2 Ocak 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

2 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 İkincikânun 1939 CUMHURÎYET Suriye meclisinde müzakereler «Fransa, bu muahedeyi gayrimevcud addediyor» mat vermeyi faydalı görmiyorum, zira Paris hükumeri bu muahedeyi yok farzetmektedir. Fransız politikasınm bu yeni veçhesi çok şayanı tenkiddir. Fransada Reisicumhur, Meb'usan Meclisi ve hükumet, Fransızlann Suriyeye gönderdikleri tahkikat komisyonu raporu üzerinden müzakereyi kabul etmemekte hemfikir bulunuyorlar. Eğer Fransa sözünü tutmak istemiyorsa, Suriyeliler vatanlarınm istiklâli için f hayatlarmı edaya amadedirler.» Meb'usan Meclisi, bu müzakerat neticesinde bir takım karar suretleri kabul etmiştir. Bu karar suretlerine göre Suriye Meb'usan Meclisi Fransa ile ittifak arzu etmekte, fakat ayni zamanda kendisinin tasdik ettiği muahede metninin idamesine azimkâr bulunmaktadır. Fransız parlâmentosu, Suriye ile ittifakı reddetmekte serbest olabilir, fakat Suriyenin ishklâline olan tabiî hakkını tanımamazlık edemez. Suriye Meb'usan Meclisi, Fransız parlâmentosunun anlaşılır hiç bir sebeb olmadan laahhüdlerme sadakat •'ösfprrrpmesine teessüf eder. Meclis, Suriye hükumetini iktidarı ele almağa davet eder. Meb'usan Meclisi, kendisinin kabul etmediği her türlü taahhütlerden serbest bulundueunu beyan eder. Meb'usan Meclisi ayni zamanda, memleketin bazı mıntakalarında karışıkIıklar olduğundan dolayı müteessirdir, hükumeti, bu kanşıklıklara bir nihayet vermeğe davet eder. Meb'usan Meclisi bu meselede hükumetle ayni fikirde olduğunu müşapede eyler. Ankara Halkevindeki müsamere {Baştarafı 1 inci sahifede] ret olan Mustafa Kemalin varlığını kasdediyorsanız o, fanidir; zeval bulacaktır. Fakat fikir olarak bir Mustafa Kemal ve bir Atatürkün [Baştarafı 1 inct sahıfede\ Bu; kendisile sıkı temasta bulunan ölmiyeceğinden, daima yaşayacamüzakereler hakkmda mufassal malu mehafıle göre uzun muddet Parıste kalğından şüphe etmemelisiniz.) dıktan sonra bu hafta avdet eden Suriye Başvekili Cemıl Mardam Beyin ıddıasıdır. Beyan edildiğıne göre Türkiye bu talebleri Münih anlasmasından biraz evvel yapmıştır. Cemıl Beyin Parisi ziyareti 1936 senesinde akdolunan Fransa Suriye muahedesinin tatbikile a'âkadardı. Bu muahede mucibınce Fransız mandası altındaki Suriye arazisi Irak örnek tutularak 1939 senesinde müstakil bir devlet olacaktı ve mandayı Suriye ile Fransa arasındaki bir «dostluk ve ıtti fak muahedesi» istihlâf edecekti. Ayrıca akdolunan bir askerî mukavele dahi muahedenin tasdikinden itibaren beş sene müddetle Cebelidüruz ve Lâzkiyede Fransaya askerî kuvvetler bulundur mak hakkını vermişti. Lâkin şimdi Türkiyenin Suriyeyi tehdid ettigi ıddıasile Fıansanın Suriyede arzu ettigi herhangi yerde ve istediği kadar uzun müddet askerî kuvvetler bu lundurmasına müsaade edilecektir. îşte Pariste Suriye Başvekilile Fransa hükumeti arasmda verilen yeni kararın esas noktasmın bu olduğu iddia edil mektedir.» * * * Deyli Herald bu telgrafa guya Türkiyenin istediği yerleri gösteren bir harita ile aşağıdaki malumatı ilâve etmiştir: «Suriye Umumî Harbden evvel Türkiyenin olup 1920 de Fransa tarafından ilhak edilen ve halkı Arab olan bir memlekettir. Mesahası 60,000 mil murabbaı ve nüfusu çoğu müslüman olarak 3,500.000 kişidir. C U M H U R Î Y E T : Deyli Herald'm, velev ki Cemil Mardam Beye atfen de olsa vermiş olduğu haberin baştan başa tashihe muhtac olduğu bizce muhakkaktır. Bu mesele hakkmda, hatta tahkikat ıcrasına lüzum bile görmeksizin, vaziyetin böyle olduğunu söyliyebiliriz. Türkive Cumhuriyeti Suıiyenin hakikî bir istiklâle kavuşmasına mubalefet etmemiştir ve etmez. Bizim bildiğimiz hakikat i«te bundan ibarettir. Arkadaşlar, Onun fani olan varlığını aramızdan kaybettik. Bu acı ve ıstırabı içimizden götürecek gün, olmıyacaktır. Türk milleti, kendine hizmet edenleri asla unutmaz. Bu, onun büyüklüğü icabıdır; Mustafa Kemali de unutmıyacaktır. Ona, hatıralarına, eserlerine ve direktiflerine olduğu gibi, daima bağlı kalacaktır. Manevî Mustafa Kemal, içimizde ya~ şıyor ve müebbeden yaşıyacaktır da... «Bizim rejimimiz...T> Tashiha muhtac bir haber Dünkü posta ile gelen 29 kânunuevvel tarihli Deyli Herald Samdaki muhabirinden aldığı aşagıki telgrafı iri harflerle «Türkiyenin gözü Suriye üzerinde midir?» başlıgı aîtında neşretmiş tir. «Bir harb vukuunda bitaraf kalmasına mukabil Türkiyenin yaptığı taleblerin bir kısmı petrol madenleri bulunan Elcezire, Haleb ve Humus dahil oldugu halde şimalî Suriyenin bir Türk mandası altına konulması idi. Içinizde Cumhuriyetten önceki devirleri yaşamış olanlar vardır. Istibdad, Meş rutiyet ve Cumhuriyet... Bunların farkı ve tarihi malumunuzdur. Bugünkü rejim, Japonya Japon Veliahdi Prens Şışıbu harb sahasmı teftış edıjor. halkın rejimi, halk için kurulmuş rejim, halk ile kurulmuş rejimdir. Onun için kendi öz eserinizle, öz rejiminizle öğiinr menizi haklı bulurum. Biz, halktan uzak kalmanın yalnız zararlı olacağına kani adamlarız. Bizim için e^as, halkın fıkirleri, halkın isteklerr dir. Atatürk böyle yapardı; İnönü böyle yapmaktadır. Bütün devlet adamlanmn da onlara imtisal edeceğine şüphe yokr tur. Bu, rejimimizm ku\ veti, bu, rejimimizin üstünlüğüdür. Eskiden devlet adamları halkla konuşmazdı. Çünkü halkla konuşmak, halka icabında hesab vermek demektir. Onlann sepetlerinde bu hesabı verecek pamuk yoktu. Halktan korktuklan için kaçarlardı. Biz, halkı sev diğimiz içm, halkın içinden olduğumuz için bilâkis halkla konuşuruz. Ele geçirdiğimiz her fırsat, ancak bizi kuvvetlenIngiltere L < >da tertib edilen güzel köpek sergisine iştirak eden diriyor. Şu dakikada bizi içinize sevke ve birinciliği kazanan köpek sahibile bir arada. den yenilmez kuvvetin sebebini de burr da aramalı; bunda bulmalısmız. Ingiltere Redhill County hastane3 sinde hastabakıcılara ders verme hususunda yeni bir usul keşfedılmıştir. Tecrübeler canlı hastalar üzerinde değil, Lnsan vücudünü temsıl eden manken parçaları üstünde yapılmaktadır. Resimde hasta bir ayağa sargı sarmaji öğrenen bir hastabakıcı görülmektedir. «Ustün refaha gidiyoruz...» Kardeşlerim, 1939 yılına millî ve mühim bir dava ile giriyoruz. Sizinle söz birliği, kafa birliği ettiğimiz bu dava, çok büyüktür. Fakat, bugünkü rejimin adamlan, şakirdleıi, Atatürkle înönünün arkadaşları ve büyük Türk milleti, böyle büyük davaları yenmekten zevk alırlar. Köy ve Ziraat Kalkınma davası, büyük millî davalarımızın en başmcîa getir. Mümkün olduğu kadarsür'atle J^areket ederek kararlannızı yerine getirfneğe çalışacağız. Bunlann içinde yapılmıyanları veya geç kalmış olanlan olursa, ihmal ettiğimize değil, şartlannın henüz ele geçmedicine hükmediniz. Bununla beraber esaslı bir Köy ve Ziraat Kalkınması, esaslı bir memleket kalkınması demek olduğu için bu şartları da sür'atle temine çalışacağımıza eFransa Reisicumhur Lobrun, yanında Hava Nazırı Gi dö Şambr olmin olunuz. duğu halde, senelik tayyare sergisini küşad ediyor. Aklınızdd tutacağınız şey şudur: Inönü başımızda, Atatürkün gösterdiği üstün varlığa, üstün refaha gidiyoruz. Mutlaka muvaffak olacağız ve mutlaka erişeceğiz ve siz, hepiniz, dünyanın en üstün, en refahlı halkı olacaksınız. Yeni yılınızı kutlularım. Hepinize muvaffakiyetler ve saadetler dilerim. Temiz milletimize lâvık dııygulannıza teşekkürler ederim. Sizin gibi ferdlere malik bir millet, elbette dünyanın en büyük milletidir.» Ziraat Vekili Faik Kurdoğlu da toplantıya şeref veren Basvekilimize köylü delegeler namına teşekkür etmiş, köycülük davası yolunda kongrenin aldığı mühim kararların tatbikmda sür'atle hareket edileceğini söylemiş, delegelerin yeni yılmı kutlulayarak kendilerine uğurlar Paris Yağan sürekli karlar şehrin her tarafmı beyaz bir örtüye büdılemistir. rümüştür. Resim, Bulonya ormanmdan bir kış manzarasmı gösteriyor. sına memnun, tecahül etti: Ne takmtısı? Şerif pişkin bir gülüşle başım saüıyarak: Bilirsin ya sen de, uzun etme! dedi, belki sen de onun için geldin! O kim? Soruşundan da belli. «O» nun bir şahıs olduğunu biliyorsun. Kim olduğunu soruyorsun. Halbuki «O» bir «şey» de olabilirdi, değil mi? Halim bir itiraf gülüşile tasdik etti: Doğru! Sen pişkin çocuksun. Sana yalan olmaz. Peki. Fakat Nevzadı dair ne biliyorsun? Buralara geliyor mu? Geliyor ya... Hortlağı seviyor! Bu «hortlak» kelimesi Halimi ürpert; t ve güldürdü. Onun adı Hortlak mı? Şerif, sevdiği bir mevzu konuşulduğu zamanlar yaptığı gibi kaşlarım kaldırarak ve cenesini oksayarak: Tabiî! dedi, onun bütün ÇubukIuda adı Hortlaktır. Bu semtin cocukları yok mu? En haşarısı bile uzaktan ou kadını görünce «Hortlak geliyor!» diy'p kaçıyor. Burada çocukları ko r kutm' ı k için en emin çare ondan bahsetmek. «Hortlak geliyor! Seni şimdi Hortlağa veririm.» diyorlar. Nevzad onu seviyor mu? Öyle galiba. İki üç günde bir buradadır. Sana mı geliyor? Hayır, burada, yani Çubukluda, kadının yalısma gidiyor. Salim tanıtmış onu ona. H a ! . . Sen Salim Beyi tanıyorsun demek? Nasıl tanımam? O da buralı. T a m a m . O halde sen bu kadma dair birşeyler bileceksin. Salim beni de ona tanıtmak istedı. Fakat bizim kadınlan bilirsin ya. Annem kıyameti kopardı. «İstemem o vğursuzun yalısma ayak basmanı!» diyor. Annemin dilinde o kadının adı Selma galiba, değil mi? birkaç ad: var: «Uğursuz», «Hortlak», «Tekinsiz kan».. Sen gel de onı bizimkilere sor. H e r spin evde bahsi geçer. Zaten bütün Çubıklu altı aydır onunla meşgul. Buraya geleli altı ay mı oldu? T a m hesabmı bilmiyorum amma onun gibi birşey. Şerif, burnunun dibinde birer mürekkeb damlasma benziyen kısacık siyah bıyıklannı çekiştirererk: Sana ne oluyor kuzum? dedi, polis müfettişi gibi sualler soruyorsun. Halim omuzlarını kaldırarak cevab verdi: Hiç canım! dedi, bahsi sen açtın. Benim de kulağıma Nevzada dair bir şeyler çalındı da biraz merak ettim. Ne çalındı? Seviyormuş değil nıi bu kadını? Sen Nevzadın benden daha yakın dostusun, bilirsin. Seviyor mu bilmem amma biraz alâkası var, tabiî. Enteresan kadm. Yok, seviyor, seviyor. Gi leme. Ben ona burada birkaç kere rastiadım. Selmadan... adı Selma değil mi? Evet. Bahsi açtım ben. Ne bilirim onun alâkasmı. «Hortlak» dedim. Bir kızsın azmm. Bir şey söylemedi amma buruk bir sesle bahsi değiştirdi. Bir daha da ona Hortlaktan bahsetmedim. Fakat anladım. Var bir şey aralarında. Olabilir Yahud sadece bir tecessüs. Her ne ise. Bana sen Hortlaktan bahset. Sakın sen de kızma!. Hayır, ben memnun olurum. Tabiî, sen şairsin. Bayıldığın şey : Boğaziçinde bir yalı. İçinde kâinatla alâ Uzakşarkta siyasî vaziyet yeni bir hayat mefhumuna doğru sevketmeğe hak kazanmıştır. Müşterek iman ile Asyada Avrupa emperyalizmini . ha etmek lâzımdır. Maziden JaÇin îkinci Reisi, Japon tekliflerini ponyanın kapılarım Amerika zorlamıştı. Şimdi de Garb komşulannı sarsmak sıkabul ediyor rasile Japonyaya gelmiştir. Japonya yeHongkong. 1 (a.a.) Kuomingtang'm Îkinci Reisi Wang Ching Wai, ni bir devrin askeri ve yeni Asyamn ümididir.» Mareşal Çang Kay Şek'e bir telgraf çekerek 12/22 de Prens Konoye tarafınNotaya aid tahminler / dan yanılan ve 28 12 de Mareşal taraTokyo, 1 (a.a.) Salâhiyettar mefından kat'î surette reddedilen sulh tek hafil, dün Amerika sefiri Grew tarafınliflerini tamamile tasvib ettiğini bildir dan tevdi edilmiş olan nota muhteviyatı m'Hr. hakkında ifşaatta bulunmaktan imtina et (Baştarafı l tnct sahitede) yaya karşı ittihaz ettigi enerjik hattı harekette ısrar ve Japonya tarafından .leri sürülen müddeiyatı reddetmektedir. tngiltere Senebaşı, bırçok yavrula' rın eğlenmesini temin ettıği için, carr bazhanelerın en fazla faaliyette buli duklan bir zamandır. Bertrand ıvııu carnbazhanesinde yalnız ayaklarile tele 1 tutunarak tehlikeli bir numara yapan bu artistin seyircilere temin ettıği heye' can az şey midir? , Japonyamn Şarkta yapttğı işler Tokyo, 1 (a.a.) Hariciye Nezareti, istihbarat şubesi reisi ve Nezaretin nakili kelamı Kavvavi, «Japon iddiası» adında neşrettiği bir kitabda ezcümle şöylp fJ''or: ««Uzun asırlarca uyuşuk bir halde kalmıs olan Uzak Şark zihniyeti Japonyada Garb kültürü ile yapılan temas neticesinde yeni bir hamle almıştır. Japonya Şark ve Garb kültürünü birleştirmek suretile yeni Asya zihniyetini yarat~ " t " Binaenalevh Uzak Şark ırklannı mekte, yalnız yeni notanın Amerika kongresinin açılması arifesinde Amerika efkârı umumiyesine karşı yapılmış bir jest olduğunu beyan etmektedirler. Japon gazeteleri, Hongkong'da, Wang Tehingwei'in bir beyannamesinin neşredilmiş olduğunu haber vermektedirler. Bu beyannamede mumaileyh. Mareşal Çang Kay Şek'ten Konoye'nin teklif etmiş olduğu esaslara istinaden müzakerata girişmesini taleb etmiştir. Bu beyannamenin tam metni, bütün Japon gazeteleri tarafmdan neşredilmiştir. ı SELMA ve GOLGES Içmek ve fırtınalı bir musiki dinlemek istiyordu. O civarda, şimdi evine gittiği bir arkadaşı vardı. Zaten ondan Selmaya dair bildiği birşey varsa b'ğrenmek de isti}ordu. Gece orada kalacakh. Hızlı yürüdü. Şerifin evi iskeleden ö~ tede idi. Pariste iki sene beraber yaşadıklan bu arkadaşının realist bir kafas: olduğunu biliyordu. Onun Selma hak • kında söyliyeceği şeyde hayalin hi?sesi az olacaktı. Fakat ona ancak son parça^ı kendisine aid olan bir mahremiyeti nasıl açabilirdi? Bir tek şey kalıyordu: Çubukluda bu kadm için söylenenleri öğrenmek. Belki Serif Nevzaddan da fazla şeyler biliyordu. Çünkü, artık munakkak. değil mi? Nevzadın bu meseelde 207leri baglıydı. Selmanm yalnız bir tarafını görebiliyordu. O gördüğü taraf da yanlış değil: Selma Nevzadı seviyov. Fakat ne birim sevgi bu? O da ayrı mesele. Daha doğrusu meselenin en vü^iîi noktası da bu. *********** Yazan : Server Bedi Tefrika : 14********* edi +Jİ ceğini bilmiyordu. Geleceğini değil îstan •J Ingiltere Londramn ücra mahallej lerinde her hafta kurulan pazarlardaaj bırinde Noel'den evvel pazar günü ce| reyan eden şu alışveriş faaliyetine ba« kın. İğne atsan yere düşmiyecek tabirij ne tamamile uygun. kasmı kesmiş bir güzel kadm. Dul. Es| rarengiz bir hayatı var. Babası ve iki kocası intihar etmiş. Oturup şöyle bir ıomdQ yazsana!. Daha ortada romanlık birşey yok. H a . . . Demek sen buraya romanH lık birşey icad etmeğe geîdın. Biliyorsun ki ben roman yazmam,j şiir yazarım. Biz tabiiyatçıyız. Hepsi bir hesab. Edebiyat değil mi? j : Yani hep masal. Gibi birşey. Fakat bırak onu. Pa^ risteki münakaşalarımızı tekrarlamıyaj lım. Her meslek mahremdir. Selma| bahsine gelelim. Bizım Salime sorars bu kadm bir canavardır. Canavar mı? Salim öyle iddia ediyor. On nazariyesi başka. Guya Selma krimonoj lojık bir tiptir. Ben doğru bulmuyorurruj Bunların heDsi romantik görüş. Çubufc luda herkes hayale kapıhyor. Türlü ijrlü iddialar var. Malum ya bizım nıiiletd dedikodu lâzım! Kimi diyor ki ikmc: kaj cası öldükten sonra bu kadın dehrrr.iş, t de tedavi ediyorlarmış. (Arlcasi var) bulda olduğunu da bilmiyordu. Ya evde yoksa Halim İstanbula nasıl dönecekti? Koşarak yürüdü ve arkadaşının evine geldi. Birinci katta ışık vardı. Kapıyı çaldı. Şerif evdeydi. Haücni görünce şaşırdı ve sevindi. Zaten o gece yalnızmış. Evde bir beslemeden baska kimse yokmuş. Annesi ve kardeşleri İstanbula, teyzelerine gitmişler. Alâ. Sofrada başbaşa kaldılar. Şerif ellerini uğuşturuyor: Alâ, diyordu, pek memnun oldum. Ne iyi ettin de geldin. Yoksa buralarda başka birine uğradın da vapuru mu ka" çırdın? Çünkü Halimin gece kalmak âdeti âeğildi. Şerif daha fazla ısrar etmiyor, onun şarab kadehini dolduruyordu. Bir yandan da dedi ki: Bak, bu saatte Nevzad gelseydi daha az hayret ederdim. Çünkü onun buralarda bir takmtısı var, biliyorum. Şerifin telefonu yoktu, Halimin geleHalid, bahsin Şerif tarafmdan açıltna"

Bu sayıdan diğer sayfalar: