıkınını yanma bıraktı, iki elini bastonunun üstünde birlestirdi, kulaktan atma, kalın camlı gözlüklerinin arkasından dışarıyı seyretmeğe basladı. Arabanın takib ettiği yol, vahşi bir tabiatin korkunc denebilecek güzellikleri içinden geçiyordu. Buraları ilk defa olarak görüyordum. Bu güzel manzara ve benim bu yabancılığım, halini, kıyafetini çok merak ettiğim ihtiyarla bir muhavere zemini bulmak için iyi bir bahane ola caktı. O, büyük bir alâka ile etrafı tcmaşa ettiği sırada, lâkırdı açmak için birdenbire: Çok güzel yerler, dedim. Ihtiyar hemen cevab verdi: Harikulâde güzel. 3u kayalan, şu ağaclıklı tepeleri gördükçe insan kendisini Korsikada sanıyor... Öyle benziyor ki... Korsikayı bilir mîsînîz, mösyö? E h ! Bir parça! Orada doğdum... İhtiyar, bu sözleri söylerken derin bir göğüs geçirdi. Korsikanın hatırası sizî mütecssir ediyor gibi görüyorum, dedim. Müteessir olmamak kabil mi? Hayatımı bilseniz, teessüriimü, acımı haklı bulursunuz. Bakın, anlatayım: Ben, 15 ağustos 1849 da, Ajaksyo'da dünyaya geldim. Ateşli bir vatanperver olan babam orada devlet hizmetindeydi. $imdi şu noktaya dikkat edin. Babamın adı Şarl idi, anamın da Lötitya. Ben, yedi kardesimin ikincisiydim. Kardeşlerimden üçü erkekti; birinin adı Jerom'du. Uç kız kardeşimden birinin ismi de Karolindi. Ne dersiniz bu işe? Şayanı dikkat d«ğil mi? Ne gibi şayanı dikkat? Anlıyamadınız mı camm? 15 a ğustosta dünyaya gelişim... Ajaksyo'da doğuşum... Anamla babamın isimleri... Yedi çocuktan ikincisi ben oluşum... Dört erkek, üç kız kardeşim.., Jerom, Karolin... Bütün bunlardaki garib müşabehet göze batacak derecede kuvvetli görünmüyor mu size? Gene anlıyamadınız mı? Şayam hayret doğrusu! Napolyon'un aile vaziyetini gözönüne getirirseniz anlıyacaksınız. Seksen sene evvel doğsaydım Napolypn ben olacaktım, mösyö! Hayret içinde, ihtiyarm yüzüne dikkatle baktım. Acaba deli miydi? Sözüne, ne tasvibe ne de redde benzer bir cevabla mukabele etmediğimi görünce, devam etti: Bu muhakkak böyledir. Seksen sene evvel dünyaya gelseydim hiç şüphesiz Napolyon'dum. Anlattığım bu garib müsabeheti, Ajaksyo'daki mektebde, împaratorun hayatından bahseden tarihî bir kitabı okuduğum gün farkettim. O za man on yaşmdaydım. Koştum, annemi ve babamı buldum, keşfettiğim hakikati Sî'N EM A Bahkçının kızı Marie Glory Şimdi sinema artisti Jaques Catelain'in yanında oda hizmetçiliği ediyor ve vaziyetinden memnun olduğunu söylüyor Evet, şaşmayınız, Marie Glory, sinema artisti Jaques Catelain'in yanında oda hizmetçiliği ediyoı ve vaziyetinden çok memnun olduğunu söylüyor. Bu iş, nasıl oldu? O, uzun ve hazin bir hikâyedir, hem de beyaz perdede bile emsaline nadır tesadüf olunan bir peri hikâyesidir. Vaktile Fransa sahillerinden Honfleur'da küçük bir balıkçı kızı vardı. Diğer sekiz kardeşinin en küçüğü olduğu içın bu yavrucak çok dayak yer ve daima fen,a muameleye maruz kalırdı. Onun çin arasıra evden kaçar, taş kovuklarında yatar, fakat bir müddet sonra çaresiz gene eve dönerdi. Bir gün acayib bir takım kadınlar ve erkekler, ellerinde korkunc makinelerle oraya geldiler. Bunlar, sınemacı imişîer meğer.. Fransız kadın muharrirlerinden Lucie Delarue Mardrus'ün eserinden iktibas edilmiş bir kordelâ çevireceklerdi Rejivı, tanınmış sahne vazıı Marcel l'Herbier idare ediyordu. Sokakta tesadüf ettiği çocukların arasında bir küçük kız rejisörün nazarı dikkatini celbetti. Filmin bir sahnesinde bir takım küçüklerin de ötekine berikine muziblık etmeleri Iâzımdı. Onun için kordelânın b.aşrolünü oynıyan Betty Balour'a: Bakın, dedi, işte bu kızcağızla etrafındaki çocuklar bizim işimizi görebilirer. Sonra kıza dondü: Yavrum, dedi, sinemada oynamak ster misin? Küçük sırıttı: Oynamak isterim amma, dedi, ne apacağımı bilmem ki.. Bız sana öğretıriz!.. Gidip annesinden müsaade alındı. Günde 40 frank ücret verilmesi kararlaşınldı. Küçük kızla maiyetindeki çocukar filicnde bir bahçeden portakal çalan ktörlere gözcüluk ettiler ve diğer bir akım şaklabanlık'ar, marıfetler daha aptılar. Küçük kız, hem para kazanıp hem de alaylı işjer gördüğü için fevkalâde memundu. Çok sevimli olduğu için ayrıca artistler de kendisine yemiş ve para veri. orlardı. Artık sevıncine payan yoktu. Fakat en güzel romanlar, en tatlı hikâr eler de birgün gelıp nihayete ererler. Filmin çevrilmesi hitam buldu. Her:es kıza veda etti. Küçük iki gözü iki eşme: Beni de beraber götürün! Diye ağlıyor, çırpınıyordu. Betty Balfour: Ben İngiltereye gidiyorum, dedi, ana oradan şeker, çikolata gönderirim.. Adm ne senin bakayım!.. Marie Glory!.. Aman ne güzel isim.. Eğer bütün dünya beni adımla tanımamış olsaydı, derhal değiştirir senin ismini alırdım.. Bu hâdise, tam on sekiz sene evvel cereyan edıyordu. Bir gün Arlette Jenny müstear nammı aşıyan ve yeni yetişmekte olan bir sinema artisti Marcel l'Herbier'ye müracaat ederek: Üstad, dedi, taşıdığım isimden memnun değilim, bana başka bir isim bulur musunuz? Rejisör biraz düşündü ve küçük balıkkızının Betty Balfour'la birlikte pek beğendikleri adını hatırlıyarak: îsterseniz, dedi, Marie Glory ismını a lmız! : RADYO. ( B u akşamki program^ ANKARA: 14,30 karısık plâk neşriyatı 14,50 plâkla Türk musikLsi ve halk şarkıları 15,15 a. jans haberleri 18,30 plâk nesrıyatı 19,15 Turk musikısi (Makbule) 20 saat a j a n ve arabca neşriyat 20,15 Turk musıkLsı ve halk şarkıları (Handan) 21 konferans: (Şevket Sureyya Aydemir) . 21,15 studyo salon orkestrası 22 ajans haberleri 22,15 son. â\ icrası maksadile tahşid edilmiş olduğu bir sırada Sovyetlerin meydan okumalarını Japonyanın kabul etmesinin pek fena bir zamana tesadüf etmiş olduğu umumiyetle beyan edilmektedir. Osani gazetesi, hâdise yakınında iki fırkadan fazla Sovyet askerinin tahşid eSeksen senelik bir teahhurun beni Nadilmiş olduğunu haber vermektedir. Hâ pol'yon olmaktan nasıl mahrum ettiğini disenin kuvvetleri iskandil derecesinden anlamanız için şu tafsilâtı da dinleyin. leri gitmesine ihtimal verilmemektedir. Tıpkı Napolyon gibi ben de askerdim. Moskovamn tekzibi Fakat neyleyim ki hadisat, istidad ve kaMoskova 1 7 Tass ajansı, şarkî Sibiliyetimi ispata fırsat vermedi. Yoksa beryada guya harb hali ilân edildiğine ben de, yaratılışımda mevcud bulunduve Mareşal Blüher'in de ora kumandanğu muhakkak olan şeflik, sevkulceyşcilik lığına tayin edildiğine dair Cenubî Amegibi evsafı inkişaf ettirerek büyük bir kurikada çıkan haberlerin kat'iyyen esassız mandan olacaktım. Meselâ 1 793 ten sonve uydurma olduğunu beyan etmekte ra bir ikinci Tulon muhasarası olmadı. dir. 1870 te de ben bir karavana neferiydim. Rusya, Letonyayı protesto etti Bir Rivoli harbi daha yapılmadı ki kenMoskova 17 Tas Ajansı tebliğ edidimi göstereyim. yor: Hele harb bitip de ben sivil hayata Letonyadaki Sovyet elçisi 13 temmuz avdete mecbur olunca, yarım kalan Na tarihinde bir Leton tayyaresinin Sovyet polyon'luğa büsbütün veda zarureti ha hududu üzerinden iki defa uçmuş olmasıl oldu. Ondan sonra, sadece müşabe sını Leton hükumeti nezdinde protesto ethetlerle iktifadan başka yapacak iş kal meğe memur edilmiştir. mıyordu. Sovyet makamatına göre bu hâdise, ilk Ben de, Napolyon gibi, iki defa ev defa olarak vaki olmuş değildir ve Lecon lendim. İlk karımın ismi Jozefin'di. Va tayyareleri son zamanîarda Sovyet hu kıâ melez değildi amma, Marsilyalıydı. dudu üzerinden birçok defalar uçmuşlarEh, Parise nazaran Marsilya, Martinik dır. adası yolu üzerinde bir merhale sayıla Pahalılıkla mücadele bilir değil mi? ikinci kanmdan, tıpkı Napolyon gibi, bir oğlum oldu. tetkikleri Bursa (Hususî) Iktısad Vekâletinin Ben de bir Rusya seyahati yaptım. Imparatorun seyahatile benimki arasında memlekette pahalılıkla mücadele mevmevcud en büyük, en harikulâde müşa zuu üzerinde tetkiklerde bulunmak için tngiltereden getirttiği mütehassıslar behet, orada benim de başımdan bir yandan doktor Benhay'la Vekâlet Hukuk gın felâketi geçmiş olmasıdır. Nekadar Müsaviri Haldun Sarhan şehrimize gepılı pırtım varsa yandı, kül oldu. lerek tetkikler yapmaktadırlar. Müte Görüyorsunuz ya, seksen sene evvel hassısla müşavir, Belediyeden başlamak dünyaya gelmiş olsaydım, hiç şüphe yok, üzere birçok yerlerle temas ederek pahalılık mevzuu üzerinde etüdler yap Vaterlo, beni görecekti... mışlardır. Mütehassısa, Belediyede kabIhtiyar sustu. Dışarıya bir göz attı. zımallar, sebzecilik vaziyetini anlatmışSonra, yerde duran heybesine doğru lardır. Şehırdeki muhtelif piyasa yer uzanarak onu eline alırken şu sözleri ilâ lerini de gezen mütehassıs, perakende ve etti: fiatları almış. Belediye bütçesini ve di Ben, şu durakta iniyorum. Benim ğer lüzumlu rakamlan istemiştir. Mezmenfam da burası. Artık hayatımm son bahaya giderek et mevzuu üzerinde de günlerini burada, sükun ve inziva içinde tetkikler yapacaktır. geçirmege karar verdim. İlk günündenMahkum olan esrarkeş beri o büyük adamın hayatının nüshai saBursa (Hususî) Demirtaş istasyoniyesi olan hayatımı, son demlerinde de nunda kahvecilik yapan Bekir adında ayni benzerlik içinde geçirmek mukad birinin kahvesindeki merdiven altında dermiş! Allaha ısmarladık mösyö! 78 parça esrar yakalanmıştır. Kahveci Araba durmuştu. Ihtiyar, heybesini aldı, indi. Gayriıhtiyarî dışarıya bak tım. Durak yerinde, mavi boyalı bir tabelânın üzerinde şu ismi okudum: «Sent Helen». Ihtiyar acaba deli miydi? Çeviren Bekir mahkemeye verilerek bir sene hapse ve 200 lira para cezasına mahkum edilmiştir. Zannederim! Daha garibi, bu müşabehetin, bütün hayatım uzunluğunca devam etmiş olmasıdır. Vakıa, hayatımı Napolyon'a benzeten hâdiselerin bir kısmını, on yaşında zihnime giren bu fikri sabitin saikasile kendim, bilmiyerek ihdas ettim. Fakat ekserisi mucize nev'inden tesadüf eserleridir. Uzakşarkta gerginlik [Baştarafı ı tncı sahifede] İSTANBUL: 14,30 plâkla Türk musikı^i 14,50 havadis 15,05 plâkla Turk musikisi 15,30 muhtelif plâk neşriyatı 16 son 18,30 plâkla dans musikLsi 19,15 Rifat ve ar kadaşları tarafından Turk musikisi (ne havend) 19,20 çocuklara masal: Bayan Nıne 19,55 borsa haberleri 20 saat aya. rı: Grenviç rasadhanesinden naklen, Mustafa Çağlar ve arkadasları tarafından Turk musikisi 20,40 hava raporu 20,43 Omer Rıza Doğrul tarafından arabca söylev 21 saat ayarı, orkestra . 21,30 fasıl saz heyeti: Ibrahım ve arkadasları tarafından Turk musıkisi (karcağar faslı) 22,10 muzik ve varyete: Tepebası Belediye bahçe sınden naklen 22.50 son haberler ve ertesi gunün prograrru 23 saat ayarı, son. Yabancı merkezlerden müntehab parçalar Operalar ve operetler Sinema artisti Marie Glory Bu suretle meşhur «Küçük daktilo» Büyük konserler tipini yaratmış olan gene artist meydana 21,05 Beromunster: Mozart'ın eserleri. çıktı. Peki, hakıkî Marie Glory ne ol21,05 Prag II. Seııfonık musıki. du? 21,15 Bruno Orkestra konseri. 21 35 Pans (P. T. T ): Orkestra konseri. O, yediği dayaklara, gördüğü haka22,05 Kolonya: Muhtelif parçalar. retlere dayanamıyarak bir gün babasınm 22,05 Prag Çek fılârmonik orkestrası ^ nın konseri. evinden kaçtı, Parise geldi ve vaktile ta22,15 Munıh: Bach'ın eserleri. nıdığı artistlerin vasıtasile kendisine bir 22,25 Londra (Regıonal) orkestra kon« iş bulmak istedi. O, tabiî artist olmak seri. 22,35 Roma: Senfonik konser. hulyasında idi. Lâkin dünya herkesin hul23,05 Budapeşte: Orkestra konseri. yasrnın hakikat olmasına imkân bırakır mı? Jaques Catelaın onu oda hizmetçisi Eçlenceli konserler olarak yanma aldı, biraz sonra da evlen19.05 Stuttgart: Muhtelif parçalar. 19,20 Viyana: Piyano musikisi. dırdi. Bugün iyi bir aile kadınıdır ve 18 19,25 Laypzıg: Piyano parçalan. aylık bir de çocuğu vardır. 21,05 Londra (Regional) piyano musi kisi, Gazeteciler, Marie Glory'ye kendi ismini taşıyan meşhur sinema artisti hakkın Nefesli sazlar orkestraları da ne düşündüğünü sormuşlar ve şu ce21,50 Stokholm: Askeri havalar. vabı almışlardır: Ben onu evvelâ akrabamızdan biri zannettim de sevindim. Sonra da aramızda bir karabet mevcud olmadığını anlayınca müteessir oldum. Fakat zannetmeyin ki onu kıskamyorum.. Hayır.. Onun «Küçük daktilo» filmini bir çok kereler seyrettim ve her defasında dakikalarca alkışladım.. 22,15 Mılâno: Mucica. 1,05 Stuttgart: Çar ve Zimmermann. Konya adliyesinde feci bir cinayet ( Bir iki satırla Kartaldaki yangîn Dün, Kartalda, çimento fabrikasmm arka tarafındaki bir buçuk dönüm arazide bulunan otlar yanmıştır. Otların bir banliyö treninden sıçrıyan kıvılcımla tutuştuğu anlaşılmış, ateş, daha ziyade genişlemeden söndürülmüştür. HAMD1 VAROĞLU f Bursadaki alaylara sancak verildi J Sokağa diişen kız Samatnayada İstasyon caddesinde oturan terzi Koçonun küçük kızı Anas tasya dün bir aralık sokağa çıkmak istemiş, ablası Fofo buna mâni olmağa çalımşı. fakat küçük kardeşini dinlemiyerek kaçmıştır. Esasen asabî bir kız olan Fofo kardeşini geri çevirmek için pencereden sesleneceği sırada muvazene si bozularak sokağa düşmüş, ağır surette yaralanmıştır. İmdadı sıhhî ile Cerrahpaşa hastanesine kaldırılarak tedavi altına ahnmıştır. JC Myrna Loy ile Clark Gable yakında çevirecekleri «Tutulamıyacak kadar sıcak..» fılminde mevzu gazetecilıkle son derece alâkadar olduğu için bu kordelâ yapılırken teknik müşavirlik vazifesini ifa etmek üzere «^ews of the day» gazetesinin sahibi Joseph Hubbel angaje edilmiştir. jf Müteveffa meşhur kadın âlim «Marie Curie» nin hayatının sinemaya çekilmesi hakkı Holivud'daki bir sine ma şirketi tarafından satın alınmiştır. Kitabı yazan da Marie'nin kızı Ev Curiedir. TAT Sinema artisti Melvyn Dou?îas ayni zamanda iyi bir musikişinastır. Boş zamanlarında güzel şarkılar bestelemekte dir. ~Jt Fransız muharrir ve rejisörü An dre Hugen «Marn kahramanları» ismindeki filminin ilk sahnelerini çevirmeğe başlamıştır. Bu kordelâ Umumî Harbe aid bir eserdir. Başrolü Alman aktörü Albert Basserman oynıyacak ve kendisine Fransız artistlerinden Bernard Lancret, Suzanne Despres ve sair san'atkârlar refakat edecektir. 4c Eleanor Povell yakında çevireceği «Honolulu» filminde ince madenî telden örülmüş bir çorab giyeceği için şimdiden bu hususta ekzersisler yapmaktadır. Bir mahkum mahkemeden çıkar çıkmaz rakibini v koridorda öldürdü 1938 39 mevsimi filmlerinden Konya (Hususî muhabirimizden) Ağırceza mahkememizin koridorunda bir cinayet işlenmiş, Bozkırlı Hasan isminde birısı Bozkırlı Hüseyni bir çakı ile yaralıyarak öldürmüştür. Bu vak'amn gene kanlı olan mukaddemesi şudur: Konyaya bağlı Bozkır kazasınm Lor * gun köyünden Cafer oğlu Hüseyinle, Huseyin oğlu Hasan bundan bir buçuk yıl kadar evvel bir kadın meselesinden dolayı birbirile bozuşmuş, sonra Hüseyin, Hasanı tabanca ile yaralamıştır. Bu yaralanmanın intikammı almakta Hasanla Hasanın kardeşleri olan Süleyman ve Mehmed geç kalmamışlar, Hüseynin akra basından biri olan Mustafayı öldürmüş * lerdir. Hâdiseye vazıyed eyliyen zabıta, yaralama vak'asmdan dolayı Hüseyni, öldürme vak'asmdan da Hasanla kardeşlerini yakalıyarak mahkemeye tevdi et mistir. İşte Konya ağırceza mahkemesi bir müddettenberi bu zincirleme vak'ala rın muhakemesile meşguldür. Muhakeme hitam bulmuş, karar verilmiştir. Karara göre, Hüseyin, Hasanı yaraladığından dolayj beş sene, Hasan ve kardeşleri de Mustafayı öldürdükleri için dokuzar sen& hapse mahkum olmuşlardır. Muhakeme salonunda kararı tebelluğ ettikten sonra dışarıya çıkan mahkumlardan Hasan, oradaki aptesaneye girip çıktıktan sonra altı tane süngülü jandarmanın bulunmasına rağmen elindeki çakıyı eskiden kendisini yaralamış olan Hüseyne batırıp çıkarmağa başlamış ve pek anî olan bu harekete jandarmalar mâni oluncıya kadar Hüseyin kendisini öldürecek yaraları almıştır. Derhal hastaneye kaldınlan Hüseyin orada ölmüştür. Vak'ayı müteakıb sorguya çekilen Hasan: Onu öldürmekle intikamımı aldım. O beş sene hapse mahkum oldu. Ben dokuz seneye. Niçin o benden evvel hapisaneden çıksm, demiştir. Kendi otobüsünün altında kaldı Kurtuluş Beyazıd hattına işliyen şoför Saidin idaresindeki otobüs evvelki akşam son seferini yaptıktan sonra garaja çekilmiştir. Bir aralık Said arabanın altına girerek ufak bir tamir ya parken nasılsa makine işlemiş ve araba hareket etmiştir. Saidin başı tekerlek en yüksek şeref ve namus tjmsali ol duklarını ve bunları Cumhur Reisi Ata altında kalarak yaralanmıştır. türk adma kendılerine verdiklerini söyledi. Bütün halk, sancaklar verilirken alkış tufanile meydanı inletiyordu. Badehu îstiklâl marşı çalınarak geçid resmine başlandı. Kahraman askerlerimiz tuncdan birer aslan gibi kumandanlannm ve halkın önünden alkışlar arasmda geçtiler. Topçular batarya kolunda dört Aylık san'at ve salon nala heyecanh bir geçiş yaptılar. Bu merasim halktn kahraman Türk ordumecmuası suna beslediği aşk derecesindeki sevgi sini bir defa daha izhara fırsat verdi. Bursa (Hususî) Buradaki topçu ve piyade alaylarına sancak verme merasimi Ataturk meydanında büyük tezahüratla yapıldı. Merasimde Vali Şefik Soyerle Ordu Müfettişi Orgeneral Fahreddin Altay, General Cemil Tahir Taner, General Ekrem ve birçok zabi tan da bulundu. Şehir bayraklarla do nanmıştı. Atatürk meydanı binlerce halkla dolmuştu. Saat dokuzda Orgeneral, kıtaatı teftiş pderek selâmladıktan sonra alay ku •nandanlanna sancakları teslim etti. Bir nutukla bu sancakların Tiirk milletinin FOTO== Magazin Bakırköy Halkevinden: Evimiz sosyal yardım şubesi Elişleri sergisi 17/7/938 pazar günü saat 14 te Halkevi kurağında açılmıştır. Sergi 24/7/938 pazar günü akşamma kadar Edvard G. Robinson « Son Kangster » filminde her gün saat 15 ten 18 e kadar umuma Facia ve polis fiJimleri kahramanı A dir. Fakat öyle bir haydud ki sonunda açıktır. merikalı artist Edvard. G. Robinson, bu çocuğunun şeref ve saadetini korumak iLisan dersleri günlerde «Son Gangster» filmini çevirip çin kendi hayatını feda ediyor... BinaÜsküdar Halkevinden: Evımızde ffransızca, ingilizce) dersleri bitirdi. îsminden de anlaşılacağı veçhile enaleyh buna sade bir macera filmi değil, verılmeğe başlanmıştır. Dersler parasızdır. bu kordelâ, Amerikanın meşhur haydud feragat ve fedakârlık filmi demek daha Kaydolmak istıyenler Ev ışyarlığına ba§ * anndan birinin hayatım tasvir etmekte doğru olur. vursunlar. HALKEVLERÎNDE Bakırköyde sergi

Bu sayıdan diğer sayfalar: